1908 Devrimi 110 yaşında: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet...

Türkiye için 20. yüzyıl, İstanbul caddelerinin “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganlarıyla çınladığı 23 Temmuz 1908 günü başladı. Tam 110 yıl sonra “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” haykırışı hâlâ güncel… Ama artık kanıtlanan bir gerçek var ki, 1908 ve 1923'le başlayıp patron sınıfı ve işbirlikçileri eliyle kesintiye uğrayan ilerici atılım ve hamleler ancak işçi sınıfı…

Ahmet Çınar

soL-ARŞİV

Türkiye gericiliği ve resmi tarih yazıcılığı 1908 Devrimi’ni yıllarca “2. Meşrutiyet” ya da “İttihatçı darbesi” diye anarak, bu büyük altüst oluşu sıradan ve herhangi bir sistem değişikliği olarak sunmayı tercih etti. Bilinçli bir tercihti bu, çünkü ilhamını Fransız Devrimi’nden alan, “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkelerinin yanına “adalet” şiarını da ekleyen, 2. Abdülhamit’in baskıcı rejimini yerle bir eden, 1923’teki cumhuriyetin ilanına zemin hazırlayan bir devrimi yeni kuşaklara öğretmek istemediler. 1908’i önemsizleştirmek, itibarsızlaştırmak için liberaller ile siyasal islamcıların adı konulmamış bir ittifakıydı söz konusu olan.

Eski takvime göre 10 Temmuz 1324’te, şimdiki takvime göreyse 23 Temmuz 1908’de meşrutiyet Manastır’da top atışlarıyla yeniden ilan edildi. Bu ayağa kalkış karşısında çaresiz kalan 2. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’yi yani anayasayı yeniden yürürlüğe soktuğunu tüm imparatorluğa duyurdu.

Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’nde sözünü ettiği “Didar-ı hürriyet”, 600 yüz yıllık Osmanlı topraklarında yeniden yankılanmaya başlamıştı. Caddeler, meydanlar coşkulu bir şekilde hürriyetin ilanıyla çalkalanıyordu. 30 yıl boyunca askıya alınan anayasa, bulunduğu tozlu raflardan indirip yeniden yaşamaya başlıyordu. 

İLERİCİ BİR ATILIM

Lenin’in “Türkiye’de Jön Türklerin önderlik ettiği ordu içindeki devrimci hareket zafere ulaştı. Bu zaferin yarım bir zafer, hatta daha azı olduğu doğrudur, çünkü Türkiye’nin İkinci Nikolası (II. Abdülhamit) meşhur Türk anayasasını tekrar yürürlüğe koyma vaadiyle şimdilik paçasını kurtarmayı başardı. Ama bir devrim sırasında böyle yarım zaferler, eski rejimin vermek zorunda kaldığı alelacele tavizler, daha geniş halk kitlelerini içine alan iç savaşın yeni ve çok daha kesin, daha şiddetli dalgalanmalarına yol açacak en sağlam garantidir” diye tanımladığı 1908 Devrimi, kapitalizm öncesinde Osmanlı çapında bir burjuva devrimidir. O dönemin kendine özgü konumlanışlarına ve dinamiklerine göre 1908 Devrimi ilerici bir atılım, modernleşme yönünde önemli bir hamledir. Ve 1923 Cumhuriyet Devrimi üzerindeki etkileri tartışılmayacak kadar kritiktir.

Prof. Dr. Halil İnalcık’ın ifadesiyle, 1908 Devrimi aslında “saltanatı fiilen yıkan, Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlayan” bir devrim.

1908 DEVRİMİ NELERİ BAŞARDI?

1908’de başarılan az buz değildir: Hükümet artık padişaha karşı değil, halk tarafından seçilmiş bir meclise karşı sorumludur. 30 yıldır rafa kaldırılan anayasa yeniden yürürlüğe konulmuştur. Çağdaş merkezi bir devlet yapısı için pek çok yeni yasa çıkarılmıştır. “Padişahın tebaası” olmaktan çıkan halk, yurttaş olma yolunda önemli bir adım atmış, “vatandaş” haline gelmiştir. Siyasi partiler kurulmuştur. Sadrazamın, şeyhülislamın, nâzırların yüksek maaşları yarıya indirilmiştir. Özel ilişkiler nedeniyle bürokratik yapıda yüksek mevkileri işgal eden çok sayıda kişi işten çıkarılmıştır. Kız öğrenciler üniversiteye alınmıştır. Ticaret okulları açılmıştır. Din adamlarının ayrıcalıklarına son verilmiştir. Kooperatifler ve sendikalar kurulmuştur. 1 Mayıs işçi bayramı olarak ilan edilmiştir. Daha önce put olarak görülen heykele izin verilmiştir. İlk sinema filmi çekilmiştir. Sansüre son verilmiştir. Müslüman kadınlar sahneye çıkmaya ve kamuda çalışmaya başlamıştır.  

23 Temmuz 1908 günü bu dönüşümü başaran kadro, 1860’lardan itibaren Osmanlı’da ortaya çıkan Jöntürk hareketinin devamı olan kadrodur. Ortaya çıktıkları yıllarda Genç Osmanlılar, Yeni Osmanlılar gibi isimlerle anılsa da, Avrupa’da en genel adlandırmayla Jön Türkler olarak bilinen bu kadro, 1889’dan itibaren Tıbbiye’de kurulan ve İttihat Terakki adını taşıyan gizli derneğin çevresinde örgütlenip gelişen bir kadroydu.

YOK SAYILAN, GİZLENEN DEVRİM

İşte bu nedenle 1908 Devrimi, burjuvazi ve resmi tarih yazıcıları tarafından gizlenmeye, göz önünden kaçırılmaya çalışıldı. 1908’den 1934’e kadar her yıl 23 Temmuz günü Hürriyet Bayramı adıyla kutlandı 1908 Devrimi’nin yıl dönümü. 1935’ten sonra resmi bayramlar arasından kaldırıldı ve unutuluşa terk edildi.

Oysa modern Türkiye’nin tarihi sadece 1923 Cumhuriyet Devrimi’yle değil, 1923’e öncülük eden 1908 Devrimi’yle açılmıştır.

EMEKÇİ HALKA SIRT DÖNÜŞ VE YOZLAŞMAYLA YARIM KALAN YÜRÜYÜŞ

En genel anlamda “burjuva demokratik devrim” niteliğine sahip 1908 Devrimi’nin coşkusu uzun sürmedi. 1908’in eşitlik-özgürlük-kardeşlik-adalet özlemiyle başlayan ve epey mevzi kazanan devrimi, giderek çeşitli yozlaşmaların, gericiliğe teslim oluşların, emekçi halka sırt dönüşlerin kurbanı oldu.

İSTİBDADI KAHRETMEK, HÜRRİYETİ YAŞATMAK İŞÇİ SINIFI DEVRİMİYLE MÜMKÜN 

1908 yılı Temmuz ayında memleketin her köşesinden yükselen “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganı, 110 yıl sonra daha güncel, daha yakıcı. Şimdiki görevse belli: 1908’in, 1923’ün tüm ilerici değerlerini kapsamak ve bir emekçi cumhuriyetle taçlandırmak. Geçen yüz yılda defalarca anlaşıldı ve kanıtlandı ki, eşitlik-özgürlük-kardeşlik-adalet ancak işçi sınıfı iktidarıyla mümkün ve sürdürülebilir.