Yalçın Küçük: Renksiz subaylar dönemi başlamıştır

Prof. Dr. Yalçın Küçük, gündeme ilişkin soruları yanıtladı... Küçük, MİT'in Cumhurbaşkanlığına bağlanması ve TSK'da yapılan son düzenlemelere ilişkin, "Şu andaki Deniz Kuvvetleri Komutanı, koramiral, kuvvet komutanı oldu, kimsenin hakkında bilgisi yok. Bundan böyle daha çok öyle olacaktır. Renksiz subaylar dönemi başlamıştır" değerlendirmesinde bulundu.

Deniz Hakan, Okan İrtem, Barış Zeren

Prof. Dr. Yalçın Küçük, YAŞ'ta alınan kararları ve MİT'in Cumhurbaşkanlığına bağlanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Deniz Hakan, Okan İrtem ve Barış Zeren'in sorularını yanıtlayan Yalçın Küçük, "MİT, şu bu.. Fakat şunu mutlak sayarız: Artık TSK içinde kimse kimseyi bilemez, MİT’te de. Çok ilginç bir döneme giriyoruz" dedi.

Yalçın Küçük'le yapılan söyleşiyi soL okurlarıyla paylaşıyoruz. 

Deniz Hakan: Yalçın Hocam, bir önceki mülakatımızda yarım bıraktıklarımızla başlayalım mı? Önce, şunu söyleyelim, Tuncay Özkan aradı, sizi de aramış ve mahkemede Mehmet Eymür’ün söyledikleriyle ilgili olarak, böyle bir sözü olmadı, dedi.

Yalçın Küçük: Peki efendim, Tuncay benim arkadaşım, öyleyse, tabii, ben çok sevinirim. Ancak, bu flash bellek neden şimdi, neden bu şekilde gündem oluyor? Bunları, CHP’nin halini önümüzdeki haftalarda konuşacağız.

Okan İrtem: Peki, Zekai Aksakallı’nın görevden alınmasını Türkiye’nin Suriye savaşından çekilmesi şeklinde yorumlamıştınız. Buradan devam edelim mi?

Y.K.: Çok doğru. Ancak hem doğru ve hem de eksik söylemişiz. Yeni bir durum var. Artık Suriye'de Rusya var. Rusya yüzyıllar sonra sıcak sulara indi. 2016 yılını başlangıç sayıyoruz. Kendisinden ayrı bir savaşçı kuvvet istemiyor.

D.H.: Amerika var. Ancak tabii, Amerika kendisi pek savaşmıyor. 1915 yılındaki İngiltere'yi hatırlatıyor, İngiltere kendi adına Hintlileri savaştırıyordu. Amerika önce ılımlı İslamcı ordular denedi ve şimdi Kürtlere silah veriyor. Ne denli başarılı olabilir?

Y.K.: Danışmanlık da yapıyor. Başarılı olabilir mi, bir ölçüde olur ve sonrası çok zor görünüyor. Tabii, Türkiye'yi çağırmıyorlar. İstemiyorlar. Çok yazdık ve çok tekrarladık, ancak ben tekrarın önemine inanıyorum. Aslında Truman Doktrini dememiz gerekti ve ben Barack Obama adına bağladım, Obama Doktrini dedik. Sonra sizler Obama’yı aştığını ve doktrinin devam etmekte olduğunu yazdınız.

İşimiz tekrarlamak ve öğretmektir. Truman, 1947 yılında, 12 Mart, Türkiye ve Yunanistan'ı bir tür himayesine aldı ve para ve silah verdi. Türkiye'yi adeta yenileştirdi.

D.H.: Ordusunu modernleştirdi, anlamında söylüyorsunuz...

Y.K.: Evet. Ve Türkiye, askerleri, 1951 yılında Kore'ye, Amerika'nın yanında savaşa katıldı ve savaşmayı öğrendi.

Barack Obama, 2014 yılında Truman Doktrini tersine çevirdi ve uyguladı. Yavaş yavaş Kürtleri savaşçı olarak kullandı ve ben bunu Kürtleri burada ve Türkiye'de birinci kavim saymak olarak gördüm. Türkiye ikinci sınıfa düşüyordu. Şimdi aynı durum devam etmektedir. Trump iktidarda, ancak Obama'nın ekibi ve bakanları görevdedir.

Türkiye kendisini çok kötü bir duruma sokmuş durumdadır.

O.İ.: Milli Savunma Bakanlığı KHK ile kendisine bağlanan Kuvvet Komutanlıklarına ilk atamalarını gerçekleştirdi. Bununla ilgili bir yorumunuz var mı?

Y.K.: Evet, terfilerde ve tayinlerde düzen değişmiş durumdadır, terfilerde görevlendirmede "şura" vardı ve artık yoktur. Geçen hafta bunu tespit ettim, fiili bir durumdu ve şimdi yasaya çevrildi. Artık bir korgeneral orgeneralin amiri olabiliyor ve Türk ordusu buna alışık değildir.

Şimdi Kara Kuvvetleri Komutanı, şimdi Deniz Kuvvetleri Komutanı, şuradan geçmediler. Kim nereye gelecek ne kendisi biliyor ne başkası, Türk subaylarının buna alışması zaman alacaktır.

D.H.: Türk Ordusu'nda hapis görmemiş yüksek rütbeli subay kalmadı herhalde.

Y.K.: Tabii. Bu ordunun kendine güvenini sarsar. Belki genelkurmay başkanı buna dahildir.

D.H.: Türkiye yöneticileri uzun yıllar boyunca çok güçlü ordumuz var diye övündü. Ve bu NATO orduculuğunun sonunda geldiğimiz noktada, pilot yetiştirmek için Pakistan'dan eğitmen istiyoruz.

Y.K.: Bu yepyeni bir durumdur. Ve umarım doğru değildir.

'TÜRK ORDUSUNDA HİÇBİR SUBAYI HİÇ KİMSE BİLMEYECEKTİR'

Barış Zeren: Son KHK’yla MİT’le ilgili bir gelişme daha oldu. Ordu içinde istihbarat MİT’e bağlandı. Bu doğrusu çok önemli bir adım. AKP uzun süredir bunun hayalini kuruyordu ve MİT de öyle. Bu da mı TSK’yı dönüştürmede istenen etkiyi göstermez sizce?

Y.K.: İstihbarat olsun veya olmasın, artık subay kendini koruyacaktır. Bundan sonra Türk ordusunda hiçbir subayı hiç kimse bilmeyecektir. Şu andaki Deniz Kuvvetleri Komutanı, koramiral, kuvvet komutanı oldu, kimsenin hakkında bilgisi yok. Bundan böyle daha çok öyle olacaktır. Renksiz subaylar dönemi başlamıştır.

27 Mayıs öncesinde Kurmay Albay Osman Köksal vardı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar çok güvendi, muhafız alay komutanı yaptı, Osman Köksal, 27 Mayıs oldu, Bayar'ı yakaladı ve nezarete götürdü. Osman Albay, Milli Birlik Komitesi üyesi oldu.

Böyle subaylar dönemi başlıyor. Kendilerini tanıtmayan subaylar dönemidir.

Bir de Talat Aydemir var, kurmay albay, Harp Okulu Komutanı, açık ve kendisini saklamıyor. "İktidarı alacağım" diye bağırıyor. Harp Okulu öğrencileri arkasında.

Bilinmeyen ve kendisini tanımadığımız ve kendisi tanınmayan bir orduya dönüyoruz. Sanki parça parça bir ordu. Belki de emekli olanları olmayanlardan ayırmak zordur. Ayrılanlar ayrıldı mı, şimdi örnekleri var.

B. Z.: MİT’in cumhurbaşkanlığına bağlanması da mı aynı düzlemde size göre?

Y. K.: Efendim, elbette, orada da aynı. MİT, şu bu.. Fakat şunu mutlak sayarız: Artık TSK içinde kimse kimseyi bilemez, MİT’te de. Çok ilginç bir döneme giriyoruz.

'BÜYÜK VERGİ UZMANLARI, VERGİ KAÇIRMA UZMANLARIDIR'

O. İ.: Şimdi hem ilginç dönem diyorsunuz hem devletin bir nevi beyin kurumlarını konuşuyoruz. Aklımıza ister istemez şu geliyor, cumhuriyetin kurucu ideolojisinin, kemalizmin ya da Atatürkçülüğün aktörleri inanılmaz derecede iddiasız, sanki meydanı bırakmışlar. Sizce nasıl bir görünüm arz ediyorlar?

Y. K.: Ne arz edecekler efendim, bakın ben Sözcü okumam, Temren ya da yakınlarım bazen bana bahseder, şimdi bunlar mı Atatürkçü? Gösterdim bunu size değil mi? (Sözcü gazetesinden kupür gösteriyor)

D. H.: Evet. Ama biraz açar mısınız?

Y.K: Deniz Hocam, yeni bir icatları olmuş, bir Şükrü Kızılot’tan söz ediyorum. Şükrü'yü, Tunus Caddesi'nde bir yerdeydi, Gazi Üniversitesi'nin ikinci sınıf okullarından birisinde tanıdım, köyden gelmişti, çok çalışkandı ve parlak bir öğrenciydi. Sanıyorum, inşaat sektörünü ve daha doğrusu muhasebesini biliyordu. Burada bir boşluk var. Şükrü dolduruyordu ve şimdi inşaat müteahhitliği çok para getiriyor ve önemlidir. 

D. H.: Bir dakika. Okurlarımıza haberi aktaralım. “Verginin gülen yüzü Profesör Şükrü Kızılot’u kaybettik,” diyor Sözcü.

Y. K.:  Evet, Deniz Hocam. Sözcü Gazetesi, "verginin gülen yüzü Şükrü Hocaya" diyerek birinci sayfaya yazı koymuş, çok şaşırdım. Verginin gülen yüzü yoktur, köylüler vergi memurundan korkarlar ve herkes vergiden ve vergi memurundan korkar ve memurdan ve jandarmadan kaçarlar ve kaçarız. 

İki, Sözcü "ekonomi basının duayen ismi vergi uzmanı Prof Dr. Şükrü" de diyor ki, vergi ekonomiye girmiyor. Vergi, ekonomi değildir ve ekonomi bölümünde vergici yoktur. 

ODTÜ'de ekonomi bölümünde vergicimiz yoktu. Ve Gazi’de de yoktu.

O. İ.: Şükrü Bey ekonomist değil mi? Ekonomist saymıyor görünüyorsunuz.

Y.K.:  Şükrü'nün asistan olmasını da destekledim, sonra herhalde zengin oldu ve basında bu kadar önemli olması herhalde büyük işverenlerin vergi uzmanı olmasındandır. Çok çabuk zenginleşti, zenginleştikçe de bana selam veremez oldu, aynı üniversitedeydik. Yüz yüze geliyorduk, selamdan kaçıyordu ve artık beni tanımadığını düşünmeye başladım. Bizi okuyanlara hatırlatmalıyız:

Büyük vergi uzmanları, vergi kaçırma uzmanlarıdırlar.

Büyük vergi uzmanları çok vergi kaçırabilendir.

Bir basın kuruluşunun bir vergi uzmanını bu kadar övmesiyle ilk defa karşılaşıyorum.

Peki, bir daha yoksul çocukların elinden tutmayacak mıyız? Bu nasıl bir bozulmadır? Şu hale bakın, sanki vergi uzmanı değil ve bir peygamberden ya da tarikat şeyhinden söz ediyoruz. Peki, böyle bozulacakların bir daha ellerinden tutmayacağım.

O. İ.: Bu arada Doğu Perinçek de adaylığını ilan etti. Anayasaya aykırı gayri meşru bir seçimde aday olacağını açıkladı. Herhalde adaylığını koyması nedeniyle olacak “Türkiye Tayyip’le devam edemez” gibi bir açıklama da yaptı; tabii ardından tekrar Erdoğan övgüleri geldi. Siz Doğu Bey’de bir değişiklik ihtimali görüyor musunuz?

Y.K.: Hapisteydik, Perinçek'in hem eline bir kağıt verdim ve hem de söyledim; “Perinçek akepe'li oldu,” demiştim. Artık devamlı beni doğruluyor ve her konuşmasında akepe'yi övüyor, çok açık, saklamıyor. Bir de yeni olarak akepe'yi eleştirmekle vatan kurtulmaz, diyor ki çok isabetlidir. Güzel, duyduğuma göre Doğu, bu arada ve her ihtimale göre "vatan şaşmaz" adının telif hakkını almak üzeredir. Şaşmadığını göstermeye ihtiyacı var.

Aydınlık’ı da almıyorum ve Ulusal seyretmiyorum. Yalnız "almıyorum" ama okumadım demiyorum; her sabah koşuyorum, koşudan dönüşte bakkalıma uğruyorum ve işte burada parasız, Aydınlık'a bakıyorum. Biraz da kokluyorum; Aydınlık'ı koklamak daha önemlidir.

Bu haberleri koklayarak buluyorum.

Bir haberim var, geçenlerde iki gün üst üste, İran genelkurmay başkanının gelişini ve pek güzel haberlerle ve nerede ise manşetten verdiler.

Bu haberler parasız olmazlar. Ve çok güzel, Perinçek artık Rusya'nın, Çin'in ve İran'ın PR işlerini, kendine göre, üzerine almış durumdadır. Bunlar, parasız olmazlar; eğer Türkiye beşli ittifaka girerse, böyle bir haber çok değerlidir. Galiba, artık çaresi yoktur. Ve bu iyi para eder, değerlidir.

Girerse bir daha çıkmaz. Şimdiye kadar hiç girmedi, ama bir girerse ve müthiş ve müthiş diyoruz.

B.Z.: Çin’in buradaki medyası müthiş bir AKP propagandisti bu arada. AKP’nin en saldırgan sözcülerine yer veriyorlar, en son da Erdoğan’ın okçuluğa katkılarını anlatıyorlardı.

Y.K.:   İran, Rusya, Çin çok uzakta ama yine Çin, müthiş haberler ve müthiş paralar verebilir. Ve eski üyeler, zam istiyorlar. Pek işleri kalmadı, ama, artık bu ticaretten para akıyordur ve zam gereklidir. Çoktandır, zam almadılar. Pek yaşlandılar ve zam gereklidir.

Yakında cumhurbaşkanlığı seçimi var ve Doğu adaydır. Eski üyelerden Mehmet aday gösterecek, öyle duyduk. Yaşlı kuşaktandır ve aday göstermesi çok önemlidir. Ayrıca aday göstermeyi çok iyi bilir ve başkaları bilmezler.

"Çocuklar" diyeceğim, ama "çocuklar" nerede kaldılar ve kalmadılar. Ve haberler iyi gitmektedir. Mehmet aday gösterirse, oylar iki adet artar. Doğu bunu düşünmelidir. İki oy artışı çok önemlidir.

B. Z.: Çocuklar derken kastınız?

Y.K.:  Gençler. Gerçi onlar da artık yaşlandılar. Bir de onlar zam isterlerse, Doğu'nun işi zordur. Ancak Doğu zor zamanların adamıdır. Bir çare bulacaktır.