Türkiye Komünist Gençliği: 16 Mart'ı unutma!

Türkiye Komünist Gençliği, 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi'ndeki saldırıda yaşamını yitiren devrimci öğrencileri andığı bir açıklama yayınlayarak, üniversitelerde son zamanlarda sıklaşan saldırılara karşı sınıf siyasetinin yükseltilmesi çağrısını yaptı.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Gençliği (TKG), 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi'ndeki saldırıda yaşamını yitiren devrimci öğrencileri andığı bir açıklama yayınlayarak, üniversitelerde son zamanlarda sıklaşan saldırılara karşı sınıf siyasetinin yükseltilmesi çağrısını yaptı.

TKG'nin açıklaması şöyle;

16 MART’I UNUTMA
ÜNİVERSİTEYE SALDIRANLARA KARŞI SINIF SİYASETİNİ YÜKSELT

16 Mart, bundan 39 sene önce İstanbul Üniversitesi’nde öğrencileri hedef alan bombalı saldırının yıl dönümü. Solcu öğrencileri hedef alan bu saldırıda 7 öğrenci yaşamını yitirdi ve 16 Mart her sene bu katliamın anıldığı gün olarak, CIA ve NATO’nun işçi sınıfı hareketine karşı sürdürdüğü savaşın parçası olarak gerçekleştirilen katliamların aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması talebiyle yapılan eylemlere sahne oldu.

Tıpkı Sivas Katliamı’nda olduğu gibi, 16 Mart Katliamı’nın failleri de işbirlikçi burjuva hükümetleri tarafından kollandı ve katiller AKP döneminde zamanaşımından faydalanarak “ak”landı. Hükümetler ve emperyalist kurumlar, kirli işlerini gördürdükleri maşalarından dahi vazgeçmediler, çünkü bu, kapitalist Türkiye’nin esas sahiplerinin çek defterlerine kadar uzanacak bir şebekeydi. 

Türkiye Komünist Gençliği, saldırıda yaşamını yitiren öğrencileri bir kez daha anıyor ve devrimci gençlere yönelik sömürü düzeninin organize şiddetini lanetliyor.

ÜNİVERSİTELERDE SOL KARŞITI SALDIRILARIN HEDEFİ NEDİR VE BU SALDIRILAR NASIL GÖĞÜSLENEBİLİR?

Bugün, yani 2017 yılının 16 Mart günü, bu katliamı anmaktan bir adım ötesini yapmak gerekiyor. Çünkü üniversite öğrencilerine yönelik organize ve sistematik saldırılar başka biçimler altında devam ediyor. Son 1 ay içerisinde, Ankara Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere, ülkenin birçok üniversitesinde sola yönelik saldırılar hız kazandı. KHK’larla görevine son verilen akademisyenlere destek için yapılan eylemlere bile taşlı sopalı saldırılar gerçekleşti. Çeşitli sloganların arkasına gizlenen bu saldırılardan öğrenciler kadar akademisyenler de nasibini aldı. Son olarak İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü’nde siyasi faaliyet yürüten ve bu yüzden faşist grupların saldırısına uğrayan komünistler, çalışmalarını inatla sürdürerek bu saldırılara yanıt verdiler.

Artan engelleme girişimlerine karşı üniversiteliler ne yapmalı, bu saldırılar nasıl göğüslenmeli? Türkiye Komünist Gençliği, Türkiye’deki komünist gençlik hareketinin tarihsel deneyimi ışığında, bu konuda kamuoyunu aydınlatmanın gerekli olduğunu düşünüyor.

Devlet destekli çeteler, ÖGB, polis, kısacası bugün AKP iktidarı tarafından sevk ve idare edilen güçlerin saldırılarını ilk kez yaşamıyoruz. Hatta anti-komünizmin ve Türkiye ilericiliğini hedef alan siyasi şiddetin tarihi çok daha eskilere dayanıyor. Dolayısıyla, sermaye düzeninin sıkça başvurduğu yöntemlerden bir takım dersler edinerek, bu girişimleri kesin olarak boşa çıkarmak gerekiyor.

AMAÇ NE?
Üniversitelerdeki faşist saldırıların amacı sanıldığı gibi, solcuların fiziki varlığına son vermek ya da onlara olabilecek en büyük zararı vermek değil. Üniversitelerin bir çatışma ortamına sürüklenmesinin arkasındaki siyasi hedefi ve sistematiği anlamak gerekiyor: Bu saldırıların asıl hedefi, üniversitelerin Türkiye’de ilerici bir rol oynamasını sağlayacak bir derlenişin önünün kesilmesi ve üniversite öğrencilerinin emekçi sınıflarla yan yana gelerek, sermaye düzeni için bir tehdide dönüşmesinin engellenmesidir. Bugüne kadarki örnekler de, bu ihtimalin arttığı dönemlerde saldırıların yoğunlaştığını gösteriyor.

Saldırıların siyasi içeriği anlaşılmadan, bu girişimlere yanıt da verilemez. Siyasi içeriği bir kenara koyduğumuzda, “karşıt gruplar arasındaki kavga” görüntüsünün iç yüzünü açığa çıkarmak da imkansız hale gelir. Saldırılar, üniversite öğrencilerinin Türkiye için devrimci bir rol üstlenmesini engellemeyi hedeflemektedir. O halde en isabetli yanıt, bu ilerici rolün yerine getirilmesini sağlamaktır ve saldırılara buna uygun yanıtlar vermektir. Bu görevi unutup saldırılara odaklanmak isabetsiz bir odaklanma anlamına gelecektir.

YANITIMIZ NE OLMALI?

Hükümet, üniversitelere çeteleriyle ve organize suç örgütleriyle saldırıyor. Bu saldırı, düzen karşıtı siyasetin yaygınlaşmasıyla ve bir güç haline gelmesiyle yanıtlanabilir. Faşist çeteler, gerici örgütlenmeler, bu saldırıların piyonlarıdır. Üniversite ortamının bir çatışma sahnesine dönüştürülmesine itiraz edilmeli, hazırlanan sahnenin oyuncusu olarak konumlanılmamalıdır. Bu tezgah, bir bütün olarak sol değerlere zarar vermektedir ve devrimciliğin insanların gözünde adli bir vaka haline dönüşmesini sağlamaktadır. 

Bu elbette, saldırılara sessiz kalınması anlamına gelmiyor. Fakat en gerçek ve güçlü yanıtın, sosyalizm mücadelesini yaygınlaştırmaktan geçtiğini ve sosyalist iktidar hedefi doğrultusunda gençliğin örgütlenmesini sağlamakla başarılabileceğini asla akıldan çıkarmamak gerekiyor.

TARİHİMİZDEN ÇIKARDIĞIMIZ DERS

Türkiye işçi sınıfı hareketinin 12 Eylül Cuntası karşısında yenilmesinin nedenlerinden birisi, 1977-1980 yılları arasında yükselen faşist saldırıların, işçi sınıfının gerçek düşmanı olan sermaye sınıfını ve onun siyasi aygıtını gözden kaçırmasına izin verilmesidir. Türkiye’de, işçi sınıfının aklını ve öncü gücünü temsil eden komünistlerin baş düşmanı bir takım faşist çeteler ya da kolluk güçleri değildir. Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, işsizlerin, gençlerin baş düşmanı kapitalist sistemdir, diğerleri ise onun baskı ve terör mekanizmalarıdır.

70’li yıllar boyunca yükselen sınıf hareketinin ve giderek devrimci bir krize dönüşen durumun 1977 Kanlı 1 Mayıs’ıyla birlikte düşüşe geçmesinin sebebi, başka şeylerin yanı sıra, bahsi geçen dönemde işçi sınıfı partilerinin faşist teröre sınıf siyasetiyle yanıt verememesidir. Düzen güçlerinin terörü, işçi sınıfını ve gençlik hareketini, sosyalist iktidar perspektifinden uzaklaştırıp burjuva demokrasisine razı edebildiği ya da düzenin gölgeleriyle boğuştuğu bir çete savaşına odakladığı ölçüde başarılı olur. Buna mücadelenin hiçbir aşamasında izin verilmemeli, açık kapı bırakılmamalıdır.

ÜNİVERSİTELERİ KURTARMAK MÜMKÜN, MEMLEKETİ DE

Türkiye Komünist Gençliği, kapitalizm karşıtı, ilerici ve aydınlık bir Türkiye’den yana olduğu için saldırılara maruz kalan gençlerin, sosyalizm mücadelesine güç vermek üzere yan yana gelmesi gerektiğini savunuyor.

Halk düşmanlarına, öğrenci katillerine ve insanları susturmak için şiddet kullananlara gerçek bir yanıt ancak bu şekilde verilebilir. Yeni bir ülkeyi kurmak, ancak hedefi doğru saptayarak mümkün olabilir.

16 Mart ve benzeri saldırıların hesabı, tetikçilerinden ve azmettiricilerinden, sınıf siyasetinde ısrar edilerek sorulacak.

Eşit ve özgür bir ülke için, görev başına!

Türkiye Komünist Gençliği