Homeopati: Tedavi diye büyü pazarlıyorlar

Bir ilaç molekülünün geliştirilmesi onlarca yılı bulur: Laboratuar çalışmaları, hayvan ve insan deneyleri ve en nihayetinde ilaç piyasaya sürüldükten sonra yapılan gözlemler, takipler, raporlamalar. Homeopatide bunların hiçbiri yok. Hastalığa neden olduğu söylenen etken konusu bile tamamen müphem. Gerçekten de sulandırılan şey ne ve neyin şeyi ?

İlker Belek

Daha önceki bir yazımızda da ele aldığımız gibi, sağlık bakanlığı alternatif tıp adı altında bir dizi içi boş uygulamayı hastanelerde organize ediyor, bu işe özel poliklinikler açıyor, para karşılığı sertifika dağıtıyor.

Alternatif tıp dediklerinin içinde yok yok: Sülük, arı, müzik, kupa, hacamat, toksin….

Bu iş dünyada da pek revaçta. Kapitalist piyasa kâra doymaz. Eline geçen her fırsatı para kazanmak için değerlendirir. Malın işe yarayıp yaramamasının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan talep edilmesidir. 

Dünyada alternatif tıp uygulamalarına yılda yapılan harcama yaklaşık 100 milyar dolar. Bu, toplam ilaç harcamalarının neredeyse beşte birine karşılık geliyor. Maliyetin bu şekilde artması şimdilerde kamu otoritelerinin kimi müdahalelerine neden oluyor.

Son olarak ABD’de, reçetesiz satılan homeopatik ilaçların kutularına tedavi edici bir etkiye sahip olmadıklarına ilişkin uyarı mesajlarının yazılmasına karar verildi.

HOMEOPATİ NEDİR?

Alternatif tıp içinde en gözde uygulamalardan birisi homeopati. Bu, bir hastalığın, hastalık etkeni olduğu düşünülen maddenin çok küçük bir dozunun hastaya verilmesi suretiyle “tedavi” edilmesi anlamına geliyor. 

Oysa pek çok sağlık çalışanı tarafından bile bitkilerle tedavi olarak biliniyor.

HOMEOPATİNİN İLKELERİ NELERDİR?

Homeopati 1700’lerde Alman Hahneman’ın uygulamaya soktuğu bir yöntemdir. O yıllarda, hastalıkların nedeninin dört temel beden sıvısının dengesindeki bozulma olduğu düşünülürdü: Kan, balgam, safra ve sarı safra. 

Alternatif denilen tıp sülükle, hacamatla, bağırsakları boşaltarak bu dengesizliği gidermeye çalışır.

Hahneman yine aynı bakış açısıyla, hastalığa neden olduğu düşünülen toksinden küçük dozların hastaya verilmesinin sıvı dengesini sağlayacağına inanıyordu.

Çok trajik. Tam 300 yıl öncesinin bakış açısı, hiçbir kanıta dayanmaksızın, bugün yeniden hastalıkların tedavisi için gündeme sokuluyor. 

HOMEOPATİK ÇÖZELTİ NASIL HAZIRLANIR?

Homeopatinin en önemli ilkesi hastalık etkeni olarak düşünülen toksik maddenin seyreltilmesidir. Hahneman toksini 10 üzeri 30’da 1’e kadar seyreltebiliyordu. Bu işe, bir ölçü toksini 9 ölçü su ya da alkolle karıştırarak başlıyordu. Böylece ilk önce 10’da 1’lik bir çözelti elde ediyordu. Sonra bundan da 1 birimi yine 9 ölçü sıvıyla karıştırdığında bu kez 100’de 1’lik çözelti etmiş oluyordu. Hahneman 1/100’lük çözeltiye 2X gücünde çözelti diyordu.

Bugün piyasada yaygın olarak satılan çözeltilerin 30X gücünde olduğu, yani bir birim toksinin tam 30 kez 10’da 1 oranında, yani tam katrilyon kere katrilyon oranında (umarım yanlış hesaplamamışımdır) seyreltilmesiyle elde edildiği bildiriliyor.

Seyreltme neden bu kadar? Örneğin neden 25 kez 10’da 1 oranında değil? Hahneman öyle istemiş.

İşin komik tarafı bu kadar seyreltilmiş bir maddenin hiçbir farmakolojik etkisinin olamayacağı gerçeği. Aslında bu çözelti artık sudan farklı herhangi bir özelliğe de sahip değil.

Ancak işin sırrı da zaten burada. Çünkü homeopatlar suyun hafızası olduğunu kabul ederler ve hastalığı esas iyileştirecek olanın seyreltilmiş toksin değil, toksinle temas etmiş su molekülleri olduğuna inanırlar. Su, toksinle temas ederek hastalığı hafızasına kaydediyor ve insana verildiğinde de bu hafızayı hastanın bağışıklık sistemine aktarıyor.

Kısaca homeopatide büyü içinde büyü var. Zayıflatılmış toksinden medet umulması ilk büyüydü, bu toksinin suya hafıza aktaracağının ve hafızalı suyun hastalığa iyi geleceğinin umulması ise ikinci büyüdür.

HOMEOPATİNİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ OLAMAYAĞI GİBİ BİR YAN ETKİSİ DE OLAMAZ

Böyle çünkü, toksinin katrilyon kere katrilyon defa seyreltilmiş çözeltisinde sudan başka herhangi bir madde bulunmuyor. Suyun yan etkisi de olmaz tabi ki.

Homeopatinin etkisi yalnızca plasebodur. Yani hastalar tamamen psikolojik mekanizmalar üzerinden kendilerini iyileşmiş hissedebilirler. Tabi ki bu iyilik halinin uzun süre devam etmesi beklenemez.

HOMEOPATİ HOMO HABİLİS'İN KULLANDIĞI SİHİRLİ TEKNİKTİR

İnsanın dünyadaki ömrü 3 milyon yıl. Yolculuğumuz Afrika’nın güneyinde, Kenya civarında başladı. İlk insan türü Homo Habilis olarak bilinir. Elleriyle alet yapmayı becerebiliyor, 30 kişilik gruplar halinde toplayıcılık yaparak geçiniyordu.

Animizm denilen, benzetmeye dayalı bir bilinç yapısına sahipti.

Animist bilinçte temas ve taklit büyülerinin yeri önemlidir. Örneğin bir Habilis’in timsahlarla dolu bir bölgeden geçerken, onlara yem olmamak için, üzerinde timsah dişi taşıması tipik bir temas büyüsüdür. Habilis timsah dişini boynuna taktığında timsaha benzeyeceğini ve hiçbir timsahın da kendi soyundan bir canlıya zarar vermeyeceğini düşünürdü.

Öte yandan, yine aynı Habilis atamızın yağmur yağdırmak için gök gürültüsünü ve yağmuru taklit etmesi ise taklit büyüsü kapsamına girer.

Bizim homeopatlarımızın yaptığı da hiç farklı değil: Toksinin, yani hastalığın iyice sulandırılarak hastaya içirilmesi, zayıflatılmış hastalık anlamına gelen suyun vücutta bir tur attıktan sonra böbrek ve bağırsak yoluyla dışarıya atılması suretiyle hastalığın iyileşeceğinin varsayılması… Burada taklit ve temas büyülerinin iç içe geçirilmesinden başka ne var?

CEHALETİ ÖRGÜTLÜYORLAR

Bir ilaç molekülünün geliştirilmesi onlarca yılı bulur: Laboratuar çalışmaları, hayvan ve insan deneyleri ve en nihayetinde ilaç piyasaya sürüldükten sonra yapılan gözlemler, takipler, raporlamalar.

Homeopatide bunların hiçbiri yok. Hastalığa neden olduğu söylenen etken konusu bile tamamen müphem. Gerçekten de sulandırılan şey ne ve neyin şeyi?

Eğer gerçekten de hastalığa iyi geleceği varsayılan bir madde ise neden ilaç moleküllerinin yıllar boyunca çektiği ızdırap sürecinden muaf tutuluyor.

Sahi bütün bunlara izin veren bakanlık sağlıktan mı sorumlu?

Siz siz olun bu saçmalıklara hiç itibar etmeyin, paranızı sağlık tüccarlarına yedirmeyin, sağlığınızı bozmayın.


Kaynaklar:

Belek İ (2016) Dinin Toplumsal Kökenleri, Yazılama Yayınları, İstanbul.

https://www.medikalakademi.com.tr/abdde-homeopatik-ilaclar-artik-ise-yar...

İskit AB (2016) Bilime karşı yalancı bilim örneği: Homeopati, Tıbbın Alternatifi Olmaz Sempozyum Kitabı içinde.