Doğan Görsev'in ölüm yıldönümünde saygıyla: Doğan ağabey gibi olalım!

Doğan ağabeyi bir yıl önce bugün kaybetmiştik. Aydın düşmanlığının bu kadar derin ve karanlığın bu kadar yayılmaya uğraştığı bir dönemde Doğan ağabey ileri yaşına karşın bize örnek olacak kadar enseyi karartmadan çalışmaya devam eden bir insandı. Önemli bir örnek aydın olarak var oldu, yaşadı, düşündü, çalıştı, üretti, paylaştı.

E. Zeynep Suda

Güler yüzlü, inançlı, çalışkan, üretken ve paylaşımcı…

Doğan Görsev, sonradan öğrendiğimiz gibi Gün Doğan Görsev ağabey 2006 yılında Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bahçesine geldi. İçeride bir şeyler yaparken bahçede olduğunu söylediler, çıkıp baktık, merhaba dedik, tanıştık. O zaman gözüme yaşlı bir insan gibi görünmüştü. Ne kadar yanılmışım. O yıllarda 70’lerinin sonlarına yaklaşıyordu, sonra 80’lerinin başında da çalışmaya devam etti, tezgâhın üstü hep kalabalık olmayı sürdürdü. Çeviri projeleri vardı, kitap çalışmaları vardı, başka işler vardı… Hep yapacak, paylaşacak, soracak, öğrenecek, öğretecek şeyler vardı masasının üstünde.

Aynı zamanda dinleyecek güzel müzikler, klasikler, hatta Brassensler bile masada yerlerini almaktaydı.

Doğan ağabey ilk tanıştığımızda henüz Türkiye’ye kesin dönüş yapmamış, hala Almanya’da yaşıyordu, ancak gelişini planlamaya çoktan başlamıştı. O yalnızca evini taşımadı, projelerini, çalışmalarını, işlerini, tezgâhını taşıdı oradan oraya… 1980’lerin başlarında, 12 Eylül’ün karanlık günlerinde evinden tutukevlerine, oradan yurt dışına, oradan tekrar ülkesine, İstanbul’a döndü, işlerini, kültürel araştırmalarını, aklını, mücadelesini taşıdı nereye giderse gitsin…

Doğan ağabeyin gençlik yıllarından sonuna kadar bir amacı vardı: sınıfsız, sömürüsüz, aydınlık bir dünya kurma mücadelesine katkıda bulunmak… baştan itibaren kendini bunun için yetiştirdi, diller öğrendi, okudu, çalıştı, sözlükler karıştırdı. 1970’li yıllarda Konuk Yayınları’nın yayın yönetmeni oldu. Hatta bu yüzden 12 Eylül döneminde sorgulandı, hapis yattı. Onu TKP’ye ait Konuk Yayınevi’ni yönetmekle, komünist faaliyet sürdürmekle, partiye üye kaydetmekle… suçladılar ve tutuklandı. Unutmamak gerekir ki, o yıllarda yayınladıkları kitaplar 15 bin baskı yapıyordu. Daha sonra Barış Derneği iddianamesine dahil edildi ve iler tutar bir yanı olmayan iddianameyle idamla yargılandı.

Doğan ağabey İstanbul’a geri döndüğünde ileri yaşlarda bir insandı, evet. Ama sonradan, ondan öğrendik ki, akıl yaşta değil baştaymış. Bir yandan da insan yirmisinde neyse yetmişinde, sekseninde de o değilmiş aslında. Her yaşta kendini geliştirmeye, anlamaya, çalışmaya, mücadeleye, iyi insan, iyi komünist olmaya uğraşabilirmiş, bunun mücadelesini verebilirmiş, kendine ve sömürücü sınıflara, onların temsilcilerine, gericiliğe karşı…

Doğan ağabey İstanbul’a gelişinde çantasında üstünde uzun yıllardır çalışmakta olduğu kimi çalışmalar getirdi. Bunlardan belki de en önemlisi Komünist Manifesto (onun ısrarlı deyişiyle Komünist Manifest) çevirisiydi. Bu çevirinin üstünde yıllarca çalışılmıştı. Paragraf paragraf metnin anlamı, felsefesi ve teknik anlamda çeviri sorunlarıyla uğraşmış, hatta daha önceden Türkçeye yapılmış çevirileri karşılaştıran bir katalog hazırlamıştı. Bu eserin basımı sırasında birlikte çalıştık, cümle cümle, kelime kelime, kavram kavram, hatta her cümlenin ve kavramın arkasında yatan fikirleri, tarihsel dönemin özellikleri ile tartıştık. Daha sonraki yıllarda yeniden basımında kitabın isminin Manifesto olmasını tüm nezaketiyle kabul etti. Madem ki Partisi böyle düşünüyordu…

Bu çalışmaları birlikte yürüttüğü insanları anlattı, yine nezaketle, sevgiyle, saygıyla… Sonra işleri bitmedi, başka alengirli çeviri işleri üstünde çalıştı. Bir felsefe sözlüğü bunlar arasında yer alıyordu. Aynı zamanda tüm nezaketi ve mütevazı tavrıyla 12 Eylül tutukevi deneyimlerini yayınlamayı kabul etti. İlk baskısı Tüstav yayınlarından çıkan bu çalışma daha sonra Yazılama yayınları tarafından basıldı.

Doğan ağabey her zaman paylaşmaya çalıştı, buna bayılıyordu: kitaplar, posterler, resimler, fikirler, kayıtlar, müzikler… hep paylaşmaya ve birikimini geniş kesimlere ulaşmaya çalıştı. Bunlar arasında saymamız gereken en değerli katkı herhalde geniş müzik arşivini, Almanya günlerinde oluşturduğu Weber Bandotek arşivini Anadolu Üniversitesi’ne bağışlaması oldu. Bu arşiv halen üniversite mensuplarının ve öğrencilerinin kullanımına açık durumdadır.

Aydın düşmanlığının bu kadar derin ve karanlığın bu kadar yayılmaya uğraştığı bir dönemde Doğan ağabey ileri yaşına karşın bize örnek olacak kadar enseyi karartmadan çalışmaya devam eden bir insan oldu. Bir aydın olarak genç, yetişkin ve yaşlı bir insan oldu. Bunun nasıl olabileceğini bize gösterdi. Önemli bir örnek aydın olarak var oldu, yaşadı, düşündü, çalıştı, üretti, paylaştı.

Görüşmelerimiz bir küçük kadeh konyak, kahve ve (onun Nesrin abla’dan kaçırarak pencere kenarında içtiği) sigaralarıyla renklendi, kıvam kazandı. Her zaman konuşacaklarının listesiyle masaya oturdu. Bu listeler bazen 19-20 madde küçüklü büyüklü iş içeren uzun listeler oldu.

Doğan ağabey Nesrin ablayı çok genç olduğu günlerden sonuna kadar hep derin bir aşkla sevmeyi sürdürdü… onun için şiirler yazmıştı gençliğinde:

(…)

“Saçlarına, ince gülüşüne, iri kestane gözlerine

On türkü yaksam, aydınlığın anlatılmaz.

Saatler geçer, türlü düşünceler geçer kafamdan,

Sensiz, bu şiire bir nokta, koymaya elim varmaz.”

Şubat 1955

 

Doğan ağabey sürekli üreten, dostlarını düşünen, onlar için bir şeyler yapan ve paylaşmayı bilen bir insandı. Barış Derneği’nde birlikte çalıştığı, birlikte hapis yattığı, yargılandığı ve savunma yaptığı Mahmut Dikerdem’in mektuplarından okuduğumuza göre ona sonraki yıllarda da sevgi ve dostluğunu klasik müzik kasetleri ile yollamıştı, eşi Nesrin hanım aracılığıyla… Mahmut Bey ona teşekkür ettiği bu mektuplardan 1991 yılında yazdığı ikincisini şöyle bitirmişti:

(…)

“Ben seni yiğitlerin yiğidi olarak tanıdım, öyle kalmanı diliyorum.

İlişikte –benden alınan izinle- basılmış bir kitapçık* bulacaksın. İçindeki yazıların bir bölümünü evvelce görmüşsündür. ÖNSÖZ’ü bir çeşit siyasal vasiyet niteliğindedir. Bu kitapçığın dilinden en iyi senin anlayacağından eminim.

Bu kısa mektuba yanıt beklemiyorum. Sadece beni unutma, yeter.”

Mücadele arkadaşlığı, ortaklığı yapan bu insanlar birbirlerinden unutulmamayı istediler… Onları unutmak mümkün mü?

 

Her zaman hatırlayacağız, mücadele var oldukça unutulmayacaksın… bir yandan da senin gibi çalışkan, inançlı, üretken ve kültürlü insanlar, komünistler olmaya çalışacağız Doğan Ağabey…

 

 

** Mahmut Dikerdem, Barış ve Sosyalizm Yazıları, 10 Eylül Yolu Yayıncılık, İstanbul, Eylül 1991.