Diyarbakır sokaklarından: 'Dünyanın Yükü'nü taşıyorlar

Kimisi 'çekçekçi' diye sesleniyor kimisi arabacı diye. Kürtçesi 'ereba çekçeka'. Diyarbakır’ın sadece dar sokaklarında değil, Bağlar ve Eksi Hal gibi mekanlarında da günlük kullanımda önemli bir yer teşkil ediyor taşımacılar. Arabalarını ise kendileri çekiyor.

Röportaj: Özkan Öztaş, Fotoğraf: Ahmet Yakar

Yolu düşenin, işi düşenin, gezen ya da yaşayan herkesin denk geldiği arabacılar. Kimisi “çekçekçi” diye sesleniyor kimisi de arabacı diye. Kürtçesi ise “ereba çekçeka”. Özgün bir ifadesi yok aslında. Türkçe kelimelere Kürtçe tamlama gelmiş sadece. 

Diyarbakır’ın sadece dar sokaklarında değil, Bağlar ve Eksi Hal gibi mekanlarında da günlük kullanımda önemli bir yer teşkil ediyor taşımacılar. Arabalarını ise kendileri çekiyor. 

Sur’un daracık sokaklarında motorlu taşıtların giremediği yerlerde el mahkûm arabacılar yardıma koşuyor. Ve kendi ifadeleriyle “dünya yükü” malzeme taşıyorlar. 

Geçmiş zaman ihtiyaçlarından farklı olarak bugün, artık teknolojinin “son nimetleri” de arabacılarla dağıtılıyor mahallelere. Beyaz eşyadan kıyafete, yiyecek ve içecekten son teknoloji ürünlere kadar pek çok markalı ürünün dağıtımında da bir “çekçekçi”ye el işareti yapmak yetiyor. 

Zaman zaman zabıtların uyarıları ya da trafik polislerinin itirazlarıyla cebelleşen arabacıların yaşamları Diyarbakırlı emekçilerin bir özet fotoğrafını veriyor.

Arabacılık ya ek iş ya da işsizliğin bir çıktısı olarak geçici bir uğraş. Kimse bu işi yapmaya heves etmiyor doğal olarak. Çekçekçilerin hemen hemen hiçbiri bu işten memnun değil. Hem “buna şükür”, hem de “ne yapalım başka şansımız yok” çaresizliği dile gelen ilk ifadeleri oluyor. 

Bugün ise dar sokaklarda artan kafeler ve büyüyen hizmet sektörü arabacıların yeni devinimini oluşturuyor. 

Veysi usta bu çekçekçilerden biri. Hem “boş ver ben konuşmayayım” diyor hem de “neler neler var, anlatsam bitmez” diyerek söze koyuluyor. 

Altı aydır kirasını ödeyemiyor ve "bayram telaşıyla işler biraz arttı ama günde en çok on defa iş yapabiliyoruz" diyor. O da her gün değil tabi. Zaman zaman.  5 ila 15 lira arasında da para alıyorlar. Fiyatı hem sefer sayısı hem de yükün miktarı belirliyor.

Düşüp kırılanlar ise mal sahibinin insafına kalıyor. “İyi yürekli ise bana üzülür kötü yürekli ise malına” diyor Veysi Usta. Her mevsimin bir işi var. Kışın ayrı yazın ayrı malzemeler taşınıyor. Kışın daha çok yoksul mahallelere yağışların öncesinde çadır ve tadilat ürünleri taşınıyor. Su sızdırmasın, duvar ve pencereden soğuk girmesin diye evlerin içine yetişen izolasyon malzemeleri ya da birkaç torba çimento, taşınan malzemelerden olabiliyor. “Duruma göre, hasta da taşındığı oldu, yaşlı da” diyorlar. 

"Sadece bu iş ile geçinmek mümkün değil" diyor bir diğer taşımacı İlyas. Lise mezunu, “meziyetim yoktur taşımacılık yapıyorum” diyor. “Ya evde çalışan bir başkası olacak ya da taşımacının kendisi ek iş yapacak”. Geçinmek için başka bir yol görünmüyor arabacılara.

“Eskiden daha çoktu işler” diye anlatırken, manevra kabiliyeti yüksek olan araçlar canını sıkıyor taşımacıların. “Sadece Sur’da yüze yakın taşımacı vardır. Belki de geçer. Hiç saymadım. Ama öyle ya da böyle geçinemiyoruz” diyorlar. İşi eline alanın yüzünde ise mağrur bir gülümseme. Sırası gelen altına giriyor “dünya yükünün”. 

Çekçek arabası olan Veysi Usta her sabah 06.00 gibi koyuluyor işe. “Pek çoğu bu işi yaptığımı bilmiyor” diyor. “Abi yayımlayacağız haberi ama” deyince de “olsun zaten geçen ev sahibinin oğlu da gördü, belki kira niye gecikti öğrenirler” diyerek gülüyor. Elindeki işi kaybedince arabacılığa başlamış Veysi Usta. 

Zorda kalanın imdadına yetişiyor arabacılık. Hem işi düşene hem işini kaybedene.