Başkanlık Sistemi röportaj dizisi -1 / Korkut Boratav: Erdoğan'ın hedefi İslamcı faşizm dediğim bir rejime geçiştir

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sürekli dile getirdiği ve ısrarla talep ettiği başkanlık sistemi ülkenin bir numaralı tartışma konularından biri olmaya devam ediyor. soL, bu başlıkta yazar, akademisyen, hukukçu ve gazetecilerle yaptığı söyleşilerle birlikte "başkanlık sistemi" dosyasını açıyor. İlk konuğumuz Prof. Dr. Korkut Boratav.

Ali Ufuk Arikan

Başkanlık sistemine geçiş tartışmaları her geçen gün hız kazanırken soL, tartışmalara ilişkin önemli isimlerle yaptığı röportajlarla tartışmanın tüm yönlerini masaya yatırıyor. 

Bu kapsamda başkanlık sistemine ilişkin ilk röportajı Prof. Dr. Korkut Boratav ile gerçekleştirdik. Başkanlık sisteminin, rejimi, telafisi çok güç bir doğrultuya dönüştüreceğini belirten Boratav, "Başkanlık sistemi bu dönüşümü kolaylaştıracak; hatta, diğer koşullar da istedikleri doğrultuda gelişirse, faşizme geçişin kritik adımı olacaktır" ifadelerini kullanıyor. 

Boratav'ın başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Korkut hocam siz başkanlık sistemini nasıl tanımlıyor ve değerlendiriyorsunuz? 

Başkanlık sistemini, Türkiye açısından siyasi konjonktürden bağımsız olarak, yani genellikle yararsız görüyorum. Bugünkü koşullarda gerçekleşmesinin ise sadece zararlı olacağını değil; rejimi, telafisi çok güç bir doğrultuya dönüştüreceğini düşünüyorum.

“2016’da AKP’nin fay hatları başlıklı” yazınızda başkanlık sistemini de fay hatlarından biri olarak tanımlamıştınız. Böylesi bir geçiş AKP’ye ve Erdoğan’a neler kazandırır sizce?

Kendileri nasıl adlandırırlarsa adlandırsınlar, Erdoğan ve AKP’nin nihai hedefi benim İslamcı faşizm dediğim bir rejime geçiştir. Başkanlık sistemi bu dönüşümü kolaylaştıracak; hatta, diğer koşullar da istedikleri doğrultuda gelişirse, faşizme geçişin kritik adımı olacaktır. Bu tasarımın tökezlemesini, parlamentonun içinde ve dışında etkili bir muhalefet izlerse, AKP iktidarı için sonun başlangıcı olacaktır.

Başkanlık sistemi tartışmalarında Erdoğan ismi o kadar öne çıkıyor ki düzenin ihtiyaçları sanki görünmez oluyor. Bugün böylesi dönüşüm sermaye sistemi için ne gibi yeni olanaklar ortaya çıkarır, bu konuda neler söylemek istersiniz?

AKP iktidarının ana ilkelerinden biri, burjuvazi ile emek arasındaki temel karşıtlıklarda daima sermayeden yana tavır almak olmuştur. Bu çizgi, kolektif ve uzun dönemli sınıf çıkarlarını sistematik olarak savunacak bir olgunluğa ulaşmamış olan Türkiye burjuvazisi için önemli bir kazanımdır. Bu kazanıma karşı iktidara verilen ödün, devlet katından dağıtılacak olan nimetlerin, “rantlar”ın paylaşımını, dağıtımını Başkan’ın keyfi tercihlerine teslim etmek olmuştur. İktidarla uyumlu olunur ve pay almak için sıraya girilir.  Kapitalizmin bu türleri daima var olmuştur; Latin Amerika türü faşizmlerde burjuvazi bu konumdadır; bununla yetinmiştir.  Türkiye de bu doğrultuda (fazla özgün olmayan) bir örnek olarak tarihe geçer.

AKP'nin 14 yıllık iktidar süresi göz önüne alındığında "başkanlık sistemine neden gerek duyuluyor" da deniliyor. Bu görüşün temelinde zaten AKP'nin ve özelinde Erdoğan'ın istediğini yaptığı düşüncesi yer alıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu görüşü?

Parlamenter sistemin getirdiği kısıtlamalar var. Yargı, zaman zaman, kontrol dışı, engelleyici kararlar alabiliyor. Kamu yönetimindeki denetim mutlak değil. Yargı dahil tüm atamaların Başkan’a bağlanacağı; kararnamelerin öne çıkacağı; veto hakkının fiilen kesin olacağı bir sistemin, ihtirasları sınırsız bir Başkan için sağladığı olanakları düşününüz. Parlamentonun yapısı 7 Haziran’da olduğu gibi Cumhurbaşkanı ile uyumsuz olabiliyor.

Aslında yukarıdaki soruyla bağlantılı bir sorum daha var. Sadece yandaş veya havuz medyasından değil ana akım-merkez medyadan da başkanlık sistemine ilişkin destek açıklamaları geldi. Ahmet Hakan, Fatih Çekirge bunun son örnekleri oldu. Bu sayının da artması şaşırtıcı olmayacak sanırız. Bu tip çıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sermayenin medya kanadının teslimiyeti söz konusudur.

Başkanlık sistemi konusunda CHP, MHP ve HDP’den “hayır” yanıtları geldi ancak MHP'nin tüm zor zamanlarında AKP'ye can simidi olduğu da bir gerçek. HDP'den ise hem “hayır” hem “müzakere” sesleri aynı anda yükseliyor. CHP en azından yeni anayasa konusunda AKP’yle mutabakat sağlayabileceği inancını sürekli tekrarlıyor. AKP'nin vekil sayısı da düşünüldüğünde Meclis içinde ufak bir destekle olası bir referandum gündeme gelebilir. Meclis içi muhalefetin bu konudaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünkü durumda  parlamenter muhalefetin tavrını, samimiyetsiz, tereddütlü, tutarsız; bu nedenlerle  tehlikeli görüyorum.

Erdoğan'ın "Hitlerli" açıklaması tartışmaları başka bir boyuta taşıdı. Bu sözlere ilişkin değerlendirmelerinizi alabilir miyiz kısaca?

Bu sözleri, “Freud’gil dil sürçmesi” olarak değerlendirebiliriz.

Son olarak başkanlık sistemi dahil AKP’nin yeni anayasa çalışmalarına karşı nasıl bir tutum geliştirmek gerekiyor, bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Türkiye’nin tüm sol, ilerici, aydınlık insanları öncelikle CHP’nin anayasa görüşmelerine oturmamasını ısrarla savunmalıdır.  Tek müzakere alanı, “anti-demokratik yasaların ayıklanması ve kaldırılması” olabilir. Ayrıntılı bir tarama yapılmadan önce, son aylarda güvenlik güçlerinin sıkıyönetim-türü, keyfî, can, mal ve konut güvenliğini hiçe sayan uygulamalarına imkân veren yasal çerçeveden başlamak gerekir. AKP böyle ayıklama sürecine katılmazsa muhalefetin bu hukuk-dışı uygulamalara karşı sert, ödünsüz bir direnme başlatması, sürdürmesi gerekir.