"Kendilerini avuturlar demiştik, Halüsinasyon görmeye başladılar!"

Barış Derneği, Türkiye’ye kurulması planlanan füze kalkanının onaylandığı NATO zirvesi ile ilgili olarak “Kendilerini avuturlar demiştik, Halüsinasyon görmeye başladılar!” dedi.

Barış Derneği, Lizbon’da yapılan NATO Zirvesi sonrasında Zaman gazetesinin manşetten Türkiye olmasaymış, NATO zirvesi 10 dakikada bitermiş ifadesini hatırlatarak, “Aynı zirveden mi söz ediyoruz?” diye sordu.

Dernek tarafından yapılan açıklama şöyle:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün açıklamalarına dayanılarak kaleme alınan haberde yazanlara inanacak olursak, 'isteklerimizi karşılamayıp diretselermiş sorun büyürmüş. Biz de süreci engellemek zorunda kalırmışız. Ama böyle olmamış. Bütün isteklerimiz karşılanmış. Süreç, Türkiye'nin saygınlığını artırarak sonuçlanmış. Bu nedenle başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere Türk heyeti çocuklar gibi şenmiş. Eğer Türkiye olmasaymış zirve 10 dakikada bitermiş'. Şaka gibi.”

Lizbon'da olup biteni böyle değerlendirenlerin akıl sağlığından şüphe edilmesi gerekir. Aynı zirveden söz ettiğimize bile emin değiliz. Üstüne üstlük gerçeklerden bu denli kopuk değerlendirmelerin sahibi Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor. Burada 19 Kasım’da yaptığımız “Konuşmak yetmez! NATO’yla mücadele etmek gerek!” başlıklı açıklamadan uzunca bir alıntı yapmak zorundayız. Açıklamada “AKP hükümetinin ne Füze Kalkanı Projesi’nin kendisine ne de ülkemizde konuşlandırılmasına itiraz ettiği yoktur. Her zamanki gibi en iyi bildiği şeyi yapmakta, pazarlık ederek fiyatı yükseltmeye çalışmaktadır. Bu tutumun barışı savunmakla uzaktan, yakından ilgisi olmadığı açıktır. Ayrıca bizim bildiğimiz ABD, ülkemizdeki nükleer silahlarının komutasını bırakmadığı gibi füzelerin düğmesini de kimseye bırakmaz. Erdoğan’a 'herhangi bir ülkenin hedef olarak isminin geçmemesini sağladık' diye avunmak kalır” diye yazmıştık. Yanılmışız. Anlaşılan sergilenen rezillik öyle bir hal almış ki, artık sadece kendilerini avutmaları yetmiyor, görmeye başladıkları halüsinasyonları halka gerçek diye yutturma ihtiyacı hissediyorlar.

Halkı ne sanıyorlar?
Kendisini 'müslüman' olarak tanımlayan, bu nedenle AKP'ye oy veren, dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri hükümete yakın gazete ve televizyonlardan izleyen birisinin, adı geçmiyor diye gerçekten hedef tahtasında olan ülkelerden birinin İran olmadığına inanmasını mı bekliyorlar?

Ya da kendisini 'milliyetçi-muhafazakâr' olarak tanımlayan, Osmanlı'nın anlı şanlı günlerinden söz eden birisinin, Türkiye olmasa zirvenin 10 dakikada biteceğine ya da Türkiye'nin ABD'ye rağmen bir NATO zirvesini kilitleyebileceğine inanacağını mı sanıyorlar?

Belki de kendisini 'özgürlükçü' olarak tanımlayan, AKP'nin rejim üzerindeki vesayeti gerilettiğine, ülkeyi demokratikleştirdiğine inanan birisinin, “Türkiye'nin Lizbon'daki ilkeli pozisyonunun NATO’nun prestijini koruduğu”na inanabileceğini varsayıyorlardır.

Velev ki öyle olsun. Kendine 'müslüman', 'milliyetçi-muhafazakâr' ya da 'özgürlükçü' diyeni, bu yalanlara inanıyor olsun. Peki işçisi, emekçisi, öğrencisi, işsizi, kadını ya da emeklisiyle halkın geriye kalan büyük bölümünün gerçekten bunları yutacağını mı düşünüyorlar?

Gerçekten merak ediyoruz. Bunlar halkı ne sanıyor?

İstemediler ki bir şey alsınlar
AKP Hükümeti, Füze Kalkanı Projesi'yle ilgili olarak görünürde üç şart öne sürdü.

İlki, “projenin bir NATO projesi olması”ydı. Garipti. Çünkü en azından ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in geçen Şubat'ta gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinden beri “füze savunma sistemiyle ilgili olarak Türkiye’nin NATO kapsamında neler yapabileceği konusunda diyalogun sürdüğü” biliniyordu.

İkincisi, “Türkiye’nin tamamının koruma kapsamına alması”ydı. Bu daha da garipti. Çünkü hem ortada Türkiye'nin bir bölümünü dışarıda bırakan bir teklif yoktu hem de Türkiye kendi eliyle körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz bir şart ileri sürüyordu.

Üçüncüsü, “herhangi bir ülkenin tehdit olarak gösterilmemesi”ydi. NATO Genel Sekreteri “zaten isim vermeye gerek yok” deyip, kestirip attı.
Bunlara son anda Erdoğan'ın “Komuta bizde olmalı” çıkışı eklendi. Aldıkları cevap “Hadi oradan” oldu.

Şimdi bütün bunları bilmezden geleceğimizi ve gerici koronun hep bir ağızdan söylediği yalanlara kanacağımızı sanıyorlar?

Hadi oradan.