Başbakan Guiness rekorlar kitabına girebilir

Başbakan Erdoğan TEKEL direnişinin meşruiyetine gölge düşürmeye yönelik açıklamalar yaptı. Başbakanın bu açıklamaları ile 4 Şubat'ta yapılacak grevi gayrimeşru hale getirmeye çalıştığı düşünülüyor. Oysa, TEKEL işçilerini suçlu çıkarmak için konuşan Başbakanın söyledikleri doğru değil.

Başbakan Tayyip Erdoğan dünkü Meclis grubu toplantısında TEKEL direnişi ile ilgili işçileri, sendikaları ve TEKEL işçileri ile dayanışan kesimleri suçlayıcı açıklamalar yaptı. Konuşmasında kurduğu cümleler ve yaptığı saptamaların tamamı yanlış veya yalan olan Erdoğan, böylece bir rekora imza atmış oldu. Erdoğan'ın 72 milyonun gözünün içine bakarak yaptığı konuşmadaki sırasıyla iddiaları ve işte gerçekler:

- Erdoğan: 1992-2003 arasında tam 14 bin işçimiz özelleştirmeler nedeniyle kıdem, ihbar, iş kaybı tazminatları ödenerek işlerinden çıkarıldı.

Ya AKP dönemindekiler? Erdoğan önceki hükümetleri özelleştirme nedeniyle işsiz bıraktıkları için eleştiriyor. Ülke tarihinde en fazla özelleştirmenin yapıldığı dönem, AKP hükümetleri dönemi oldu. Bugüne kadar tutarı 38,6 milyar doları bulan tüm özelleştirmelerin yüzde 80'lik kısmı (30,6 milyar dolar) AKP tarafından gerçekleştirildi. Bu özelleştirmeler sonrasında, onbinlerce işçi ya işsiz kaldı ya da 4-C statüsünde kölelik koşullarında çalıştırılmaya başlandı. Özelleştirilen işletmelerde, 4-C'ye geçiş hakkı satıştan sonraki 6 ay boyunca uygulandı. Bu süre sonrasında yeni patronun çalışmak istemediği işçilerden 4-C'ye geçmeyenler zorla emekli edildiler, emekliliğini doldurmayanlar kapı önüne kondular. Söz konusu uygulama başta Erdemir, Tüpraş, Petkim, Seydişehir Alüminyum, Türk Telekom olmak üzere tüm özelleştirmelerde uygulandı.

AKP bazı özelleştirmelerde önceki hükümetlerden daha yaratıcı yollara başvurarak, satılan işletmelerin yeni sahiplerinin işlerini de kolaylaştırdı. Özelleştirilen limanlar, TMSF'nin elden çıkardığı çimento fabrikaları, TÜGSAŞ (Türkiye Gübre Sanayi AŞ) fabrikaları gibi bir dizi satışta yeni sahiplerine "işçisiz" devredildi.

- 2004’de işçi sendikaları ile yaptığımız müzakerelerin ardından işçi sendikalarının talebi doğrultusunda onlarla birlikte çalışarak 4-C uygulamasını başlattık.

Sendikalar, 2004'e kadar özelleştirme nedeniyle işsiz kalmış olan işçilerin durumlarının çözülmesi için hükümetle müzakere ettiler. Hükümetin önerdiği çözüm bir kölelik statüsü olan 4-C idi. Yoksa, böyle bir statüde çalışmayı ne işçiler ne de sendikalar istediler.

Üstelik, Başbakanın sendikaların önerdiğini söylediği 4-C statüsü, kamuda istihdamın esnekleştirilmesinin bir aracı olarak zaten uygulanmaktaydı. Bu durum, Erdoğan'ın "4-C asla kalkmayacak" şeklindeki beyanlarının da temel nedeni.

- Bu süreci şimdi aynı sendikalar inkar ediyor. 4-C bir kölelik anlayışı diyor aynı kişiler. Bu nasıl dürüstlük ya?

Erdoğan, 2004 yılına dönük bir basın taraması ile birçok sendikanın bu statüye ilişkin eleştiri ve çekincilerine ulaşabilir. Başbakan bu konuda dürüstlüğü, AKP'nin tehditlerine boyun eğip işbirlikçilik yapmak olarak değerlendiriyor. Mücadele eden sendikaları ise dürüst olmamakla suçluyor.

Dürüstlük timsali Başbakan'a icraatlarından birini hatırlatalım.

AKP hükümeti, TEKEL’in içki bölümünü oluşturan Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi 2004 yılında Mey İçki’ye 292 milyon dolar bedelle satmıştı. Devrin öncesinde şirketin bilançosunda yer alan 307 trilyon liralık borç silinmiş, ayrıca 71,6 trilyon liralık şişelenmiş içki de Mey İçki`ye verilmişti. Aradan 2 yıl geçtikten sonra Mey İçki, yüzde 92 hissesini American Teksas Pasific Group isimli yabancı bir şirkete, bu kez 810 milyon dolara devrederek 500 milyon doların üzerinde bir vurgun gerçekleştirmişti.

- Biz dedik ki, "Özelleştirmelerden dolayı kimse işinden olmayacak." Bu iktidar mı işçiye karşı?

Rekor sayıda özelleştirmeye imza atılan AKP hükümeti döneminde, satılan işletmelerde çalışan işçilerin bir kısmı satışın üzerinden bir yıl geçmeden işsiz kalırken, bir kısmı da zorla emekli edildi. 4-C'ye geçen işçiler ise zaten işlerini kaybettikleri için bu statüye geçmişlerdi.

Erdoğan Milyonlarca işçinin açlık sınırını geçmeyen bir ücrete çalıştığı, işçinin hakkı için örgütlenmesinin önünde türlü engellerin çıkartıldığı ve sendikal örgütlenmenin yüzde 5'e gerilediği, kıdem tazminatına göz dikilen, hakkını savunmak için eylem yapan işçiye ise gaz, tazyikli su ve coplarla müdahale edilen bir ülkenin hükümetinin işçiye karşı olmadığını söyleyebildi.

- TEKEL’de istihdam edilen işçi sayısı 10 bin 850 kişidir. Biz bu arkadaşlara 40 milyon TL maaş ödüyoruz.

Erdoğan açıkladığı bu maaş hesabıyla halkı yanıltmaya çalışıyor. Brüt ücret rakamlarıyla yaptığı bu hesapta belirttiği meblağ ile TEKEL işçisinin cebine giren ücret aynı değil. Vergiler ve primlerden arındırıldığında, işçinin eline geçen 2 bin TL'nin biraz üzerindeki ücret, Türk-İş'in açıkladığı 4 kişilik bir ailenin Ocak 2010 için yoksulluk sınırı olan 2 bin 644 TL'nin altında.

Kişisel servetinin 2 milyar doları bulduğu belirtilen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çıplak 10 bin 690 TL olan aylık maaşı dışında asıl olarak başka gelir kaynakları olduğu için, maaşlardaki brüt hesabı, vergileri vs. bilmediği anlaşılıyor.

Öte yandan, direnişin başından bu yana gerek Tayyip Erdoğan gerek de Bakanlar tarafından dillendirilen aylık toplam 40 milyon TL'lik maaş ödemesinin ayrıntıları kamuoyu ile paylaşılmıyor. Keza, direnişteki işçilerin maaşları ortalama olarak net 1.500 TL dolayında. Direnişin ilk günlerinde TEKEL işçileri hükümetten gelen maaş açıklamalarını protesto etmek için brüt 2 bin TL dolayındaki bordrolarını yakmışlardı.

- Bu olay özelleştirme olayı değil. Elimizde kalan Tütün, yaprak depolarının tamamen kapatılması olayıdır.

TEKEL'in sigara bölümünün satışı, tütün destekleme alımlarından vazgeçilmesi, devletin tütün işleme faaliyetini durdurmasının sektörden kamu varlığını silinmesini hedefleyen politikaların birbirini tamamlayan parçaları olduğu biliniyor. Bu politikaların sonucu olarak Yaprak Tütün İşleme Müdürlüklerine bağlı depolar kapatılıyor.

TEKEL'in sigara fabrikalarının özelleştirilmesinin ardından, TEKEL'in tütün alım ve ticareti de durduruldu. 2000 yılında 200 bin tonun üzerinde tütün üretimi, 2009'da 90 bin tona geriledi. Buna karşılık, 1998 yılında yalnızca 600 ton olan tütün ithalatı, 2009 yılı sonunda 90 bin tona yükselmiş durumda.

- 2 yıldır bu işçi kardeşlerimize buralar çalışmadığı halde (birkaç yer hariç) Sendikalara soruyoruz: Yapmak istediğiniz ne?

soL olarak, biz de Başbakana soruyoruz, tütünde ülkemizi dışa bağımlı hale getiren, tütün çiftçisini yoksulluğa iten ve devletin tütün işletmelerinde çalışan işçileri işsiz bırakan yanlış politikalarla yapmak istediğiniz ne? Sektörü çokuluslu yabancı sigara tekellerine terk etmenizin amacı ne?

- Sosyal güvenlik hakları da korunacak...

Başbakanın dünkü konuşmasında skandal ifadelerinden en çarpıcısı, TEKEL işçilerinin sosyal güvenlik haklarının korunacağını belirtmesi oldu. Sigortasız işçi çalıştırmanın yasadışı olduğu ülkemizde, Başbakanlık koltuğunda oturan Erdoğan'ın TEKEL işçilerinin sosyal güvenlik haklarının korunacağını bir lütufmuş gibi göstermesi şaşkınlık yarattı.

Öte yandan, Başbakanın bu ifadesi, kamu reformunun istihdam bacağında kamuda güvencesiz, sigortasız işçi çalıştırma dahil her tür istihdam biçiminin tartışılmakta olduğunu gösterdi.

- Biz emanetçiyiz. Bu ülkenin parasının emanetçisiyiz.

Erdoğan'ın bu sözleri, "kurda kuzu emanet etmek" deyimini çağrıştırdı. Bu deyimi haklı çıkaracak uygulamalarından bir tanesi, yandaş sermaye grubu Çalık'a usülsüz verilen krediler idi. Çalık Grubu, Atv-Sabah'ı satın almak için ödediği 1.1 milyar doların 750 milyon dolarını Vakıfbank ve devlet bankası Halkbank'tan kredi olarak temin etmişti.

- Orada (TEKEL direniş yerinde) toplanan birlikler var: Öğretmen olamayanlar birliği. Bu ne demek ya?

Eğitim-Sen’in verilerine göre, öğretmen açığı artarken, atama bekleyen 250 binden fazla öğretmen bulunuyor. Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürünün öğretmen açığının 130 bin olduğunu söylemesi, Bakanlığın da atamaların yetersizliğinin farkında olduğunu gösteriyor. Öte yandan, ‘ücretli öğretmen’ uygulaması, Bakanlığın öğretmen açığını olduğundan daha düşük göstermesini sağlıyor. 2009 – 2010 Eğitim öğretim yılında, 60 binden fazla ücretli öğretmenin okullarda görev yaptığı belirtiliyor.

Atanması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) Dönem Sözcüsü Şafak Bay, Başbakan’ın AYÖP’le ilgili sözlerini soL’a değerlendirdi. Bay, “Başbakan TEKEL işçilerinin haklarının verilmeyeceğini açıklarken, AYÖP’e de değindi. Uç unsurlar ve öğretmen olamayanlar birliği gidip TEKEL işçilerine destek veriyorlar dedi. Bizler mağdur olan ve ekmeğinin peşinde koşan insanlarız. Başbakan bize, öğretmen olamayanlar birliği diyerek kendi yaptığı benzetmeye güldü. Kendisi aslında komik duruma düşüyor. KPSS’de Türkiye birincisi atanamadı. Acaba bunu da komik buluyor mu? Asıl komik olan bu. Öğretmen olarak Başbakana bakış açımız değişti. Bizler bu ülkenin geleceğini yetiştirecek insanlarız. Yaptığı onur kırıcıdır. Eğer Başbakanın yaklaşımı bu şekilde devam ederse, eylem takvimimizi erkene çekip açlık grevi başlatacağız” dedi.

- Amaç hak arayışı değil, hükümete karşı aleni bir kampanyaya dönüştü. Bakın pankartlara. Şahsımı hedef alan edep dışı bir kampanya yürütülüyor.

Erdoğan'ın bu sözlerinden, TEKEL işçilerinin haklarını ararken onları bu duruma düşüren politikaların uygulayıcısı olan hükümet yerine kimi hedef almaları gerektiği anlaşılamadı.

Öte yandan konu "edep" olunca, akıllara Başbakandan bakanlara hükümet yetkililerinin bazı sözleri geliyor: "Ananı da al git", "Ananınızın nikahını istemeyin", “İddiasını ispatlamayan... Ben oraya üç nokta koyuyorum”, “Bunun karşılığı şeyini şey ettiğimin şeyidir”, “Sen bir defa saygılı ol, haddini bil. Öyle bilmem nereden çıkar gibi laf etme"...

- 4-C işçilerine teklif ettiğimiz ücretle çalışacak milyonlarca asgari ücretli var.

Başbakan Erdoğan, bu sözüyle TÜİK'e göre 13 milyon kişi olan ücretli veya yevmiyelilerin milyonlarcasının asgari ücrete çalıştığını itiraf etmiş oldu. Asgari ücretlilerin bir "kölelik statüsü" olan 4-C'den daha kötü koşullarda çalıştığı yine yetkili bir ağızdan beyan edilmiş oldu.

Hatırlanacağı gibi, asgari ücretliye 2010 yılının ilk 6 ayı için sadece 31 TL'lik bir zam yapılmıştı.

- Şu anda yapılan eylem, yasal değildir. Biz şu anda bu demokratik davranışımızı bu ay sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu ay sonu 4-C ile ilgili işlem bittikten sonra artık yasal olan adım neyse bu adımı biz atacağız. Bu ülke yolgeçen hanı değil. Bu ülkenin sahipleri var.

Başbakan konuşmasında TEKEL işçilerini tehdit etmeyi unutmadı. İşçilerin direnişine müdahale etmemeyi demokratik bir davranış olarak niteleyen Erdoğan, yasadışı ilan ettiği eylemin bitirilmesi için Şubat ayı sonuna kadar mühlet verdi. Bu ülkenin sahipleri adına bu adımı atacaklarını ima eden Başbakan'a, 4 Şubat'ta genel greve çıkacak ülkenin asıl sahibi milyonlarca emekçinin gereken yanıtı vermesi bekleniyor.

(soL)