SÖYLEŞİ | İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu belgeseli

'İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu' belgeselinin çekimleri geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. Belgeselin yazımını ve yönetmen yardımcılığını üstlenen Uğur Pişmanlık'la çalışmaları hakkında söyleştik.

Mehmet Kuzulugil

Aratos, antik çağda yaşamış Tarsuslu bir filozof. Uğur Pişmanlık ise bir Yirmi Birinci yüzyıl Tarsuslusu. Adı anıldığında akla gelen Aratos dergisi'ne uzun yıllardır emek veriyor. Uğur, şu sıralarda Anadolu'nun başka bir ucunda bir belgesel çalışmasını tamamladı. Yönetmenliğini Umut Hacıfevzioğlu'nun yaptığı "İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu"nda Mahmut Kılıç, Kemal Dede ve Gülinya Dilberoğlu ile birlikte rol aldı. Yazdığı ve yönetmen yardımcılığını yaptığı belgesel hakkında Uğur Pişmanlık'la söyleştik. Tabii söze biraz daha gerilerden başlayarak.

Bu aralar mı yoksa çok önce mi başladı bilmiyorum ama çok geziyorsun sanırım. Türkiye’nin farklı yerlerinde karşılaşabiliyoruz seninle.

Evet haklısın, uzun zamandır pek çok nedenle geziyorum. Sanırım Anadolu’nun çok sayıda kentini gezmişimdir. Bu gezilerin bir bölümü Anadolu’nun uygarlıklarının izlerini taşıyan antik kentlere; bunun dışında kitap fuarları ve festivallere imza günü ve söyleşiler için gidiyorum. Yine çeşitli kentlerden kültür sanat kuruluşları ve belediyelerin davetiyle fotoğraf sergisi açmak ya da söyleşi amaçlı panel, konferans, kongre ve sempozyumlara katılmak için seyahat ediyorum. Bir de Anadolu’da yaşamış antik çağ filozoflarını belgesel film olarak çektiğimiz için onların yaşadıkları coğrafyalara ve kentlere gidiyorum.

Son çalışmanıza geçmeden belki uzun yıllardır emek verdiğin Aratos hakkında konuşarak başlayabiliriz. Aratos Tarsus merkezli bir dergi. Tabii, bir yerel dergi değil ama uzun yıllardır hem bugünü hem de köklü tarihi içinde Tarsus’u da kadrajına alması açısından bu not önemli. Aratos bir “Tarsus yayını” değil elbette notunu da düşürek... Bir açıdan bakarsan Milet ülkenin bir ucunda, Tarsus da bir başka ucunda. Başka bir açıdansa köklü bir tarihin, Anadolu’nun ve köklerini Anadolu’da da salmış antik düşüncenin kurduğu bir bağlantı var bu iki diyar arasında. Miletli filozoflara gelmeden, Aratos’la yaptıklarınızdan bahsetmek istersin belki.

Aratos, Antik Çağ’da yaşamış Tarsuslu bir filozof. M.Ö. 4. Yüzyılda yaşamış şair, matematikçi ve gökbilimci bir filozof olan Aratos, stoacıdır ve Atina’da Zenon’dan ders almıştır.

2004 yılında bu filozofun adını taşıyan bir felsefe dergisi yayınlamaya başladık. Tarsus 10 bin yıllık geçmişi olan ve tarihte dört kez başkentlik yapmış bir kent. Daha önemlisi antik çağda Tarsus’ta felsefe okulları varmış ve buralarda sayısı azımsanmayacak sayıda düşünür yetiştirmiş. Bugüne baktığımızda özellikle felsefe açısından Tarsus’un bu kültür zenginliğinin çok uzağında görülüyor.

Dergi yayıncılığı zor olmakla birlikte Tarsus’ta bu alanda bir boşluk vardı. Ben gazeteciyim. Yerel bir gazete çıkarmak yerine dergi yayınlamayı daha anlamlı buldum. Bizim 78 ve öncesi kuşaklarda dergi okumak, kitap okumak kadar önemliydi. Elimizden geldiğince hem kültür sanat dergilerini hem de siyasi dergileri okuyarak beslenir ve ülke gündemini takip ederdik. Bunu önemsediğim için Aratos dergisini yayınlayarak yola çıktık.

Aratos dergisi yerellikte çıkan ama yerel değil evrensel ölçülerde bir yayın. Ama ayağını bastığı zemini de ihmal etmiyor. Mutlaka her sayıda Tarsus’un hatta çevre il ve ilçelere dair kültür, sanat, edebiyat, arkeoloji ve felsefe konularında yazılara da yer veriyor. Aratos’a yurt içi ve dışından yazılarıyla katkıda bulunan çok sayıda akademisyen, yazar ve sanatçı var.

Şimdi Aratos, 16 yıllık bir dergi oldu. Derginin ekinde, şiir, roman, öykü ile Tarsus tarihi ve kültürünü yansıtan ayrı basım 43 kitap yayınladı. 2015 yılında sinemadan, tiyatroya, felsefeye çeşitli konularda sergilerden, imza günü-söyleşilere kadar kültür, sanat ve bilim alanında etkinlikler gerçekleştiriyor. Bu çabaların içerisinde 9. yılına giren Aratos Felsefe Okulu’muz önemli bir yere sahip. Bir dergiyle yola çıktık. Aratos dergisi bütün bunları yapmamızın hem zemini hem de lokomotifi oldu.

Antik Milet kenti ve Tarsus bağlantısına gelince, 12 Eylül 1980 darbesi öncesi, politik mücadeleye atıldığım o ilk gençlik yıllarında bize önerilen, eğitimi verilen Felsefenin Temel İlkeleri kitabıyla başlayan bir felsefeye ilgi vardı. Bu sosyalist bir kişi olarak her zaman ekonomi gibi, sosyoloji, tarih, sanat ve edebiyat gibi yaşamımızda var olan bir şeydi. Bu ilgi ve bu yöndeki çabalar benim, dergi ve kitap yayını ya da belgesel film gibi felsefe adına da bir şeyler üretmemi sağladı. “İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu” belgeseli de bu çabaların sonucu olarak ortaya çıkan çalışmalardan biridir.

Bir de “Çıplak Mahallesi” belgeseli var. Bu “kadim” mahallenin, geçmişini, bugününü, dönüşümünü anlatan bir makalen Aratos’ta yayımlandıktan sonra bir belgesel çalışmasına dönüşmüş ya da daha doğrusu ilham vermiş. Çıplak mahallesini kısaca hikayesi nedir?

Tarsus’ta kapanan bir fabrikanın depo ve çöplerinde bulduğum malzemelerin arasında çıkan ve bir işçi kadına ait vergi karnesinde yer alan “Tarsus Çıplak Mahallesi Muhtarlığı” mühründen yola çıkarak “Anılarda Kalan Bir Dünya: Tarsus Çıplak Mahallesi” başlıklı bir makale yazdım. Mısırlı Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’na 1830 yılında baş kaldırarak Çukurova bölgesini ele geçirir. Ordusunun başında oğlu İbrahim Paşa vardır. Çukurova bölgesini 9 yıl ellerinde tutarlar. O dönem Mısır, İngiltere tekstil sanayisi için pamuk üretim ve ihracatı yapıyordur. Aynı iklimsel özellikleri nedeniyle Çukurova’da da pamuk ekim ve üretimine başlarlar. Önce yerli iş gücü kullanılır. Ancak yerliler konar-göçer yaylacı topluluklar olduğu için yetersiz gelir. Daha fazla üretim için daha fazla iş gücüne ihtiyaç vardır. Bunu da Suriye’den, özellikle Lazkiye bölgesinden çok sayıda Arap yoksul tarım emekçisini Çukurova’ya getirerek çözerler. Hem sıcağa dayanıklı hem de tarımda deneyimli olması nedeniyle Suriye’den aileleriyle çol-çocuk getirilen on binlerce işçi Adana ve Tarsus’a yerleştirilir. Tarsus’ta yerleştirildikleri yere, yoksullukları yani, gelenlerin üstte-yok, başta yok, yalın ayak çıplak oluşları nedeniyle kentin yerlileri tarafından çıplaklar denilmiş. Bu mahalleye resmi bir isim verilmesi gerektiğinde “Çıplak Mahallesi” adı konulmuş. “Çıplak Mahallesi” 120 yıl boyunca bu isimle anılmış ve sonrasında adı Cumhuriyet Mahallesi olarak değiştirilmiştir.

Tarsus’ta başlayan pamuk ekimi ve buraya ucuz iş gücü olarak getirilen tarım emekçileri için, çırçır fabrikalarının, iplik-dokuma ve tekstil fabrikalarının kurulmaya başlamasıyla birlikte tarım işçiliğinden sanayi işçiliğine geçiş de başlamıştır.

Osmanlı dönemindeki tek tük grev ve işçi direnişi dışında asıl cumhuriyet sonrasında Tarsus da sendikal örgütlenmeler, emekçilerin haklarını almak için yaptıkları grevler, işçi eylemleri ve fabrika işgallerinin yaşandığı bir kent olmuştur. Özellikle 1960-1980 arası solun yükseldiği ve toplumsallaştığı süreçlerde, bu sınıf mücadelesinin en yoğun yaşandığı ve ses getirdiği dönemlerdir.

Aratos dergisinde yazdığım makale, TRT Belgesel kanalı tarafından benim danışmanlığımda çekildi ve yayınlandı. Sonrasında da bir de “Çıplak Mahallesi” kitapçığı çıkardık.

Epey bir dolambaçlı yollardan geçtik ama Milet Okulu’na gelebiliriz artık. Belgeselin konusu ve biraz da bu konuyu seçmeniz üzerine konuşalım. “Filmden” kopya vermiş olacağız ama biraz söz etmek ister misin? Şaka bir yana Milet Okulu neden önemli? Bir de bu çalışmayı yaparken, nasıl bir verim bekliyorsunuz? Milet Okulu’nu bilmek, anlamak neden önemli?

“İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu”belgeseli bizim son çalışmamız. Daha önce Yönetmen Umut Hacıfevzioğlu ile birlikte üç belgesel daha çektik. Sonuncu da dahil olmak üzere dört belgeselin senaryosunu yazdım ve yardımcı yönetmenliğini üstlendim. Üç belgeselde de canlandırma sahnelerinde oyunculuk yaptım.

İlk belgeselimiz, benim yazdığım “Antik Çağ’da Tarsuslu Filozoflar” kitabımdan yola çıkılarak 2010 yılında Tarsus’ta çekildi ve yayınlandı. İkinci çalışmamız, Çanakkale’de çektiğimiz “Assos’ta Felsefe” oldu. Daha sonra Denizli’de, Pamukkale’de yer alan Hierapolis antik kentinde “Kölelikten Filozofluğa Epiktetos” belgesel filmini çektik ve bu da yayınlandı.

Son olarak “İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu”belgeselini Aydın sınırları içerisinde yer alan Priene ve Milet antik kentlerinde çektik.

Neden Miletos? Çünkü klasik felsefe tarihi, felsefeyi ilk Thales ile başlatıyor. Thales, M.Ö. 7 yüzyılda Miletos’da doğmuş ve yaşamış bir filozof. Yani felsefe ilk Anadolu’da, bu topraklarda Miletos kentinde başlıyor. Sadece Thales değil onun ardılı olan Anaksimandros ve Anaksimenes de Miletoslu filozoflar. Yani antik çağ felsefesi bu üç filozofla başlıyor diyebiliriz. Bir de yine Miletli kadın filozof Aspasia’yı da burada anmak gerek.

Miletos’un önemi, bu filozofları çıkarmış olmasında. Bunlar ilk doğa filozoflarıdır.

Ancak asıl önemli olan gerek Thales gerekse ardılları olan Anaksimandros ve Anaksimenes, tanrı ya da dinselliği değil içinde yaşadıkları nesnelliği yani doğayı esas alarak felsefe yapıyorlar. Doğayı akıl gücü, gözlem ve deneylerle açıklama işine girişiyorlar.

Thales'in göz önünde bulundurduğu da maddi bir varlık olan “su”dur. Yani ilk temel maddenin (Arkhe) su olduğunu ileri sürer.

Thales, ilk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Eski Yunan'ın Yedi Bilge'sinden ilkidir. Thales, doğayı gözlemekle yetinmemiş ve bunu Matematik-Geometri alanına taşıyarak elde ettiği bilgiyi doğrulamaya çalışmıştır. Bu anlamda Thales, Matematik alanında çığırlar açmış birisidir.

Milet kenti ve Thales, felsefeyi bilmek için ilk başlangıç yeri olması açısından önemlidir. Çektiğimiz belgesellere bunu eklemeseydik hem kopukluk hem de eksiklik olacaktı.

Çekimlerden fotoğraflar gördük şimdilik ama sanırım belgeselde “anlatıcının” üstlendiği işlev kadar önemli bir “canlandırma” unsuru var. Görsel bir esprinin ötesinde neler katıyor bu?

Evet, diğer belgesellerde olduğu gibi “İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu”belgeselinde de “canlandırma” vardı. Elimizde sağlam bir metin/senaryo olsa bile sonuçta hareketli ve görselliği olan bir iş yapıyoruz. Filmde “canlandırma” sahneler bir yandan görsel bir zenginlik katarken diğer yandan da antik çağ yaşamı içinde filozofların içinde bulundukları nesnelliği izleyiciye sunmuş oluyor. Şu çok önemli belki, aralarında varlıklı olan sınırlı sayıdaki düşünür dışında çoğu filozof sıradan bir yaşam sürmektedirler. Mülkiyeti önemsemezler, reddederler. Onlar için asıl zenginlik içinde bulundukları evren, maddi yaşam, insandır ve “bir lokma bir hırka” anlayışla her şeyi anlamaya, yorumlamaya çalışırlar.

Çalışmada emeği geçen, katkı koyanları biraz tanıtır mısın? Oyuncularınızın hepsi “profesyonel” oyuncular değil sanırım?

Biz, Türkiye tarihinde felsefe ve filozoflar üzerine ilk belgesel çeken ekibiz. Ve dört belgesellik bir seri oluşturduk. Bu başka çalışmalarla devam edecek. Belgesel filmde odaklandığımız şey onun içeriği ve niteliğidir. Filmdeki “canlandırmalar” da elbette önemli ancak her belgeselde tiyatro ya da sinema gibi alanlarda deneyimli oyuncular kullanmıyoruz.

Örneğin, Epiktetos ve Thales belgesellerinde tiyatro oyuncusu arkadaşlarımız vardı. Bunun dışında daha çok “canlandırma” yapacağımız filozofu yansıtan karakterlere uygun kişileri seçiyoruz. “İlk Filozof Thales ve Miletos Okulu”belgeselinde Thales’i Adıyaman’dan gelen bir emekçi yoldaşımız Mahmut Kılıç canlandırdı. Anaksimandros’u Güzelçamlı’da sol kültürden gelen bir turizm işletmecisi Kemal Dede oynadı. Anaksimenes’i ben canlandırdım. Kadın filozof Aspasia’yı ise Urla’da bir tiyatro topluluğunda rol alan Gülinya Dilberoğlu oynadı. Bütün bunlar gönüllülük sonucu yapılıyor. Belgeselleri bir ticari amaçla çekmedik. Şu ana kadar hiçbir çalışmamızın bir parasal karşılığı olmadı. Kendi adıma, Türkiye felsefe tarihine ve kültürümüze bu belgeselleri kazandırmış olmanın kıvancı yeter diye düşünüyorum.

Bunu da sormak istiyorum. Daha doğrusu bu konuda söyleyeceklerin vardır mutlaka: Felsefe neden önemli? Ya da senin çabanda felsefe nasıl bir yer tutuyor?

Son olarak, felsefe doğası gereği sorgular, aklı ve bilimi esas alır. Bu yüzden felsefe aydınlanmanın başlangıcıdır. Bugün Türkiye’nin içinden geçtiği gerici karanlık ancak bilim, felsefe ve siyasetin toplumsal yaşama daha fazla sirayet etmesiyle aşılabilir. Her ne kadar okullardan felsefe dersi kaldırılıyor ve felsefe iktidarlar tarafından yok sayılmak isteniyorsa da şu sıralar felsefeye ilginin arttığını görüyoruz. Aratos dergisi ve Felsefe Okulu dışında üniversitelerde ve akademi dışı çeşitli kuruluşlarca felsefe etkinlikleri yapılıyor. İnsanlar buna ihtiyaç hissediyor. Bu karanlıktan bir çıkış arıyorlar, felsefeye tutunuyorlar.

Bu yüzden 2011’de kurduğumuz Aratos Felsefe Okulu ülke genelinde yaygınlaştı ve bugün o coğrafyalara özgü isimlerle 12 kentte felsefe okulumuz oldu. Bu okullarda 30’a yakın üniversiteden 50 kadar akademisyen ders veriyor.

Bu çabalarımıza dönük ilgi gösteriyor ki, felsefe olmadan aydınlanma olmaz. Ama hangi felsefe, kimin felsefesi bu çok önemli. Toplumu, ancak emekçi sınıf eksenli bir felsefe ve siyaset içinde bulunduğumuz eşitsizliklerden, çelişki ve sömürüden kurtarabilir. O zaman şunu söyleyebiliriz; sosyalizm olmadan aydınlanma olmaz.

Bu yüzden, Aratos dergisi yayıncılığını da felsefe okulu ve diğer tüm etkinliklerimizi de emekten yana olma, yurtseverlik, ilericilik ve aydınlanmacılık ilkeleri üzerinden gerçekleştiriyoruz.