Bir bilim insanı, bir sosyolog ve aydın Tütengil’i anarken…

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil bundan 33 yıl önce, 7 Aralık 1979'da, evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayata gözlerini yumdu. Türkiye'de sosyal bilimlerin köşe taşlarından Tütengil Hoca'yı saygıyla anıyoruz.

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, 1921’de Tarsus’un Sebil köyünde dünyaya geldi. Babası Kıbrıslı öğretmen Ali Rauf Bey, annesi Tarsuslu Meryem Hanım’dır. Dördü erkek, biri kız 5 çocuğun en büyüğüdür. İlkokula Ulaş köyünde başlamış, ortaokulu Tarsus’ta bitirmiştir.

Haydarpaşa Lisesi’nin ardından, Yüksek Öğretmen Okulu Felsefe Bölümü’nde ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim gördü. Antalya ve Diyarbakır liselerinde, Lüleburgaz Kepirtepe ve Antalya Aksu Köy Enstitülerinde öğretmenlik yaptı. 1952’de meslektaşı Şükriye Urubay ile evlendi.

1953 yılında asistan olarak başladığı akademik kariyerinde, 1960’ta doçent, 1970’de profesör oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ile Gazetecilik Enstitüsü’nde dersler verdi. Çok sayıda makale, kitap yayımladı, araştırmalar yaptı.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü başkanı iken, 7 Aralık 1979 sabahı uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını kaybetti. Türkiye’de binlerce masum insan ve değerli aydın gibi, “faili meçhul” bir cinayetin kurbanı oldu.

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil 33 yıl önce öldürüldü. Katilleri ve onları azmettirenler hâlâ hesap vermedi. Dava dosyası kaybedildi. Türkiye yasaları uyarınca, olay zaman aşımına uğradı.

Tütengil öldürüldüğünde 58 yaşındaydı. Mezartaşında bir yazısından şu alıntı yer alıyor: “Dünyamızı güzelleştirmeye bakalım. Can dostların ölümünden sonra yaşamanın bedeli, dünyamızı güzelleştirme doğrultusundaki çabalardadır”. Faili meçhul diye anılan binlerce cinayetin işlendiği ve tetikçiler ile onları azmettirenlerin hesap vermediği, korunup kollandığı, hatta yüceltildiği bir ülkenin, Türkiye’nin, bu ayıptan arınmadan dünyayı güzelleştirmeye katkısı olabilir mi?

Cavit Orhan Tütengil’in aydın konusundaki, şu sözleri de, bize bugün yapmamız gerekenleri ve duruşları hatırlatır gibidir:

“Aydın olma konusu üzerinde durulmalıdır.
Hiçbir diploma aydın olmanın belgesi değildir.
Aydın olmak
bir dünya görüşü olmak,
bir yarın umudu taşımak
ve idealleri olmak,
kişisel çıkarlarını bir yana bırakarak
yurt sorunlarını kendine dert edinmek,
onlara çözüm yolları aramak
özelliklerini gerekli kılmadadır”.

***

Doğada sonbahar yaprak dökümüdür. Sonbahar aynı zaman ülkemizde bilim, sanat ve kültür insanlarımızın da yaprak dökümü olmuştur. Kimi yapraklar kendiliğinden düşerken toprağa, bazen hoyratça ve nefretle koparılıp dalından atıldığı da oldu…

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’in Yapıtları
Köy Enstitüsü Üzerine Düşünceler (1948),
Ziya Gökalp Bibliyoğrafisi (1949,
Prens Sebahattin (1954),
Monteisque'nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri (1954),
Ziya Gökalp Üzerine Notlar (1956),
Prens Sebahattin (1954),
İçtimai ve İktisadi Bakımdan Türkiye'nin Kara Yolları (1961),
Dr.Rıza Nur Üzerine (1965),
Diyarbakır Basını ve Bölge Gazeteciliğimiz (1966),
Azgelişmiş Ülkelerin Toplumsal Yapısı (1966),
Köy Sorunu ve Gençlik (1967),
Ağrı Dağındaki Horoz(Denemeler (1968),
İngiltere'de Türk Gazetecilği (1969),
Türkiye'de Köy Sorunu (1969),
Sosyalbilimlerde Araştırma ve Metod (1969),
Azgelişmenin Sosyolojisi (1970),
100 Soruda Kırsal Türkiye'nin Yapısı (1975),
Temeldeki Çatlak (1975),
Atatürkü Anlamak ve Tamamlamak (1975),
Prens Lütfullah Dosyası (Vedat Günyol ile birlikte) (1977)

Yaşadığımız toprakların yakın tarihi, toplumsal ilerleme ve aydınlanmadan yana nice sanat ve düşün insanının en üretken dönemlerinde hayatımızdan çekilip alındığını ortaya koyuyor.

Ülkemiz aydınlarının hedef alınmasının geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’nu son yüz yılındaki meşrutiyet ve Tanzimat döneminin istibdadına uzansa da, cumhuriyet dönemi tarihi açısından bakıldığında daha çok bedel ödedikleri görülür.

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesiyle başlayan süreç, kimi zaman da on yıl aralarla gerçekleşen askeri darbeler dönemi öncesinde ve sonrasında gerek işçi sınıfı gerekse emekten yana tutum alan ilerici, solcu aydın ve kurumlar hedef alındığını görürüz.

Bedrettin Cömert, Doğan Öz, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Kemal Türkler, Ümit Kaftancıoğlu ve Cavit Orhan Tütengil... Sadece mevsimsiz düşen birkaç yaprak...!

İnsanın aydınlanması ve özgürleşmesi uğrunda yılmayan çabalarıyla tanınan bilim, sanat, edebiyat dünyasında her biri toplum yaşamına değerli katkıları olan bu yürekli aydınlarımız gerici ve karanlık güçlerce öldürüldüler.

Cavit Orhan Tütengil de, onca yitirdiklerimiz arasında değerli bir bilim adamı olarak zamansız ve mevsimsiz düşen bir yaprak gibi koparıldı kendi yurdundan ve insanından…

Kaldı ki toplumlar da ağaçlar gibidir boy atar, filiz verir, serpilip gelişir, üzerinde yükseldiği toprağa kök salar. Mevsimi gelir, meyve verir, mevsimi döner, yaprak döker. Zamansız dökülen yaprak, ağaca ve kendine acı verir. Tütengil’in zamansız ölümü de içinden çıktığı topluma acı vermiş, onulmaz bir yara açmıştır.

Tütengil toplumbilimci olarak edebiyat ve sanatla da yakından ilgilenmiş, birçok alanda yazılar yazmış, geride araştırmalarının ve düşüncelerinin ürünü çok sayıda yapıt bırakmıştır.

Cavit Orhan Tütengil’in yaşamı ve bilimsel yapıtları, bir aydın olarak onun en temel özelliğini öne çıkarırken, yurtsever kimliğini ve insancıl yanını da ortaya koymaktadır.

Cavit Orhan Tütengil geçtiğimiz günlerde Aratos dergisi tarafından, doğum yeri olan Tarsus’ta anıldı. Derginin Aratos Felsefe Okulu dersi öncesinde anlatan bir sinevizyon gösterisi ile anıldı. Gösterim öncesi Aratos dergisi yayın yönetmeni Uğur Pişmanlık, Aratos dergisi olarak 2011’i “Aratos Yılı”, 2012’yi ise Cavit Orhan Tütengil anısına “Tütengil Yılı” ilan ettiklerini belirterek, “Başta Tütengil olmak üzere yitirdiğimiz diğer aydınlar da, geride bıraktıkları da birer mirastır. Bugün bu mirasa, eşit, özgür ve insanca bir yaşam yaratma yolundaki ortak düşlerimiz adına sahip çıkıyoruz. Ölüme güzelleme yapmıyoruz. Sadece bu düzenin bizden koparttığı değerleri anmanın ve bıraktıkları izleri derinleştirerek ütopyalarımızı gerçek kılmanın çabası içerisindeyiz...

Cavit Orhan Tütengil’i vurulduğu yerde yüzükoyu yatarken gösteren fotoğrafa baktığımda şöyle düşünmüştüm ‘Yerde yatan siz değilsiniz hocam, bütün bir insanlıktır’. İnsanlığı düştüğü yerden, yeniden ayağa kaldırmak gerek. Aratos dergisi olarak Tütengil hocayı ölümünün 34. yıl dönümünde saygıyla anıyoruz”.

Uğur Pişmanlık - soL