Karakolda işkence, kaybolan bir hayat

Geçtiğimiz sene esrar satın aldığı gerekçesiyle gözaltına alınan ve 2 kez ifade veren Mimar Onur Yaser Can, karakolda cinsel istismara ve işkenceye uğradığını iddia etmiş ve intihar ederek yaşamına son vermişti. Suçlanan polislerin yargılanması ise gayet bilindik.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Bölümü’nden 2009 yılında mezun olan ve İstanbul’da mimarlık yapan 28 yaşındaki Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde esrar satın aldığı gerekçesiyle narkotik şube ekiplerince yakalandı.

Bundan sonra yaşananlar ise, kendi hukukunu bile çiğneyen polis açısından dahi ibretlik bir hikaye. Can’ın annesi tarafından oğlunun ölüm yıl dönümünde kaleme alınan mektup, olayın vehametini gözler önüne seriyor.

Hukuk ayaklar altında
İlk önce, Onur Yaser’i yakalayan polis ekibinin uyuşturucu satıcılarını kolayca yakalayabilecek durumdayken, izah edilmesi güç bir “soruşturma tekniği” gerekçesiyle yakalamaktan vazgeçmesi iddiası ortaya atıldı. Daha sonra, Onur Yaser’in ifadesi avukat olmadan alındı. İsimleri ve telefonları bilindiği halde anne ve babasını haber verilmedi. Yasal olmayan bir şekilde zorla polis tarafından gözaltına alınmasına rağmen gözaltı işleminin prosedürlerinden olan giriş doktor raporu alınmadı.

Esas skandal ise bundan sonra yaşananlar. Savcı tarafından verilmiş bir gözaltı talimatı olmamasına rağmen nezarette tutulan Can, burada polis tarafından işkenceye uğradı. Bundan sonrasını, annesi mektubunda şöyle anlatıyor:

“Onur Yaser nezarete alınıp çırılçıplak soyularak işkence ve cinsel istismara maruz bırakıldı, bu sırada acı içinde polislere yalvaran genç bir insanın sesi dinletildi, hakarete uğradı, tokatlandı, muhbirliğe zorlandı. İşkence sonrası alınan Çıkış Doktor Raporu için yapılan muayene yine yasal bir gereklilik olmasına ve yapılmaması zorunluluğuna karşın, işkence şüphelisi polisler huzurunda yapıldı, bedensel ve ruhsal sağlık durumu tam olarak muayene edilmeyerek, Çıkış Doktor Raporu, Yakalama ve Gözaltına Alma Yönetmeliğine ve İstanbul Protokolü’ne aykırı biçimde hukuk dışı olarak düzenlendi. Onur Yaser, savcının salıverilmesi talimatına karşın Çıkış Doktor Raporu’ndan sonra işkence şüphelisi polisler tarafından tekrar emniyete götürülüp bir süre daha tutuldu.”

Salıverildikten sonra kendisine ifade tutanaklarının hiçbir sureti verilmeyen Can’ın ifadeleri üzerinde, daha sonra bilinçli bir şekilde “düzeltmelere” gidildiği anlaşılınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne “yeterli delil” şüphesi ile dava açıldı.

Oyun mu oynanıyor?
Onur Yaser yakalandığı gecenin hemen ertesi gün aranarak imzaladığı ifade ve tutanaklarda “tarih hatasının düzeltilmesi” gerekçesiyle ikinci kez emniyete çağırıldı. Bundan sonrasını annesi şöyle anlatıyor:

“Emniyete gittiğinde, ifadesine bazı eklemeler yapıldı, loş, karanlık bir ortamda korkutulup, tehdit edilerek yeni ifade ve tutanaklar imzalatıldı. Ancak yeniden zor ve tehditle imzalattırılan şüphe aldığı kişinin telefonunu, kim veya kimlerden öğrendiğini hala söylemediği için 20 gün boyunca tahsis edilen bir polis ekibi tarafından adım adım fiziki olarak izlendi, telefonu dinlendi.”

“Muhbirlik” dayatmasının ardından tedirgin olan Onur Yaser Can bir avukata vekaletname verdi. Tutanakların bir suretini almak için emniyete giden avukatına, “dosyada gizlilik kararı var” denilerek bilgi verilmek istenmedi ancak avukatın ısrarı sonucu kendisine Can’ın ifadesi ve madde tartım tutanağı verildi.

Yine kanuni olmayan bir şekilde, Onur Yaser’in üçüncü kez ifadeye çağırılacağı avukatına bildirildi. Yaser, tekrar ifadeye gideceği günün akşamında, 3. kattaki evinden atlayarak intihar etti. Can’ın, ölümünden bir gün önce bir arkadaşına şunları anlattığı belirtiliyor:

“Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi.”

Ailesinin mücadelesi
Aile, oğullarını kaybettikleri gün polisler hakkında işkence ve cinsel istismarda bulundukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuş ve Fatih Cumhuriyet Savcılığı polisler hakkında soruşturma başlatmıştı. 11 ay süren soruşturmada, soruşturmaya bakan savcı üç kez değişti, dosyanın tümünde gizlilik kararı olmamasına rağmen avukatların dosyaya ulaşması engellendi. Savcılığın isteği üzerine, nezaret odasının değil de emniyete giriş çıkış kamera kayıtlarını inceleyen bilirkişiler, “Yaser’e işkence, cinsel istismar ve kötü muamele yapıldığına ilişkin bir kayda rastlamadıklarını” rapor ettiler. Soruşturmayı tamamlayan cumhuriyet savcısı dört polis hakkında işkence suçundan takipsizlik kararı verdi. Savcı, “soyut iddialar dışında, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini” belirtti. Ancak aynı kararda Narkotik Müdürlüğü bilgisayarlarının imaj kayıtları dikkate alınarak, iki polis hakkında ise resmi belgede sahtecilik suçundan fezleke düzenlendi.

(soL - Haber Merkezi)