'Zarê Filmini nasıl çektim?'

Kürt sinemasının ilk örneği olan Zarê filminin yönetmeni Hamo Beknazarian'ın 1927 yılında Sovyet Ekran Dergisi'ne verdiği röportajı Uğur Adsız'ın çevirisiyle yayınlıyoruz

Haber Merkezi

Zarê filmi Kürt sinema tarihinin ilk örneği olarak biliniyor. 1926 yılında beyaz perdeye aktarılan bu film aynı zamanda sosyalist gerçekçi anlatımın sinemadaki izdüşümüne örnek olarak gösteriliyor. Filmin çekildiği yıllarda henüz sinema teknolojisinde ses sistemi olmadığı için sessiz filmler arasında yer alıyor.

Zarê filmi aynı zamanda Kürt ve Ermeni sanatçıların bir araya gelmesi ile üretilen bir film. Kimi oyuncular Kürt kimileri de Ermeni. Aynı zamanda yerel toplulukların sahne aldığı bölümlerde ise figüranlar yerine Ermenistan Sovyeti'ndeki Kürtlerin kendileri yer alıyor. Ermeni yönetmen Hamo Beknazarian 1927 yılında Sovyet Ekran Dergisi'ne verdiği "Zarê filmini nasıl çektim" başlıklı röportajını Uğur Adsız'ın çevirisiyle soL okurları için sunuyoruz. 

***

Zarê filmini nasıl çektim?

Sinema ve Sahne

Alman endistürisi tarafından yapılan Doğu yaşamını konu alan filmler bana Doğu yaşamının nasıl çekilmemesi gerektiğini gösterdi. Kötü şöhretli “güzellik”, kadifeden elbiseler ve brokar kumaşları, lokum ve nargile, odalıklar (cariyeler) ve elbette olmazsa olmaz fıskiye, yönetmen için bu kadar çekici olup vazgeçilmesi gereken şeylerdi.

Sert doğruluğuyla çekici olmayan Doğu'nun katı yaşamı, ona lokum yerine tezeği, brokar kumaşı ve parıltılı elbiseler yerine ise paçavralar sunar. Bunlar hayatın gerçeği ve gösterilmesi gerekiyor ayrıca söylemeliyim ki kesinlikle olağanüstü ve çok orijinal olan konular, Kürtlerde sıradan günlük yaşamın parçasıdır.

Mesele sadece film sahneleme açısından değil, araştırma açısından da ilgi çekiciydi. Önümde Kürtlerin yaşam ve adetlerini öğretmek görevi vardı, fakat Kürtler yazılı bir dili olmayan ve neredeyse keşfedilmemiş bir halk olarak karşımda duruyordu.

Kürtlerin yaşamları, inançları, sosyal ilişkileri, meslekleri vb. ile ilgili kapsamlı bir bilgi için araştırma nesnelerinin bir listesini derledik;

1. İnançlar; Tanrı, şeytan, evliyalar, peygamberler, imamlar.

2. İlişkiler; Ağa, bey, şeyh, uşak, şifacı, büyücü, derviş.

3. Meslekler; ayakkabıcı, seyyar satıcı, şapkacı, berber, aşık/ozan, müzisyen, göçebe, çoban, çiftçi, sürü

sahibi.

4. Konunun geçtiği yerler, Ararat Dağı ve Alagez civarı

5. Aile, cinsiyet; Eş, çok eşlilik, harem, evlilik, damat, gelin, kız, akraba, kayınpeder, çöpçatan, vaftiz

babası, dul, yetim, başlık parası ve sonuçları.

6. Halkla iletişim. Memleket ve yabancı topraklar, gurbette çalışma, yoldaşlık, misafir, komşu, aşk,

sevgili, dayanışma, düşman, intikam.

7. Din ve Ahlak. İnanç, cennet, cehennem, dua, merhamet, iyi, kötü, şükran, doğru, yanlış.

misafirperverlik, kader, sabır, inatçılık, utanç, açgözlülük, kıskançlık, kurnazlık, onur, anlaşmazlık,

şarap.

8. Yaşam ve ölüm; Doğum, sünnet, evlilik, ölüm, anma, yas, hastalık, ilaçlar

9. Duygular;Sevinç, keder, eğlence, hüzün, mutluluk, mutsuzluk.

10. Mülkiyet ve sosyal statü.

11. Doğa ile bağ

12. Dünya

13. Yemek, silah, araç gereçler.

14. Giyim-kuşam.

Kürtlerin kendi içindeki kapalı yaşamı, cevaplanması gereken birçok konuda maalesef soru işareti bırakıyordu. Bu yüzden araştırma programı yaparken zorlandım çünkü araştırma programı literatürde kendi içinde birçok soru barındırıyor.

Sovyet Ekran dergisinin 1927 yılında yayımlanan 3. sayısında yer alan röportajdaki filmin sahne çekimlerine dair fotoğraf

Benim için oldukça ilgi çekici olan bu halkı daha yakından tanımak için üç ziyaret gerçekleştirdim. Brukî, Zixurî, Hesananî, Celalî, Cangirî ve diğer birçok kabilenin kendi gelenekleri var ve çalışmamı bir kabile çerçevesine sıkıştırmak istemediğim için eserde birçok kabilenin ortak olan geleneklerini ve yaşayış benzerliklerini kullandım. Araştırma çalışmalarımda Kürtlerin misafirperverliğinden çokça faydalandım. Kürtlerde misafir Tanrı'nın elçisidir ve Tanrı'yı razı edecek şekilde karşılanması gerekir.

Kürtlerin kapalı yaşamı onların inanış ve dinsel ritüellerinin bilinmezlikleri beni epey zorladı. Kürtler, bu kapalı yaşam hakkında kimi zaman da yanıltıcı bilgiler verdiler. Burada yaklaşık 15 kişiden oluşan partiden yoldaşlardan olan Kürtler bana yardım etti. Kürtlerin hayatını incelemek için üç ayımı verdim

Cevaplamak istediğimiz sorulara direk girmeden dolaylı olarak sorduk örneğin şöyle;  "Şeyh! Biz Ermenilerin bir adeti vardır: Misafirlerin ayaklarını yıkarlar" Şeyh sözünü kesti ve şöyle dedi: "Bizde de öyle".

Daha önce şöyle bir Kürt geleneği duymuştum: Ölü bir adam için kefenine bozuk para, bir kalıp sabun ve bir değnek koyulur; cennet kapılarının bekçisi Cebrail onu cennete almazsa, o zaman ona madeni parayla rüşvet verilmesi gerekir. Olur da Cebrail rüşvet almazsa, o zaman tabanlarınızı sabunla yıkadıktan sonra elinizde bir sopayla cennet kapısındadan zorla geçmeniz gerekebilir. Mesela bu gelenek benim için ne kadar “sinematik ve ilginç” olsa da işlemedim, çünkü daha sonra bu geleneğin Kürtlerde olmadığını öğrendim. Ama bazı Kürtler, bu geleneğin Ağrı'nın diğer tarafında yaşayan Kürtler arasında yaygın olduğunu söylediler.

Kürtlerin hayatlarını inceledikten sonra çekim için yola koyuldum.

70 katır/ eşşek yükü ile Ararat ve Alagez’e giden taş, uçurum ve yarlardan oluşan olmayan bir yolu takip ederek Kürtlerin çoktan göç ettiği Alagez’in karların başladığı çizgiye kadar yol aldım. Bizi her zamanki gibi misafirperverlikleri ile karşıladılar ve mümkün olan her türlü yardımı yaptılar. Ziyaretimizin amacını onlara anlattığımız da Kürtler çok mutlu oldular.

İçlerinden bazılar söyle dedi; "Herkes bizim haydut ve yolkesen bir halk olduğumuzu düşünüyor lütfen fakir ve göçebe bir halk olduğumuzu ve bütün gün çalıştığımızı gösterin. Gerçekte olan ise; Onlar hırsız değiller ama fakir de değiller. Çalışanlar ise sadece kadınlar. Sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar bir Kürt kadını ayakta, bir erkek ise eğer şehre koç satmaya gitmediyse bütün gün oturup sigara içiyor.

Toplu sahnelerde Kürtler, özellikle ağalardan memnuniyetsizliği ortaya koymanın gerekli olduğu anlarda oldukça yetenekli oyunculuk sahnelediler. Şeyhlerin ve ağaların sürdürdükleri keyifli yaşam hala hafızalarında capcanlı. Topluluk Zare’nin öfkesinin final sahnesini oldukça coşkulu gerçekleştirdi.

Bugüne kadar tüm kabilelerin ortak bir geleneğini açıklıyayım. Gelinin bakire olmadığı ortaya çıkarsa, önce misafirlere ifşa edilir ve ardından kavga-gürültü başlar. Gelinin başlığını ve süslemelerini yırtıp, yüzüne siyah boya veya is bulaştırıyorlar, onu eşeğe ters bindiriyorlar, kuyruğunu eline verip, gürültü ve küfürler eşliğinde köyün içinden geçerek babanın evine kadar götürüyorlar.

Olanları gerçek sanan yaşlı bir kadın topluluğa neden gülüyorsunuz bu sürtüğe diyip oyuncunun üzerine tükürdü. Son olarak savaştan dönen askerlerin sahnesine geçildi. Her annenin hafızasında, oğullarının zorla gönüllü birliklere götürülme deneyimleri henüz ortadan kalkmamış olacak ki ve geçmişin canlanan sahneleri eski yaraları o kadar açtı ki, oğulları öldürülenleri tasvir eden iki kadın öfke nöbeti geçirdi.