Yine bir 8 Aralık: Anıyoruz, yaşatacağız

"Ne Necdet Bulut faşizmin, karanlığın tetikçilerinin kurşunlarına, ne de Fikret Gülen kansere yenildi. Sermayenin ve gericiliğin sınırsız baskısına da yenilmediler."

ali rıza aydın

1978’in 8 Aralığında karanlığın kurşun yağmuruyla katlettiği bilim insanı Necdet Bulut’la, 2009’un 8 Aralığında bilinen hastalığın pençesinden kurtulamayan kamu görevlisi Fikret Gülen’le vedalaşmak zorunda kaldık. Onlar dost, can ve yoldaştı. Bulut akademik alanda, Gülen Sayıştay denetçiliği, Başbakanlık ve TBMM danışmanlığında kamusal görevlerini yürütürken, görevlerinin sınırlarını aşarak insanlık ve gerçekler için ürettiler, bilime, aydınlanmaya, emeğe, toplumsal mücadeleye ve sosyalizme adadılar yaşamlarını. Hem bilimin hem de devletin Necdet Hocanın deyişiyle “hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiği sorusudur asıl yanıtlanması gereken” diyerek emekçilerin sınıfsal mücadelesinin içinde oldular.

İki yoldaşın buluşma noktalarından biri de Sayıştay oldu. Necdet Hoca, 1975 yılında ODTÜ Bilgisayar Merkezi’nin yönetmeni olarak Sayıştay’da “bütünleşik bilişim sistemini geliştirme” çalışmalarını yürütürken, Sayıştay Denetçileri Derneği ile ortak çabası hiç unutulmadı. Necdet Bulut’un bilişim sistemi için başlattığını, Fikret Gülen yıllar sonra “Performans Denetimi Pilot Projesi”nde ve “Performans Denetimi Grubu”nda yöneticilik göreviyle sürdürdü. 2006 tarihini taşıyan son çalışmalarından biri, AKP’nin iktidar olduğu dönemde kabul edilen yasalar hakkında değerlendirmeydi. Kuralsızlaştırma ve yolsuzluklar üzerine de çalıştı.

Bilimle ve akademiyle yetinmeyen, 1967’de Türkiye İşçi Partisiyle buluşup orada örgütlenme ve eğitim çalışmalarında aktif görev üstlenen, kırk yaşının yarısı sosyalizm ve örgütlü sınıfsal mücadeleyle geçen Necdet Bulut’un yaşamı, yazıları, 26 Kasımda Trabzon’da kurşun yağmuruna tutulduğu pusu ve vedalaşmaya kadar süren yaşamı, aynı pusuda yaralanan eşi Neşe Erdilek Bulut’un biriktirdiği ve hazırladığı belge ve bilgilerle kitaplaştırıldı (Karanlığın Katlettiği Bir Bilim İnsanı: Necdet Bulut, Yazılama Yayınevi, 2018). 

Kitap, namlunun ucunda yaşamların yitirildiği 70’li yıllardan 12 Eylüle nasıl geldik sorusuyla birlikte bugüne nasıl geldik sorusuna da ışık tutuyor. Yanıt için önemli bir kesit veriyor. 

Can dostum, yoldaşım Fikret Gülen de, Necdet Bulut’un kısa yaşamına sığdırdığı yoğun çalışma gibi, yalnızca “kamu görevliliği” ile yetinmedi. Necdet Hoca’nın “bilim adamı” için yaptığı değerlendirmeyi, O, “kamu görevlisi” için yaptı. Bildiği alanda üretmek ve karar makamına sunmakla yetinen “kalıp içindeki teknokrat” tipini reddetti. Hem üretti, hem konuştu, hem de yazdı (Fikret Gülen bibliyografyası için bkz: Mülkiye Dergisi, Sayı:267, Yaz/2010). Bunları yaparken de kamu emekçilerinin kimler için ürettiği, hangi sınıfların çıkarına hizmet ettiği sorusunu hep yanıtladı. Denetimin amacına nasıl ulaşacağını, karar makamlarının nasıl yönlendirileceğini hiç pes etmeden gösterdi. Hastayken bile üretmeye devam etti. “Halkı statükonun zincirlerine vuran ”dar “denetim” anlayışına karşı şiddetle savaşırken, “gerçek denetleyici”yi de “halk” olarak tanımladı.

Ne Necdet Bulut faşizmin, karanlığın tetikçilerinin kurşunlarına, ne de Fikret Gülen kansere yenildi. Sermayenin ve gericiliğin sınırsız baskısına da yenilmediler. Eşitsizliğin ve adaletsizliğin yaratıcısı olan kapitalizmin gericiliğin, cinayetlerin, katliamların, sağlıksızlığın ve insanlığın karanlığa itilmesinin de kaynağı olduğunu hep anlattılar. Yaşamlarında gösterdikleri toplumsal savaşım çabası ve kararlılığıyla, aydınlanmanın, emeğin ve direncin simgesi oldular, eylem insanı oldular, değiştirme iradesini yaşamlarının parçası yaptılar.  Ve yaşatmak için, düşünmenin yanına “eylemi” koymak ve “eylemde sürekliliği” sağlamak gerektiğini öğrettiler. Sosyalizme adanacak yaşamı, inançlı komünistin disiplin ve ahlakını öğrettiler.

Yoldaşlığımızın bir ortak yanı da, üçümüz de kamuda görev yaptığımız halde örgütlü mücadelenin içinde olduk hep. Bu, son yıllarda güvenlik soruşturması girdabını biraz da kendileri genişleten, böylece düzen soruşturmacılarının amacına ulaşmasında çemberlerini genişleten günümüzün kimi insanlarına anlatılacak tipik devrimci mücadele örneklerinden biridir aynı zamanda. 
 
Yakalanamayan, yargılanamayan, cezalandırılamayan katiller ile insanlığı sağlıksızlığa, hastalığa, ölüme yatıranlar aynı düzenin, yıkılacak olan kapitalizmin dünyasındalar.
   
8 Aralıkta onlar gitmedi, Aykut Göker yoldaşımızın deyişiyle “zaman onların elinden alındı”. “Göğün altında yeni bir söz bulma arayışıyla, insanın dehşetli ve muhteşem serüveninin kesintiye uğradığı bir tarih dilimi anlatısına” şiirle düşülen “Şerh” kitabında İmran Aydın Tali “Özgeçmiş”ini tek sözcükle yazıyor: “Yaşıyor..” 

Necdet Bulut, Fikret Gülen ve binlerce devrimci, çoğunlukla doğum ya da ölüm günlerinde anılmalarıyla değil, her zaman yaşıyor. Onurlu yaşadılar, yaşayacaklar.