Yerleşimci karakollarında 5 yılda 2 kat artış: İsrail'in Batı Şeria işgali nasıl genişledi?

Batı Şeria'da yasadışı Yahudi yerleşimci karakollarının sayısı son 5 yılda 2 kat arttı. İsrail hükümetinin karakolları geriye dönük olarak yasallaştırma eğilimi olduğu da görülüyor.

Dış Haberler

İsrail'in Gazze'deki katliamları sürerken, Batı Şeria'da yasadışı Yahudi yerleşimci karakollarının sayısının son yıllarda hızla arttığı belirlendi.

BBC'nin araştırmasına göre, şu anda Batı Şeria'da en az 196 tane yerleşimci karakolu bulunuyor. Bunlardan 29'u geçen yıl kuruldu. Bu sayı, önceki yıllar içerisinde kurulan karakol sayılarından daha fazla.

Çiftlikler, ev kümeleri veya hatta karavan gruplarının olduğu bu karakolların genellikle tanımlanmış sınırları yok. Bu karakollar, hem İsrail hem de uluslararası hukuka göre yasadışı.

Ancak, İsrail hükümetiyle yakın bağları olan kuruluşların yeni yasadışı karakollar kurmak için kullanılan para ve araziyi sağladığını gösteren belgeler bulundu.

Uzmanlar, karakollar yoluyla yerleşimcilerin daha hızlı bir şekilde geniş toprak parçalarını ele geçirebildiğini ve bu karakolların Filistinli topluluklara yönelik şiddet ve taciz sayısındaki artışla ilişkilendirildiğini vurguluyor.

Karakol sayısı 5 yılda 2 kat arttı

Karakolların sayısına ilişkin resmi rakamlar mevcut olmasa da, İsrailli yerleşim karşıtı gözlemci grubu Peace Now ve Kerem Navot tarafından toplanan listelerin yanı sıra Batı Şeria yönetiminden elde edilen belgeler üzerinden bu karakolların konumları tespit edildi.

Bu konumlarda karakolların inşa edildiğini doğrulamak ve kuruldukları yılı teyit etmek için uydu görüntüleri incelendi. Ayrıca bunu doğrulamak ve karakolların hala kullanımda olduğunu göstermek için sosyal medya paylaşımları, İsrail hükümet yayınları ve haber kaynakları kontrol edildi.

İngiliz yayın kuruluşunun araştırması, doğrulanan 196 karakolun 89'unun, yani neredeyse yarısının 2019'dan beri inşa edildiğini gösteriyor.

İsrail hükümeti yasaları yok sayıyor

Bu karakollar, Batı Şeria'nın her yerine inşa edilmiş, daha büyük, genellikle kentsel, Yahudi yerleşimleri olan ve İsrail yasalarına göre yasal olan yerleşim bölgelerinin aksine, resmi bir İsrail planlama onayına sahip değil.

Batı Şeria'daki tüm Yahudi yerleşim yerleri, sivil bir nüfusu işgal altındaki bir bölgeye taşımayı yasaklayan uluslararası hukuka göre yasadışı kabul ediliyor. Batı Şeria'da yaşayan birçok yerleşimciyse, Yahudiler olarak toprakla dini ve tarihi bir bağları olduğunu iddia ediyor.

Birleşmiş Milletler'in en üst mahkemesi, geçtiğimiz Temmuz ayında, İsrail'in tüm yeni yerleşim faaliyetlerini durdurması ve tüm yerleşimcileri işgal altındaki Filistin topraklarından tahliye etmesi gerektiğine hükmetmişti. İsrail'se bu görüşü "temelden yanlış" olduğunu iddia ederek tek taraflı olarak reddetmişti.

Karakolların yasal statüsü olmamasına rağmen, İsrail hükümetinin sayılarının hızla artmasını engellemeye çalıştığına dair çok az veri var.

Karakolları genişleten iki örgüt: Dünya Siyonist Örgütü ve Amana

Bununla birlikte, İsrail devletiyle yakın bağları olan iki örgütün Batı Şeria'da yeni karakollar kurmak için kullanılan parayı ve araziyi nasıl sağladığını gösteren yeni kanıtlar da bulundu.

Bu örgütlerden biri, bir asırdan fazla bir süre önce kurulan ve İsrail devletinin kurulmasında etkili olan uluslararası bir kuruluş olan Dünya Siyonist Örgütü (WZO). WZO'nun 1967'den beri İsrail tarafından işgal edilen geniş toprak alanlarını yönetmekten sorumlu bir "Yerleşim Birimi" var. Birim tamamen İsrail kamu fonlarıyla finanse ediliyor ve kendisini "İsrail devletinin bir kolu" olarak tanımlıyor.

Peace Now tarafından elde edilen sözleşmeler, Yerleşim Birimi'nin karakolların inşa edildiği arazileri defalarca tahsis ettiğini gösteriyor. Sözleşmelere göre, WZO herhangi bir yapının inşa edilmesini yasaklıyor ve arazinin yalnızca otlatma veya çiftçilik için kullanılması gerektiğini söylüyor. Ancak uydu görüntüleri, en az dört durumda, üzerine yasadışı karakollar inşa edildiğini ortaya koyuyor.

Ayrıca, bir diğer önemli yerleşimci örgütü olan Amana'nın karakollar kurulmasına yardımcı olmak için yüklü miktarda borç verdiğini ortaya çıkaran iki belge de ortaya çıkarıldı.

Belgelerden birine göre, bir vakada örgüt, İsrail yasalarına göre yasadışı kabul edilen bir karakolda sera inşa etmesi için bir yerleşimciye 270 bin dolar değerinde borç verdi.

Amana 1978'de kuruldu ve o zamandan beri Batı Şeria genelinde yerleşim yerleri inşa etmek için İsrail hükümetiyle yakın bir şekilde çalıştı. Son yıllarda Amana'nın da karakolları desteklediğine dair artan kanıtlar var.

İsrail hükümeti karakolları yasallaştırmaya çalışıyor

Ayrıca, İsrail hükümetinin karakolları geriye dönük olarak yasallaştırma ve onları etkili bir şekilde yerleşim yerlerine dönüştürme eğilimi olduğu da görülüyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl hükümet en az 10 karakolu yasallaştırma sürecini başlattı ve en az altısına tam yasal statü verdi.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Batı Şeria'nın her yerinde yerleşimci şiddetinin "benzeri görülmemiş seviyelere" ulaştığını vurguluyor.

OCHA verilerine göre, son 10 ayda, Filistinlilere yönelik 1100'den fazla yerleşimci saldırısı kaydedildi. 7 Ekim'den bu yana yerleşimciler tarafından en az 10 Filistinli öldürüldü ve 230'dan fazlası yaralandı.

İsrail ordusu Batı Şeria'ya kapsamlı saldırı başlatmıştı

İsrail ordusu, 28 Ağustos'ta sabaha karşı Batı Şeria'da kapsamlı bir saldırı başlatmıştı.

İsrail ordusunun, işgal altındaki Batı Şeria’ya "geniş çaplı" saldırılarında en az 10 Filistinlinin öldüğü, bazılarının durumu kritik çok sayıda kişinin yaralandığı bildirilmişti.

İsrail devlet televizyonu KAN, ordunun Batı Şeria'nın kuzeyinde "geniş çaplı operasyon" başlattığını duyururken, Filistinli direniş gruplarından yapılan açıklamalarda işgal güçleriyle çatışmaların sürdüğü kaydedilmişti.

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz ise Batı Şeria’daki Filistinli direniş gruplarını “tehdit” diye hedef almış, “tehdide karşı Gazze'deki gibi muamele etmeleri gerektiğini” ileri sürerek Batı Şeria’nın kuzeyindeki Filistinlilerin “geçici tahliyesi"ni savunmuştu.

İsrail’in İHA’lar, savaş helikopterleri ve kara güçleriyle başlattığı eş zamanlı saldırıların, işgal güçlerinin bölgede son 22 yıldır düzenlediği en kapsamlı saldırı olduğu belirtiliyordu.

İsrail Cenin ve Tulkerim’deki mülteci kamplarına saldırırken, Cenin’deki İbn-i Sina Hastanesi’ni de kuşatmıştı.

FDHKC: Batı Şeria saldırıları direnişi ateşleyecek

İsrail ordusunun Batı Şeria'ya dönük başlattığı saldırının ardından Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi'nin (FDHKC) Dışişleri Bürosu, bir açıklama yaparak dünya genelindeki siyasi partilere ve toplumsal hareketlere çağrı yaptı.

İsrail ordusunun operasyondaki hedefinin, Filistin direnişini ve askeri silahlarını ortadan kaldırmak olduğu ifade edilen açıklamada, bu hedef doğrultusunda, Filistin bölgelerini, sömürge yerleşim alanlarını genişletmek için belirli bölgeleri sakinlerinden boşaltmayı içeren İsrail planlarıyla uyumlu hale getirmenin amaçlandığı vurgulandı.

Açıklamada, Filistin halkının, kendi topraklarını kurtarmak ve ulusal haklarını her türlü işgal ve bağımlılıktan uzak, özgürce kullanmak için çeşitli mücadele ve direniş biçimlerine başvurma hakkına sahip olduğuna işaret edildi.

İşgal yılları boyunca Filistin halkına karşı üst üste işlenen katliamlar ve suçların, son yıllarda İsrail'de faşist iktidarın yükselişiyle birlikte tırmandığına dikkat çekilen açıklamada, bu saldırıların Filistin halkının iradesini kırmayı başaramayacağı, aksine sadece direnişi ateşleyeceği ve genişleteceği kaydedildi.

Bugün Batı Şeria'da yaşananların, Filistin Yönetimi'ne bağlı güvenlik kurumları tarafından yönetilen Filistin ulusal kurtuluş hareketinin tüm bileşenlerinin Filistin topraklarını ve sahiplerini savunmasını gerektiren bir ön hazırlık olduğu ifade edilen açıklamada şöyle devam edildi:

"Dünyadaki her özgür insan, Filistin'deki devrim volkanının biraz soğuyabileceğini ancak ateşinin asla sönmeyeceğini anlamalıdır. Büyük patlama kaçınılmazdır ve İsrail faşist ordusunun Filistin halkına karşı işlediği suça komplo kuran, kaçınan ve katkıda bulunan herkesi yakacak büyük bir devrim olacaktır."

Açıklamanın sonunda dünya genelindeki tüm siyasi partilere ve toplumsal hareketlere eylemlerini genişletme ve hükümetlerine asgari insani, etik, politik ve yasal standartlarla uyumlu pozisyon almaları için baskı yapma çağrısında bulunuldu.