Yere çakılmaktaki kapitalizmin dinamikleri: Boeing grevleri

"Boeing yerini hepten kontrole uygun, sömürünün en üst düzeyde tutulabildiği 21.yy şirketlerine devredecek. Henry Ford'un rüyası gerçek olacak ama kazlar cıyaklamadan."

Yavuz Köroğlu

ABD-Pasifik Kuzeybatı bölgesindeki 33 bin işçinin yüzde 94'ü, sendikalarıyla Boeing şirketinin aralarında uzlaştığı toplu sözleşmeyi reddetti. Yine aynı oranda işçi greve çıkma yönünde oy kullandı. Böylece 13 Eylül Cuma günü, gün ortasında Boeing işçileri çalışmayı bıraktı, grev resmen başlamış oldu.

Bütün bunlar nasıl oldu? Grev kırıcılıkta belki de dünya birinciliğine oynayabilecek bir ülkede bunlar neden yaşanıyor? Oradaki patronların hesapları ne? İşçi ne düşünüyor, ne düşünmeli? Biz ne düşünmeliyiz?

Hepsi sırayla. Öncelikle belirtmeliyiz ki çeşitli büyük patron grupları arasında paylaşım kavgaları ve çekişmeler var. Bu çekişmeler anlaşılmadan Boeing üzerinde dönen oyunlar hakkında yorum yapmak yanlışa götürür.

Boeing, önceden de belirttiğimiz gibi çok eski bir şirket. Yükselişi Roosevelt döneminin 2. Dünya Savaşı sonrasına, Yeni Düzen (New Deal) adı verilen bir dizi ekonomik politikaya denk geliyor. O döneme damgasını vuran söylem, sivil ekonominin yeniden inşasıdır. Dolayısıyla kapitalizmin hem ihtiyaç duyduğu, hem de çalışma prensibi olan bolluğu üretecek ve sürdürebilecek olan çarkların döndürülmesi öncelik kazandı. Bu çarkların dönmesi için gerekli olan işçi sınıfı da elde edilebilir bir Amerikan rüyası ve çok çalışarak hak edilebilen (!) yaşam koşulları ile ikna edildi. Söz konusu koşullar sendikaların başarısı oldu ve sendikalaşma zamanla yükseldi. Patronlar taviz veriyor olmalarına rağmen kârlarını bu dönemde artırdı, çünkü sonuç olarak genel ekonomi büyüdü.

Kaz yolma sanatı

Şu durumda neden herkes mutlu olmadı? İşçi yaşayabiliyor, patron zenginleşiyor, ekonomi büyüyor. Bu denklemde eksik olan şey, küresel kapitalizmin doğasıdır. Kapitalizm bir yarıştır, sosyo-ekonomik bir piramittir. Piramidin tepesine çıkmak demek orada kalmak demek değildir, orada kalabilmek için kâr olması yetmez, kârın olabilecek en üst düzeye çıkarılması gerekir. Ekonominin daha büyüyecek alanı, sınırları olup olmadığının analizi patronlar için önemsiz bir detay; akıllı olan patron o sınırlar henüz çok uzakken yarışı kızıştırır.

Böylece neoliberal dönüşümün temellerine geliyoruz. Geçmişte Avusturya Okulu ile başlayan, Milton Friedman ile Amerika kıtasına devşirilmiş, kilit bir soru bu. Soru ne mi: "Kazı cıyaklatmadan ne kadar yolabiliriz?", işte soru bu. Bunun formülü de tüm güçlerin ne ölçüde bir şirket altında birleştirilebileceğinden geçmektedir. Şirketlerin üzerindeki devlet kontrol ve denetimlerinin olabildiğince kaldırıldığı, tüm üretim süreçlerinde ilgili şirket yönetimlerinin tek söz sahibi olacağı yöntemler geliştirildi. Boeing de bu dönemde dönüştü, bazı birleşmeler yapıldı, böylece Wall Street'e eklemlendi.

Yetmedi. Günümüz kapitalizminin ürettiği şirketler; Amazon, SpaceX, Tesla. Bunlar Boeing'den daha kârlı. Bu şirketlerin hepsinin tüm üretim süreçleri tek bir kişinin kontrolünde. Merak etmeyin; şirket sahipleri, gerçek patronlar güvende. Onların ilk güvenlik önlemi genel müdürlük (CEO) pozisyonudur. Şirketler geçici olarak tüm güçlerini genel müdüre aktarırlar, kirli işlerini yapmaları için onlara milyon dolarlarla hesap edilen maaşlar verirler. Ekranlara, gazetelere yansıyan ünlü yüzler hep genel müdürlerdir. Şirketlerin tüm sahiplerine değil de sadece genel müdürlere atıfta bulunmak, günümüz medyacılığı için en temel ilkedir. Boeing'i taşlayan tüm haberlerde de suçlar hep genel müdürlere yüklenmiştir. Böylece eğer sorunlar kötüleşirse genel müdür değiştirilir, sorunlar önceki genel müdürün beceriksizliğine yüklenir, diğer patronlar kurtulur. Siz ne sanmıştınız, skandallarla kovulan Boeing eski genel müdürü Dennis Muilenburg'ün maaşının özel yeteneklere sahip olduğu için mi 62 milyon dolar olduğunu? 

Boeing'i gözden çıkardılar

Konumuza dönelim. Boeing de kârlı ama bu düzene uygun olarak sıfırdan kurulmuş şirketler kadar değil. Dolayısıyla uzun süredir bir kesim büyük patronlar Boeing'i yere indirmeye, belki de çakmaya çalışıyor. Nerden mi biliyoruz? (1) 21. yy şirketlerinin hemen hepsinde, hele ki ABD'nin göbeğindeki Boeing kadar büyük bir şirkette, hemen her bölümde grev kırıcı örgütlenmeler bulunur. Bunların varlığına rağmen yüzde 94 grev kararı alınamaz. Sonuç: Tuşa basılmış, greve izin verilmiştir. (2) Guardian, Reuters gibi önemli yayınlar, ana akım medya kanalları, son yıllarda sürekli peş peşe Boeing skandalları açığa çıkarmaya başladı. Boeing 70'lerde çok mu iyiydi? Şimdi mi bozdu? Diğer şirketlerde bu sıkıntılar yok mu? Neden Boeing? Sonuç: Tuşa basılmış, belli kesimlerce Boeing gözden çıkarılmıştır. Patronların gözünde artık şu iki olasılık vardır: Ya Boeing kârları düşürecek, işçilere hak ettiklerinin altında ama şimdikinden daha iyi koşullar verecek. Ya da patronlar arası gizli bir mücadelenin kazananı Boeing olacak, Boeing çalışanı ezilecek ama bu yolda Boeing potansiyel olarak milyarlarca dolar kaybedecek. Her şekilde Boeing yerini hepten kontrole uygun, sömürünün en üst düzeyde tutulabildiği 21.yy şirketlerine devredecek. Henry Ford'un rüyası gerçek olacak ama kazlar cıyaklamadan. İşte patronların düşündükleri bunlar.

Endişelenmeyin, ensesi kalın olanın düşüncesi daha çok olur, Boeing işçisinin düşünceleri kısa. Önerilen, dört yıla yayılacak olan yüzde 25 zam, işçiyi aç bırakacak. Grev zorunlu. Koskoca Boeing, hemen yarın çakılmaz. Mecbur, talep ettikleri koşulları elde edeceklerini düşünüyorlar. Yarın Boeing biterse de onun çaresine o gün bakarlar. Belki SpaceX'te, Tesla'da çalışırlar?

Ne yapmalı?

Ne yazık ki işçi bu düşüncelerle yetinemez. Yarın sözünü ettiğimiz şirketlerdeki koşullar daha da kötü olacak. Peki ne düşünmeli, ne yapmalı? Tabii ki tüm bunların hemen bugün bir çözümü yok, ama hazırlık yapmak gerekir. Haberlere baktığımızda, Beyaz Saray'ın, yani ABD'nin siyasi bir organının, işçiler ile Boeing arasında arabuluculuk yapmaya çalıştığını görüyoruz. Ama işçiler de, sendikalar da siyasetten uzak. Demek ki işçiler kendilerine ihanet eden sendikalara yatay olarak haklarını savunabilecekleri, 21.yy sendikası gibi siyasetten kendini ayıran değil, genel siyasete de müdahale etmeyi hedefleyen oluşumlar kurmak zorundalar. Şimdiden grev fırsat bilinerek işçiler arasında bu ilkeye dayanan bağlar kurulmak zorundadır. Hedef, kazın cıyaklaması değil, tüy yolma makinesini tutan kolları koparması.

Sahiden, kim şu yazı boyunca bahsettiğimiz cıyaklatılmadan yolunacak kaz? Bunu soruyorsanız lütfen yazıyı bir daha okuyun.

Peki, anladık ama biz ne düşünmeliyiz? Tabii ki Boeing işçisinin durumuna öfkeliyiz. Bu ne demek? Örneğin, uçağını sırf insanlık dışı koşullarda çalışan işçiler üretiyor diye çok önceden planladığımız bir uçuşu iptâl etmeyi düşünebilir miyiz? Bir kaptan olarak bu koşullarda üretilen uçakları uçurmayı işimizden olmak pahasına reddedebilir miyiz? Ne kadar öfkeliyiz? Yeterince öfkeli miyiz?

İşte işçilerin birliğinden bahsedilen şey budur. Boeing işçilerine üzülmekle yetinmeyecek, hak gaspına karşı tüm çarkları durdurabilecek bir örgütlenme yani. Merak ettiğim şey şu, "Ne ilgisi var, bunun da suçlusu ben miyim? Neden benim de elimi taşın altına koymam gerekiyor" diye düşünenler, en derinlerde bir yerde yazdıklarımda haklılık payı olabileceği hissiyatı taşıyor mu? Yoksa duyarsızlık dönüşümümüz tamamlandı mı?

Dünyamızın ve canlılığın yaşına kıyasla, insanlık henüz genç. Eğer insanlık bir çocuksa kapitalizm onun ergenlik evresidir. Bu evrede olur olmaz her sınırı zorladık, aklımız dünyayı ve sınırlarımızı kavrar niteliğe erişse de, temeldeki yanlış alışkanlıklarımızın çoğunun yanlışlığına iknâ olmadık. Olgunlaşmakta gecikmemiz yüzünden yiyeceğimiz tokat ise, yaklaşıyor.