Volkswagen’de 1994 yılında imzalanan ve iş güvencesi sağlayan anlaşma yılın sonunda feshedilecek. Şirkette ve fabrikaların bulunduğu bölgelerde bu feshin sonuçlarına kilitlenildi. İşçiler ise tepkili.
Umur Yazman
Alman otomotiv sektörünün en büyük tekellerinden biri olan Volkswagen şirketi, 1994 yılında imzaladığı ve işçilere iş güvencesi sağlayan tarihi anlaşmayı 31 Aralık 2024 itibariyle feshedeceğini duyurdu. Bu adım, yalnızca işçilerin değil, Almanya’nın toplumsal ve ekonomik dengelerinin de test edileceği bir süreç başlatıyor. Anlaşmanın feshiyle birlikte, şirketin operasyonel nedenlerle işten çıkarma yasağını kaldırması, binlerce çalışanın işsiz kalmasına ve yerel ekonominin ciddi zarar görmesine yol açabilir.
1994’teki anlaşma, Volkswagen işçileri ve sendikalarının mücadelesiyle kazanılmıştı. O dönem IG Metall sendikası lideri Klaus Zwickel, iş güvencesi için yapılan müzakerelerin başında yer aldı. Sendika, Volkswagen İşyeri Konseyi Başkanı Bernd Osterloh ile birlikte, şirket yönetimine karşı işçilerin taleplerini sert bir şekilde dile getirdi. Bu süreçte yerel yöneticiler ve Aşağı Saksonya eyalet hükümeti de işçilerin yanında yer alarak, bölge ekonomisinin korunması gerektiği yönünde güçlü bir mesaj verdiler.
Zaferin yolu, yalnızca grevlerden değil, halkla kurulan dayanışma bağlarından geçti. Özellikle Wolfsburg kentinde, işçilerin aileleri ve yerel esnaf, meydanlardaki protestolara destek vererek işçilerin haklı mücadelesini sahiplenmişlerdi. Ancak bu zafer için işçiler, sendikanın da yönlendirmesiyle kazanılmış haklarından büyük tavizler vermek zorunda kaldılar. Fazla mesai ücretlerinden ek molalara kadar birçok hak, bu anlaşma uğruna feda edildi.
1994’ün fedakârlıkları ve kazanımları
1994 yılında imzalanan Beschäftigungssicherungs-TV (İş Güvencesi Anlaşması), Volkswagen işçilerinin ve IG Metall sendikasının kararlı mücadelesiyle kazanılmış, o dönemin ekonomik şartlarına rağmen iş güvencesini garanti altına almıştı.
Peki bu anlaşmayla işçilerin yaptığı fedakarlıklar neydi ve işçiler nelerden vazgeçmişti?
Çalışma Saatlerinde Esneklik: Anlaşmaya göre işçiler, üretim dalgalanmalarına uyum sağlamak amacıyla esnek çalışma saatlerini kabul etti. Çalışma süreleri gerektiğinde artırılabilir veya azaltılabilir hale getirildi. Bu, işçilerin daha fazla veya daha az saat çalışmasını sağlayarak şirketin üretim planlamalarını esnek tutmasına olanak tanıdı.
Fazla Mesai ve Hafta Sonu Ücretlerinde Kesintiler: Şirketin maliyetlerini düşürmek amacıyla fazla mesai ve hafta sonu çalışmalarında ödenen ek ücretler düşürüldü. Bu, işçilerin gelirlerinde kayda değer bir azalma yaratırken, şirketin finansal esnekliğini artırdı.
Tam Maaş Tazminatı ve Ek Haklar: "Volle Gehaltsansprüche bei Produktionsausfällen sind ausgesetzt.” İşçilerin tam maaş alma hakları, üretim duraksamaları gibi durumlarda askıya alındı. Ayrıca, bazı yan haklardan feragat edilerek şirketin ekonomik istikrarı desteklendi.
Kısa Çalışma Ödeneği: Ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkarma yerine kısa çalışma ödeneği uygulamaya konuldu. Bu model sayesinde çalışanlar işlerini kaybetmeden, maaşlarının bir kısmını almayı sürdürdü.
Volkswagen’de 1994 yılında yapılan anlaşmada bu fedakârlıkların karşılığında kazanımlar ve işçilerin elde ettiği güvenceler ise şunlardı:
Operasyonel Nedenlerle İşten Çıkarma Yasağı: Şirket, operasyonel nedenlerle işten çıkarma yapmayacağını taahhüt etti. Bu madde, iş güvencesini garanti altına alan en kritik kazanım oldu.
Yerel İstihdamın Korunması: Almanya’daki fabrikalarda işlerin/işyerlerinin korunacağı garanti altına alındı. Wolfsburg, Hannover ve Kassel gibi şehirlerdeki üretim merkezleri, toplumsal ve ekonomik dengenin korunmasına katkı sağladı.
Buna karşılık, bu anlaşma işçilerin kendilerini sağlama aldıkları, çalıştıkları şirkete güvenebilecekleri ve şirket yönetimiyle müzakereler yoluyla sorunlarına çözüm bulabilecekleri, emekle sermayenin uzlaşabileceği ilüzyonunu da sağlamlaştırdı.
Anlaşmanın toplumsal etkisi: İşçi sınıfının gücü
1994 anlaşması, yalnızca Volkswagen işçileri için değil, tüm Alman işçi sınıfı için önemli bir gelişmeydi. Anlaşma, işçilerin kararlı mücadeleleriyle kazanılmış ve sermayeye önemli bir mesaj verilmişti: "Biz olmadan üretim olmaz.”
O dönemde işçi sınıfının örgütlü gücünün, yalnızca Volkswagen’in politikalarını değil, genel anlamda sermaye düzenini de etkileyebileceği görüldü. Yerel halk, belediyeler ve esnaflar, işçilerin mücadelesine destek vererek dayanışmanın gücünü gösterdi. Anlaşma, yalnızca istihdamı değil, işçi sınıfının toplumsal hafızasındaki yerini de koruma altına aldı.
Volkswagen işçileri: Kazananlar ama bedel ödeyenler
Volkswagen işçileri, bu anlaşma ile yalnızca işlerini değil, aynı zamanda gelecekteki üretim dengelerini de korumayı başardı. Ancak bu kazanımlar, ağır bedellerle elde edildi. Anlaşma, işçilere bir umut ve güven sağlarken, fedakârlıklar unutulmadı. Bugün, 1994 anlaşmasının feshedilmesi gündeme geldiğinde, işçilerin hafızası ve mücadele azmi bir kez daha test ediliyor.
Volkswagen’in iş güvencesi anlaşmasını feshetme kararı: Bahaneler ve gerçekler
Volkswagen’in 31 Aralık 2024 itibarıyla 1994 İş Güvencesi Anlaşması’nı (Beschäftigungssicherungs-TV) tek taraflı olarak feshedeceğini açıklaması, yalnızca şirket işçilerini değil, tüm Almanya’yı ilgilendiren geniş çaplı bir tartışmayı başlattı. Bu karar, şirketin üretim maliyetlerini düşürme gerekçesiyle alınsa da altında yatan gerçekler, işçi sınıfı ve toplumsal dengeler açısından daha derin bir tehdidi işaret ediyor.
Volkswagen’in bu anlaşmayı feshederken temel bahanesi, sektördeki ve şirket faaliyetlerindeki elektrikli araç dönüşümü oldu. Volkswagen, fesih kararını elektrikli araç üretiminde rekabetçi kalma gerekliliği ve artan maliyet baskılarına dayandırıyor. Şirket, özellikle Tesla ve Çinli üreticilerle yarışabilmek için büyük bir maliyet tasarrufu planı açıklayarak, fabrikalardaki iş güvencesi politikalarını bu tasarrufun önündeki bir engel olarak gösteriyor. Ancak bu gerekçeler, gerçeğin yalnızca bir kısmını yansıtıyor. Şirket faaliyetlerini daha kârlı sektörlere kaydırmak istiyor.
Dolayısıyla fesih kararının ardında yatan asıl neden, Volkswagen’in yalnızca elektrikli araçlara geçişte yaşadığı zorluklar değil, sermayesini daha kârlı sektörlere kaydırma stratejisi. Şirket, özellikle silah sanayisine yatırım yaparak, yüksek getirili bir alanı hedefliyor. Bu hamle, işçilerin emeğiyle büyüyen bir şirketin, toplumsal sorumluluğu bir kenara bırakarak, yalnızca hissedarların çıkarlarını gözettiğini gösteriyor.
Gerçek şu ki; Volkswagen, üretim maliyetlerini düşürerek, işçi sınıfını ekonomik dalgalanmaların kurbanı haline getiriyor. Şirketin yatırımlarını daha yüksek kâr sağlayan sektörlere yönlendirmesi, halkın ve işçilerin çıkarlarını doğrudan tehdit ediyor.
“Halkın fabrikası” mı, sermayenin çarkı mı?
Volkswagen’in bu kararı, aynı zamanda “halkın sahibi” olduğu fabrikaların, halkın görüşü alınmadan kapatılmasının tartışılmasını da beraberinde getirdi. Aşağı Saksonya eyalet hükümetinin Volkswagen’de yüzde 11,8 sermaye payına ve yüzde 20 oy hakkına sahip olması, şirketin yalnızca bir özel sermaye girişimi değil, kamusal bir aidiyete ve sorumluluğa sahip bir yapı olduğunu gösteriyor.
Volkswagen’in en büyük hissedarı yüzde 31,4 pay ile Porsche Automobil Holding SE. Porsche Automobil, oy hakkının yüzde 53,3’üyle şirketin en büyük hissedarı durumunda.
Aşağı Saksonya Eyaleti ise şirkette yüzde 11,8 hisse payı ile oy hakkının yüzde 20’sine ve şirket kararlarında önemli bir etkiye sahip bulunuyor.
Şirkette yüzde 14,6’lık hissesi olan Katar Yatırım Otoritesi, oy hakkının yüzde 17’sine sahip. Şirketin çeşitli bireysel ve kurumsal yatırımcılardan oluşan diğer hissedarlarının toplam hisse payı ise yüzde 42,2 düzeyinde.
Volkswagen’in kısmen kamunun sahibi olduğu bir şirket olarak, böylesine kritik kararları alırken kamusal sorumluluğunu göz ardı etmesi, yalnızca işçilerin değil, Almanya kamuoyunun geniş bir kesiminin de tepkisini çekiyor. Kamu payının olduğu ve kamu fonlarından büyük destek alan şirketin fabrikalarının iş güvencesi olmaksızın faaliyet göstermesi, şirketin toplumsal anlaşmayı ihlal etmesi anlamına geliyor.
Sendikanın Bugünkü Tavrı: 1994 çok geride kaldı
Volkswagen işçileri için 1994, sendikal örgütlülüğün ve mücadele azminin sembolüydü. O dönem IG Metall sendikası, işçilerin taleplerini açık bir şekilde dile getirmiş, müzakereleri güçlü bir liderlikle yönetmiş ve işçi sınıfının belli başlı kazanımlarını, tavizler verilmesine karşın korumuştu. Ancak bugün sendikada aynı mücadele ruhunu görmek zor.
Sendika liderlerinin, Volkswagen’in kararına karşı daha etkili bir eylem planı ortaya koyamaması, işçiler arasında hayal kırıklığı yaratıyor. Grev çağrılarının ve protestoların yalnızca sembolik düzeyde kalması, işçilerin sendikalara olan güvenini zedeliyor.
Geçtiğimiz haftalarda Wolfsburg kentinde yapılan 25 bin kişilik protestoya işçilerin büyük katılımı, işçi sınıfının hâlâ örgütlenme potansiyeline sahip olduğunu gösterdi. Ancak bu eylemler, güçlü bir plan, hedef ve kararlı bir liderlikten yoksun görünüyor.
Volkswagen işçilerinin kendi arasında yaptıkları konuşmalarda “Sendikalar patronlarla fazla uyumlu” eleştirisi öne çıkarken, "1994’te işçiler kazandı, bugün kazanan kim olacak?” sorusu da mücadeleye ve geleceğe olan güvensizliği ortaya koyuyor.
Volkswagen’in kararının yarattığı toplumsal etkiler: Yerel ekonomiden daha fazlası
Şirketin anlaşmayı fesih kararı, yalnızca işçilerle sınırlı kalmayacak bir etki yaratıyor. Fabrikaların kurulu bulunduğu bölgelerde işsizlikte artış bu kararın ilk sonucu olacak. Operasyonel nedenlerle toplu işten çıkarmaların önü açılacak ve bu, Aşağı Saksonya eyaletindeki işsizlik oranlarını artıracak.
Fabrikaların bulunduğu Wolfsburg, Hannover ve Kassel gibi şehirlerde, yerel esnaflar, tedarik zincirleri ve belediyeler ekonomik olarak büyük zarar görecek.
İş güvencesinin ortadan kalkması, toplumsal güveni sarsacak ve işçi sınıfının kazanımlarını hedef alan geniş çaplı bir kriz yaratarak toplumsal huzursuzluğun ve tepkilerin artmasına yol açacak.
Alman işçi sınıfının önündeki sınav
Volkswagen’in bu kararı, yalnızca oradaki işçilerin değil, Alman işçi sınıfının hafızasını ve dayanışmasını da test ediyor. Eğer iş güvencesi anlaşması feshedilirse, 1994’te büyük fedakârlıklarla elde edilen haklar tamamen ortadan kalkacak. Bunun sonucu sermaye saldırısı Almanya çapında artarak sürecek.
Ancak bu süreç, işçi sınıfının yeniden örgütlenmesi için bir fırsat da olabilir. Volkswagen işçilerinin attıkları sloganlar da buna işaret ediyor: "Bu yalnızca bizim değil, halkın mücadelesidir." "Birlikte kazanabiliriz."
Alman işçi sınıfı, yalnızca Volkswagen’e değil, işçilerin emeğini kâr uğruna feda eden her tür sermaye politikasına karşı güçlü bir cevap vermek zorunda. Bu, yalnızca işçilerin değil, Almanya’nın emekçiler lehine kazanılmış toplumsal değerlerinin korunması için verilen bir mücadele olarak görülmelidir. Söz konusu mücadelenin kalıcı bir örgütlülüğe dönüşmesi ise işçi sınıfı mücadelesini temel alan partileri bekliyor.