Vizyonda emekçiler yok: CHP halka değil sermayeye hitap ediyor

Liberalizmin kürsüsü haline gelen CHP, vizyon toplantısında sermayenin desteğini talep ederken, güncel misyonunu hem kendi tabanını ve hem de emekçileri acı reçeteye ikna etmek olarak belirledi.

Kerem Aydın

CHP tarafından İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda dün gerçekleştirilen ‘İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda davetli konuşmacılar ve CHP’li yöneticilerin yaptıkları konuşmalarla sundukları vizyon heyecan yaratmadı. Sermayeye hitap eden bir vizyonun kamuoyunda heyecan yaratması beklenemezdi. Beklenen oldu. 

Gerek CHP’nin kurmaylarının gerek de davetli iktisatçıların yaptığı konuşmalarla ortaya konulan vizyon, AKP’nin ilk yıllarında uygulamaya devam ettiği Kemal Derviş’in başında olduğu 2001 Programı’nın 2023 yılına uyarlanmış hali. Türkiye’de sermaye birikimindeki tıkanmanın ötelenmesi ve aşılması için yelkenleri, sermayenin güncel yönelimlerinin estirdiği rüzgarla doldurma girişimine CHP vizyon adını vermeyi tercih etmiş.

CHP liberalizmin kürsüsü oldu

Birkaç gündür gündem olan davetli konuşmacılar, etkinliğe çevrim-içi bağlandılar. İktisatçı kimlikleri öne çıkan bu konuşmacıların, etkinliğe özel bir hazırlık yapmamış olmaları dikkat çekerken kendi çalışma alanlarına ilişkin teknik sunumlar yaptılar. Bu sunum ve konuşmalar, daha önce her birinin yazılı ve görsel farklı mecralarda yaptıklarından farklı değildi. Anlaşılan o ki CHP, ortak özellikleri liberal kimlikleri olan akademisyenlere teknik sunumlar yaptırarak, vizyonun “siyaset üstü" niteliğini güçlendirmeyi amaçladı. Ancak ortaya çıkan tablo daha çok, sermayeyi, piyasa ilişkilerini ve kapitalizmi kutsayan liberalizmin CHP’nin verdiği kürsü ile tüm Türkiye’ye hitap etmesi oldu.

Siyaset üstülük ve teknokrat kadrolar vurgusu

Başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nunki olmak üzere tüm konuşmalarda, ‘siyaset üstülük’ vurgusu hakimdi. Kılıçdaroğlu, siyaset ile siyaset üstü liyakatli kadrolar ayrımı yaparken, hedeflerinin iktidarların ekonomiyi ve sanayiyi kendi siyasal ajandalarına göre manipüle edemeyecekleri bir yönetim olduğunu belirtti. Devletin rasyonel yönetilmesi gereken can damarlarının korunacağını söyledi.

Ekonomi ve sanayi politikalarının siyasetin müdahalesi dışına çıkarılması hedefi, açık biçimde bu iki alanın patronların ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yönetilmesi anlamına geliyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve özerk kurullar savunusunu en çok 2001 Krizi sonrası Kemal Derviş’in bakanlığı döneminde duymuştuk. CHP, 6’lı masa ile birlikte ülkeyi teknokrat kadrolarla yönetmeyi vadediyor. Bu yaklaşım, salonu heyecanlandıran isim olduğu belirtilen Selin Sayek Böke’nin dünkü konuşmasında dillendirdiği “girişimci ve dinamik devlet anlayışı” ile uyumlu bir hedef haline geliyor. Böyle bir çerçeve içerisinde, Böke’nin “her şeyin önüne kamu yararını koyacağız” sözleri tüm etkinliğin kurgusu içinde bir çeşni olmaktan öteye gitmiyor. Siyasetin müdahale edemediği ve aslında piyasaya ve sermayeye bırakılan ekonomi yönetiminin kamu yararını gözetmesinin mümkün olmayacağını Böke de gayet iyi biliyordur. Merkez Bankası’nın “bağımsız” hareket ederek, fiyat istikrarını sağlamayı ve enflasyonla mücadeleyi önceleyerek sıkı para politikalarına başvurması ve bağlantılı olarak kemer sıkma programı uygulanması durumunda “kamu yararı” emekçilerin daha da yoksullaşması pahasına mı sağlanacak? Yoksa “kamu yararı” ile emekçileri önce işsiz bırakıp yoksullaştırdıktan sonra öldürmeden süründürmeyi amaçlayan sosyal yardımlarla desteklemek mi kastediliyor?

CHP’nin vizyonunda devlet rasyonel bir anlayışla yönetileceğinden, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında 6’lı masanın en büyük gücü olarak nitelediği ideolojik farklılıkları teferruat haline getirmeleri de şaşırtıcı olmuyor. CHP’nin vizyonunda siyasetten ve ideolojiden bağımsız fantastik bir devlet anlayışı tasvir edilmiş oluyor. Ama düzeltelim bu fantastik yaklaşım, sermayenin en büyük fantezilerinden birisidir ve aslında ilgili alanda sermayenin tahakküm kurmasını perdelemekten öte bir karşılığı yoktur.

AKP’yi iktidara getiren ittifaka oynuyorlar

Davetli iktisatçıların ve CHP’li kurmayların yaptıkları konuşmalarda farklı dozlarda olmak üzere AKP’nin ilk yıllarına yine övgü düzüldü. Çünkü CHP, vizyonunu gerçekleştirmek üzere başlattığı “iktidar yürüyüşü”nde AKP’yi 2002’de iktidara getiren güçlere oynamaya çalışıyor. Yerli ve yabancı sermayenin desteğinin alınması hedeflenirken, AB rotasına yeniden dönüleceği vurgulanıyor. Konuşmalarda tarikatları ürkütmemek için laiklikten hiç bahsedilmiyor. Sermaye, emperyalizm ve tarikatlar AKP’yi iktidar yapmıştı, CHP AKP’siz AKP rejimi vadederek bu güçleri ikna etmeye çabalıyor.

Bu çerçevede Kılıçdaroğlu 6’lı masa liderlerine düzdüğü övgülerde Ali Babacan için “uygulama tecrübesini ve başarısını biliyorum, altını çiziyorum, bütün dünya da bu gerçeği biliyor” sözlerini kullandı. Babacan’ın AKP hükümetlerinde 2015 yılına kadar bakanlık yapmış olması ve özellikle ekonomiden sorumlu bakanlık performansı ile anılması, Kılıçdaroğlu’nun bu övgüsünü AKP’nin ilk dönemindeki ekonomi politikalarını başarılı bulduğunun itirafı yapıyor. Bu durumda Kılıçdaroğlu’na göre, Babacan’ın uygulama başarıları arasında ülkenin en stratejik sanayi kuruluşlarını özelleştiren kararların altında imzasının olması da yer alıyor.

Sermayeye “temiz” ve net mesajlar verildi

Vizyon toplantısı, kurgusu, verilen mesajlar ve davetli konuşmacıların seçiminden oluşan genel kurgusuyla, yüzü halka ve emekçilere değil sermayeye dönük bir toplantı oldu. CHP yönetimi, belli klişe kodlarla dünyada sermayenin yönelimlerinin farkında olduklarını ve iktidara geldiklerinde ülkede sermayeye belli alanlarda yatırım olanaklarını ve teşvikleri sonuna kadar sunacaklarını anlattı.

Kılıçdaroğlu konuşmasında, yine son dönemde kendisinin sık sık dile getirdiği “iyi para, kötü para” yaklaşımında el yükselterek sermayenin ve fonların temiziyle çalışacaklarını belirtti. Devamında Avrupa ve Uzakdoğu’daki emekli fonlarını ülkeye çekeceklerini söyleyip bu coğrafyalarda dolaşan sermayenin temiz, AKP’nin yöneldiği Ortadoğu sermayesinin ismini zikretmeyerek kirli olduğunu ima etti. 

Yeşil dönüşüm ve yeşil enerji vurgusu konuşmalarda özellikle öne çıktı. Ücreti karşılığında başdanışmanlığa getirilen Jeremy Rifkin’in ilk konuşmacı olması ve konuşmasında iklim değişikliğini merkeze alması tesadüf değildi. İklim değişikliği konusu, sermayeye yeni yatırımlar ve yeni pazarların açılmasını sağlayacak bir alan açıyor. İklim değişikliğinin sorumlusu olarak gösterilen fosil yakıtların terk edilip “temiz enerji” olarak nitelenen yenilenebilir enerjilere geçiş, devasa fonların ortaya çıktığı, yatırım ve teşviklerin gündeme geldiği bir süreç. Avrupa’da Almanya ve Atlantik ötesinde ABD yenilenebilir enerji yatırımlarında dikkat çeken ülkeler. Nitekim Rifkin, konuşmasında Almanya Şansölyesi Angela Merkel’e bu alanda yaptığı danışmanlığı anlattı.

Kılıçdaroğlu’nun “yeşil enerji”den bahsettiği saatlerde Tayyip Erdoğan ise Şanlıurfa’da yenilenebilir enerji endüstri bölgesi kurarak bu şehri ülkenin en büyük yenilenebilir enerji merkezlerinden birisi haline getireceklerini söylüyordu. Sermayeye mesaj verme kaygısı ağır basınca, iki liderin aynı dili konuşmaya başladıklarını ve sermayenin eğilimlerine oynayarak pişti olduklarını görüyoruz. 

AKP’nin 2002’de iktidara gelirken kullandığı yatırımcıya güven ortamının sağlanmasıyla yabancı sermayeyi ülkeye çekme vaadi, 2022’de bu kez Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında aynen yer buluyor. Bu noktada, nasıl sermayenin temizi olmazsa, kapitalizm koşullarında yeşil enerjiyle “temiz kalkınmanın” mümkün olmadığı gerçeğini hatırlatma gereği duymuyoruz.

CHP etkinliğinde, sermayeye mesajların dolaylı değil doğrudan verildiğini TÜSİAD’ın 2021’de 50. Yılında yayınladığı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı raporundaki birçok tespit ve önerinin başta Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında olmak üzere içerilmiş olmasından teyit edebiliyoruz. TÜSİAD’ın başlığa da taşıdığı “bilim” o raporda nasıl sermaye çıkarlarını perdelemek için kullanılmışsa, CHP’nin vizyon toplantısında aynı amaçla öne çıkarıldı. Konuşmacıların dili ile TÜSİAD’ın raporundaki dil çakışıyordu. TÜSİAD’ın raporundaki referanslar arasında Daron Acemoğlu’nun kitaplarının, diğer konuşmacılardan Ufuk Akçiğit’in Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından basılan Bilim Raporu’nun olması benzerliği açıklıyordu. 

CHP’nin güncel misyonu

CHP son yıllarda kritik başlıklarda aldığı siyasal pozisyonla hem tabanının hem de halkın sağcılaşmasına hizmet etti. AKP’nin gerici politikalarının halk gözünde meşrulaştırılmasına yardımda bulundu. CHP, ülkemizde laiklik ayaklar altına alınıp gündemden tamamen düşünce ve kendi tabanında laiklik konusundaki hassasiyetler azalınca güncel bir başka misyona soyunmuş görünüyor.

Dünkü toplantıyla CHP bu güncel misyonunu ilan etmiş oldu. AKP’siz AKP rejiminin en önemli aktörü olma iddiasıyla seçimlere girmeyi hedefleyen CHP, düzen partilerinin oluşturduğu ittifaklardan kim galip çıkarsa çıksın seçim sonrasında uygulanması kesin olan kemer sıkma programına halkı ikna etme çalışmalarına başladı. “Bilim”in gereklilikleri, “siyaset üstü liyakatli kadrolar” ve ekonomi yönetimini dünyanın saygı duyduğu isimlere bırakma söylemleriyle, uygulanacak acı reçete tek çıkar yol olarak halka benimsetilmeye çalışılacak. 

Emekçilerin ekonomik mücadelelerinde de kötürüm hale gelmelerini hedefleyen bu misyona soyunan CHP, patronlara net bir mesaj göndermiş oluyor. Öte yandan sermayenin önünü alabildiğine açan AKP’nin yıllardır en iddialı olduğu alana geçiş yapıyor. Bu nedenle, dün açıklanan CHP vizyonundaki birçok unsurun, pekâlâ AKP tarafından farklı bir sunumla patronlara vaat olarak seçim beyannamelerine sokulması şaşırtıcı olmayacaktır.