Türkiye burjuvazisinin bölgesel öneme sahip askeri ve ticari bir aktör olma yolunda bugün atmaya giriştiği adım adlı adınca kıtalararası balistik füze kabiliyetine sahip olmaktır.
Ogün Eratalay
Önce Göbeklitepe’de “ortaya çıkan” dikilitaş sonrasında ise Cumhurbaşkanlığından yapılan uzay programı açıklamasıyla beraber ülkenin gündemine bir anda uzay macerası ve Ay’a yolculuk girdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın açıklamalarındaki hamaset kısmını ve Türkiye’deki savunma sanayiinin gelişmişlik seviyesini bilmeksizin yapılan temelsiz eleştirileri ve alayları bir kenara koyarak konuyu değerlendirmek gerekiyor.
'Amaç balistik füze kabiliyetine sahip olmak'
Değerlendirmelerde öne çıkan konunun odak noktasına bakıldığında bu odağın savunma sanayii kabiliyetinin geliştirilmesi olduğu görülüyor. Bugüne kadar İHA ve SİHA alanda atılan sonuç alıcı adımlar ve iletişim teknolojisinde gerçekleştirilen hedeflerin daha da öteye çekilmesinin önünde bir engel bulunmaktadır, bu engel de fırlatma roketi teknolojisindeki eksikliktir. Zaten Erdoğan da bu kadar iddialı açıklamalarına arasında bunu eksikliği “Kendi ürettiğimiz uyduları, kendi roketlerimizle uzaya fırlatacak seviyeye gelemedik ama önemli adımlar attık.” diyerek dile getirmekten çekinmemiştir.
Daha önce bu konuya dair yazılarda bu eksikliğe dikkat çektiğimizi ve bu olmaksızın yapılacak iddialı açıklamaların içinin boş olacağını soL okurları hatırlayacaktır. Türkiye burjuvazisinin bölgesel öneme sahip askeri ve ticari bir aktör olma yolunda bugün atmaya giriştiği adım adlı adınca kıtalararası balistik füze kabiliyetine sahip olmaktır.
Uzaya barışçıl amaçlarla çeşitli seviyelere uydu veya mekik taşıma kabiliyeti olacak olan bir füze fırlatma sistemi, savaş amacıyla pekâlâ kıtalararası balistik füze olarak da kullanılabilecektir. 2000’li yılların başlarında Çin Halk Cumhuriyeti’yle yürütüldükten sonra ABD’nin müdahalesiyle durdurulmak zorunda kalan ancak sonrasında çeşitli ivmelerle devam eden Roketsan bünyesindeki füze çalışmalarında Türkiye "sıvı yakıt teknolojisinde" tıkanma yaşamaktadır. Genellikle üç aşamalı olan fırlatma füzelerinde katı yakıt ve sıvı yakıt kombinasyonları kullanılmaktadır. Katı yakıt olarak HTPB (Hydroxyl-terminated polybutadiene) polimeri kullanılırken, sıvı yakıt olarak sıvı oksijen veya asimetrik dimetil hidrazin kullanılmaktadır.
Kendi uydu sistemine sahip olmak
Özellikle yakın zamanda bölgesel çatışmalarda (Ukrayna-Libya-Suriye-Dağlık Karabağ) müttefik ülkeler veya doğrudan TSK tarafından kullanılan Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) örneklerinde görüldüğü gibi Türkiye’nin halihazırda elinde bulunan uydu ve iletişim teknolojisinin bir adım öteye gitmesi için de kendi haberleşme uydu takımyıldızı sistemine ihtiyacı bulunmaktadır. Hem sivil hem de askeri iletişim alanında yeni bir aşamaya geçmek anlamına gelecek olan bu adımın uydu teknolojisi adımı belirli bir istim üzerinde devam etmekte. Burada da eksik olan unsur bu uyduların tamamen ülkeye ait bir fırlatma sistemiyle uzaya fırlatılması. Bölgesel olarak Türkiye’yi ve ilgi duyduğu alanı kapsayacak şekilde konumlandırılabilecek ve kendi füze sistemiyle yörüngeye yerleştirilecek bir uydu sistemi bu anlamda iktidar sahiplerinin amaçlarını gerçekleştirmesi için büyük olanak sağlayacaktır.
Ay fantezisi anlamsız
Konuşmaların ve açıklamaların bir diğer ilginç unsuru ise Ay’a ulaşmaktır. Uzaydaki mesafeler söz konusu olduğunda dünyamızın tek uydusu olan Ay yakın gözükse de arada 384 bin km mesafe vardır. Alçak yörünge uydularının genel olarak 1000 km yüksekliğin altındaki yüksekliklerde bulunduğu göz önüne alındığında Ay’ın uzaklığı daha rahat anlaşılır. Ayrıca 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki uzay yarışının bir aşaması anlamında çıkılan Ay’da bugün uzun vadeli bir faaliyet için yerleşik bir kampüs kurulması emperyalist hiyerarşinin zirvesindeki ABD’de bile “fantastik” olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda Ay’a sert iniş yapacak bir aracın gönderilmesinin anlamsızlığı ortadadır.
Elon Musk faktörü
Elon Musk, başarısız bir fırlatma olduğunda ismi hatırlanmayan, başarılı bir fırlatma olduğunda göklere çıkartılan bir ikon isim. Musk ve firmasının önüne tüm NASA teknolojik bilgi birikiminin açılmasının ötesinde devletin tüm olanakları da serilmekte. Musk ayrıca özel işletmelerin kamu kurumlarına karşı sözüm ona “üstün kabiliyetleri” olduğu şehir efsanesini sürdürmek için ideolojik anlam da taşıyan bir figür. Türkiye’yi bir CEO edasıyla yöneten Erdoğan, Musk ile yürüttüğü iş ilişkilerinde muhtemelen aldığı olumlu havaya dayanarak açıklamalarında "müttefiklerimizden iş birliği beklentisi içindeyiz" diye bir ek yapmayı da unutmadı. Fırlatma teknolojisinin dışında yürürlükte olan Space-X uzay seyahat programlarına dışarıdan dahil olabilecek bir Türk astronotunun da şov anlamında iktidarı güçlendireceği aşikâr.
Pakistan bağlantısının önemi
Burada vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta da projenin ortaklarına dair yapılan vurgu. Açıklamalarda adı geçen Pakistan ve Azerbaycan’ın “kardeş” ve “müslüman” olmalarının ötesinde önemleri var. Pakistan, bugün nükleer silahlara sahip olan ve bunları kıtalararası balistik füzelerle dünyanın herhangi bir yerine gönderebilecek teknolojiye sahip bir ülke. Soğuk Savaş döneminde Hindistan ile savaşın eşiğine gelmiş olan bu ülke ABD emperyalizminin yıllar boyunca bölgedeki üssü olmuş, bu anlamda gerekli kritik silah teknolojisini edinmesine “izin verilmiş” bir ülke. Bu ülkeyle yapılacak iş birliğinin kapsamı içinde çalışır halde bulunan bir füze fırlatma sisteminin verilerine sahip olmayı içereceği açık. Azerbaycan ise Sovyet dönemi teknolojisi ve bilgi birikiminin ötesinde petrol gelirleri sayesinde savunma sanayiine önemli kaynaklar ayırabilen bir ülke, bu anlamda Türkiye burjuvazisi için maddi engellerin aşılmasında önemli bir unsur olması muhtemel. Dağlık Karabağ savaşında da görüldüğü üzere Azeri Ordusu'nu da kendi ekseninde düzenleme gücene ulaşan Türkiye, bu ülke pazarını ve coğrafyasını da askeri kabiliyetini geliştirmek için kullanma niyetinde.