‘Türkiye Suriye’ye muhtaç, Suriye de Türkiye'ye': Erdoğan’ın Orta Doğu politikasında yeni hamle

Gazeteci Musa Özuğurlu, 'Suriye’nin bir kısmı harap olmuş durumda, çok büyük yaralar aldı. Bu işten eninde sonunda daha avantajlı bir şekilde çıkmaya başladığını görüyoruz' görüşünü dile getirdi.

Bahadır Batur

2022 yılının son günlerinde, Türk dış politikasında beklenen bir gelişme gerçekleşti. Belki Türkiye geçmişte aldığı kararlarla yüzleşiyor diyebiliriz, belki de esen başka rüzgarlarla yelkenini doldurmak istiyor. Ancak önümüzde bir gerçek var: Erdoğan, Emevi Camii’nde kılmayı arzuladığı cuma namazını farklı bir konjonktür içerisinde gerçekleştirebilir. Ayrıca “katil” denilenlerle bir araya gelme çabası da gözler önüne serildi.

Kadim Orta Doğu açısında değişmeyen şey hareketli bir sene geçmesi oldu. İran’da Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından başlayan protestolar da, Irak’ta Sadr krizi de karşımıza çıktı; Yemen’deki savaş Batı’nın gözlerini kapatmasına rağmen halen devam ediyor. Orta Doğu'da milyonlarca insan savaşın, baskının eseri. 

Lakin diğer yandan koltuklarında oturan devlet başkanlarının aralarındaki ilişkilerin de değiştiğini gördük. Suudi Arabistan’ın kendini temizleme çabası, İsrail’le bölgedeki ülkelerin ilişkilerindeki gelişmeler, Mısır’ın sesini gürleştirmesi, yan yana verilen fotoğraflar, Çin’in bölgedeki etkisi, Ukrayna savaşıyla beraber karşımıza çıkan Batı ekseninin tersine hareketler… Daha birçok örnek sayılabilir. Hatta milyarlarca insanın ekran başında izlediği Dünya Kupası dahi Arap coğrafyasında düzenlendi, yüzlerce işçinin mezarları üzerinde.

Suriye savaşında 11 yıl geride kaldı, yeni yılla beraber 12. yıl olacak. Bu kanlı yıllar öncesinde, “kardeş” olan Suriye “katil” oldu, şimdi yine karındaş olacak gibi. İki kardeşin kan davası gütmesinin sonu değil tabii bu.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ey katil Esed” diye seslendiği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşme isteğini sene boyunca sık sık dile getirdi. Zaman oldu “keşke olsaydı da görüşseydik” dedi, zaman oldu “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz” diyerek görüşme isteğini dile getirdi. Tabii 2023’te düzenlenecek olan seçimleri de anarak.

Akar ve Fidan'ın Moskova'da Suriye buluşması

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan, Çarşamba günü (28 Aralık) Moskova’da Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile Rusya Federasyonu ve Suriye İstihbarat Başkanları ile bir araya geldi. 

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’li bakanlar yılın özellikle ikinci yarısından itibaren Suriye konusunda görüşme sinyallerinde bulunmuştu. Erdoğan, Kasım ayı sonunda yaptığı açıklamada, “Esad ile görüşme olabilir, siyasette küslük dargınlık olmaz eninde sonunda adımlarımızı atarız” demişti.

G20 Zirvesi’nde gazetecilere verdiği demeçteyse, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz” diyen Erdoğan, Suriye’yle ilişkiler konusunda seçimleri işaret etmişti.

Orta Doğu’da ise rüzgar farklı yönden esmeye başladı. Uzun zamandır “husumetli” olan ülkeler bu rüzgarla birlikte ilişkilerini düzeltme yoluna gitti. Ukrayna savaşıyla birlikte Batı ülkelerinin güdümünden farklı hareket edebileceğini de gösteren Orta Doğu ülkelerinin, Rusya ve Çin’le ilişkilerini geliştirdiği de kaydedildi.

'Olumlu' görüşme

‘Emevi Camii’nde cuma namazı’ söyleminden 11 yıl geçmişken, Suriye ile ilk üst düzey resmi temas olan görüşmeye ilişkin Milli Savunma Bakanlığı, "Yapıcı havada geçen toplantının sonucunda Suriye’de ve bir bütün olarak bölgede, istikrarın temin edilmesi ve sürdürülmesi için üçlü formattaki toplantıların devamı konusunda mutabık kalınmıştır" açıklamasını yaptı. 

Öte yandan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Moskova'da görüşmeler hakkında, "Bölgede istikrar için yapılması gerekenleri paylaştık. Suriye'de tek amacımızın terörle mücadele olduğunu anlattık. Suriye'den Türkiye'ye göçü durdurma gayretimizi ilettik" yorumunda bulundu.

Rusya tarafından yapılan açıklamada, üçlü görüşme hakkında “Suriye krizinin çözüm yolları ve sığınmacı sorunu, Suriye'deki aşırılık yanlısı gruplarla ortak mücadele çabaları ele alındı” bilgisi paylaşılırken, görüşmelerin "yapıcı" nitelikte olduğu belirtildi, Suriye’nin istikrara kavuşturulması gerektiği vurgusu yapıldı.

Suriye ise görüşmenin “olumlu” geçtiğini belirterek “Ģörüşmede iki taraf birçok dosyayı görüştü ve görüşme olumlu geçti” açıklamasında bulundu.

'Erdoğan Orta Doğu’ya dönmek istiyor'

Suriye'de 2011'de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden deneyimli gazeteci Musa Özuğurlu, görüşmeyi “resmi şahsiyetlerin buluşması” olarak tanımlıyor. “Erdoğan’ın Orta Doğu’ya dönmek istediğini” dile getiren Özuğurlu, bunun en önemli adımının Suriye olduğu görüşünde.

Erdoğan’ın dış politikada attığı adımların iç politikadaki bağlamından koparılamayacağını söyleyen Musa Özuğurlu, Suriye’yle görüşme ve diğer gelişmelerin “Türkiye’yi rahatlatma hamleleri” olduğunu belirterek, “Pratikte bir rahatlama Erdoğan’a olumlu bir puan getirecektir” dedi.

Rusya’nın Türkiye-Suriye ilişkilerindeki rolüne dikkat çeken Özuğurlu, ilişkilerin düzelmesi için bastıran tarafında Türkiye olduğunu, Suriye’nin ise daha yavaştan hareket ettiğini belirterek, Moskova’nın görüşmeyi sağladığını söyledi.

Ancak bu görüşme Türkiye ile Suriye arasındaki problemlerin tamamen çözüldüğü anlamına gelmiyor. Suriye, Türkiye’nin ülkenin kuzeyinde geçirdiği bölgelerden geri çekilmesini ve Türkiye’nin bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteği kesmesini istiyor. Diğer yandan Türkiye ile Suriye’nin (ve tabii Rusya) “terör örgütü” tanımlamasında örtüşmeyen parçalar var.

Harekât rafa kaldırıldı

Taksim’deki bombalı saldırının ardından tekrar gündeme gelen “kara harekâtı”nın da rafa kaldırıldığı bildiriliyor. Ancak gazeteci Musa Özuğurlu kara harekâtının pek mümkün olmadığını da dile getirdi.

Suriye yönetimi daha önceki zamanların aksine sınırlara zaten asker yerleştirmişti. Dikkat edecek olursak, Türkiye’nin girmeye çalıştığı noktalar, Münbiç ya da Kobanî taraflarından bakacak olursak, Suriye ordusunun mevcudiyeti var” diyen Özuğurlu, “Eskisi gibi değil. Bu nedenle de Türkiye’yle Suriye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi gibi bir durum da söz konusu olabilirdi” derken Rusya, ABD ve İran’ın harekata karşı tutumunu hatırlattı.

Suriye’deki bir sonraki adımın ne olacağını sorduğumuzda Özuğurlu, “Bu tamamen Türkiye’nin Suriye’ye ne vereceğiyle ilgili bir durum” diyerek, ilişkilerin düzelmesi için adım atması gerekenin Türkiye olduğunu ifade etti.

Özellikle Ukrayna savaşıyla birlikte Orta Doğu’daki (Batı’nın isteğinden) farklı eğilimler gözler önüne serildi. Musa Özuğurlu, mevcut koşullarda Türkiye ve Suriye’nin birbirine “muhtaç” olduğunu belirtirken, Orta Doğu’daki eksen kaymasıyla birlikte, Suriye’nin aldığı yaralara rağmen daha avantajlı bir konumda bulunduğunu sözlerine ekledi.

Gazeteci Musa Özuğurlu’nun son gerçekleşen görüşmenin ardından Türkiye-Suriye ilişkileriyle ve Orta Doğu’daki durum hakkında soL’a yaptığı değerlendirme şu şekilde: 

'Resmi şahsiyetlerin buluşması'

Çarşamba günü beklenen bir gelişme karşımıza çıktı. Mili Savunma Bakanı Akar ve MİT Müsteşarı Fidan, Rusya’ya giderek burada Rusya Savunma Bakanı Şoygu, Suriye Savunma Bakanı Abbas ve ayrıca Suriye ile Rusya’nın istihbarat yetkilileriyle görüştü. Siz görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugüne kadar görüşme olasılıklarını konuşuyorduk, bir yandan da iki ülkenin istihbarat başkanının görüşmelerinden bahsediyorduk. Fakat çarşamba günü gerçekleşen görüşme, artık bu süreç içerisinde bir nitelik değişimine işaret ediyor. 

Türkiye ve Suriye savunma bakanlarının bir araya gelmiş olmaları, resmi buluşma olarak söyleniyor ama ben bunu ‘resmi şahsiyetlerin buluşması’ olarak değerlendiriyorum. Fakat ne olursa olsun, genel itibariyle değerlendirdiğimiz zaman resmen artık iki taraf bir araya gelmiş bulunuyor. Bu da aslında aralarındaki bazı problemlerin, daha önceden pazarlığı süren ve diyaloğu devam eden birtakım problemlerin aşılmaya başlandığını gösteriyor. Dolayısıyla bundan sonrası için inişe geçildi denilebilir.

'Erdoğan’a olumlu bir puan getirecektir'

AKP iktidarı açısından baktığımızda 2022 yılı salvolarla geçti, denilebilir. İsrail’e karşılıklı olarak büyükelçi ataması, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yle Erdoğan’ın görüşmesi… Bu durumu Erdoğan hükümetinin Orta Doğu’da yeni bir hamlesi olarak mı okumak lazım yoksa konjonktürel bir değişim olarak mı?

Bence mevcut konjonktür üzerinden bakmak lazım. Erdoğan Orta Doğu’ya dönmek istiyor ama bunun en önemli ayaklarından birisi Suriye. Suriye küçük bir ülke ama Orta Doğu açısından baktığımız zaman çok önemli bir yeri var. Dolayısıyla Erdoğan’ın tamamlamaya çalıştığı tablo içerisinde önemli bir yer tutuyor. 

Suriye’nin de tabii diğer Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinin düzelmeye başladığını da göz önüne almak lazım. Bunu bir paket olarak görmek lazım ve Suriye bunun parçalarından bir tanesi. Bu bağlamdan baktığımız zaman da Erdoğan’ın Suriye hamlesi buna yönelik. Ama sadece bu mudur? Elbette değil. Örneğin Erdoğan’ın iç siyasette yaşadığı birtakım sorunlar var ve Türkiye’yi rahatlatma hamleleri içerisinde olduğunu görüyoruz. Hem iktisadi açıdan hem de diğer açılardan vaatlerde bulunduğunu veya adımlar attığını da gözlemliyoruz. Dış politika da bunun bir parçası.

Dış politikada bir rahatlama, Suriye içerisinde özellikle bizi doğrudan etkileyen, pratikte etkileyen bir alanda rahatlama da Erdoğan’a olumlu bir puan getirecektir. Erdoğan da bunun beklentisi içerisinde doğrusu. 

Birkaç başlık altında görebiliriz Orta Doğu siyasetini ama genel olarak konjonktür dışında görmüyorum.

'Şu ana kadar direten taraf aslında Suriye tarafıydı'

Türkiye-Suriye ilişkilerinde Rusya faktörünü nasıl okumamız lazım? Görüşmenin ardından Rus medyasına baktığımızda görüşmeyi sade bir şekilde paylaştıklarını görüyoruz. Rus medyasında çok büyük bir yer tutmadı. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?

Bir kere Rusya olmasaydı, iki ülkenin tekrar görüşebilmeleri çok da kolay değildi. Burada şuna dikkat etmek lazım bence: Bu görüşme Türkiye’nin isteği üzerine oldu. Görüşme Türkiye’nin Rusya’nın devreye girmesini istemesi üzerine gerçekleşebildi.

Bu da şunu gösteriyor: İki ülke arasında halen bir güvensizlik var. Daha doğrusu Suriye’nin Türkiye’ye yönelik, bu hükümete yönelik bir güvensizliği söz konusu. Moskova’nın girişimiyle Suriye bunu kabul etti. Rusya’nın rolü büyük, çok büyük bu görüşmede.

Diğer bir yandan Rusya’nın Ukrayna gibi bir sorunu var, küresel bir sorun tüm dünyaya karşı. Tüm dünyayla bir süreç yaşıyor Batı’yla özellikle. Bu gibi sorunların yanı sıra bu bölgedeki sorunların bir şekilde bitmesini istiyor Rusya. Bu nedenle Suriye’yi Türkiye’yle bir an evvel bir araya getirmek de istiyor Rusya, fakat şu ana kadar direten taraf aslında Suriye tarafıydı. Türkiye de bunu Moskova üzerinden aşmaya çalıştı, ki başarılı olduğu da görülüyor.

'Terör örgütleri' meselesi

Ama bu elbette bütün sorunların hemen anlamına gelmiyor. Dikkat edecek olursak Türkiye isim vererek YPG, SDG, IŞİD gibi isimler vererek birtakım açıklamalar yapıyor. Rusya tarafına baktığımız zaman ‘terör örgütleri’ ifadesini görüyoruz. Türkiye’yle Rusya arasında ve Türkiye’yle Suriye arasında terör örgütlerinin hangileri olarak nitelendirildiği konusunda bir tanım farkı var.

Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü her örgütü Suriye ve Rusya terör örgütü olarak tanımlamıyor. Keza Suriye’nin terör örgütü olarak gördüğü örgütleri de Türkiye terör örgütü olarak tanımlamıyor. Bu nedenle de Rusya çok akıllıca bir şekilde sadece genel bir ifade kullanmış. Bu da halen aslında SDG ile ilgili olarak iki taraf, hatta üç taraf arasında – ki Suriye’yle Rusya’yı aynı taraf olarak görebiliriz, bu nedenle iki taraf diyebiliriz – bir tanım farkı olduğunu gösteriyor.

Rus basınının ve Rusya’dan gelen açıklamaların özeti bence budur. 

'Suriye'nin temel beklentisi, Türkiye'nin bulunduğu bölgelerden çekilmesi'

Kasım ayı sonunda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın bir röportajı yayımlanmış, siz de aralık ayı başında yazınızda ‘Suriye ne istiyor?’ sorusunu kaleme almıştınız. Suriye’nin Türkiye’yle görüşmelerinde belirttiği koşullar neler? Örneğin, bugün basına yansıyan haberlerde ‘kara harekâtının rafa kaldırıldığı’ söylendi.

Kara harekâtı meselesi sadece Suriye’yle ilgili değil. Rusya da istemiyor, ABD de istemiyor, İran da istemiyor Türkiye’nin kara harekâtı düzenlemesini. Ama öncelikle, Suriye kendi topraklarında Türkiye’nin coğrafi olarak daha fazla genişlemesini kabul etmiyor. Zaten Türkiye’den temel beklentisi, bulunduğu bölgelerden çekilmesi ve o toprakları Suriye’nin kontrolüne bırakması. Hem Fırat’ın doğusu hem de batısında şu anda mevcudiyet söz konusu Türkiye açısından baktığımız zaman. Birinci beklentisi bu.

İkincisi ise Türkiye’nin desteklediği birtakım örgütlerden de desteğini çekmesi isteniyor. Bunlar Suriye açısından bir problem oluşturuyor. Çünkü Suriye siyasal bir süreci işletmeye çalışıyor.

Bir de şöyle bakmak lazım: Suriye’nin önünde iki başlık var. Bir tanesi Kürt başlığı, diğeri de İdlib tarafı. İdlib tarafını halletmesi durumunda, diğer konuya çok daha rahat bir şekilde yönelebilecek Suriye. Bu nedenle, bunların daha kolay olanı şu anda Türkiye’nin adım atarak Suriye’nin mücadele ettiği veya kendisine karşı mücadele eden bu örgütleri elemine etmesi. Aynı zamanda Türkiye’nin de o bölgeden bir şekilde çekilmesi.

Mülteci sorunu ve Suriye ekonomisi

Öte yandan mülteciler meselesi var. Mültecilerle ilgili olarak daha önce Türkiye’nin politikasının mültecilerin burada kalması için ciddi bir teşvik içerisinde olduğunu görmüştük. Şimdi de artık bunun tersinin olmasını bekliyor Suriye. 

Bir başka konuysa iktisadi alan. Suriye çok ağır bir ekonomik bunalım içerisinde. Bunu aşabilmek için sınırların açılması, ticaretin yeniden başlaması gibi beklentisi söz konusu. Aynı zamanda Türkiye’nin yönetimle ilgili olarak daha önceden yapmış olduğu olumsuz açıklamaların sona ermesi ve doğrudan Suriye yönetiminin muhatap alınmasını bekliyorlar. Bu başlıklar altında toplayabiliriz Suriye’nin beklentilerini.

'Kara harekâtı çok da mümkün değildi'

Diğer yandan kara harekâtıyla ilgili olarak konuşursak, harekât çok da mümkün değildi zaten. Çünkü Suriye yönetimi daha önceki zamanların aksine sınırlara zaten asker yerleştirmişti. Dikkat edecek olursak, Türkiye’nin girmeye çalıştığı noktalar, Münbiç ya da Kobanî taraflarından bakacak olursak, Suriye ordusunun mevcudiyeti var. Eskisi gibi değil. Bu nedenle de Türkiye’yle Suriye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi gibi bir durum da söz konusu olabilirdi. Aynı zamanda ABD’nin ciddi bir itirazı var, Rusya’nın da ciddi bir itirazı nedeniyle bu olasılık zaten söz konusu değildi ama şimdi tamamen rafa kaldırıldı gibi bir açıklama dolaylı olarak yapılmış oldu.

'Suriye'nin Türkiye tarafına yönelik bir güvensizliği söz konusu'

Suriye’deki sonraki adımın ne olacağını düşünüyorsunuz. Erdoğan zaten dile getiriyor, Beşar Esad’la bir araya geleceğinin sinyallerini veriyor. Bu olası görüşmenin, seçim öncesinde gerçekleşeceğini düşünüyor musunuz?

Bu konuda tahminde bulunamıyorum. Bilemiyorum. Bu şartlara bağlı biraz da. Türkiye, Suriye’nin beklentilerini ne kadar yerine getirecek, buna bağlı. Burada aslında yavaş davranın tarafın Suriye olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Türkiye gerçekten bir an evvel bunu yapmak istiyor, tıpkı Mısır’la yaptığı gibi ya da diğer ülkelerle yaptığı gibi. Ama Suriye tarafından Türkiye tarafına yönelik bir güvensizlik söz konusu. 

İkincisi bizatihi Erdoğan’ın daha önce içinde aldığı hükümetler ve şu anki yönetimiyle birlikte Suriye içerisinde yaşanan, Suriye halkına acı veren ne kadar süreç varsa, Suriye tarafı bu süreçte Erdoğan’ın ne kadar aktif olduğunu biliyor zaten. Bu açıdan baktığımız zaman Suriye açısından kolay değil, daha doğrusu Beşar Esad açısından Erdoğan’la fotoğraf vermek kolay bir şey değil. Ama çok çok önemli tavizler verirse Türkiye, Suriye yönelik olarak böyle bir şeyin olması da mümkün. Bu da bir olasılık, sonuçta politikadan bahsediyoruz.

'Halkımın çıkarları gereği bağrıma taş basarım'

Nasıl ki Erdoğan bugüne kadar Suriye’ye karşı uyguladığı politikada ya da kullandığı söylemlerin 180 derece tersini yapacaksa, Suriye yönetimi de bunun tersini yapabilir. Hatta birkaç sene evvel Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a bir röportajda sordular, ‘Erdoğan’la görüşür müsünüz?’ diye. Esad da “Görüşmek istemem ama halkımın çıkarları gereği bağrıma taş basarım” gibi bir cevap vermişti. Dolayısıyla bir görüşme olabilir, ama ben bunun kolay bir görüşme olacağını zannetmiyorum.

Diğer yandan seçim öncesi olur mu olmaz mı, bu tamamen Türkiye’nin Suriye’ye ne vereceğiyle ilgili bir durum.

'Türkiye'nin silahlı örgütlere desteği cidden bir problem oluşturabilir'

Suriye Türkiye’den bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteği kesmesini istiyor. Türkiye’nin bu desteği tamamen kesebileceğini düşünüyor musunuz?

Kesebilir, kesebilir. Bunlara bir formül bulunabilir. Şu olabilir, bunların bir kısmı zaten yönetimle masaya oturabilirler. Karşılıklı eşitler pazarlığından bahsetmiyorum. Bir şekilde kendi normal hayatlarına dönmek, normal vatandaşlar gibi yaşamak üzere masaya oturabilirler, bunu isteyebilirler.

Ama bunların bir kısmı direnecektir. Dolayısıyla bu durum Türkiye açısından problem, Türkiye’nin halletmesi gereken bir problem. Fakat Türkiye bunu nasıl şekilde yapacak bilemiyorum. Bu durum ileride Türkiye’ye cidden bir problem oluşturabilir. 

El-Nusra gibi bir örgüt var mesela, belirli bir bölgeye hakim. Türkiye bu anlamda Suriye’ye destek verecek mi, vermeyecek mi? O da bir soru işareti. Lakin destek verecek gibi görünüyor, bu derece görüştüklerine göre, hele hele bu görüşme ilk aşamada savunma bakanları arasında olduğuna göre. Türkiye’nin beklentisi SDG’yle ilgili, Suriye’nin de beklentisi bu örgütlerle ilgili. Türkiye gerçekten de politika değişikliğine gidebilir.

'Türkiye dışarıda kalmak istemiyor'

2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber Orta Doğu’da da farklı bir tablo görmeye başladık. Tabii sadece Ukrayna savaşına bağlamıyorum, değişiklik sinyalleri öncesinde de gözlemleniyordu. Bazı ülkelerin ilişkilerinde düzelme veya yakınlaşma gördük; İsrail-Lübnan, Suudi Arabistan-Katar… Bu durum Türkiye’nin Suriye’de konjonktürel bir değişiklik göstermesinin sebebi mi? Orta Doğu’dan gelen rüzgâr mıdır Suriye ilişkilerini değiştiren?

Kesinlikle. Orta Doğu’da yeni bir dünya var, yeni bir dünya kuruluyor, yeni ilişkiler var. Herkes artık kendisini gelecekteki olasılıklar üzerinden, küresel mücadeledeki olasılıklar üzerine konumlandırmaya çalışıyor. Bu ülkelerin yeni ilişkiler geliştirmeleri, yeni ilişkiler içerisine girmeleri ya da bugüne kadarki geleneksel politikalarından vazgeçerek, örneğin İsrail’le normalleşmeye çalışmaları veya Ukrayna sürecinde doğrudan ABD’nin yanında yer almamış olmaları, bunu gösteriyor. 

Türkiye bu değişimi gördü. Daha da uzaktan bakacak olursak belki Çin gibi ülkeleri de katmamız gerekiyor. Bu ülkelerin Orta Doğu’ya yönelimini gördü ve bunun dışında kalmak istemiyor. Tamamen tarif ettiğiniz gibi mevcut tablonun getirdiği bir değişim bu.

'Suriye Türkiye’ye muhtaç, Türkiye de Suriye’ye muhtaç'

Bundan sonra ne olabilir? Suriye ve Türkiye birbirine muhtaç mı? Ukrayna savaşının başlaması Suriye’yi Türkiye’yle ilişkileri iyi hale getirmek için bir neden mi sundu? Yoksa Suriye’de mi bir değişim var.

Gerçekten muhtaç iki ülke de. Suriye Türkiye’ye muhtaç, Türkiye de Suriye’ye muhtaç.

Ben değişimin Suriye’de olduğunu düşünüyorum. Bunun doğrudan Ukrayna savaşıyla ilgili olduğu değil, ama Ukrayna savaşını yaratan konjonktürle ilgili olduğunu düşünüyorum. 

Türkiye’nin burada “yeni dünya” ile ilgili treni kaçırmak istemediğini düşünüyorum. Böyle bir durum söz konusu. Dikkat edecek olursak, bölge ülkeleri artık klasik şekilde Batı’nın istediği politikaları uyguladıkları süreçten çıktılar Orta Doğu’da. Gerçekten de Rusya ve Çin’in yükselmeye başlamasıyla beraber de kesinlikle daha bağımsız hareket edebiliyorlar, Batı bloğundan daha bağımsız hareket ediyorlar.

Dolayısıyla burada Suriye’nin de daha rahatlamış olduğunu gördük. Arap Baharı’nın başlangıcına bakacak olursak, Batı tamamen Orta Doğu coğrafyasında istediği yönetimleri getirecek gibi görünüyordu. Rüzgâr tersine döndü artık.

'Suriye'nin daha avantajlı bir şekilde çıkmaya başladığını görüyoruz'

Suriye’nin içerisinde yer almış olduğu, İran’ın içerisinde yer almış olduğu hatta Hizbullah’ı da buna katabiliriz, bir direnişin olduğu, direniş ekseni olarak adlandırdıkları bir dinamiğin olduğu, bunun yükseldiği, artık birbirlerini anlamaya çalıştıklarını – anladıkları değil ama anlamaya çalıştıklarını – görüyoruz. Suudi Arabistan ile İran arasında görüşmeler bunu gösteriyor. Irak’ın mesela yeniden sahneye çıkmaya çalışması, geçtiğimiz günlerde Ürdün’de düzenlenen zirve, bunları gösteriyor. 

Gerçekten de Suriye’nin bir kısmı harap olmuş durumda, çok büyük yaralar aldı. Bu işten eninde sonunda daha avantajlı bir şekilde çıkmaya başladığını görüyoruz.