1 Eylül, Nazi ordularının, faşist kukla Slovakya devleti askerleriyle birlikte 1939 yılında Polonya’yı işgal ettikleri gün.
2. Dünya Savaşı faşizmin ezilmesiyle sonlandığında, yeni ve ‘soğuk’ bir savaşın da ayak sesleri geliyordu.
Faşizmi ezenler 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü yaptılar.
Bu vesileyle Türkiye Barış Komitesi, bu seneki 1 Eylül Dünya Barış Günü için bir açıklama yayımladı.
Açıklamada, insanlığın barıştan çok uzakta bulunduğuna dikkat çekildi ve savaşsız ve sömürüsüz bir dünyaya ihtiyacına, bunun için sosyalizmin gerekli olduğuna vurgu yapıldı.
Barışın gelmesi için NATO'nun dağıtılmasının gerekliliğine vurgu yapılan açıklamanın en önemli başlığı İsrail-Filistin oldu.
İsrail'in soykırım politikasına eşdeğer saldırganlığına dikkat çekilen açıklamada suçlular işaret edildi: "Filistin’de bir yıla yakın bir süredir yaşanan soykırım, emperyalizmin ve onunla işbirliği yapan ülkelerin maskesinin bir kez daha düşmesini sağladı. ABD başta olmak üzere emperyalist merkezler İsrail’e her türlü desteği vermekten geri durmadı. İsrail emperyalist sistemin önemli bir bileşeni konumunda ve soykırımda İsrail kadar diğer emperyalist ülkelerin de payı bulunuyor. "
Metinde, "Barışa ulaşmak için, emperyalizmin savaş örgütü olan NATO’nun dağıtılması mutlak bir gereklilik. Aksi takdirde, insanlık savaşlardan, emperyalizmin zulmünden acı çekmeye devam edecek" vurgusu da yapıldı.
Açıklamanın tamamı şöyle:
"2024 yılının 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde dünyamız ne yazık ki barıştan yine çok uzak. Emperyalizmin müdahaleleri insanlığın tamamını tehdit eden tehlikeli bir tırmanışa neden oluyor.
Geçtiğimiz yılın barış gündemi açısından en önemli başlığı hiç kuşkusuz Filistin oldu. 7 Ekim 2023’te Filistin direnişinin yeni bir aşamaya geçmesi ile birlikte İsrail Filistin halkına yönelik şiddetli bir saldırı başlattı. Gazze şeridinde yaşayan yaklaşık 2,5 milyon insanın tamamını etkileyen bu saldırıda şu ana kadar 40 binin üzerinde Filistinli yaşamını yitirdi. Yarıya yakını çocuklardan oluşan bu sayı, kayıt altına alınabilen kişileri kapsıyor. Bunun yanında yüz binlerce kayıp var. Gazze nüfusunun neredeyse tamamı evini terk etmek ve Gazze gibi küçük bir bölgenin içinde sürekli yer değiştirmek zorunda kaldı. Bölgenin altyapısı tamamen yok edildi. Sağlık hizmetlerine, temiz suya, besin maddelerine erişim neredeyse olanaksız hale geldi. Düzenli sağlık hizmeti olmadığı için yaralılara bakım sınırlı ölçüde yapılabildi; salgın hastalıklar başgösterdi. İsrail saldırganlığı bir soykırım politikasına eşdeğer niteliğe ulaştı.
Öte yandan İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da da İsrail silahlı kuvvetlerinin desteğiyle yerleşimci adı verilen faşist milisler faaliyetlerini artırıyor ve terör estiriyor. Burada da her gün çok sayıda Filistinli yaşamını yitiriyor ve yerleşimciler tarafından yerinden ediliyor.
Filistin’de bir yıla yakın bir süredir yaşanan soykırım, emperyalizmin ve onunla işbirliği yapan ülkelerin maskesinin bir kez daha düşmesini sağladı. ABD başta olmak üzere emperyalist merkezler İsrail’e her türlü desteği vermekten geri durmadı. İsrail emperyalist sistemin önemli bir bileşeni konumunda ve soykırımda İsrail kadar diğer emperyalist ülkelerin de payı bulunuyor.
Öte yandan Filistin halkına yönelik soykırım dünyanın dört bir yanında büyük bir tepkiyle karşılandı. Pek çok ülkede milyonlarca insan sokaklara dökülerek İsrail saldırganlığını protesto etti. Bir tür insani uyanışın göstergesi olan bu tepkiler emperyalizmin maskesinin düşmesinde de önemli bir rol oynadı.
Yanıbaşımızda Ukrayna’da, ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin provokasyonlarıyla alevlenen savaş üçüncü yılını sürdürürken, ülkemizin de içinde olduğu büyük bir bölgeyi kendi ateşi içine alma riskini barındırmaya devam ediyor.
Bu saldırganlığın temelinde emperyalizmin bir süredir içinde bulunduğu hegemonya krizi nedeniyle ABD’nin geleneksel üstün güç konumunu sürdürmekte zorlanıyor olması yatıyor. Emperyalizmin askeri örgütü NATO, bu saldırganlığın başını çekmeye devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Sovyetler Birliği ve onun öncülük ettiği dünya sosyalist sistemine karşı kurulan NATO, on yıllar içerisinde başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde insanlığa karşı çok sayıda suç işledi. Bir yandan, uluslararası askeri operasyonlara imza attı. Diğer yandan, Türkiye dahil pek çok ülkede gerici darbeleri destekledi. Yine NATO girişimiyle, Türkiye gibi çok sayıda ülkede kurulan ve beslenen kontrgerilla örgütleri, kapitalizmin egemenliğini koruma işlevi üstlendi.
Bugün dünyada bir sosyalist sistemden söz edemiyoruz. Ama NATO, Batı emperyalizminin çıkarlarını savunmak, emperyalist sistemin hegemonyasını sürdürmesini sağlamak için çaba harcamaya devam ediyor. Ve elbette dünyada sosyalizmin yeniden boy atmasını engellemek hedefini gütmeyi sürdürüyor.
Giderek, emperyalizmin NATO aracılığıyla gerilimi daha da tırmandıracağına ilişkin göstergeler ortaya çıkıyor. AKP hükümetinin de bu doğrultuda hareket etmesi bekleniyor. Bunun önemli göstergelerinden biri geçtiğimiz günlerde ülkemize ait savaş gemilerinin Doğu Akdeniz’de ABD gemileriyle birlikte halka açıklanmayan bir tatbikatta yer alması oldu. Sözü edilen ABD gemilerinden özellikle bir tanesi, olası saldırılara karşı İsrail’e destek vermek için bölgeye gönderilmişti. Basına yansıyan kulis haberlerinde tatbikata katılmanın gerekçesi olarak Türkiye’nin NATO üyesi olması ve uluslararası dengelerin gözetilmesi belirtiliyordu. Milli Savunma Bakanlığı ise yapılanın “dost ve müttefik ülke unsurları ile ortak çalışılabilirliğin artırılması maksadıyla yapılan fırsat eğitimleri” olduğunu, “ne İsrail’e faydası ne de Filistin’e zararı olduğunu” açıkladı. Böylece NATO ile ilişkilere bağlılık bir kez daha resmi olarak dile getirilmiş oldu.
Dünyanın barışa şiddetle ihtiyacı olduğu durumda NATO’nun etkinliğini artırması ve ülkemizin de bu etkinliğin parçası olması tam tersi sonuçlar doğuracak. Barışa ulaşmak için, emperyalizmin savaş örgütü olan NATO’nun dağıtılması mutlak bir gereklilik. Aksi takdirde, insanlık savaşlardan, emperyalizmin zulmünden acı çekmeye devam edecek. Gerçek ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için sömürü düzeninin ortadan kalkması, dünyanın kapitalizm belasından kurtulması gerekiyor."