Trump'ın İsrail 'barış' anlaşmaları mevcut çelişkileri büyüttü

Trump'ın İsrail'e ilişkin diğer ülkelere imzalattığı anlaşmalar, herhangi bir barışa hizmet etmekten çok uzak, sadece var olan sorunları biriktirmeye yarıyor.

Kaya Emre Uzmay

ABD Başkanı Donald Trump başkanlık döneminin son yılında sözde "barış" anlaşmalarını kurgulamak ve imza atmak için uğraş verdi. Trump'ın sözde "barış" macerası Filistin'in büyük bir kısmının ilhak edilmesini içeren "100 Yılın Planı"nın ortaya çıkmasının ardından geldi. Bölgeye barış getirme iddialarının gerçek barışla çok da ilgisi olmadığı, amacın İsrail'in diplomatik alanda meşruluğunu arttırması olduğu görüldü.

Trump'ın İsrail söz konusu olduğunda bölgedeki politikası, ABD'nin geleneksel İsrail'i destekleme tercihinin ötesinde, onu en radikal şekilde desteklemeyi içeriyor. İsrail-ABD ilişkileri Trump'ın damadı Jared Kushner'in bölgeye yoğun ziyaretleri, Binyamin Netanyahu'yla Trump'a olan özel ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda önceki döneme oranla büyük gelişme kaydetti.

Golan'da 'Trump Tepeleri'

Bibi-Trump ikilisi arasındaki ilişki, Trump'ın İsrail'in Golan'daki işgalini tanımasını takiben medyatik bir boyut da kazandı. İsrail'in Suriye topraklarındaki işgali uluslararası alanda defalarca yasa dışı ilan edildi ve BM tarafından kınandı, ancak işgalin başlamasından 32 yıl sonra ABD yönetiminin ilhakı tanıması Bibi içinde büyük bir diplomatik zafer anlamına geliyor. Trump'ın kararı İsrail'in hiç çaba sarf etmeden veya ödün vermeden elde edeceği diplomatik kazanımlar serisinin ilki oldu. Bibi yönetiminin muhtemelen bu süreçte ABD'ye verdiği tek ödün işgal altındaki Golan Tepeleri'nde resmi devlet töreniyle "Trump Tepeleri" isimli bir işletme açması oldu.

İsrail'in bir şey yapmasına gerek kalmadı

Golan Tepeleri kararından bir müddet sonra Trump hükümetinin "100 Yılın Planı" önerisiyse Filistin halkının kendi toprakları üzerindeki haklarından neredeyse tamamen feragat etmesini içerdiğinden fiili olarak "barış" getirecek bir anlaşma olmaktan oldukça uzaktı, ancak planın reddedilmesi İsrail hükümetinin plandan daha az radikal olan, başka yasadışı fiili ilhak projelerinin gündeme gelmesini takip etti.

Netanyahu ve eski muhalif/yeni hükümet ortağı Beni Gantz'ın aşırı sağcı koalisyonunun ilhak planlarını uygulamaya koyacaklarının duyurulmasından kısa bir süre sonra Trump imdada yetişerek oldukça abartılmış bir barış(!) anlaşması şablonu sundu: Abraham/İbrahim Anlaşmaları...

Adını Musevilik ve İslamiyet'teki İbrahim Peygamber'den alan anlaşma Trump'ın oldukça iddialı anlaşmalarının ilki oldu. Abaraham Anlaşmaları'na Beyaz Saray'ın resmi duyurusuna göre "tam normalleşme" ve çok iddialı bir şekilde "Barış" anlaşması vasfı atfedildi ancak anlaşmalar abartıldığı üzere tarihi birer barış anlaşması olmaktan ziyade, hali hazırda barış halinde olan iki devletten birinin diğerine diplomatik destek taahhüdünde bulunmasından ibaretti.

Barışa yeni anlam: İşgal devleti İsrail'in tanınması

İlk anlaşma olan BAE anlaşmasında İsrail'in fiili bir adım atmasına ihtiyaç duyulmadan BAE'nin İsrail'i tanıması konusunda karar kılındı. Anlaşmanın maddelerinde "İnsanlığa ilham vermek, insan potansiyelini en üst düzeye çıkarmak ve ulusları birbirine yaklaştırmak için bilim, sanat, tıp ve ticaret"in desteklenmesi gibi jenerik ifadeler yer alırken, BAE'nin Kudüs'de bir büyükelçilik açması dışında fiili bir manası olmayan imza metni kayda geçmiş oldu.1

Söz konusu gülünç imza metni İsrail menşeli Haaretz tarafından "ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık ettiği Miss Universe yarışmasının galipleri tarafından normalde yapılan türde küresel barışı destekleyen bir takım açıklamalarda oluştu" şeklinde özetlenmişti.2

Barış ve silah anlaşması

Başbakan Netanyahu, anlaşmanın ardından Batı Şeria'nın ilhakı planlarında değişiklik olmadığını ancak geçici olarak beklemeye aldıklarını açıkladı. Bu adım BAE cephesinde İsrail'in anlaşma sayesinde ödün verdiği söylemlerinin ajite edilmesinin ve anlaşmayı meşru gösterme çalışmalarının önünü açtı ama aslında anlaşmadan önce, Batı Şeria'nın büyük bir parçasını ilhak etme planı İsrail kamuoyunun çoğunluğu tepkisi ve seçim istikrarsızlığı nedeniyle askıya alınmıştı ve hükümet koalisyon ortağı Gantz planı reddetmişti.

Anlaşmada BAE'nin fiili kazancıysa İsrail'in ver(me)diği herhangi bir ödünden gelmedi, tam tersine anlaşmanın "Gözlemcisi" ABD'den geldi: BAE'ye F-35 satışı gündeme alındı.

BAE'yle F-35 satışlarının bu ay içerisinde Trump gitmeden yapılması bekleniyor. ABD Savunma Güvenliği İşbirliği Dairesi başkanı Heidi Grant, Aralık ayında BAE'ye silah satışı anlaşmasının sinyalini vermişti. Grant, F-35'lerin, Joe Biden'ın göreve başlayacağı 20 Ocak'a kadar BAE'ye satılabilme ihtimalinin "Kesinlikle mümkün" olduğunu ifade etmişti.

BAE'nin, 10,4 milyar dolar değerinde 50 F-35A savaş uçağı, 2,97 milyar dolar değerinde 18 MQ-9B İHA ve 10 milyar dolar değerinde havadan havaya ve havadan karaya mühimmat içeren 23,37 milyar dolarlık devasa bir silah paketini alması bekleniyor. Aralık ayının ortasında ABD Senatosu'nda BAE'ye silah satışının engellenmesi görüşülmüştü, ancak Demokratların büyük çabalarına rağmen BAE'ye silah satışı engellenemedi.

Diğer İsrail "Barış" anlaşmalarınıysa Bahreyn, Sudan, Fas ve (alakasız bir şekilde gayrı resmi olarak) Kosova'yla Sırbistan imzaladı.

Sudan ve Fas anlaşmaları

Arap ülkeleriyle yapılan anlaşmaların hepsinin temel konusu İsrail'in diplomatik meşruiyetinin tanınması oldu, anlaşmaların hepsi BAE anlaşmasında görülen jenerik öğelerden ibaretken, fiili olarak ABD'yle söz konusu Arap ülkesi arasında yapılmış oldu. BAE anlaşmasında olduğu gibi diğer ülkelerle yapılan anlaşmalarda da diğer ülkeler için (ya da kendi iç politikası ve Filistin halkına dair) İsrail'in herhangi bir adım atması gerekli görülmedi.

Sudan örneğinde yeni hükümetin İsrail'le ilişkileri başlatmaya hevesli olduğu daha önceden belliydi ana Trump'ın anlaşması bu girişimi taçlandırdı. Sudan'ın anlaşma karşılığında ABD'den aldığıysa ABD'nin Terörü Destekleyen Devletler listesinden çıkması oldu. Bununla beraber yeni Sudan hükümeti fiili olarak saldırılarla bir ilişkisi olmadığı halde 11 Eylül saldırıları gerekçe gösterilerek "terör mağdurları"nın ailelerine 335 milyon dolar tazminat ödemeyi taahhüt etti. Seçimlerden bir hafta önce Trump'a bir iç politika malzemesi de böyle hediye edilmiş oldu.

En güncel örnek olan Fas anlaşmasındaysa ABD Batı Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti'nin toprakları olan Batı Sahra üzerinde Fas'ın egemenliğini tanımış oldu. ABD böylece, Batı Sahra'da Fas'a karşı bağımsızlık mücadelesi veren Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti'ne karşı Fas'ın diplomatik meşruluğu için zemini güçlendirerek Batı Afrika'nın en önemli sıcak çatışma bölgelerinden birinin sorunlarını sümen altı etti, çatışmaların devamına giden sürece kapı aralamış oldu.

Anlaşmanın bu kısmının uzun süreli çıktıları, ABD'nin geleneksel tutumuyla çelişmesinden dolayı iç cepheden de itirazların hedefi oldu. ABD'nin BM'nin bölgeye ilişkin kararlarına karşı gelerek Fas’ın iddiasını tanıma hamlesinin Fas'ın bölgede halkına karşı saldırgan politikalarını arttırmak için destek kazanması anlamına geldiği söylenirken bölgede şiddetin artmasının "İslamcı terörizm için verimli örgütlenme toprakları olan bir bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırma riski taşı"dığına ilişkin eleştiriler geçtiğimiz gün ABD'li düşünce kuruluşu FT'de ve (başka yerlerde de) dile geldi.3

Balkanlar'dan İsrail barışı çıkartmak

Kosova-Sırbistan anlaşmasıysa diğerlerinden farklı olarak İsrail'le hiç bir şekilde ilgisi olmayan nedenlerle masaya oturanların, İsrail'e ilişkin kararlarla masadan kalkması şeklinde gerçekleşti.

ABD, Kosova ve Sırbistan birbiriyle ilgisiz üç farklı anlaşmaya imza atarken, söz konusu diplomatik maceraya kurgulayıcıları bile anlam bulmakta güçlük çekti. Diğer tüm Trump anlaşmalarında olduğu gibi, herhangi bir karşılıklı fiili adım içermeyen anlaşmaların final noktası anlaşmayla ilgisi olmayan İsrail'de son buldu. Anlaşmanın tarafları orada bulunmayan İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ü tanımayı taahhüt ederken, anlaşmayı imzalayanların dahi buna imza attıklarından emin olup olmadıkları tartışma konusu oldu. ABD Başkanı Trump'sa iki Balkan ülkesiyle yapılan anlaşmaya ithafen yaptığı açıklamaların hepsinde İsrail ve "Ortadoğu'daki barış" konusuna yoğunlaştı.

Trump yönetiminin imzaladığı anlaşmaların hiç biri fiili olarak barışa veya bölgesel çözüme işaret etmezken sorunların ertelenmesine bile faydaları olmayacak. Anlaşmaların esas yoğunlaştığı nokta aslında İsrail'in yasadışı işgal planlarına uluslararası alanda meşruluk bulmak oluyor, üstelik İsrail'in bu konuda herhangi bir çaba sarf etmesine veya fedakarlıkta bulunmasına gerek kalmadan.