'TKP'ye en çok sermaye severler saldırıyor'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "Cumhuriyet ve Komünistler" kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtlarken, kitabın güncel siyasi başlıklarla ilişkisine değindi. Okuyan'ın yanıtları yeni tartışmalar yaratacak bir içeriğe sahip.

Yiğit Günay

Kırmızı Kedi Yayınevi'nin yayınladığı yazar Haluk Hepkon’un TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ile söyleşisini içeren "Kemal Okuyan ile Söyleşi: Cumhuriyet ve Komünistler" kitabı okurlarıyla buluştu.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan kitapla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Kitabın güncel siyasi başlıklarla ilişkisine de değinen Okuyan'ın yanıtları yeni tartışmalar yaratacak bir içeriğe sahip.

'Tarihsel bir konuyu bugünün penceresinden ele aldık'

Haluk Hepkon ile gerçekleştirdiğiniz "Cumhuriyet ve Komünistler" söyleşisi Kırmızı Kedi tarafından kitap olarak yayınlandı. Bu dönem neden böyle bir kitap?

Geçtiğimiz yıl partimizin "Türkiye solunun bugünkü siyasal ve ideolojik tercihleriyle ortaklaşmıyoruz, kendi yolumuzdan gideceğiz" açıklaması çok tartışıldı. Destekleyenler, anlamaya çalışanlar, tepki gösterenler oldu. Bu açıklamada gerekçelerimizden biri solun CHP ve DEM eksenli konumlanışıydı. Bunun parçası olmayacağımızı söyledik. Bu yaklaşım da daha çok DEM üzerinden çok tartışıldı. Demek ki CHP'cilik daha kolay kabul görüyor!

Tabii o zaman henüz yeni çözüm süreci başlamamıştı.

Evet başlamamıştı. TKP'nin Kürt sorunundaki tutumu, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'le ilgili değerlendirmeleri bir kez daha gündem oldu. Sayın Haluk Hepkon bu konuda bir kitap önerisini yaptığında bu tartışmaların uzun süre devam edeceği belliydi. Etti de ama bir yandan gündem sürekli değişti.

Kitabı okurken belli oluyor, bir günde yapılmadığına göre söyleşinin başı ile sonu arasında çarpıcı gelişmeler yaşanmış.

Suriye'deki altüst oluş, Bahçeli ve Öcalan açıklamaları, İmamoğlu süreci ve Saraçhane merkezli protestolar... Bunlara ayrıntısıyla yer veremezdik, eksen tamamen dağılırdı. Bir yandan söyleşiyi önemli hale getiren biraz da bu konular. O yüzden karşılıklı olarak zorlandığımızı söyleyebilirim. Ve bir aşamada nokta koymak zorunda hissettik. Yine de tarihsel bir konuyu, bugünün penceresinden ele alabildiğimizi düşünüyorum.

'Cumhuriyet'e ilişkin yaklaşımımız yeni değil'

Kitapla birlikte, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal konusunda TKP'den başka hamleler de geldi. Bütün bunlar bir plan dahilinde mi gidiyor?

Kitap fikri, bizim bir açıklamamız üzerinden yayınevi tarafından, sayın Haluk Hepkon tarafından gündeme getirildi. Biz de partide değerlendirdik ve böyle bir kitabı yararlı bulduk. Sonuç bizi tatmin etti, buradan Haluk Hepkon başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim. Bunun dışında TKP'nin Türkiye'deki Cumhuriyetçi birikimle ilgili kapsamlı bir çalışması, bir gündemi, bir meselesi olduğu biliniyor. Partimizin genel stratejisinin bir parçası olarak. Bu stratejinin bir dizi unsuru var ve bunlar içinde en fazla Cumhuriyet ve Mustafa Kemal konusu tartışılıyor. Bir noktaya kadar doğal karşılıyoruz. Polemik yüklü konular bunlar. "TKP Türk bayrağı taşıdı" diye haber yapılıyor ama bunda yeni bir şey yok. Taşıyoruz evet. Açıklamalarımız var, yazılarımız var. Cumhuriyet'e ilişkin yaklaşımımız da yeni değil. Ancak tartışıldıkça hem gündem oluyor hem bağlantılı başka konular tartışılmaya başlıyor.

Bütün bu süreçte herkesin TKP'yi istediği gibi yorumladığını düşünüyor musunuz? 

Bu son derece doğal. Sonuçta TKP bir siyasi parti. Bir programı, ilkeleri olduğu gibi değişebilen öncelikleri var, güncel gelişmelere göre vurguları var. Siz ne denli bütünlüklü yaklaşırsanız yaklaşın, bunun bazı parçalarının öne çıkması kaçınılmaz. Evet TKP'nin yaklaşımının bütününün gözden kaçtığı ya da görmezden gelindiği sayısız örnek oluyor ama yaptıklarımız ve sözümüzün bütününün olduğu kadar her bir parçasının da elbette arkasındayız. Bunlar sorun değil.

'Komünistler bütün dünyada ve Milli Mücadele sırasında cumhuriyetçidir'

Geçtiğimiz yıl yaptığınız bir basın toplantısında Türkiye'de cumhuriyetçi birikimin parçası durumundaki bazı kesimlerde Kürt düşmanlığı olduğunu vurgulamış ve tepki almıştınız. Hatta bazı gazeteciler 'Ben Kürt düşmanı değilim' demişti. Bu da başka bir açıdan sadece bir parçadan tutulmasına bir örnek olarak görülebilir mi?

Evet böyle görülebilir. Önemli üstelik. 

Türkiye Komünist Partisi Türkiye'deki cumhuriyetçi birikimin etkileşim içine girmesini, tartışmasını ve gerekiyorsa ayrışmasını istiyor. Bunu başından beri vurguladık. Bunu da "Biz sonradan görme cumhuriyetçi değiliz, komünistler bütün dünyada ve Milli Mücadele sırasında cumhuriyetçidir" diyerek yaptık. Kimileri konuyu "Komünistler de cumhuriyete sahip çıkıyor" diyerek ya da "Atatürk'e saygı duyan bir sol da var"la yetinerek ele alabilir, kuşkusuz bu önemli. Ancak burada bitmiyor konumuz. Cumhuriyetçi birikim, son derece değerli, ancak ağır bir sarsıntı geçirdi, şimdi yönünü arıyor. Tartışılması gereken başlıklar var. "Cumhuriyetçilerin komünistlere ihtiyacı yok" tepkisi bile verildi. Bu tepkiyi verenlere kolay gelsin. Şu 100-105 yılda ve özellikle 20 yılda ne yaşandığının farkında olduklarını düşünmüyorum. Farkında olsalar bu tepkiyi vermezler.

'Bağımsız stratejimiz var, bu düzenden kurtulmak ve sosyalizmi kurmak istiyoruz'

Şunu mu anlamalıyız: TKP Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal konusunda net bir konumlanış deklare etti ve bugün verilecek mücadele için bir değerlendirme, bir tartışma zemini yaratmak istiyor. O zaman bu deklarasyon taktik icabı mı?

Bunu da defalarca dile getirdik. TKP böyle konularda "taktik icabı" tavır almaz. Çok temelli bir mesele bu. Güncel boyutları olduğu için de çok kritik. Efendim Türkiye'de böyle bir rüzgar esiyormuş da TKP de bu rüzgardan yararlanmak istiyormuş! Rüzgara karşı durma alışkanlığı olan bir partiyiz. Geçmişten bugüne ne liberal ne milliyetçi rüzgara kapılmadık. Bizim kendi bağımsız stratejimiz var. Bu düzenden kurtulmak ve sosyalizmi kurmak istiyoruz. Bu stratejimizin bir tarih anlayışı var. Bu stratejimizin bir güncel ittifak politikası var. Bu doğrultuda hareket ediyoruz. 

'Bazı başlıklar tartışılmalı' dediniz. Bunlar nedir? Ve Cumhuriyetçi birikim içinde geniş bir kesim bu başlıkları tartışmak istemezse ne olacak?

Önce şuna açıklık getirelim. Cumhuriyetçi birikim siyaset alanına sıkışsaydı ya da sadece aydınların yaşattığı bir olgu olsaydı, başka şeyleri konuşurduk. Bugün cumhuriyetçi birikimi asıl değerli kılan onun toplumsal zeminde temsil ettiği güç ve enerji. Bu enerji kimsenin tekelinde değil. Kimsenin tekeline girmez de. Bugüne özgü yanları var. Örneğin geçtiğimiz haftalarda elinde Türk bayraklarıyla sokağa dökülen ve kendilerini Atatürkçü, milliyetçi diye tanımlayan gençlere ilişkin erken yargılar herkesi yanıltır. Burada herkes kendine yontuyor.

'Türkiye'de hiçbir toplumsallık sabit ya da istikrarlı değil şu anda'

TKP bunu yapmıyor mu?

Ne münasebet! Biz gerçekçi bir partiyiz. Son dönemde evet TKP'ye giderek artan bir ilgi var, başvuran gençlerin sayısında artış gözleniyor, yüzünü sola dönen daha doğrusu komünizmi merak eden, etkileşime girdiğimiz geniş bir kesim ortaya çıktı. Ama çok büyük bir toplumsallıktan bahsediyoruz. Bu toplumsallık depremden bu yana hareket halinde ve arayışta. Bunu biliyorduk. Devam ediyor bu süreç. Bunu statik, olmuş bitmiş bir olgu olarak gören herkes yanılır. Türkiye'de hiçbir toplumsallık sabit ya da istikrarlı değil şu anda.

'Cumhuriyet düşmanı bir çizginin sürekli canlı kalmasının temel bir nedeni var'

Soruma geri dönmek istiyorum. Cumhuriyet konusunda hangi başlıklar tartışılmalı? Akademik değil, siyasal ve toplumsal karşılığı olan bir tartışmadan söz ediyorum.

Çok açık değil mi? "Cumhuriyet neden bu hale geldi" sorusundan kaçamazsınız, kimse kaçamaz. TKP buna yanıt veriyor hem de açık bir biçimde. Başka yanıtları tartışmaya hazırız. Ancak "AKP geldi böyle oldu" kimseyi tatmin etmez. Geçmişte de "Demokrat Parti ile başladı her tür kötülük" ezberi vardı. En basitinden Demokrat Parti'nin CHP'nin içinden çıktığı gerçeğine ne diyeceksiniz? Onları sistemin içinde tutan neydi? "Mustafa Kemal ölmeseydi" basitliğinde bir tarih anlayışı Türkiye'yi anlamaya yetmez. Kuşkusuz çok şey değişirdi. Ama Cumhuriyet düşmanı bir çizginin sürekli canlı kalmasının temel bir nedeni var.

Nedir o temel neden?

Milli Mücadele'ye hakim olan çizginin sınıfsal karakteri.

TKP 'burjuva devrimi' dediğinde de tepki almıştı. 

"Burjuva devrimi"ni hakaret gibi görenlerle tartışmanın sınırı var. Defalarca söyledik. Bu bir tarihsel olgudur. Bir toplumsal altüst oluşa burjuva devrimi dediğinizde onu değersizleştirmiş olmuyorsunuz. Ya da onun liderine burjuva demiş olmuyorsunuz. Fransız Devrimi muhteşem bir devrimdir, çığır açmıştır. Burjuva devrimidir. O devrimin önde gelen isimleri örneğin Robespierre, örneğin Marat, büyük devrimcilerdir, burjuva devrimcileridir ama kendileri burjuva değildir. Küba'da bugün her şeyin üstünde bir yeri olan Jose Marti, büyük bir devrimcidir ama burjuva devrimcisidir. Devrimler, toplumsal olaylar, tarihsel bir bağlamda ele alınır. Ha, Atatürk'ün gizli ya da açık bir sosyalist olduğunu düşünüyorsanız ayrı. Bu doğru değil ama bunu da tartışırız. Osmanlı İmparatorluğu'nun ya da 1919'da Anadolu'nun sınıfsal çelişkilerden ya da sınıfsal dinamiklerden azade olduğunu düşünüyorsanız, o da ayrı. Bunu da tartışırız.

Peki TKP bir burjuva devrimine neden sahip çıkıyor?

Çünkü ilerici bir hamle. Çok kritik bir dönem ve coğrafyada haklı ve devrimci bir konumlanış. Emperyalist işgale ve Saray'a karşı bir meydan okuma. Bu meydan okumayla birlikte Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yaşamına yapılan müdahaleler, bunları kim yok sayabilir. Evet bütün bunlara büyük değer veriyoruz, bu sürecin kahramanlarına saygı duyuyoruz, sahipleniyoruz. 

'Biz bu ülkeyi seviyor ve sahipleniyoruz, bu ülkeyi sevdiğimiz için değiştirmeye çalışıyoruz'

Mesele bu kadar basit mi? Sahiplenmeyen de bu aralar pek kalmadı galiba?

Meselenin basit olmadığı açık. Sadece bize dönük hakaret ve saldırıları hesaba katsanız bile sahiplenmeyenler olduğunu görürsünüz. Cumhuriyetin kuruluşunu bir karşı-devrim olarak niteleyenler bile oldu. Faşist diyenler. Ancak asıl konu şu: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun bir arıza, bir anomali olduğunu düşünen çok geniş bir yelpaze var. İslamcılar, liberaller, Kürt milliyetçileri. Bir kere, sizin mücadele ettiğiniz zeminle ilgili bir soru işareti yaratılıyorsa işin rengi değişir. Şöyle düşünün, Yunanistan'da ya da Hindistan'dasınız ve "yaşanası bir ülke" için mücadele ediyorsunuz ama o ülkeye dair bir belirsizlik var. O ülkenin kendisine dair bir meşruiyet sorunu gündemde tutuluyor. Nasıl mücadele edeceksiniz. İş Türkiye'de bu noktaya geldi. TKP'nin ayağını yere basma, bu topraklara ait olma iddiası şudur: Biz bu ülkeyi seviyor ve sahipleniyoruz, bu ülkeyi sevdiğimiz için değiştirmeye çalışıyoruz. Birileri de karşımıza geçmiş bu ülke sevilecek bir ülke değil diyor!

tkp

Peki bunun güncel açıdan bir önemi var mı? Daha doğrusu güncel açıdan bu neden daha önemli hale geldi?

Meselenin püf noktası tam da bu. AKP'nin Cumhuriyetle hesaplaşmasının ardından, 2016'dan itibaren yeni bir "devlet" yapılandırılmaya çalışılıyor. Bunu şu anda AKP'nin değişik hizipleri farklı bakış açısıyla da olsa hep birlikte dile getiriyor. Artık Milli Görüş çizgisinin çok ötesinde, seküler ve diğer bazı vektörleri de içine alan bir mutabakatla yeni bir devlet, hatta ülke tarifi yapmaya soyundular. Anlaştıkları konuları söyleyelim, o zaman bu konu önemli mi değil mi buna hep birlikte karar veririz. Bir kere, 1923 Cumhuriyeti'nin tutmadığına, Türkiye'ye yetmediğine karar verdiler. Sonra, sınırları zorlayıp genişleyebileceklerine inanıyorlar. Mustafa Kemal'in biraz da kişisel çabalarla gündeme getirdiği türden bir laikliğin devre dışı bırakılmasında uzlaştılar. Oysa laikliğin türü olmaz. Laiklik laikliktir ve bunun tutmadığını düşünüyorlar.

Tam da bu sırada seküler gençler, milliyetçi ya da solcular sokağa dökülüyor...

Evet. Ama laikliğin tutmadığında uzlaşanların başka dertleri var. Toplumdaki laik duyarlılık onları ilgilendirmiyor. Onların ilgilendiği, bugün düşündükleri stratejik açılım için uygun bir ideolojik çerçeve. Bu da İslamcılık. Ama öyle şeriatçı bir İslamcılık değil, Osmanlıcı bir İslamcılık. Kürt sorununu hafifleten, Türkiye'yi bölgeye daha çok bağlayan bir İslamcılık. Mustafa Kemal'in içe kapatan, yayılmacılığa fren oluşturan dış politika tarzının terk edilmesi, Lozan'ın sorgulanması ya da "O zaman mecbur olunabilir ama artık yetmez" denmesi, yeni-İttihatçılığın yeniden yapılandırılması, resmi ideolojinin bir parçası haline getirilmesi ve Jön Türkler'den, 1908'den arındırılmış, sefere çıkmış bir İttihatçılığın yavaş yavaş Kemalizmin karşısına çıkarılması... Bunlar ciddi meseleler. Ve çok hızlı gelişiyor. Burada bir müdahale gerekiyor. Konu "TKP Cumhuriyete ve Mustafa Kemal'e sahip çıkıyor" basitliğinde ele alınamaz.

Burada bir sentezden söz ediyorsunuz sanırım. İslamcılık, bir tür Atatürkçülük, Türkçülük ve Kürtçülük... O zaman şu soru akla geliyor, kim bu sürecin tutkalı, birleştirici gücü?

Bu sentez için hâlâ yeni-Osmanlıcılık diyebiliriz. Osmanlıcılık değil, yeni-Osmanlıcılık. Bu bir uzlaşıdır. Ve altını çizerek söylüyorum, bu bir sermaye uzlaşısıdır, sermaye projesidir. Kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılmış bir Türkiye.

'Bugün düzen başka bir tutkala, başka değerlere gereksinim duyuyor'

Yüz yıl önce o ihtiyaçlar ilericiydi de, şimdi neden kötü oldu? Türkiye'nin çok önemli bir sorunu olan Kürt sorunu da çözülecekse...

Bundan yüz yıl önce Türkiye'de sorunlar kapitalizmin az gelişmişliğinden kaynaklanıyordu. Bu bilimsel bir gerçek. İnsanlık belli aşamalardan geçiyor. Osmanlı da bir dönem ilerici bir yapıydı. Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte, Türkiye'de kapitalizmin gelişiminin önündeki engeller kalktı. Bu bir ilerlemedir. Ama anlaşılması gereken şey şu: Milli Mücadele, Cumhuriyet'in kuruluşu "Hadi artık kapitalizmi geliştirelim" diye yapılmadı. İşgale karşı, Saray'a karşı gerçek duygu ve hedeflerle hayata geçti. Bu işler böyledir. Bu duygu ve hedefler Anadolu'daki yoksul köylüleri ya da az sayıdaki aydını ya da coğrafyamızın komünistlerini farklı farklı nedenlerle kendine çekti.

Hakiki bir bağlanmadan söz ediyoruz. Ve o sırada bağımsızlık, laiklik, halkçılık, devletçilik gibi değerler bu topraklara yerleşti. Bu muazzam derecede kıymetli. Şimdi ise Türkiye'nin bütün sorunları kapitalizmden, kapitalizmin gelişmişliğinden kaynaklanıyor. Bugün başka bir tutkala, başka değerlere gereksinim duyuyor düzen. Ve bunlar ilerletici, sahip çıkılası değerler değil. Kötücül değerler. Hiçbir gerçek sorun çözülmez bu değerlerle, bu eklektik, uydurulmuş ideolojiyle. Ama ne yazık ki bu uzlaşı halkı bir kez daha uyutabilir.

Güncel siyasi gerilimleri neyle açıklayacağız? Böylesi bir tarihsel uzlaşı söz konusuysa...

Bir kere bu bir doğrultu ve niyet. Dünyanın bugünkü karmaşasında, bütün bölgesel ve küresel aktörler hareketlenmişken, hiçbir hamlenin başarısı garanti değildir. Ama adım adım örülüyor. Bakın bu doğrultu ideolojik olarak Tayyip Erdoğan'ı kapsar, Bahçeli'yi kapsar ama İmamoğlu'nu da kapsar. Öcalan da "Ben bu çizgiyi kabulleniyorum" demiş oldu. Bunu küçümseyemeyiz.

'AKP'nin son on yıldaki normalleşme ya da büyük koalisyon denemeleri başarıya ulaşmadı'

Ama İmamoğlu sistem dışına çıkarılmaya çalışılıyor?

Kastettiğim ideolojik ve kültürel çizgi. Somut şahıslardan söz etmiyorum. İmamoğlu kişisel olarak sistem dışına itilebilir, ki bu da henüz kesin değil, başkaları temsil eder. Şimdi bu ideolojik çizgi, siyaset alanında da kendine uygun bir çıkış arıyor. AKP'nin şu son on yılında birden fazla kez normalleşme ya da büyük koalisyon denemeleri oldu ve başarıya ulaşmadı. Bir kez daha siyasal alanda bir sermaye uzlaşısı kendini dayatıyor. "Bu uzlaşıyı Bahçeli temsil ediyor, Erdoğan karşı çıkıyor" türü kolaycı yorumlara itibar etmemek gerek ancak Erdoğan'ın geçmişte her defasında direndiğini biliyoruz. Şimdi Erdoğan'ın diğer seçeneklerini zayıflatmaya dönük adımlar atılıyor. AKP'nin darbeyi Kıbrıs'tan yiyeceği aylar öncesinde çok farklı kesimlerce dile getirildi. Nitekim darbeler sağlı sollu geliyor. Diplomasi alanında, kara para konusunda, enerji sahaları meselesinde... Evet, bugün tarihsel bir uzlaşıya direnenleri zor duruma düşüren bir müdahaleler yapıldığını görüyoruz.

İmamoğlu buna direniyor muydu?

Hayır, birçok açıdan bu uzlaşıya çok uygun Ekrem İmamoğlu ama Erdoğan'ın kırmızı çizgilerinden biri. 

''Normalleşme' süreci bugün aslında başka bir biçimde ve suyun altında sürüyor'

Özgür Özel direniyor mu?

Hayır. Özel'in şimdi herkesin eleştirdiği, kendisinin de tavır aldığı "normalleşme" süreci bugün aslında başka bir biçimde ve suyun altında sürüyor. İşin ilginci bunu siyasetle yakından ilgilenen herkes biliyor.

Yani yol alındı ve başarıya ulaşacak bu süreç?

Bir ihtimal. Buna direnen kesimler de var. Bu sürecin, ki buraya yeni bir Anayasa eklenmesi gerek, bir yere bağlanması için AKP ve MHP yetmez. DEM de yetmez. CHP şart. Bir demokratikleşme sosu gerekir ve bu sadece Kürt sorunundan ibaret olamaz. 

'Erdoğan iddia edildiği gibi güçlü bir döneminde değil'

Erdoğan göstermelik de olsa 'demokrasi' paketi açar mı?

Bunu istemiyor ama çaresiz kalabilir. Öyle güçlü bir döneminde filan değil iddia edildiği gibi.

'AKP'nin içinde 8-9 adet odak var, bunlar birbirlerini yiyor'

Yönetemiyor mu? Bütün bu söylediklerinizden krizin sürdüğü anlaşılıyor ama bir yandan da bu krizi bir yere bağlamak isteyenler var. Böyle mi?

TKP'yi "yönetme krizi" dediğimizde alaycı bir dille eleştirenler şu anda AKP ve devlet içindeki hiziplere ilişkin doğru-yanlış bir dizi hesap ve beklenti içinde, mahallede heyecan zirve yaptı! Evet, yönetemiyorlar. Ancak bu uzun süre devam edemez, bir yere bağlamaya çalışacaklar. AKP'nin içinde 8-9 adet odak var. Bunlar birbirlerini yiyor. Sermaye sınıfı da, TÜSİAD başta olmak üzere ama bütün varyantlarıyla, bir uzlaşmayı zorluyor. Çünkü bu 8-9 odağın kavgasını azıcık da olsa yatıştıracak olan daha kapsamlı bir uzlaşı. Türkiye'de sistemin çökmekte olduğunu düşünen bir kesim var. Çöküşü bir uzlaşıyla durdurabileceklerini düşünüyorlar. Beceremeyebilirler, kaos derinleşir.

'TKP yayılmacı, Osmanlıcı ve en önemlisi sermayeye dayanan bir uzlaşının parçası olmaz'

TKP bu uzlaşmanın parçası olur mu?

Hiçbir biçimde, hiçbir koşulda. Yayılmacı, Osmanlıcı ve en önemlisi sermayeye dayanan bir uzlaşının nasıl parçası olalım? Bizim yüceltmek istediğimiz değerlere, yurtseverliğe, eşitliğe, laikliğe, hiçbir şeye uymuyor. Sermaye uzlaşısı yerine emekçi halkın birliği. Biz bunu savunuruz.

tkp2

Ama Kürt sorunu çözülecekse... Bu az bir şey mi?

Silahların susması bugün itiraz edeceğimiz bir şey olmaz. Ancak baştan beri söyledik, bu iş nereye bağlanacak? Dünyanın nereye gittiği belli değil ama İsrail, ABD ve İngiltere inisiyatif alıp diğer aktörleri ya isteyerek ya da zorla peşlerine taktıkları bir tasarım geliştiriyor bölgede. Aralarında da kavga, kavga olmasa bile çekişme var. Ya bunun parçası olursun ya bedelini ödersin dendi Türkiye'ye. Parçası olmaya karar verildi. Konu sadece Hakan Fidan değil. Herkes hizalanıyor. Peki tehdit mi savuşturuldu? Hayır. Tehdit Türkiye'deki sistemden kaynaklanıyor. Halkımızın tepesine çökmüş bu sömürü sistemi kırılgandır. Bu coğrafyada çok kırılgandır. Halka sığınamadıkları için, ABD'ye sığınıyorlar. Burada Türk ya da Kürt, yoksulların payına yine yoksulluk ve savaş düşecek. Burada bir çözüm yok. Bunun üstünü "Türkiye yüzyılı" gibi süslü kavramlarla örtmeye çalışıyorlar. Şu Kıbrıs'ın haline bakın. Küçücük bir ada, güneyi de kuzeyi de ne hale geldi. İnsan utanır "Kıbrıs davası" demeye. Kara para, kumar, mafya cinayetleri, fuhuş, uyuşturucu. Beri yanda İngiliz üsleri, her taşın altında İsrail çıkıyor. Yunan milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliğinin gerçek yüzünü görmek isteyene 32 kısım tekmili birden Kıbrıs çalıştırmak gerek! 

TKP'nin 2024 yılındaki Kongresi'nde kabul edilen siyasi raporda Kürt sorununa ilişkin de oldukça iddialı bir bölüm yer alıyordu. O bölüm güncellenecek mi son gelişmeler ışığında?

Aynı türde bir belgeyle değil ama evet. Konunun tartışılması için daha fazla uğraşacağız. O metinde Kürt sorununun kaynağının Cumhuriyet'in kuruluşu olduğu teziyle hesaplaşılıyor. Şeyh Sait isyanının neden gerici olduğu farklı bir yaklaşımla ele alınıyor. Neden Cumhuriyet'in Kürt sorununu çözemediği sorusuna yanıt veriliyor. Bunların derinleşmesi gerek. Cumhuriyetçi birikim de bunları tartışmalı. Bir soruna gözünü kapatırsanız o sorun ortadan kalkmaz. Ancak Kongre belgemizin bütün bölümlerinin sürekli güncellenmeye ihtiyacı var. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ezberle, şemalarla, dinamik olmayan statik bir siyaset tarzıyla bu dönem etkili olunamaz. İlkelerimiz ve programımız, hızlı hareket etmemiz gereken bir dönemde işe yaramayacak da ne zaman yarayacak?

'Bize en fazla sermaye sevici bir pozisyonla saldırılıyor'

TKP belli aralıklarla sürekli TÜSİAD'ı gündeme getiriyor. Bunun nedeni, Cumhuriyetçi bir duruşu dengelemek mi?

Dengecilik bizden uzak dursun! Cumhuriyetçi bir duruşun bugünkü zorunlu koşullarından biri sermaye karşıtlığıdır. Bunu Marksist bir temelde yapmanız gerekmez ama illa kapitalizme karşı olacaksınız! Bu gerçeğe şaşırtıcı bir direnç var. Cumhuriyet döneminin sınıflar realitesini görmezden geliyorlar, bunu ilk dönem için biraz anlayışla karşıladığımızı söyledim ama AKP iktidarının sınıfsal temellerini de görmek istemiyorlar. Dolayısıyla Türkiye'nin ayağa kalkışında "çağdaş", "aydınlanmacı" bir sermayeye yer veriyorlar. Bunun AKP'li versiyonu ise "yerli ve milli" sermaye. Yok böyle bir sermaye. Bununla uğraşmak dengeyle filan olmaz. 

Bugün TKP'nin en çok hakarete uğradığı, saldırıldığı ya da "dostlar" tarafından sitemle karşılaştığı başlık ne bayraktır ne Mustafa Kemal'dir ne Cumhuriyet'tir. Bize en fazla sermaye sevici bir pozisyonla saldırılıyor. Bu saldırıyı da püskürtür, tersine çeviririz.

Kemal Okuyan: Cumhuriyeti ayağa kaldıracaksak holdingler ve tarikatlardan kurtulmalıyız
ko