Türkiye Komünist Partisi (TKP) tarafından Ankara'da "Filistin Açık Oturumu" düzenlendi.
Ankara Makine Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi'nde saat 14.00'te başlayan etkinlikte, TKP Ankara İl Örgütü adına salonu selamlayan TKP Merkez Komite üyesi ve Ankara İl Başkanı Ali Ufuk Arikan, açış konuşması için TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ı kürsüye davet etti.
'Yaşanan savaş sınıfsaldır'
Konuşmasına Filistin direnişini selamlayarak başlayan Okuyan, "Filistin meselesi bir din meselesi ya da iki din arasındaki çatışma değildir. Filistin meselesi sanıldığının aksine bir medeniyetler savaşı ya da bir tür ulusal çatışma da değildir. Evet ulusal bir yansıması var, evet sahada bir dinsel karşı karşıya geliş de var ancak komünistler açısından, Marksistler açısından konu bir sınıfsal meseledir" dedi.
Okuyan sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün İsrail gücünü nereden alıyor? Yüz milyonlarca Müslüman neden 15-16 milyon Yahudi ile baş edemiyor sorusunun cevabı sınıfsaldır. Biz bir etnik gruba, bir halka düşman olamayız. Yahudilerin bilime ve insanlığa katkılarını görmezden de gelmiyoruz. Ancak bugün Yahudi olmak sermaye açısından bir silaha dönüşmüştür.
Filistin zengini de var. Filistin burjuvası da var. Başka ülkelerde yaşıyorlar. Filistin zenginlerinin önemli bir çoğunluğu Venezuela'da yaşıyor. Ama bugün Gazze'ye, Filistin'e bakınca direnen emekçileri görüyorsunuz. İsrail'de köle gibi çalıştırılan Gazzeliler direniyor diyebiliriz.
İsrail devleti son tahlilde ulusal ayaklanmalara ve sosyalist hareketlere karşı Ortadoğu'ya kazık gibi çakılmış bir devlettir. Yahudiler geçmişte bir sürü ızdırap çekmiş olabilir. Ancak bugün İsrail, Ortadoğu'da emperyalistlerin operasyonlarını gerçekleştirmek için görev yapıyor.
İsrail'in operasyonları üstelik sadece Ortadoğu ile sınırlı da değil. Bugün Kıbrıs'tan Kafkasya'ya kadar dünyanın birçok yerinde parmağı var. Sırtını uluslararası zenginlere dayamış bir devlet var.
Peki bugün Hamas nasıl ortaya çıktı? Ya da Ortadoğu'da direnen örgütlerin bir anda İslamcı kimliklere dayanması nasıl oldu? Siyasette boşluk olmaz. Filistin'de yaşayan halkların sorunlarına dair bir sürü tepki çıkacaktı zaten zaman içinde. Ama tarihte bir sürü hata da yapıldı. Filistinli ilerici, laik örgütler yolsuzluklara bulaştılar. İsrail'e karşı kimi hatalar yaptılar ve etkisiz oldular."
'Ortadoğu'da direnen örgütlerin yerini İslamcıların alması solcuların ayıbıdır'
Kemal Okuyan konuşmasında meşruiyetini İsrail'e karşı mücadeleden alan İslamcı-dinci örgütlerin öne çıktığından söz etti.
"Ortadoğu'da direnen örgütlerin yerini İslamcıların alması solcuların ayıbıdır" diyen Okuyan "Hamas bir terör örgütü değildir. İslamcı bir örgüttür. Hamas Filistin direnişinde öne geçmiş İslamcı bir örgüt. Filistin'de 7 Ekim'den bu yana Hamas'a verilen desteğin radikal bir şekilde arttığını söyleyebiliriz. Zalime karşı kim direnirse meşruiyet elde eder. Hamas da bunu yapıyor. Elbette biz Ortadoğu'da ve tüm dünyada ilerici, sosyalist örgütlerin öne çıkmasını isteriz. Ama bugün bu direnişin ön saflarında dinci örgütler var. Evet solcular da var ama yeterince etkili değiller" ifadelerini kullandı.
'TKP ilk tavır alan öznelerden birisi oldu'
Okuyan, Türkiye'de sol içinde Hamas'a ya da dinci örgüt tartışmalarına, polemiklerine girmeden Filistin'e desteğini açıklayan ilk öznenin TKP olduğunu ve TKP'nin bu tutumunun solda akıl karışıklıklarını giderdiğini ifade etti.
Okuyan, konuya ilişkin şöyle konuştu:
"Komünistler dünyada iyi bir sınav verdi. İsrail Komünist Partisi hiç tereddüt etmedi. 'Sorunun kaynağı Netanyahu hükümetidir' dedi. Ya da Filistin'deki komünistler 'Bu direniş Hamas'ındır bizi ilgilendirmez' demediler. Lübnan Komünist Partisi de benzer bir sınav verdi. Ancak aynı sınavdan Avrupa'daki komünistlerin geçtiğini söyleyemiyoruz. Avrupa'da birçok solcu açıktan İsrail'e destek verdi. Bu karışıklığa ortak olmadık ve buna bulaşamadık. Bu bizim için önemlidir.
Ayrıca TKP bir şey daha yaptı. TKP, İslamcı Türkiye hükümetine dedi ki, 'Madem Filistin'e destek veriyorsunuz madem İsrail'e karşısınız neden üzerinize düşeni yapmıyorsunuz?' Enerjide, çimento ve savunma sanayisinde İsrail'e destek veren Türkiye hükümetine sorularımızı sorduk. 'İşbirliklerinizi açıklayın' dedik.
Çünkü konu sınıfsaldı. Çünkü İsrail'in gücü, paranın gücüdür. TKP yalnızca zalimliğe uğradığı için değil, yalnızca insanlık dışı şeylere maruz kaldığı için değil; paranın saltanatına karşı taşla, sapanla direndiği için Filistin halkının yanındadır. Ve Filistin halkı eninde sonunda kazanacaktır çünkü o paranın sahipleri eninde sonunda yenilecektir."
'Arap-Yahudi savaşı değil'
Kemal Okuyan'ın konuşmasından sonra başlayan açık oturumda emekli diplomat, TKP Parti Meclisi üyesi Engin Solakoğlu ile gazeteci-yazarlar Hasan Sivri, Musa Özuğurlu ve Mustafa Kemal Erdemol konuşma yaptı.
Mustafa Kemal Erdemol'un moderatörlüğünde ilerleyen açık oturumda, Erdemol "Kemal Okuyan'ın dediği gibi bu bir medeniyet çatışması ya da bir tür Arap-Yahudi savaşı değil. Çünkü Araplar da Filistin'i yalnız bırakmıştır. Emekçilerden aldığı destek dışında desteği olmayan bir Filistin olgusunu hatırlatmak isterim. Dünya komünist hareketi döneminde üzerine düşeni yaptı. TKP de üzerine düşeni kendine yakışanı yaptı" dedikten sonra sözü Musa Özuğurlu'ya verdi.
'İsrail 1948 sonrasında hiçbir kurala ve kaideye uymadı'
Gazeteci Musa Özuğurlu yaptığı konuşmada İsrail'in yarattığı sorunun geçmişine değindi.
Özuğurlu'nun konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
"Ortadoğu geçmişten bu yana bir geçiş güzergahı, ticaret yolu. 1700'lü yıllarda henüz petrol yok, sanayi yok, İsrail yok, Filistin devleti yok ama halkı var. Sonrasında 1850'den sonra sanayi devrimi olup da petrol mevzusu devreye girince Ortadoğu'nun önemi değişiyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletler Ortadoğu'ya ulaşmak ve elde etmek istiyorlar. 1. Dünya Savaşı da bu çatışmaya sahne oluyor. Özelikle 1. Dünya Savaşı'ndan sonra da gelişen sanayi ve otomobil endüstrisi Ortadoğu'nun önemini bir kez daha hatırlattı. Ve uluslararası güçlerin savaş sahnesi Ortadoğu oldu.
Bir diğer önemli konu da Süveyş Kanalı'nın açılışı. Bu nedenle dünya siyaset sahnesinde büyük değişiklik oldu. Siyonist kongresi ve Balfour Deklerasyonu süreci de artık 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında siyasetin belirleyenleri arasında yer aldı. Bu arada Yahudiler süreç içinde birçok yerde baskıya ve soykırıma uğradı. Öncesi de var tabi. Yahudiler, Roma döneminden bu yana kendi topraklarına dönmeye çalışıyorlar. Ve genel eğilim kendi devletlerini kurmaya dönük bir şekilde ilerliyor.
Bu süreçte Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Sonucu da biliyoruz 1948 yılında İsrail devleti kuruluyor. 14 Mayıs 1948'de kurulan İsrail devletine 15 Mayıs itibariyle Araplar itiraz ediyor ve savaş başlıyor. 181 sayılı karara göre bir İsrail devleti kuruluyor ama bir Filistin Devleti kurulmuyor. Ve İsrail her geçen gün belirtilen sınırlara müdahale ederek yayılmaya başladı.
İsrail 1948 sonrasında hiçbir kurala ve kaideye uymadı. Karşı tarafta İslam İşbirliği Teşkilatı falan da net bir tavır alamadı. İsrail anlaşmalara uymadı ve kendine yeni yerler açıyor haberleri ilk günden bu yana devam etti. İşte direnişin radikalleşmesinde bu gerekçeler vardır.
Son zamanlarda İbrahim Anlaşmaları'yla devam etti Trump döneminde. Bu durum öyle bir hale geldi ki Filistinliler Yahudilere karşı yalnız bırakıldı ve Arap devletleri ile İsrail devleti arasında normalleşme süreci başladı. Netanyahu ise İsrail'in bugüne kadar en faşist iktidarlarından birini kurdu.
2006'da bir parlamento seçimi yapıldı Filistin'de ve seçimi Hamas kazandı. Bu tablodan hem Mahmud Abbas hem de İsrail rahatsız oldu. 2006'daki savaşın ardından Gazze'de sadece Hamas kaldı. Gazze diğer örneklerden farklı olarak Yahudilerin ve Filistinlilerin yaşadığı bir yer değil. Gazze'de büyük bir abluka içinde sadece Filistinliler yaşıyor. 2006 yılında Hizbullah'ın İsrail ordusunun yenilebileceğini göstermesiyle aslında Hamas gibi örgütlere de bir örnek teşkil etmiş oldu."
'Direnişte Hamas'ın öne çıkıyor olması İsrail'in işgalci ya da terörist olduğu gerçeğini değiştirmiyor'
Mustafa Kemal Erdemol'un İsrail'deki devrimcileri selamlayarak sözü tekrar devralmasının ardından, İsrail Komünist Partisi yöneticisi Aida Touma-Sliman'ın salona ilettiği videonun gösterimi yapıldı.
Saldırının derhal durdurulması gerektiğini belirten İsrail Komünist Partisi yöneticisi Aida Touma-Sliman, halkın barış ve güven içinde yaşaması gerektiğini belirtti.
İsrail Komünist Partisi'nden gelen video katkının ardından söz alan Gazeteci Hasan Sivri, çatışmanın doğasını anlamak için tarihsel arka plana bakmak gerektiğini ifade eden bir konuşma gerçekleştirdi.
Sivri'nin konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
"1904 ila 1923 yılları arasındaki göçler çok önemli, Bu göçler kabaca İsrail'in bugünkü durumunu şekillendirdi diyebiliriz. 1936-1939 yılları arasında yaşanan büyük isyana dair Kanafani'nin yazdıkları var. Kanafani'nin raporlarına göre onbinlerce çiftçi topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
Konu bir Yahudi-Müslüman çatışması olsaydı Filistin'deki Hıristiyanlar göç ettirilmezdi. İslamcılar yokken Filistin davasını dünyaya duyurmayı solcular başardı. Dün de bugün de esir alınan örneklerin tamamında İsrailliler işgalci olarak görülüyor. Yani Filistinliler esir aldıkları kişileri işgalci olarak görüyor. Lübnan Komünist Partisi 1982'de Beyrut'tan İsrail'in çıkmasını sağlayacak 300 tane eylem yapmıştı. Dün de bugün de direnişin içinde solcular vardı, Arap Sosyalist Partisi ve Lübnan Komünist Partisi hayata geçirdi bu büyük eylemleri. 1982'de İsrail Beyrut'u terk edip gitmek zorunda kaldığında geride işgale karşı bir direniş ve mücadele geleneği başlamıştı.
Bugün bu direnişte Hamas'ın öne çıkıyor olması, İsrail'in işgalci ya da terörist olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bugün Filistin'den göç ettirilen Filistinlilerin geri dönüş hakkı var. Ama bu haktan yararlanmak isteyen 5 milyon insanın aradan geçen yıllarda 3 milyonunun kaydı yok neredeyse."
'Dünya çapındaki dayanışmayı görmek beni oldukça mutlu ediyor'
Hasan Sivri'nin konuşmasından sonra sahneye çıkan Filistinli Tıp Fakültesi öğrencisi İbrahim Mahrum da salonu selamladı.
Filistin'den Türkiye'ye okumaya gelen İbrahim Mahrum yaptığı konuşmasında şöyle dedi:
"Ben İbrahim Mahrum. Ankara Üniversitesi'nde tıp okuyan Filistinli bir öğrenciyim. Sizleri Filistin halkı adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Böyle zamanlarda halkımın uzun yürüyüşünü hatırlıyorum ve Filistin davası uğruna hayatlarını feda eden tüm dostlarımızı anmak istiyorum. Hayatını kaybeden birçok arkadaşımı, özgürlük ve ilerleme hayaliyle hatırlıyorum. Dünya çapındaki dayanışmayı görmek beni oldukça mutlu ediyor. En başından itibaren Filistin halkına desteğini gösteren Türk halkını selamlıyorum. Dünya, İsrail'in emperyalizmin Ortadoğu'daki kuklası ve terörist ABD’nin de bu kuklanın sahibi olduğunu hatırlamalı, emperyalist sistem yıkılmaksızın hiçbir barışın mümkün olamayacağını bilmelidir. Hepinize burada bulunduğunuz ve zulme karşı mücadele eden halklara verdiğiniz gerçek ve sürekli destek için teşekkür ederim."
'İşgal ettiğiniz topraklarda kendinizi savunma hakkınız yoktur'
7 Ekim'den bu yana uluslararası arenada sürecin nasıl ilerlediğinden söz eden Engin Solakoğlu "Biliyorsunuz dünyadaki medya organlarını dörtte üçünü emperyalistler yönetiyor. Hamas'ın saldırılarında gelen ilk görüntüler sonradan anlaşıldı ki dünya kamuoyunu şoke etmeye ve kamuoyunu İsrail lehine taraflaştırmaya dönük adımlardı" dedi.
Solakoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"İlk 48 saatte yayılan fotoğrafların amacı buydu ve bir terör saldırısı gerçekleşti, 'kadınlara tecavüz edildi, çocukların boğazı kesildi' gibi slogan cümleler yayıldı. Ve yine öne çıkan görüntülerde İsrail'in 11 Eylül'ü olarak tarif edildi.
Verilen bu mesajlar insanları İsrail'den yana saf tutmaya zorladı. Yine en çok duyulan şeylerden biri de Hamas eşittir IŞİD gibi bir ifade kullanılmaya başlandı. Oysa Hamas 2006 yılından bu yana Gazze'de bir otorite. Çünkü Hamas'ın orada eğitim bakanı var, sağlık bakanı var, bir kabinesi var. Sonuçta Avrupa Birliği Gazze'ye milyonlarca dolar destek verirken görüşülen merci Hamas'tı. Kimsenin aklına o zaman Hamas'ın terörist olduğu gelmiyordu. Kolayca kullanılan bir ifade oldu bu terör ya da terörist ifadeleri. İnsanları korkutan her eylemde terör eylemi vardır, bunu zaman zaman devletler de kullanır.
Konu İsrail olunca İsrail'in savunma hakkından söz edilir ama Filistin söz konusu olunca bu akla gelmiyor nedense. Oysa işgal ettiğiniz topraklarda kendinizi savunma hakkınız yoktur. Filistin'in kayıplarının önemli bir kısmı sivil. Batı sivil kavramına farklı bir anlam yüklendi. Mesela modern giyimli biri ölüyorsa sivil sayılıyor. Ama üzerinde geleneksel kıyafetleri ile bir Filistinli ölüyorsa sivil değil terörist sayılıyor. Tüm bunlar gösteriyor ki insan hakları, demokrasi, ifade özgürlüğü gibi kavramlardan yoksulların mahrumlar ve sadece medeni olduğu varsayılan insanların bundan yararlanıyor.
Burada gördük ki gerçekler ortaya çıktıkça İsrail'in eli güçsüzleşmeye başladı. Burada da basın-yayın alanı çok önemliydi. Dünyada en çok gazetecinin bu kadar kısa sürece öldüğü bir savaş gerçekleşti. Bunun tesadüf olmadığını söylemekte fayda var. Ama tüm bunlara rağmen insanlardan gerçekleri gizleyemediler."
Açık oturum, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC) Uluslararası İlişkiler Departmanı Sorumlusu Fouad Baker'in ve Filistin Halk Partisi'nden Arwa Abu Hashhash'ın ilettiği video katkıların gösterilmesinin ardından gerçekleştirilen soru-cevap bölümüyle sona erdi.