TKP yaşanası bir ülke için göreve çağırıyor: ‘Yönetemiyorlarsa, biz halkız biz yönetiriz!’

Türkiye'nin yönetilemediğini, sürüklendiğini vurgulayan TKP, yaşanası bir ülke kurmaya çağırdı.

Haber Merkezi

Türkiye AKP iktidarında depremler, felaketler, açlık, yoksulluk ve işsizlikle boğuşurken sermaye sınıfının kâr hırsı, plansızlık ve yağmanın ülkeyi uçuruma sürüklemesine karşı Türkiye Komünist Partisi “bir an önce kurtulmamız gerek bu düzenden” diyerek yaşanası bir ülke yaratmak için yurttaşlara "görev çağrısı" yaptı.

TKP'nin internet sitesinde yayımlanan “Yönetemiyorlarsa, biz halkız biz yönetiriz!” başlıklı açıklamada TKP’nin 104 yıl önce bağımsız bir ülke için mücadeleyi önceleyerek yola çıktığı hatırlatılarak Türkiye’nin bugün sınırsız ve dizginsiz bir sömürü ve talan ile baş başa kaldığına işaret edildi.

Ülkenin yönetilemediğine, sürüklendiğine dikkat çekilen açıklamada, Türkiye’nin planlı bir ekonomiyle yönetilmesi gerektiği, siyaset ve kamu alanında laikliğin tesis edilmesi, Türkiye’nin bağımsız olması, halkın yönetime katılması ve meclisin yurttaşları temsil eden bir halk kürsüsü olması gerektiği vurgulandı.

Sosyalist Türkiye’nin temel özelliklerinin bu olduğu belirtilerek böyle bir ülkeye ulaşmak için “TKP, halkımızı kendine ve ülkesine güvenmeye çağırıyor” denildi. 

“Bağımsızlık için, Cumhuriyet için verilen büyük mücadelenin ardından ortaya çıkan tabloyu kendimize de ülkemize de yakıştırmıyoruz” ifadelerine yer verilen açıklamada, TKP’nin Türk Bayrağı taşıması nedeniyle hedef alınmasına “O bayrak yüz yıl öncesindeki mücadeleye saygının, yurtseverliğimizin, bu ülkeye, halkımıza ve geleceğe güvenimizin ifadesidir. O bayrağı düşürmeyiz” yanıtı verildi.

TKP’nin yurttaşlara çağrısında emekçiler sınıf kardeşleriyle TKP’de buluşmaya; bilim ve sanat insanlarıyla yurtsever aydınlar da yaşanası bir ülke için hazırlık yapmaya davet edilirken “Bireysel değil, kolektif bir akılla bu ülkeyi ayağa kaldıracağız. İddiamız ve irademiz budur” denildi.

TKP’nin açıklamasının tamamı şu şekilde:

İki yıl önce, on binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirdiği 6 Şubat depreminin hemen ardından “elimizden geleni yapalım, bir an önce bu düzenden kurtulalım” demiştik. Depremde binalar çökmeyebilir, sonrasında arama, kurtarma ve yardım çalışmaları çok daha iyi yürütülebilir, can kaybı en aza indirilebilirdi. 

Yazık ki, para ve akılsızlığın esiriydik, şehirler yerle bir olmuş, insanlık enkaz altında kalakalmıştı.

Ülkemiz ve halkımız bunu hak etmiyordu.

‘Bu bir görev çağrısıdır’

Sonra seller yaşadık, plansızlığın ve yağmanın ürünü. Ormanlarımızı koruyamadık yangından ve inşaat şirketlerinin hırsından.

Bebeklerimizi öldürdü özel hastaneler Yemek niyetine zehir ve hileli ürünler koydu soframıza “hür ve özgür teşebbüs”.  

Açlık, yoksulluk ve işsizlik yurttaşlarımızın büyük çoğunluğunun temel derdiydi. İşçisi, memuru, emeklisi nefes alamaz haldeydi.

Sonra yangını yaşadık. Kâr hırsının ve patronsever yetkililerin neden olduğu ihmaller zinciri yüzünden oteli alevler sardı, akıl ve plansızlıktan yangına müdahalede gecikildi. İnsanlarımız “yanarak mı, metrelerce yüksekten düşerek mi ölmek” tercihi yapmak zorunda kaldı.

Suçlu arıyorlar şimdi, “yetki kimde, kim verdi bu otele izni” diye soruyor, tartışıyorlar.

Ve biz yine “bir an önce kurtulmamız gerek bu düzenden” diyoruz. 

Bu bir görev çağrısıdır.

TKP’nin amacı: ‘Yaşanası Bir Ülke Yaratmak’

Partimiz “itirazımız var” diye eylemler düzenliyor, Kartalkaya yangınından sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kapısına dayanıyor, Türkiye’nin dört bir yanında toplantılar düzenliyor, örgütlenme hamleleri yapıyorsa bunun tek bir amacı var: YAŞANASI BİR ÜLKE YARATMAK.

10 Eylül 1920’de TKP kurulduğunda BAĞIMSIZ BİR ÜLKE için verilen mücadele önceliğimizdi. Bu tarihten de önce, komünistler başta İstanbul olmak üzere birçok kentte işgale karşı mücadelede zorlu görevler üstlendiler. İngiliz karakollarını bastılar, Milli Mücadele için silah ve cephane temin ettiler, grevler örgütlediler.

Partimizin ilk yöneticileri, Mustafa Suphi ve 15 yoldaşımız bu mücadelenin içindeyken, 28 Ocak 1921’de, kalleşçe öldürüldü.

104 yıl sonra yüzümüz kızarmıyorsa, yaptığımız hatalara ve eksikliklerimize karşın “iyi ki TKP’liyiz” diyorsak, bunu yaşamlarını halka adayan nice komüniste borçluyuz.

'Türkiye yönetilemiyor, sürükleniyor'

Yurttaşlar,

Türkiye bu değil, olmamalı. Bugünkü tabloya “itirazımız var”. Çığlık çaresizliktir; çaresiz değiliz, çığlık atmıyoruz, sesleniyoruz.

Türkiye yönetilemiyor. Yargısı, maliyesi, tarımı, dış politikası, eğitimi, sağlığı yönetilmiyor. Sürükleniyor. 

TKP kimi muhalifler gibi sorunun kaynağında sadece hükümeti, AKP’yi görmüyor. AKP ve Erdoğan sorumludur ama onca hoşnutsuzluk ve tepkiye rağmen bu partinin 20 yıldan fazla süredir iktidarda kalabilmesinin nedenleri vardır. AKP iktidarı boyunca büyük holdingler muazzam kârlar elde etmiş, Türkiye sınırsız ve dizginsiz bir sömürü ve talan ile baş başa kalmıştır. İktidar bu süreci yönettiği ve bu süreci yönetebilmek için laikliğe ve Cumhuriyet değerlerine ağır bir saldırı yönelttiği için suçludur. Ama soru şudur: Türkiye holdinglerin ve tarikatların düzeniyle hesaplaşmadan düzlüğe çıkabilir mi? Bu soruya “evet” yanıtı veren bütün partiler yalan söylüyor.

Bu ülke yönetilmeli, sürüklenmemelidir.

‘TKP, halkımızı kendine ve ülkesine güvenmeye çağırıyor’

Türkiye devletçi bir ekonomiyle yönetilmelidir. Çünkü piyasa ekonomisi özel çıkarlara hizmet etmekte, küçük bir azınlığın devasa ölçülerde servet biriktirmesine, nüfusun büyük bir çoğunluğunsa sömürülerek yoksullaşmasına neden olmaktadır. 

Türkiye planlı bir ekonomiyle yönetilmelidir. Çünkü plan demek, bilimin ve toplumun gereksinimleri ışığında kaynakların eşit ve üretken bir biçimde kullanılması demektir. 

Türkiye’de siyaset ve kamu alanında laiklik tesis edilmelidir. İnanç ve ibadet özgürlüğü, temel insan haklarındandır, dokunulamaz. Laiklik ise dinsel inançların devlet ve siyaset alanının dışına çıkarılmasıdır. Bundan başka bir laiklik tarifi yoktur. Bu ülke laikliğin ne olduğunu tarikatçılardan öğrenme saçmalığına izin vermeyecek kadar güçlü bir aydınlanmacı birikime sahiptir.

Türkiye bağımsız olmalıdır. Yabancı üsler kapatılmalı, NATO’dan çıkılmalıdır. Türkiye topraklarını korumalı, mevcut sınırların tartışılmasına izin vermemeli, başka ülkelerin toprağına göz dikme, fetihçi nutuklar atma sorumsuzluğundaki yöneticilerden kurtulmalıdır.

Türkiye demokratik olmalıdır. Halk yönetime, karar alma süreçlerine katılmalı, siyaset bir meslek ve ayrıcalık olmaktan çıkarılmalı, Meclis üreten, yaratan, çalışan yurttaşlarımızın temsil edildiği bir halk kürsüsü olmalı ve onun üzerinde hiçbir güç kalmamalıdır.

Komünistlerin amaçladığı Sosyalist Türkiye’nin temel özellikleri budur. Böyle bir ülkeye işçi sınıfının, emekçi halkın, yoksul köylülerin, yurtsever ve toplumcu aydınların çabasıyla ulaşacağız.

Bilinmeyen bir gelecekte değil. Mümkün olan en kısa sürede.

TKP, halkımızı kendine ve ülkesine güvenmeye çağırıyor.

Türkiye bu değil. Olmamalı.

‘Ülkeye, halkımıza ve geleceğe güvenimizin ifadesidir. O bayrağı düşürmeyiz’

Bir avuç sömürücü, para babası, tarikat şeyhi ve siyaset simsarı Türkiye’yi temsil edemez. Bu ülkenin vicdan sahibi, dürüst, çalışan çoğunluğu ayağa kalkmak ve “ben ülkemi istiyorum” demek durumundadır.

Yurttaşlar,

Deniyor ki, “TKP depremi, yangını, seli istismar ediyor”! Hayır TKP halkımız ölmesin istiyor.

Deniyor ki, “TKP açlık ve yoksulluğu kendi çıkarlarına alet ediyor”! Hayır TKP açlık ve yoksulluk ortadan kalksın istiyor.

Bu ülkenin kuruluşunda komünistler de vardı. Bağımsızlık için, Cumhuriyet için verilen büyük mücadelenin ardından ortaya çıkan tabloyu kendimize de ülkemize de yakıştırmıyoruz.

Kimileri şaşırıyor, kimileri de kızıyormuş, TKP’nin eylemlerinde Türk bayrağı taşınmasına. Bir kez daha gündem olduğu için buraya not düşüyoruz: O bayrak yüz yıl öncesindeki mücadeleye saygının, yurtseverliğimizin, bu ülkeye, halkımıza ve geleceğe güvenimizin ifadesidir. O bayrağı düşürmeyiz.

‘Ölen her yurttaşımız için yüreğimize bir karanfil bıraktık’

“TKP otel müşterileri ağırlıklı olarak varlıklı kişiler olmasına karşın, doğru tepki verdi” yorumlarını da okuduk. Üzüldük. Eşitsizliği, adaletsizliği ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz ve sermaye sınıfına karşı öfkeliyiz diye aileleriyle birlikte tatile çıkan yurttaşlarımızın yaşadığı trajediden etkilenmeyeceğimiz mi sanılıyor? Mücadele bizi duygusuzlaştırmıyor, tersine daha fazla etkileniyoruz yaşadıklarımızdan.

Yangında otelde çalışan emekçiler de öldü, bir bölümü borçlanarak çocuklarını tatile getiren müşteriler de. İşçi sınıfı partisiyiz diye üzüntümüzü eşitsiz dağıtmadık. Ölen her yurttaşımız için yüreğimize bir karanfil bıraktık.

İnsanlarımız böyle ölmesin diye daha çok çalışacağız.

‘Bu ülkeyi ayağa kaldıracağız’

İşte, şimdi daha büyük bir güçle emekçileri TKP’ye, partimizdeki sınıf kardeşleriyle buluşmaya çağırıyoruz. Üretiyor, gece-gündüz çalışıyor ve karşılığında yoksul kalıyorsunuz. Hayır; üretecek ve yöneteceğiz.

Ülkemizin bilim ve sanat insanlarını, yurtsever aydınları yaşanası bir Türkiye için hazırlık yapmaya, yaratıcılığımızı sürüklenen ve yönetilmeyen bir ülke yerine eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün, bolluğun hüküm sürdüğü bir ülke için değerlendirmeye çağırıyoruz. Bireysel değil, kolektif bir akılla bu ülkeyi ayağa kaldıracağız. İddiamız ve irademiz budur.

YÖNETEMİYORLARSA, BİZ HALKIZ BİZ YÖNETİRİZ!

TKP: Sorumluluğu birbirinize atmayı bırakın 78 yurttaşımızın katili sizsiniz
tkp