"Asıl aile işçi olmaktan utanmayıp hakkının peşine düştüğü gibi, grev çadırının önünü yılbaşı ağacıyla süsleyecek incelikte, grevini o kadar sahiplenmiş, bu işçiler gibi görünüyor."
Nagihan Çakır
İşçilerin bir yıl boyunca verdiği mücadelenin sonunda Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi'nin örgütlendiği Temel Conta'da patron sendikayı tanımayıp toplu iş sözleşmesi masasına oturmadığı için 10 Aralık’ta greve çıkılmıştı.
Grevin 22. gününde, 2024’ü kapatıp 2025’e girerken Temel Conta işçileriyleydik bugün. İşçilerin neredeyse tamamı Bornova Pınarbaşı ve Çamdibi’nden gelip gidiyor işe. Ford, BMC, Tesla, Tobosan, Mateks gibi yerlere üretim yapan fabrikada greve çıkanlar arasında ilk dikkat çeken şey, kadın işçilerin ağırlığı. Çoluk çocuk grev alanındalar; grev çadırlarının önüne yılbaşı ağaçlarını kurmuş, kendilerini ziyarete gelen Türkiye Komünist Partisi İzmir İl Örgütü ve İzmir Kadın Dayanışma Komiteleri’ni sıcacık karşıladıktan sonra çay ve mandalin ikram ediyorlar. Rakamsal ağırlığın yanında, bu sıcacık karşılamadan da hissediliyor kadın işçilerin ağırlığı…
Ortam o kadar samimi ki, gelir gelmez koyu bir sohbete dalıyoruz işçilerle. 24 işçinin çalıştığı fabrikada 17 kişinin grevde olduğunu söylüyorlar. Sıcak presle conta üreten bu fabrikada kadın işçilerin ağırlıklı olmasına şaşırıp hemen ilk sorumu soruyorum: “Böyle bir üretim için nasıl bu kadar fazla kadın işçi çalıştırılıyor, nasıl çalışıyorsunuz?” “E ucuz işgücüyüz de ondan” diyor işçilerden biri. Ama hemen arkasından ekledikleri çok kritik: “Bizi ucuz işgücü olarak aldılar ama zaman içinde bizden yüksek maaş alan erkeklerin maaşları düşe düşe bizimkine eşitlendi. Hepimiz aynı paraya çalışıyoruz: asgari ücret.”
Maaşların eşitlenmesi, eşit sömürüye maruz kalmak, grev alanına da yansımış: Kadın-erkek kol kolalar, üretimde her işin altına birlikte giriyorlar, herkesin ayrı bölümü var ama birbirleriyle dayanışıyorlar da tezgâhta. Nereden mi anlıyorum? Kadın erkek, hangi işçiyle konuşsam Kemal Amca’nın mantarda tek çalıştığını ama boşa çıktıklarında ona yardım ettiğini söylüyor.
Kemal Amca’yla laflıyoruz biraz. 64 yaşında. 2004 yılında emekli olmuş ama “Hiç ara vermeden devam ettim çalışmaya”, diyor. 35 yılı devirmiş tezgâhta. Şakalaşıyoruz, “Fabrikanın asıl sahibi senmişsin abi.” Gülüyor, öyle tabii diyor. Hangi bölümde olduğunu sorunca aldığım cevaptan Temel Conta’da üretim nasıl oluyor biraz daha iyi anlıyorum ben de.
Temel Conta’da esasen iki bölüm var: mantar ve kauçuk. Kauçuk bölümünün içinde ise sıcak presle çalışılan makine bölümü ile üretilenlerin çapaklarının temizlendiği temizleme denen iki bölüm daha var. Mantar önemli. 5-6 kişi temizlemede, 10 kişi sıcak presle makinede, Kemal Amca ise mantarda tek çalışıyor.
Kauçuk, ağır kimyasal maddelerle eritiliyor ve toplanan mantarla karıştırılıp hamur hâline getiriliyor. O kimyasallar yüzünden kırmızılı beyazlı o kadar zehirli dumanlar çıkıyormuş ki işçiler dayanamıyormuş o dumana. E bu hamur da olmazsa olmaz, onsuz iş yok fabrikada. Kilolarca hamuru indirip kaldırmak o kadar zor oluyormuş ki 51 yaşındaki Davut Abi yapıştırmadaki işlerini bitirince Kemal Amca’ya yardım ediyormuş. 64 yaşındaki bu emektar adamın omuzlarına bakıyorum… İki kez anjiyo oldum bu yüzden ama dinlemiyor bunlar diyor patronları kastederek. Bir de üstüne havalandırmaları kapattırmış bu patronlar çevreye zarar veriyor diyerek. Kapıyı açsınlar yetermiş. Çevreye zarar gelmesin de işçiye gelsin yani, solusun o zehirli dumanı!
Müziğin sesi yükselip halay başlayınca sesin daha az geldiği bir yere, başka işçilerle konuşmaya gidiyorum. Sevim Abla’yı yakalıyorum, hemen sohbete girişiyoruz. 46 yaşında, normalde mutfakta duruyorum ama temizleme bölümüne de yardım ediyorum arada diyor. 2 yıldır buradaymış. Hemen yanında çok sevimli bir genç kız var, meğer kızı da annesine desteğe gelmiş. Onunla da kısacık laflıyoruz. Psikoloji okumak istiyor, sınavlara hazırlanıyormuş. Daha çalışmaya başlamadan mücadelenin ortasında bulmuş kendini.
Sevim Abla’nın kızı, Temel Conta işçisi olmayıp grev alanındaki tek genç arkadaşımız değil. Dolaşırken bir arkadaş grubuna daha rastlıyorum. Yüksel’le tanışıyoruz hemen, orada çalışan bir işçinin akrabasıymış, mahalleden arkadaşlarını da toplamış, grev alanına gelmişler. Yüksel 28 yaşında. En büyüklerinin o olduğunu tahmin ediyorum, diğerleri de ya okuyor ya çalışıyor ama hepsi gencecik, pırıl pırıl. Desteğe gelmişsin ama sen ne yapıyorsun diye soruyorum. “Ben kendim de 15 yıl hep böyle fabrikalarda çalıştım ama şimdi kendi işimi yapıyorum, kaynak ustasıyım” diyor. El işine güvenen bir işçinin özgüveniyle konuşuyor, dile kolay, 15 yıllık tecrübesi de var. Ama durup bir hesap edince… Yüksel çocukluğundan beri çalışıyor. Grev alanı hikâyelerle dolu.
64 yaşında olanı da var, 20’li yaşlarında olanı da… 35 yıldır çalışanı da var, 2 aydır çalışanı da… Kıdem, yaş, cinsiyet fark etmeksizin üretimde herkes elbirliği ediyor, dayanışıyor. Kadın işçilerden birinin, “Biz aileyiz deyip duruyorlar” dediğini anımsıyorum. Asıl aile, tezgâhlardan grev çadırına taşan, işçi olmaktan utanmayıp hakkının peşine düştüğü gibi, grev çadırının önünü yılbaşı ağacıyla süsleyecek incelikte, grevini o kadar sahiplenmiş, grevi hayatı olmuş bu işçiler gibi görünüyor. Bugün Temel Conta’yı ziyaret edenler, 2025’e içleri umutla dolu olarak girecek.