Devlet korumasındaki çocukların tarikat kampına götürülmesi skandalının arkasındaki Nur Cemaati’ne bağlı Suffa Vakfı’nın İstanbul’da “Anadolu Lisesi statüsünde” diye tanıttığı kaçak “lise” açtığı ortaya çıktı.
Vakfın resmi internet sitesinde “eğitim” faaliyetleriyle ilgili bölüme bakıldığında İstanbul İkitelli’de vakfa ait “Külliye - Bilim ve Kültür Derneği” binasında erkek öğrencilere lise düzeyinde tam zamanlı “örgün” eğitim verildiği bilgisine ulaşılıyor.
“Lise eğitimi” başlığıyla yayımlanan sayfada 4 yıllık eğitimin “Anadolu Lisesi Statüsünde” olduğu ileri sürülüyor, “örgün eğitim” verdiği kaydedilen “kolej”de diplomanınsa açıktan alındığı ifade ediliyor.
Vakıf, internet sitesinde söz konusu eğitimi şu ifadelerle tanıtıyor:
“Erkek öğrenciler için Anadolu Lisesi Statüsünde 4 yıl süren bir eğitim süreci içerisinde, iyi bir üniversitenin herhangi bir bölümünü kazanabilmesi için sahasında uzman kişiler tarafından dersler verilmektedir.
Külliyenin bu lise bölümü AÇIK KOLEJ manasını ihtiva ediyor. Örgün olarak eğitim veren fakat diplomanın açıktan alındığı bu KOLEJİMİZ, NORMAL KOLEJ üstü bir eğitim sistemidir.”
Vakfın “açık kolej” diye nitelediği “lise” bölümünde dersler ikiye ayrılmış: Din dersleri ve fen dersleri… Fen dersleri Matematik, Fizik, Kimya, İngilizce, Edebiyat, Din Anlatım ve Coğrafya olarak sıralanırken, din dersleri ise Kur’an-ı Kerim, Metin Tahlilleri, Adab, Rehberlik, Fıkıh, Siyer diye listeleniyor.
Diploma veremeyen ‘lise’ çocukları 4 yıl boyunca nasıl eğitebiliyor?
Örgün olarak eğitim verdiği belirtilen bu merkezde lise diploması verilemiyor çünkü mevzuat buna izin vermiyor. Bir diğer deyişle, bu "okul" yasadışı. Peki lise diploması vermeye yetkili olmayan bu yapı nasıl açıkça lise eğitimi verdiğini iddia edebiliyor ve çocukları 4 yıl boyunca eğitime tabi tutabiliyor?
Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay, siyasi iktidarın “açık öğretim” adı altında lise diplomasının dışarıdan alınabildiği yeni ve “paralel bir eğitim sistemi” yarattığını dile getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ülke genelinde “açık lise”ye kayıtlı 1 milyon 200 binin üzerinde 18 yaş altı çocuğun bulunduğuna dikkat çeken Özbay, bu çocukların çok büyük kısmının tarikat ve cemaatlerin eline terk edildiğini, çocukların bu merkezlerde paralel eğitime tabi tutulduğunu anlattı.
Denizde bir damla mı?
Özbay’ın anlattıklarından, İkitelli’deki bu kaçak lisenin ülke geneline yayılmış tarikat ve cemaatlerin “eğitim” kurumları denizinde belki sadece bir damla olduğu anlaşılıyor:
“Ankara’dan İstanbul’a giderken mesela yol kenarında kocaman tabelalar görüyoruz. Bakıyoruz takkeli çocuklar… Diyor ki eğitim veriliyor. Kim bu mesela? Yani bu eğitim verme iznini kimden alıyor?
Normalde kanunlarımızda çok net. Diyor ki her çocuğun eğitim sürecinde nerede olduğunu takip etmekle sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Yani eğer bir çocuk 18 yaşın altında zorunlu eğitim çağındaysa, bu çocuk okulda değilse nerede sorusunun cevabını vermesi gereken bir Milli Eğitim Bakanlığı var.
Ama bakanlık kendi verilerinde 280 bin çocuğun hiç okula kaydı olmadığını, 232 bininin okulu terk ettiğini söylüyor. Toplam 512 bin çocuk nerede? Bunun yanında açık liseye kayıtlı sayısı 1 milyon 200 binin üzerinde. Böyle baktığımızda 1,5-2 milyon çocuğun nerede olduğunu bilemediğimiz bir durum bu.”
Hülle ya da takiye… Arkasında iktidarın desteği var
Özbay açıköğretim sisteminin bu şekilde kullanılmasını bir tür “hülle” diye nitelerken, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden Prof. Dr. Rıfat Okçabol da böyle bir “lise eğitimi" verilebiliyor olmasını “Takiye yapıyorlar ama aslında takiye yapmalarına gerek yok. Zaten iktidar her konuda bu tarikat yapılanmalarının önünü açıyor” diye yorumladı.
Okçabol “Anladığım kadarıyla açık liseye kayıt yaptırıyorlar, diplomayı oradan alıyorlar ama burada köklü bir yüz yüze imam hatip eğitimi veriyorlar. Bu büyük bir yatırım. Geleceğin İslam toplumunun fencilerini yetiştiriyorlar maalesef. Sağcı kesim örgütlü ve kaynakları çok. Örgütlü bir şekilde kendi adamlarını yetiştiriyorlar. Türkiye için acı bir tablo” dedi.
soL’un, Suffa Vakfı'na ait tarikat kampına devlet korumasındaki çocukların gönderildiği haberinin ses getirmesinin ardından çocukların kamp sonlanmadan çocuk evlerine geri gönderildiğini hatırlatan Okçabol “Sayenizde öğrenciler kurtuldu ama yarın yine aynı şeyler yaşanacak çünkü arkasında iktidar var” dedi ve ülkede ancak “göreceli olarak gerici olmayan, laik bir siyasi iktidar” olursa bu vakıfların kaynaklarının kesilebileceğini ifade etti.
Tarikat ve cemaatler için paralel eğitim sistemi yaratıldı
Kadem Özbay'a göre AKP iktidarı yeni bir “paralel eğitim sistemi” yarattı:
“Bizim normalde eğitim sistemimizde örgün eğitim ve bir de yaygın eğitim var. Örgün eğitim yasalarımızda zorunlu eğitim kapsamında değerlendiriliyor. Ama şu anda öyle bir hale geldi ki eğitim sistemimiz, bir de açık öğretim dediğimiz bir sistem oluşturuldu. Ve bu sistem aslında günümüzde görüyoruz ki tarikat ve cemaatlere hizmet eder bir hale geldi.”
Şu anda açık liselerde 1 milyon 200 bin öğrenci kayıtlı olduğunu aktaran Özbay, bunların küçük bir kısmının eğitim sınava endeksli hale geldiği için son sınıfta okula gitmeyip sınava hazırlanmak için açık liseye geçenler ile profesyonel sporcu ya da sanatçı gençlerden ya da zorunlu olarak dışarıdan liseyi bitirmesi gerekenlerden oluştuğunu söyledi.
Özbay açık liseye kayıtlı öğrencilerin büyük bir bölümünse tarikat ve cemaatlerin açtığı bu tür kurumlarda “paralel eğitim”de olduğunu vurguluyor.
Suffa Vakfı’nın “külliye”sindeki “lise eğitimi” örneğinde olduğu gibi tarikat ve cemaatlere devlet eliyle paralel bir eğitim ortamı açıldığını ve bunun kamu kaynaklarıyla yapıldığını ifade eden Özbay, zorunlu eğitimdeki çocukların barınma, beslenme ve ulaşımını sağlamayan iktidarın her türlü kaynakla desteklediği tarikat ve cemaatlere çocukları bu yolla da teslim ettiğini dile getiriyor. Birçok örnekte yoksul aileler açısından çocuklarını okula göndermek için başka bir seçenek kalmıyor.
Özbay, bunun aynı zamanda zorunlu eğitim çağındaki çocuğun eğitim hakkının gaspı olduğunu belirtiyor:
“Aslında çok daha öncelerde belki gizliden gizliye yapılan tarikat ve cemaatlerin çocuklara ulaştığı ortamlar daha merdiven altıyken bugün devlet eliyle desteklenmesinin adı olmuştur bu durum.
Yeni bir eğitim sistemi yaratılmış durumda ve bunu devlet sağlıyor. Zorunlu eğitim çağındaki bir çocuğu açıköğretim denilen bir sistemin içerisine dahil ediyor, aslında Anayasal eğitim hakkını da gasp etmiş olduğu gibi kamu kaynaklarıyla da bu tarz yapıları teşvik etmiş, bu tarz yapıların çocuklarımıza küçük yaşta ulaşmasının önünü açmış oluyor. Çünkü tarikatların varlıklarını sürdürebilmesi için küçük yaşta çocuklara ulaşması lazım ve bunun da en önemli yolunun eğitim olduğunu biliyorlar.
AKP iktidarı döneminde birçok bakanlık adeta tarikat ve cemaat koalisyonu haline dönüşmüş durumda. Dolayısıyla alınan kararlar da tarikat ve cemaatlerin talepleri doğrultusunda devlet imkanlarıyla sağlanıyor, bunu görüyoruz.”
‘Sınavlara belki de ‘ağabeyler-ablalar’ giriyor’
Açıköğretimin örgün eğitim içinde değerlendirilemeyeceğinin altını çizen Özbay şunları kaydetti:
“Açık lise dediğimiz kavramda çocuk okula gitmeden uzaktan da sınavlarıyla bu diplomayı alıyor. Yasal olarak bu diploma geçerli. Bunlar (tarikat ve cemaatler) kendi paralel eğitim sistemini yürütüyor, kendi sertifikalarını veriyorlar. Bu sertifikaların devlette resmi bir geçerliliği yok. Ama burada ‘sen’ diyor ‘normal diplomanı alacaksın, merak etme’… Hatta uzaktan yapıldığı için, yani orada bu işi bilen hocalar tabii ki var, FETÖ zamanında olduğu gibi ağabeyler, ablalar belki çocukların yerine sınavları bile yapıyor olabilirler.”
Tarikat ve cemaatlerin paralel okulları yasalara aykırı olduğundan, mezunlara diploma değil sertifika veriliyor. Özbay, "Devletin içerisinde bu, günümüzde bir işe yarıyor olabilir tabii: ‘Şu vakfın şurasından mezun oldu’ gibi.” Ama bu o anlamda resmi değil, yasalarımıza göre onun bir geçerliliği yok” diyor.
Şikayet etmeyen ya da edemeyen binlerce çocuğun hesabını kim verecek?
Özbay “Bundan belki 20 yıl önce de vardı bu tarikat ve cemaatler ama o zaman gizliden gizliye yapılan şeyler artık çok aleni. Yani bu aleni bir cumhuriyet karşıtlığı, cumhuriyetin eğitim, kültür devrimine aleni bir saldırı. Ve devletin, kamunun kaynaklarıyla yapılıyor olması çok acı” yorumunda bulundu.
Eğitim-İş olarak açıköğretimin bu şekilde yaygınlaştırılıp zorunlu eğitim çağındaki çocukların örgün eğitimden uzaklaştırılarak tarikatlara teslim edilmesine karşı bir hukuki girişim için de hazırlık yaptıklarını aktaran Özbay "Buna bir çözüm bulmamız lazım, sayı çok korkunç çünkü. Ortaokuldan başlayarak açıköğretim diye bir sistemi artık bize kabul ettirdiler. Devlet eliyle çocuklarımız tarikat ve cemaatlerin eline veriliyor” diyor ve ekliyor:
“Bu ülkede Menzil bilinmiyor mu, İsmailağa bilinmiyor mu? Açık her şey. Devlet erkanıyla bunların okullarının reklamı yapılıyor, açık açık sayfasında yer alıyor. Önceden örneğin Samanyolu okulları deniliyordu, devletin yine denetimindeydi Fethullah’ın okulları. Bunun da altını çizmek lazım bu aynı zamanda milletin denetiminin de dışına çıkarmak demektir. Ancak şikayet varsa müdahale edecek, Hiranur Vakfı’nda olduğu gibi, istismar, yıllarca olacak olacak olacak bir tanesi şikayet edecek. Şikayet etmeyen ya da edemeyen binlerce çocuğumuzun hesabını kim verecek? Bu bir çocuk istismarı, devletin temel sorumluluğundan uzaklaşmak, laik cumhuriyete karşı bir saldırı. Bunun da özellikle eğitim aracılığıyla çocuk yaşta yapılması ve devlet eliyle destekleniyor olması da en acı tarafı bence.”