Menzil Cemaati içerisindeki kavga öyle büyüdü ki "Devlet içine yansır mı" sorusu gündeme geldi. THTM'nin Aydınlanma ve Laiklik Komisyonu üyesi Gökdemir'e göre panzehir laiklik ve sınıf mücadelesinde.
Emre Alım
Menzil Cemaati liderlerinden Abdulbaki Erol'un öleli 1,5 yıl oluyor ama oğulları arasındaki "miras kavgası" bitmediği gibi giderek büyüyor.
Pay kavgasının yer yer taşlı sopalı çatışmalara dönüşmesi üzerine "şeriat mahkemesi" kuruldu ama sorun yine çözülemedi.
Kavgayı kamuoyu önüne taşıyan isim büyük kardeş Muhammed Saki Erol. Ona bağlı ekip "Serhendi Grubu" olarak da biliniyor. Günlerdir Serhendi Grubu müritleri Semerkand Vakfı merkezleri önünde miras konulu eylemler düzenliyor. AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sorunu çözmesi üzerine çağrılar yapıyor.
Kavganın sebebi büyük miras
Saki Erol, tarikattaki bölünmenin ardından en büyük mürit kitlesine sahip olan halife olarak öne çıkıyor. Diğer kardeşler Mübarek ve Fettah Erol ise birlikte hareket ediyor.
İki kardeş sağlıktan turizme, gıdadan basım yayına kadar pek çok sektörden şirketi içinde barından Semerkand Şirketler Grubu’nu elinde tutuyor. Saki Erol, Serhendi Grubu ile gruba bağlı Dehlevi yayınlarını kurdu fakat Semerkand’dan da vazgeçmediğini her fırsatta belli etti.
Türkiye’de ve yurtdışında tarikata bağlı çoğu dergah ve medrese de Semerkand’a ait.
Menzil tarikatı, Fethullah Gülen cemaatinin devlet içerisinden tasfiye edilmesinin ardından ortaya çıkan boşluğu doldurdu, hem siyasi hem de ekonomik olarak güçlü bir konuma ulaştı. Devletin çeşitli kademelerinde örgütlenen tarikat yıllar içerisinde kamu ihalelerinden yararlandı, vakıf, dernek ve şirketleri eliyle büyük bir güç kazandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Menzil tarikatının liderinin ölümü sonrası taziye mesajı göndermesi ve cenaze törenine devlet yetkililerinin katılması, tarikatın meşrulaşmasını ve devletle olan ilişkisini gösteren başka önemli bir gösterge. Bu durum, Menzil'in artık legal bir yapı haline geldiğini ve devletin önemli bir parçası olarak kabul edildiğini de ortaya koyuyor.
'Ya tarikatlar kalacak ya halk'
Devlet kurumlarıyla iç içe geçen bir tarikattaki bölünmenin olası yansımalarını Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'ne (THTM) sorduk.
THTM'nin Aydınlanma ve Laiklik Komisyonu'nda yer alan soL yazarı Orhan Gökdemir, tarikatların biriktirdikleri sermayeye, sermayenin dinselleşmeye duyduğu ihtiyaca ve iktidarın cumhuriyet ilkelerine duyduğu kine dikkat çekti.
Menzil’de paylaşılamayan ne?
Tabii ki sermaye. Din veya Allah değil. Öteki dünya nimetleri de değil. Ülkede tarikatlar daha dünyevi yaşayan başka bir organizasyon yok. Belki bu alanda Diyanet’le yarışırlar. Din satıyorlar ve sermaye kusuyorlar.
Menzil, adını duyduğunuz diğer devletlü tarikatlar gibi Nakşibendiliğin Halidiye kolundan. Osmanlı'da da Cumhuriyet’te de devlet desteğiyle ve kamu kaynaklarıyla büyüdüler. Bu tarikatların tamamı halkın sırtından geçinen asalaklar. Sülük gibi yapıştılar halka, halkımızın kanını emerek semiriyorlar.
Şöyle özetleyelim nasıl bir sermaye gücünden söz edildiğini; Menzil'in İstanbul’da kurduğu Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜMSİAD), küçük ve orta büyüklükteki işletmelerden oluşuyordu. TÜMSİAD’ın 2018 faaliyet raporuna göre, 12 bin 35 üyesi ve 50 şubesi vardı. Bu üyelerin şirketlerinde 650 bin işçi çalıştırılıyordu. Üç milyar dolarlık bir ihracat gücünü elinde tutuyordu dernek. Gavsları ölünce geriye kalan serveti ile ilgili tahminler milyar dolarlar ifade ediliyor. Nasıl bir soygun düzeni kurduklarını buradan tahmin edebilirsiniz.
Hoş ülkedeki büyük sermaye de tarikatlarla aynı yoldan ilerleyerek semirdi. Koçlar, Sabancılar da kamu kaynaklarıyla, halkın kanını emerek beslendi. Gericilikte, cumhuriyet ve laiklik düşmanlığında, vampirlikte birleşmeleri sermayenin doğası gereği.
Paylaşılacak sermaye büyük olunca kavga da büyük oluyor. O kavga nedeniyle bölündüler. Menzil’in içinden birkaç menzil çıktı. Menzil dedikleri ne? Yine dönüp dolaşıp halkı soymak. "Mülk Allah’ın" falan diye kandırdıkları halka yalan söylüyorlardı. Mülk sahibi Allah olur mu? Dinin ve sermayenin en yalın, en çıplak hali bunlar. “Din halkın afyonudur” diyen Marx’ın büyük kehanetidir bu. Fakat yoksulluk ve yolsuzluk hızla artıyor. Dinin halkın acılarını dindirecek afyon rolünü oynayacak hali kalmadı. Bu tarikatlar kapatılacak ve ülkeye laiklik yeniden gelecek. Ya tarikatlar kalacak ya halk. O noktadayız.
'Tarikatlardan kurtulmak bir günlük iştir'
En küçük hak arayışına şiddetle yanıt veren devlet, Menzil’de yer yer kavgaya dönüşen tartışma karşısında neden sessiz?
Çünkü devlet Osmanlı'nın tarikatlara yaslanarak yönetme geleneğine geri döndü. Devlet dediğimiz şey artık doğrudan sermayedar sınıfın sopası. Büyük kalabalıkları yönetmek için elinde iki enstrüman var; çıplak zor ve din. Bir yandan ordusuyla, polisiyle, yargısıyla halka sopa gösteriyor öte yandan tarikatlar ve Diyanet’e yol veriyor. Sopayla uslanmayanı dinle tepeliyorlar. İkisi ile olmazsa kaçanları tarikat torbasına dolduruyorlar. Bu büyük sermayenin de tercihi. Onlar da artık ellerinden bunlardan başka yönetme aracı olmadığını biliyor görüyor.
Haliyle tarikat devlet veya devlet bir tarikattır artık. Tarikatları kapatmayı talep etmek bu devleti de yeniden halk için bir devlet yapmayı talep etmektir. Ülke sadeleşiyor, pratik teorik bir hal alıyor. Biliyoruz bunlar devrime yakın olduğumuzun işaretleri.
Menzil devletin hemen her yanına sızmış bir tarikat. Yani tarikattaki kavga devlette krize yol açabilir. Türkiye tarikatların elinden nasıl kurtulabilir?
Menzil dahil tarikatların devlete sızdığından söz edemeyiz. Sızma falan yok. Çünkü artık tarikatların dışında bir devlet yok. Belki devletin tarikatlara sızdığından söz edebiliriz. Bu, gerçeğe daha yakındır.
Bu durumda devlette tarikat kaynaklı bir kriz olmaz. Ama bu kadar açık bir sınıf devleti sürekli bir kriz halindedir. Şiddet ve din ile halkı ancak belli bir süre için yönetebilirsiniz. Sonra şiddet de din de elinizde patlar. Patlıyor.
Türkiye’de ilk defa cumhuriyetin ve laikliğin siyasi-sosyolojik bir temeli var. Bir aydın fantezisi değil artık bunlar. Yoksulların, işçi sınıfının, halkın somut yakıcı ihtiyacı. Çünkü laik cumhuriyet yoksa halk da sınıf da yoktur. Din bunları siler, hepsini ümmet yapar.
Bir sadeleştirme daha; sanki ülkede onlarca tarikat varmış, her yanı sarmış gibi bir hava estiriliyor. Tek bir tarikat ve kolları ile mücadele ediyoruz halbuki. Tarikat dediğimiz Nakşi-Halidi tarikatıdır. Laik cumhuriyet tekke ve tarikatları kapattım derken, kastettiği sadece bu tarikattır, Nakşi-Halidilerdir. Tarikatlardan kurtulmak, haliyle bir günlük iştir. Devrim kelebeği kanat çırpmaya başladığında, gericiliğin eşiğinde büyük bir fırtınaya yol açacaktır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.