'Susurluk'tan 25 yıl sonra video bekleme örgütlen diyoruz'

soL TV'de yayınlanan programda TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan Sedat Peker'in açıklamaları ve ortaya çıkan son tartışmalarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Haber Merkezi

Gazeteci Şule Aydın ve TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Sedat Peker'in açıklamalarıyla çalkalanan gündemi canlı yayında değerlendiriyor. 

Şule Aydın, programa başlarken, yeni bir kahraman yaratıldığını, sempatik tavırlarıyla öne çıkartıldığını ama bu kahramanın yani Peker'in videolarında ısrarla "ben kurtarıcı değilim" mesajını verdiğini hatırlattı. Aydın sorusunu şöyle sordu: "Son konuşmamızdan bu güne toplumdaki karşılığı konusunda nereden bakıyorsun?"

Kemal Okuyan bu soruyu şöyle yanıtladı:

"Türkiye'ye dönerse eski işlerini sürdüremez, yaratılan imaj işlerine yaramaz. Kendisi de bir çaba gösteriyor, imaj yaratmaya çalışıyor. "Temiz değilim, kurtarıcı değilim" diyor ama Türkiye toplumu, muhalefet çevresi o kadar çaresiz bırakıldı ki çok kolay peşine takılıyor.

Bir kişi daha sırada bekliyor aslında, Cem Uzan. O da örgütü olmadan siyasete girdi. İnsanlara tehditler yağdıran, şantaj yapan birisi korkunç oylar aldı. Türkiye'de böyle bir alışkanlık var. İnsanlar çaresiz bırakıldığında kahraman yaratma isteği doğuyor. Peker profesyonel bir görüntü veriyor. Videolarının kurgusu da öyle. Aslında her videoda yeni olgu 2 ya da 3 şey oluyor, 5 dakikada söylenecek bir şeyi uzatıyor. Göze çarpmayan bir olgu da var; İşin edebiyat kısmı en az somut bilgiler kadar önemli.

Bu kahraman meselesi üzücü ama. Peker'in iddialarının doğru olduğunu düşünüyorum. Söylediklerinden çok daha fazlası gerçek. "Organize suç örgütü" dünyanın en saçma lafı. Atilla Aşut işaret etmişti, organize olmayan örgüt zaten olmaz.

Ne yaptığı ve ne iş yaptığı belli Peker'in. İnsanlar 'Cumhurbaşkanı ol oy verelim' derken de ciddiler. Kolay kahraman yaratıp gözden çıkaran toplumlar örgütsüz toplumlardır."

Şule Aydın'ın Anadolu Ajansı muhabirinin sorusunu hatırlatarak sorduğu "bu çıkışlardan AKP içerisindeki kavgayı mı okumak lazım?" sorusuna Okuyan şöyle yanıt verdi:

"Dar anlamıyla değil tüm iktidar bloğunu MHP dahil değerlendirmeliyiz. Bizim eleştirip, 'parçası değiliz' dediğimiz muhalefetin stratejisi, iktidar bloğunu içerden çözmek, parça koparmak. Babacan, Davutoğlu eklendi, daha önce eklenenler var, demek ki biraz başarı var.

Bunun birden fazla nedeni var. Muhalefet bu parçayı koparamazsak seçmen çoğunluğu elde edemeyiz diyor ama mesele bundan ibaret değil. AKP iktidarının "başarı öyküsü" hem emperyalist merkezler hem de Türkiye'deki büyük sermaye sınıfının ciddi yığınağıyla gerçekleşti. Bu desteğin çok açık ki bir kısmı gitti ama bu çizgiden yine de sermaye sınıfı vazgeçmek istemiyor.

Sermayeye AKP'nin en büyük iyiliği kuralsızlık. Bazen rahatsız olsalar da büyük paralar kazandılar, sermaye hareketine izinler, doğa talanı gibi. Sürekli yasal düzenlemelerle sendikal haklar da askıya alındı. Bunun devamını istiyorlar. O zaman da Erdoğan'ın gücünü biraz azaltacak şekilde AKP'yi tırpanlamak ve cebini gereğinden fazla dolduran, öne çıkan aktörlerin etkisizleştirilip, devam mümkün mü bu denendi. Mesela "Yenikapı Ruhu dendiği zaman 15 Temmuz'dan sonra, bu sermaye çevrelerinin bir projesiydi, CHP de atladı bunun üzerine hemen.

Bizim muhalefet sermayenin istediği çözüme yöneliyor. CHP'nin, İYİP'in, Saadet Partisi'nin ve diğer muhalefetin, sermayenin ve yurt dışındaki emperyalist merkezlerin önereceği dışında çözümleri yok, onları ikna etmek zorundalar. Şimdi o yüzden de Türkiye'de "AKP'li bir çözüm" ya da "AKP'siz Erdoğan'lı çözüm" gibi AKP Türkiye'sini  biraz sürdürücek bir çözüm arayışı var.

Tüm bu olanlarla bunların ilgisi ne? Peker'in açıklamasında AKP'nin bazı isimler korunuyor. Üç isim verebilirim; Akar, Fidan ve Kalın. Son dönem AKP'de siyasi polemiklere girmeyen kendini yıpratmayan aktörler bunlar. Özellikle Kalın önemli bir stratejik akıl AKP içerisinde; gündelik şeylerden uzak duruyor. Mesela Erkan Oğur meselesini örneğin kendi açısından iyi yönetti.

Belli ki AKP'de bazı unsurlar devre dışı kalacak; Soylu olur, Damat olur, Ağar olur bunu bilemem. Ama eninde sonunda kimilerinden vazgeçmek zorunda kalacaklar. Burada başka aktörler öne çıkacak.

Son dönemde muhalefet çevrelerinden de Erdoğan'ı üzmeyecek geçiş formülleri konuşuluyor. Bunların hepsi mümkün, çünkü muhalefet ve iktidarın uzlaştığı bir nokta var: Türkiye'de radikal halk hareketleri olmaksızın bir yumuşak geçiş. AKP'nin 'fabrika ayarları' dedikleri aşırılıkların budandığı bir çözüm arıyorlar.

Peker'in de buraya işaret ettiğini düşünüyorum. Muhalefetin belli bir takım projeleriyle de örtüşme hali var. Muhabirin sözleri filan da AKP'de, tabanında tartışılıyor artık. Taşrada siyasi dengeleri genellikle o yerleşimlerin zengin büyük iş çevreleri belirler. Son dönemde AKP'den ayrılmalar başladığını duyuyoruz. Bu önemli bir göstergedir. Demek ki gündemde bir AKP içi çözülme var, bu hükümeti yıkmaya götürür mü bilemeyiz. Kartlar yeniden karılıyor. Peker de oraya oynuyor. Peker siyasi kimliği olan birisi.

Seslendiği kitle 'ülkücü' camia. Burada Bahçeli'nin işini de çok zorlaştırıyor. O camianın kulağını açıp dinlediği kişi artık. Peker 'siyasete girmem' diyor. Bu Akşener'e yarar. İdeolojiyi oraya çeviren aktörlerin peşinden giden MHP kan kaybeder.

Tüm videolarda ülkücü tabanın haz etmediği sembol isimler ve solla ilgili söyledikleri oluyor. 'İyi ve kötü solcular vardır' diyor. Sol niye araya girdi? Soldan onay almayan hiçbir şey olmuyor. Solun ideolojik ve kültürel ağırlığı var. Ergenekon'da da böyle oldu ve operasyon meşruluk kazandı. '12 Eylül Anayasasıyla hesaplaşma'da da aynı şey oldu. Peker'in söylediklerinin meşruiyeti için de solun bir kapı açması lazımdı, o kapı açıldı. Niye ısrarla Nazım Hikmet'ten bahsediyor? Bu tabana başından beri Türkiye'deki olası muhalefet iktidar bloğunda yeni ittifaklara hazırlık yapıyor. Mesele sol mahallede Davutoğlu'nun, Babacan'ın yenmesi yutulması değil ki. Türkiye solunun zaten freni patladı. Öbür tarafta solun bünyesinde alerji uyandırdığı bir kitle var. Peker burayı da hazırlamaya çalışıyor. Siyasetçi değilim diyor ama Türkiye'nin siyasi haritasına önemli müdahalelerde bulunuyor. Bütün bunlar siyasi bir hazırlık."

'Turan'ın gerçek karşılığı yok, bu yüzden bunu tekrarlıyor

"Niye ikide bir Turan diyor? Güncel siyaset üzerinden milliyetçi kesimin hesaplaşmalarına seslense karşılığı olur, tehlikeli olur ama Turan ülküsünün gerçek hayatta karşılığı yok. Gerçek karşılığı olsa savaş demek aslında.

'Nazım Hikmet diyoruz ama ülkümüz orada duruyor' diyor. Somut iddiaları tabi önemli ve bunlar suç. Ben şuna bakarım, Peker iktidar bloğundaki dağılmayı hızlandırıyor ve bunun sonuçları olacak. Muhalefet de etkileşim halinde. Buradan AKP'nin hasar almadan çıkabileceğini düşünmüyorum.

Muhalefetinin stratejisi iktidardan parça koparmak üzerine kurulu. 'Bunu yapmazsak seçmen kazanamayız' deniyor ama bu doğru değil çünkü AKP hep emperyalist merkezler hem de büyük sermaye sınıfının desteği ile bir 'başarı öyküsü' elde etti."

Şule Aydın Okuyan'ın değerlendirmelerinin ardından şöyle sordu:

"Peker sıklıkla bu benim kendi kavgam diyor, bir taraftan da senin söylediğin, dönüşecek siyasette yer almaya yönelik bir mesajlar veriyor. Ona "Nisan'da dön" diyen ve dönüşecek siyaset aynı kişiler olamaz. Burada bir çelişki yok mu?"

Kemal Okuyan, şöyle yanıtladı:

"Kuşkusuz burada kişisel bir tepki var. Biraz abartıyor olabilir ama sonuçta birlikte iş yapmışlar ve yaptıklarını anlatıyor ve bunlar kirli işler. Bir çıkar birliğinin dağılması söz konusu. Bir öfke, intikam tabii ki var, siyasette bunlar var zaten ama dar olarak buraya sıkıştırmak doğru değil. Bunların siyasi sonuçları var ve çok özenli konuşuyor bunu bilerek. Kontrolsüz bir şekilde konuşan biri yok karşımızda. Siyasetin dışındaki bir aktör de değil, bu unutuluyor. Peker aynı zamanda bir ideolojik çizgiyi de temsil etti yıllarca. Eninde sonunda yerleştiği yer belli. O yüzden de söylenenlerin ciddi bir siyasi boyutu var. 'Bana bunları yaptınız, yıkılsın dünya' basitliğinde değil."

Şule Aydın sözü alarak şu soruyu sordu:

"Peker siyasi sonuçları tahmin edebiliyor ama Soylu da edebiliyordu, TRT ekranlarındaki programı çokça konuşuldu ama o sözler muhalefete veya başka birine değildi, AKP içine mesajlar verdi. Gemileri yakmak olarak da algılandı, "oyun dışı ederseniz beni ben de gemileri yakarım" mesajı verdi. Zaten Erdoğan da güçlü birinin yetişmesine çok izin vermedi şimdiye kadar, biri güç kazandı mı partiyle ilişiğini kesti. Peki neyi bekliyor, bu sessizliğini neye yormak lâzım?"

Kemal Okuyan yanıtladı:

"Erdoğan çok zor durumda. Direksiyon hakimiyeti değil mesele, ortada hakim olacak bir direksiyon yok. Oyun kuramıyordu zaten, üstüne bu geldi. Gündemdeki isimler önemsiz değil. Bir Sağlık Bakanı, Eğitim Bakanı aynı şekilde gündeme gelse kolay atlatır belki ama biri aileden biri Pelikancılardan, biri Ağar, biri Soylu ve anlaşılan devamı da gelecek.

Burada karar vermek çok zor, ama Erdoğan fabrika ayarları meselesine ikna olduğunu gösterdiği anda bıçak gibi kesilir, devamı gelmez Soylu da 'Ben de yakarım ortalığı' diyemez. O yüzden bu süreçte Erdoğan kendisine bir şans tanınacağını biliyor ama öte yandan da şans tanınacak Erdoğan çok zayıf bir Erdoğan olur. Daha önce bu dönemeçlerle karşılaştı Erdoğan, kavga etmeyi seçti. Yani gerçekten de ona hep çıkış yolu gösterildi, kararsız kaldı ve sonunda kavga etti.

Ben yakın bir gelecekte AKP'den istifalar gelebileceğini düşünüyorum. "Bir şey duyduğum için" değil, ama bu mümkün. Erdoğan'ı bazı kararlara zorlama hamleleri gelebilir. Bence sermaye sınıfı biraz daha kontrol altında alınmış bir AKP ya da AKP benzeri yapı arayışı içerisinde.

AKP'siz Erdoğan gibi duyumlar var, bütün bunlar da mümkün. Davutoğlu'nun, Babacan'ın muhalefet bloğunda olması yenilenmiş bir AKP çıkmasını mümkün hale getiriyor. Tekrar edeyim, muhalefet AKP'ye biriken tepkinin yumuşatılmasını ve daha sorunsuz bir geçiş yaşanmasını istiyor. Ancak AKP ağır bir hasar aldı. Peker'i iktidar bloğunun bir parçası olarak görüyorum ben. O parça koptu ve AKP'nin üzerine düştü. Oradan Soylu'nun sağ çıkması çok zor."

"Temiz siyaset" gündemine ilişkin Okuyan şöyle konuştu:

"Temiz siyaset, bürokrasi" deniyor ama böyle bir hayat yok. Ekonomi, zenginlikler özel şirketlerin elinde olduğu sürece mümkün değildir, palavradır. Mansimov'u, yat limanı meselesini daha önce bilmeyenler, "çökmüşler limana" görüntüsünü okudu. Peki bu Azeri arkadaşımız nasıl bu kadar zengin olmuş? Azerbaycan Sovyetler Birliği'nin parçasıydı. Sovyetler yıkıldığında bu 'iş insanı' 23 yaşındaymış. Korkunç bir hızla zenginleşmiş. Bu nasıl oluyor? Sovyet Azerbaycanında özel fabrika yoktu, hepsi kamunun malıydı. Demek ki yağmalanmış büyük bölümü de bu arkadaşa düşmüş sonra komplo tezgah, Fetullahçılıkla suçlanma. Burada temiz olan ne var? Yat limanına odaklanırsanız gariban dersiniz. Burada gariban Türkiye'deki, Azerbaycan'daki yoksullardır. Rekabet nedir? Devlet ihalelerinde nasıl öne geçilir. Nedir bu 'suç örgütleri'nin işlevi? İhalelerde devreye girmek. Peker de bunları yaptı. Kavala için de yaptığı iddiası var. F-16'larla ilgili bir ihalede... Ama bu meselenin doğasında var. Dünyanın her yerinde silah şirketleri birbirinin gözünü oyuyor. Özel sektörde temizlik, saçma. Bazıları göstere göstere yapıyor. Cengiz İnşaat gibi. Sermayenin olduğu her yerde  olur bunlar. Bürokrasi kapitalist ülkelerde kaynakların nasıl kullanılacağına karar vermektir. İnsanın yanlış yapma özgürlüğü vardır ama suç işleme hakkını nasıl engellersiniz, bu saçmalığın içine düşürmeden. Bu hikayede sistemin kendisi sorgulanmalı. Bu sistemde bürokrasi temiz, ahlaklı olamaz. Bu insanın ruhuyla değil sistemin kendisiyle ilgili. Kirlenmemiş bürokrat olursa ayağını kaydırırlar. Dezenfektan satışı büyük bir özgüvenle yaptılar, ellerinde patladı. İnşaat yapan, ihaleye giren bir tek şirket diyemez ki, 'ben bu oyunun dışındayım'. 'Biz bu saltanatı yıkacağız' derseniz kendiniz korursunuz, bu olur. Onun dışında temiz siyaset dünyanın hiçbir yerinde yok.

Türkiye'yi Suriye'de savaşa sokmaya çalışan, bunun için her türlü entrikada parmağı olan Davutoğlu'nun temiz siyaset demeye ne hakkı var?"

Cumhuriyet'in Soylu açıklaması hakkında gelen soruyaysa Okuyan şöyle cevap verdi:

"İçişleri Bakanı sürekli medyayı tehdit ediyor. Cumhuriyet'i değişik şekilde gündeme getirdi. Cumhuriyet'in hangi çizgisi daha iyidir hikayelerine girmek zor benim için, ama söz konusu çok amatör bir açıklama. 'Daha önce yapılanların sorumluluğu bize ait değildir' demenin farklı yolları olabilirdi. Açıklama anlaşılır gibi değil. Soylu'yu teyit etmek Cumhuriyet'in görevi olamaz. Cumhuriyet'in açıklaması etik değil. Cumhuriyet'in geçmişten bugüne hiçbir çizgisi bize yakın olmadı. Bu rahatlıkla söylüyorum ama bir çizgisi, geleneği varsa Cumhuriyet'in, bunu Can Dündar temsil edemez. Onun temsil edebileceği başka bir sürü yer var. Bunu bu tartışmadan bağımsız söylüyorum.

Soylu'ya yanıt vermek için elli bin tane yol var. Bu arada Türkiye'de bir kez daha bir liberal rüzgar değişik bir şekilde esecek, esiyor da bunun altını çizmek lazım. Yetmez Ama Evet'ten sonra yeni bir liberal rüzgar esiyor. Nereye evrilecek bakacağız.

Zorluk derecesi yüksek bir dönemdeyiz. AKP bloğundaki çatırdama çaresiz toplum kesimlerinde 'acaba gidiyorlar mı' heyecanı yaratıyor. Bir de kolay çözümler, siyaset tarzı haline geldi. Bir ara da Fuat Avni vardı. Bu tarz, devrimci mücadele açısından zorlaştırıcı. Biz kolaycı değil, gerçekçi çözüm üretiyoruz çünkü. Bir de şunu söylemek lazım, son videoda ilginç bir şey vardı, Peker bayağı 'ilkeler çok da önemli değil, siyaset alanında devlet insanı manevra yapar' dedi. Muhtemelen önlem alıyor, bazı şeyler ortaya çıkar diye. Bu yaklaşım yaygınlaşmış durumda. Sol da buna kapı araladı. Ayrıca Atatürk'e dair söyledikleri doğru değil. 'Bolşevikleri kandırdı, komünist rolü yaparak' dedi. Bunu da söylemek lazım, Sovyetleri Atatürk kandırmadı, iki taraf da karşı tarafı bilerek hareket etti. Bolşevikler Mustafa Kemal'in ne olduğunu biliyorlar. Ne Atatürk'te ne Lenin'de bir saflık var.

İlkesizlik, herkesin herkesle iş yapması felsefesi Türkiye'ye girdi. Dolayısıyla işimiz zor ama bunu biliyorduk ve elimizde bazı olanaklar var. İlkesiz siyaset giderek daha fazla kişiyi ikna edemez oldu. İşsizlik ve açlık öyle boyutta ki, sistem içi çözümlere ikna olmayan ciddi bir toplam var. Biz gücümüzü buradan alıyoruz ama şu anda büyük siyaset sahnesinde görülmüyor. Ancak bu yol almadığımız anlamına gelmez. Bu toplum her şey için hakkını aramak, suç örgütlerinden kurtulmak için örgütlenmek zorunda.

Haziran'a kadar semt evleri, işçi evleri açıyoruz. Kendi çözümümüzü emekçi halkın çözümü haline getirmek için her şeyi yapacağız. Susurluk kazası olduğunda partimizin 'kamyon bekleme örgütlen' sloganı vardı. Şimdi diyoruz ki 'Video bekleme, örgütlen'. Ben de izliyorum, hepimiz izliyoruz. Olup bitenler, söylenenler önemsiz demiyoruz. Ama bununla yetinemeyiz. Üzerimize düşeni yapmazsak daha binlerce suç örgütü gelir, Soylu gider boylu gelir. Sistem değişikliği demeye mecburuz.

AKP değil, bu düzen dikiş tutmuyor. AKP yıkılsın, daha özenli bir hükümet mi gelsin isteniyor? Tabii ki AKP gitsin. Kadına, çevreye, bilime düşman bir iktidar. Gitsin. Ama bunu derken yerine gelecek olana ilişkin bir irademizin olması gerekiyor. Biz sonuna kadar bu sistemi hem teşhir etmeye çalışacağız hem de bu düzeni değiştirmek için elimizden geleni yapacağız. Bu düzenin değişikliği yarının sorunu değil."

Şule Aydın programın sonunda İsrail'in saldırıları ve izleyen gelişmelerle ilgili Okuyan'ın değerlendirmelerini sordu. Okuyan bu konuda şunları kaydetti:

"Korkunç bir ızdırap yaşıyor Filistinliler ve bu yeni değil. Ölüm, yoksulluk, yıkım... Öte yandan Filistin adına konuşan aktörler de yaşananlarla alakasız. Filistin davası diye bir şey yok. Bir halkın kendi ülkesini savunması var. Üstelik Filistin'de herkes haklı değil. Dincilerin direnişe hakim olmasıyla birşeyler kaybedilmeye başlandı. Filistin'de de laisist, devrimci, emekçi karakterli bir direniş ortaya çıkıncaya kadar bu tablo devam edecek.

Hamas'ın 3 tane roketinden heyecanlanmak değil mesele. Halka yapılan haksızlıktan çıkış Kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan Filistin egemenleri var ve kısa erimde halkın kurtuluşu gerçekleşmeyecek."

Okuyan, Filistin sorunu üzerine konuşmasında Avrupa'da yapılan İsrail yanlısı gösterilere de değindi. Bu gösterilerde yer alan kimi tarafların ülkemizde sol kesimin de güzellemelerde bulunduğu yapılar olduğunu hatırlattı. Okuyan şöyle konuştu:

"Almanya'da İsrail yanlısı gösteriler oldu. Saldırganlığı destekleyenler arasında sosyal demokrat parti, sağcılar ve Alman Sol Parti ile Barzaniciler var. Az önce ilkesizlik konuştuk biz, kimlerle Avrupa'da dost olmaya çalışıyor Türkiye'dekiler, bu tabloya bakıp bir düşünsünler. Yeşiller NATO'nun Almanya'daki temsilcisi haline geldi ama Türkiye'de Avrupa solu hayranlığı var, bu da bir ilkesizlik. Türkiye'de ilkeli siyaseti temsil edecek güç soldur. O nedenle sol buradan çıkmak zorunda. Peker'den medet uman bir sol, bu ülkede halka umut veremez. İddia ve ilkelerimizi daha fazla savunmak zorundayız."

Programın tamamını aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz: