SÖYLEŞİ | Kamil Erdem'le yazarlık serüvenine dair: 'Dünya değişecek, her şey zıddına dönüşecek'

'Biz yenilmişsek, bizi yenenlerin yengileri yaralı berelidir. O yüzden hâlâ umut var. Dünya değişecek, her şey zıddına dönüşecek.'

Erkan Yıldız

İlk öyküleri 1980'lerde yayımlanan Kâmil Erdem uzun sayılacak sessizlik dönemini 2016 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı Şu Yağmur Bir Yağsa ile sonlandırdı. Erdem'in ikinci kitabı Bir Kırık Segâh (2019) Haldun Taner Öykü Ödülü'ne, son kitabı Yok Yolcu (2021) Sait Faik Hikâye Armağanı'na lâyık görüldü. Kendisiyle yazarlık serünenine ilişkin yaptığımız bu keyifli söyleşiyi soL okurlarıyla paylaşıyoruz. 

Ülkenin ve belki de dünyanın en coşkulu, en eylemli, bilgiye ve değiştirmeye en iştahlı zamanlarında DTCF’de öğrenciymişsiniz. Böyle bir dünyada öğrenci olmanın yazdıklarınızda nasıl bir etkisi oldu?

Dönemi iyi tanımlamışsınız. Gerçekten de ülkemizde, giderek dünyanın önemli merkezlerinde bilgi edinmeyi, değiştirmeyi, dönüştürmeyi çok arzulayan gençliğin bir parçasıydık. Ben gençlik eylemlerinin yanında,  zamanın değişmekte ve dönüşmekte olan öyküsünü, şiirini, romanını da yakından izlemeye çalışıyordum. Dolayısıyla dünya görüşümün biçimlenmesinde rolü olan bu ortam, bu dönem, sonradan yazmaya başlayınca, kendini anımsatıyor, öykülere bir arka plan oluşturuyor ister istemez.

Yazma biçiminize tesiri olan yazarlar, kitaplar, mekânlar var mı? 

Şu yazar gibi yazmalıyım diye bir düşünceye hiç kapılmadım. Elbette etkilendiğim, yazarlar, kitaplar var. Mekânlara gelince, gitgide azalmakta olan kentlerin eski yerleşim yerleri, yapıları, garlar, ister yaya, ister vasıtayla geçilsin yollar, kır, dağ bir biçimde girmek ister öykünün bir yerine.

Yazmayı istediğiniz ilk anı hatırlıyor musunuz? Bu isteğinizi açığa çıkartan neydi? Belki de bir kişiydi. Kimdi?

Hatırlamak netameli bir iştir bilirsiniz. Kuşku içerir. Genellikle gerçekleri değil, olmasını istediğiniz şeyleri hatıra diye anlatırız. Bu yüzden şimdi söyleyeceklerim, bu sorunuzun gerçek cevabı olmaz. Yazmayı istemek sanki çok eskiden beri vardı. Ama bunu açığa çıkaran Kafka’nın Değişim’indeki Gregor Samsa mıydı, Berec’deki grev çadırı mıydı, ya da komşu kızı Melahat mıydı, şimdi ne desem boş.

Kâmil Erdem

80’lerde dergilerde yayımlanan öyküleriniz var. Sonra uzunca bir süre adeta susmuşsunuz. Neden?

Bu soruyu hep soruyorlar. Ben de her seferinde makul bir yanıt bulamıyorum.

Suskunluğun bittiği yerde 3 kitap, önce Haldun Taner Ödülü ve şimdi de Sait Faik  Hikâye Armağanı… Nasıl hissediyorsunuz?

Demek ki diyorum, okuyana iyi gelmişim. Eh, yazan biri daha ne ister?

Nasıl yazıyorsunuz? Kâmil Erdem’in gündelik mesaisinde yazmanın yeri ne?

Benim için yazmanın en zor yanı başlamak. Yani galiba yukardaki sorunun da cevabı oluyor bu. Kimi öyküleri bu yüzden henüz yazamadım. Başlayınca da hemen tüm eylemin, işin, gözlemenin, dinlemenin, okumanın yönü artık öyküye dönük oluyor. Doğallıkla araştırılacak epeyce şey çıkıyor ortaya. Malûm hafızaya güvenilmez. Sözcüklerle yeni, onların da sonunu merak ettiği serüvenlere atılıyoruz. Şu eski söyleyiş mi daha iyi karşılıyor meramımı, yerine konulan mı? Tansık mı, mucize mi? Şöyle oturayım da bir öykü yazıp kalkayım hiç olmadı. Günlük işleri aksatmadım. Öyküler işin öteki yarısı biçiminde oluştu.

Yayınevinizin sizinle ilgili sayfasında Datça'nın bir köyünde yaşadığınız yazıyor. Bunca sessizliğin, sükûnetin içinde yaşarken, üstelik güncel sorunlara da değinerek yazabilmenin sırrı ne? 

Evet gerçekten de bir sessizlik ve doğanın bağışladığı bir huzur var burada. Bu çok iyi geliyor insana. Ama geçmişten gelen alışkanlıkla kafa süreğen ülke, dünya meselelerinde. Belki eskiden, iletişimin bu denli yoğun olmadığı çağda olsaydık daha başka etkilenirdik. Şimdi şairin dediği gibi, “ Günde beş vakit Harput ve hüzün”. Bir kopukluk yok hayatın hercümerci ile.

Bir röportajınızda "Bu dünya ile başa çıkmanın yollarını çok aramıştık bir zamanlar, birkaç kez yenmişlerdi bizleri. Yılmamıştık." diyorsunuz. Bu dünya ile başa çıkmanın yolunu bulabildiniz mi? Yoksa aramaya devam mı?

İnsanlık tarihi biraz da yenilgiler tarihidir. Resmi tarih hep zaferlerden söz eder. Ama bakmayın insanın bu denli övünmesine, çünkü her yengi ve yenilgi insanlığın zayıflığının iki yüzüdür. Biz yenilmişsek, bizi yenenlerin yengileri yaralı berelidir. O yüzden hâlâ umut var. Dünya değişecek, her şey zıddına dönüşecek. Araçlar gereçler değişmiştir ama, dünyanın egemenleriyle ve hayatla başa çıkmanın yollarını aramak süregidecektir.