SÖYLEŞİ | Kadın olmak neden bu kadar zor?

"Kadın olmak bu mu? Neden bu?" sorusunu soran Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Bi Dünya Müzik Çoksesli Kadınlar Korosu, soL'a çalışmalarını anlattı

ASLI İNANMIŞIK

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde sosyal medyada bir klip yayınlandı. Klibin kapağında gözleri bağlı, ağzını bir kadın elinin kapattığı, boynuna bir erkek elinin uzandığı kırmızı elbiseli bir kadın vardı.

Bu çarpıcı görselin linkini tıkladığımızda görseldeki kadının, şiddet gören kadını temsil eden simgesel varlığını sorgular ve dansını seyrederken bulduk kendimizi.

Şarkının yükselen ritmiyle çok sesli bir koronun üyesi oldu kimimiz, sonra dayanışmanın gücüne karıştı dans eden kadının kırmızısı ve sokağa çıktık. Balkondan bakanlar, sokaktan geçenler katıldı şarkıya ve sokak, yarınları aydınlatacak kadar umutlu bir gün ışığı ile doldu. Seyredenlere sordu şarkı: Kadın olmak bu mu? Neden bu?

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi Bi Dünya Müzik Çoksesli Kadınlar Korosu’nun sorusu, yaşadığımız dünyanın, sömürü düzeninin getirdiği bir durumdur, ne yazık ki günceldir ve sadece 25 Kasım’da değinilip geçilemez. Biz de toplumsal mücadeleye işaret eden, kadına yönelik şiddet ve eşitsizlik başlığını müzik ve sanatın diliyle anlatan bu değerli çalışmanın mimarlarına sorduk.

Şarkının söz yazarı ve bestecisi Aysun Tonya, koro şefi Nevin Apaydın, çekim ekibinden Beril Azizoğlu ve Çetin Karabudak ile konuştuk.

-Neden böyle bir şarkı yazdınız?

Aysun Tonya: Tarihsel olarak, pek çok toplum erkeklerin sosyal, ekonomik ve siyasal üstünlüğe sahip olduğu ataerkil sistemler üzerine kurulmuştur. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok az ülkede ilerleme kaydedilmiştir. Ben, toplumsal duyarlılığı yüksek bir insan olarak yetiştim. Kadın olduğum için de ‘kadın meselesi’ne çok daha duyarlıyım. Kadına yönelik şiddet derken sadece fiziksel şiddetten bahsetmiyorum. Duygusal manipülasyon gibi psikolojik şiddet çeşitlerine de maruz kalıyor kadınlar.

Elbette bir kadın olarak kendi yaşadıklarım, duyduklarım, okuduklarım var. Şarkımda kimilerine sert gelebilecek ‘Sevdim vuruldum’, ‘inandım boğuldum’, ‘Bir  bavula kondum’ sözleri gerçek.  Pınar Gültekin, Münevver Karabulut cinayetleri sadece bildiklerimiz. Oysa balkondan atılan, kaybolan ve haber alınamayan basına yansımayan kadın cinayetleri var. Bu sebeple, çoksesli kadın koroları repertuvarına, kadın olmanın ne demek olduğunu en çarpıcı şekilde anlatan bir şarkı kazandırmak istedim. Koro eseri olsun ki sesimiz daha gür duyulsun, diye düşündüm.

Sadece ülkemizde değil, dünyada bize dayatılan düzenin girdabına kapılıp duyarsızlaşarak kendini baltalayan kadınların sayısı oldukça fazla. Şarkıyı yazmamdaki asıl amaç, bu kadınların farkındalık kazanmalarını sağlamaktır. Algısı körleşmiş bir kadını bile uyandırırsam, şarkımda da belirttiğim gibi; bazen yorulsa da çalışıp tutunmasını, savaşmasını, kendine yol almasını sağlarsam ne mutlu bana.

-NHKM Bi Dünya Müzik Kadınlarının yorumunu nasıl buldunuz? Kliple birlikte düzenlemenin sizde yarattığı etkiyi merak ediyoruz.

Aysun Tonya: Şarkıyı yazdığımda, tek hayalim onu bir kadın korosunun sesinden dinlemekti. Bu hayalim, uzun bir süre askıda kaldı; ta ki NHKM Bi Dünya Müzik Kadınları ile yollarımız kesişene kadar. Klibi izlerken gözyaşlarıma hâkim olamadım. Sevgili Nevin Apaydın’ın şarkıya yaptığı acapella (enstrümansız) düzenleme ve koronun benzersiz yorumu beni derinden etkiledi. Klipteki görsel ifade ve anlatım, şarkıyı yazarken hissettiğim duygularla tam olarak örtüşüyordu.

Zaten öğrendiğime göre, şarkı söylenirken ve klip çekilirken de bolca gözyaşı dökülmüş. NHKM Bi Dünya Müzik Kadınları ile aramızda kurulan bu empatik birliktelik beni çok duygulandırdı. Bu çalışma, benim için büyük bir onurdur.

- ‘Kadın Olmak’ şarkısını neden repertuvarınıza eklediniz? 

N.APAYDIN: Gittikçe derinleşen adaletsizlik, sömürü ve liyakatsizlik toplumsal çürümeyi had safhaya getirdi. Bu çürümüş düzen eline gücü geçirenleri kendilerini üstün görüp savunmasızları sömürme ile yetkili olduklarına inandırıyor. Bu hastalıklı anlayış aile ilişkilerine de yansıyor. Aile reisi olarak erkeğe bağışlanan yetki kendini üstün tür olarak görmesine sebep olur. Bunun sonucunda da bu çürümüş düzende kadın ve çocukların kendisine tabi olmaları ve onun isteklerine koşulsuz cevap vermeleri beklenir. Yani kadın ve çocuklar erkeklerle eşit değil bu düzende. Onların kaderi bir erkeğin 2 dudağı arasında…

Bir kadın olarak bütün bu hissettiklerimiz ve yaşadıklarımızı Sevgili Aysun Tonya’nın yüreğinden kopan sözler ve melodiler o kadar iyi ifade etmiş ki kadın korosu olarak bu şarkıyla toplumun uyanışı için önemli bir adım atabileceğimize inandık. Sağlıklı, mutlu bir toplum için olmazsa olmazı özgürlük, adalet, sevgiyi ilişkilerimizin odağına koymak zorundayız. Kadın ve erkek el ele, omuz omuza bu hastalıklı ‘aile reisi’ anlayışını yıkıp birbirine eşit haklara sahip özgür bireyler olarak sevgi temelli sağlıklı toplumu inşa edebileceğimize inanıyorum. 

- Önümüzdeki yıl da kadın dayanışmalarına destek vermeye devam edecek misiniz?

Nevin Apaydın: Bu seneyi üç kadın şarkısına yer verdiğimiz repertuvarımızla, 8 Aralık’ta Dünya Koro Müziği Günü Özel Konseri’nde Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde, pek çok koro ile birlikte biz de sahne alarak kapatıyoruz.

Önümüzdeki yıl; koromuzun asıl repertuvarını oluşturan dünya halklarının kendi kültürlerine özgü halk müziklerini çoksesli olarak çalışmaya devam edeceğiz. Bunun yanında; kadınların, emekçilerin toplumsal alanındaki eşitlik mücadelelerine destek olmak, ülkemizin ilerici ve aydınlanmacı birikimine sahip çıkmak, bu ve benzeri içerikteki çalışmalarla dayanışma içinde olmak başlıklarını da önemsiyoruz elbette. Ayrıca sokaklarda, metroda, meydanlarda şarkı söylemeyi de seviyoruz. 

Kadının, insan olmanın ötesinde vermek zorunda kaldığı toplumsal mücadelesini konu alan Kadın Olmak şarkısını vurucu bir kliple kamuoyunun dikkatine sunan Bi Dünya Kadınları, dayanışmanın öneminin altını çizmeyi amaçlıyor.

- Amatör ve gönüllü müzisyenlerden oluşan koronun bu çalışmada çekim ekibi de gönüllü sanırım. Dayanışmayla örülmüş bir süreç kuşkusuz. Çekim çalışmalarını yürüten ve klibin sanat yönetmenliğini yapan Beril Azizoğlu’na soralım, çekim ekibi şarkının hikâyesini nasıl anlatmak istedi?

Beril Azizoğlu: Aslında Arzu (Terzioğlu) ve Çetin (Karabudak) ile bir tripod gibiyiz. Arzu ve ben TRT kökenliyiz. Çetin de fotoğraf, prodüksiyon ve yazılım alanında yetkin bir isim. Birlikte SoL TV’nin İzmir yapımlarına imza atmıştık. Bastığımız zemin, yürüdüğümüz yol ve açımız aynı. Hikâyeyi oluştururken iki şeyin altını çizmemiz gerektiği üzerinde durduk.

Birincisi kadına yönelik şiddet, sınıfsaldır ve kapitalist düzenin bir  sonucudur. Kâr hırsıyla ve sömürüyle beslenen egemen sınıfın kurduğu bu düzenin sonucunda; kadınlara da erkeklere de bazı roller biçiliyor ve toplumsal çürümeden etkileniyoruz. Öncelikle bu karanlığa işaret etmek istedik.

İkincisi kadınlar gibi, toplumu oluşturan veya dönüştüren bireyler olarak erkeklerin de bunun bir parçası olması nedeniyle klipte simgesel de olsa  olmaları gerektiği konusuydu. Bu noktalarda hem fikir olduktan sonra şiddet gören kadını dansçı ile anlatmak konusunu netleştirdik ve dayanışmanın çarkına dansçının koreografisini düzenleyen Şeniz (Çelik) ve dansçımız Ece (Mumcuoğlu) katıldı.

-Mekân olarak bir sahne ve sokak var. Neden sokakları tercih ettiniz?

Beril AzizoğluSokak harekete ve eyleme içkindir. Dönüşmek ve dönüştürmek sokakta olur. Bu nedenle hikâyemize; toplumun içinde bulunduğu karanlığı ve kadının zihnindeki yalnızlığını anlatan karanlık bir sokakta başlayıp, aydınlık bir sokakta bitirerek, birlikte güçlü olmanın ve umudun mesajını vermeyi hayal ettik. Burada koro, önce kapalı bir mekanda seyirci konumunda toplumu temsil ederken, sonrasında aydınlanarak birlikte hareket edip mücadele eden, dayanışmayı ve örgütlülüğü temsil eden halk olarak sahneye çıktı ve şarkısını söyledi.

Sonrasında hep birlikte merdivenli ve aydınlık bir sokağa yürüdüler. Merdivenler; koronun birlikteliği ve sokağın aydınlığı gibi yükselen, ilerici bir unsur olarak hikâyemizde yerini aldı. Sokaktan geçenler, balkondan bakanlar ve şarkıyı duyan herkes koroya katıldı. Son sahnede koro, şarkıdaki soruları  kameraya yani izleyenlere sorarak ayna görevi yaptı: "Dişi kuşa sorsan, yuvayı yapar mı?"

-Burada klibin kamera, kurgu ve yönetmenliğini üstlenen Çetin Karabudak’a dönelim. Klibin hikâyesinde renkleri  siyah beyaz ve kırmızı kullanmanızın nedeni nedir? 

Çetin Karabudak: Klibin başında seyirci koltuklarında oturanlar karanlığı yaşayan toplumu ifade ediyor. Kadınlar ve erkeklerden oluşan ve öylece seyreden bu toplumun monokrom bakışını anlatmak için siyah beyaz renkleri tercih ettik.  Sahnede gözü bağlı kadın, toplumun bakış açısından kadın bireyi ifade ediyor. Elbette toplum tarafından kadına atfedilmiş görevler, sorumluklar ve biçilmiş roller, hem kadının gözünü -yani algı ve bilincini- kapatıyor hem de elini kolunu bağlıyor. Bağlı kadına uzanan renklendirilmemiş kadın ve erkek elleriyle tacizi ve toplumsal baskıyı anlatmaya çalıştık. Karanlık sokakta dans eden kadınsa, sandalyedeki kadının zihnindeki düşünsel mücadelesini ifade ediyor. Kadının zihnini gösterebilmek için, yine toplum tarafından oluşturulmuş, karanlık ve renksiz sokağı tercih ettik. Elbiseyi kırmızı seçmemizin nedeni, kadının yaşadıklarının ve mücadelesinin yakıcılığını vurgulamak.

Öte yandan seyreden toplum olmaktan çıkıp söyleyen ve sahneye çıkan toplumu simgeleyen koromuz, dayanışmayı ve aydınlanmayı temsil ediyor. Kadının gözünün açılıp özgürleştiği andan itibaren de her şeyin renklendiğini görüyoruz. Bu arada koro şefininin elbisesindeki kırmızı renk ise kadının gücünü ve cesaretinin yakıcılığını vurguluyor. Son sahnede, bağlarından kurtulan ve özgürleşen kadın sokağa çıkıp renkli kıyafetli koroya karışıyor. Sokak, umudu temsil eden gün ışığı ile aydınlanan insanların sesiyle doluyor. 

Şiddet, kâr hırsıyla ve sömürüyle beslenen bu düzenin sonucunda yaşadığımız toplumsal çürümeyle meşrulaşıyor ve ne yazık ki bir şarkıya ve klibe konu oluyor.

-Son olarak, kadın olmak ne zaman zor olmaktan çıkar?

Beril Azizoğlu: Arkadaşlarım izin verirse ben yanıtlamak isterim bu soruyu. 

Kadın olmak, kapitalist sistemde egemen sınıfın kadını konumlandırdığı yerin kadını zayıf kılması nedeniyle zor. Şarkıda kadına dayatılan bu konum açıkça tarif ediliyor zaten: Eksik etek, beş kız bir oğlan, yuvayı yapan dişi kuş gibi. 

İçinde yaşadığımız sistem; çalışma koşulları, ev işleri ve annelik gibi kadına yüklediği ya da hapsettiği rollerle, emeğin sömürülmesi ile ayakta duruyor. İnsanın çalışma koşullarının düzenlendiği, eğitimle, ilgi alanlarıyla, sporla, kültür-sanatla  geliştiği, toplumsal üretim ve tüketimin erkek ve kadın için eşit koşullarda planlandığı  bir sistemde;  kollektif ve kamusal çözümlerle kadın olmak sadece hayatın akışında insan olmak kadar zor olacaktır. Bu durumda böyle bir şarkıya (veya şarkılara) ve klibe de gerek olmayacaktır.