SÖYLEŞİ | İtalya seçimlere hazırlanıyor: Vitrin değişikliğine karar verildi

İtalya’da sermayenin süper Mario’su ‘Mario Draghi’ istifa etti. Şimdi gözler Eylül'de yapılacak seçimlerde...

Çağdaş Gökbel

İtalya’da sermayenin süper Mario’su ‘Mario Draghi’ istifa etti. İtalyan sermayesi dünyadaki muadilleriyle beraber salgının ve savaşın faturasını işçi sınıfına kesmeye çalışıyor.

Eylül ayında genel seçime gidecek olan İtalya’da siyasi dengenin hassas bir noktada olduğu ve faşistlerin yeniden iktidara gelebileceği Avrupa’da yoğun bir biçimde tartışılıyor.

Peki, Benito Mussolini ve çapulcularının Roma’ya yürüyüşünün 100. yılının arifesinde gerçekten İtalya’da bir faşizm tehlikesi var mı? Artan yaşam maliyetleri ve enerji krizi karşısında İtalyan emekçileri gelecekte ne bekliyor?

İtalya’ya dair merak edilen tüm soruları İtalya'da yaşayan gazeteci Birgül Göker Perdisa’ya1 yöneltmeye çalıştık. İşte İtalya’nın bugünü ve muhtemel geleceği...

Draghi, görev süresi boyunca salgının ve savaşın yükünü işçi sınıfının omuzlarına yıktı. Eylül ayında yapılacak olan seçimlerde bizi İtalya’da ne bekliyor?

Küresel güç odaklarının, aslen bankacı olan Mario Draghi’yi geçici bir süre için, Giuseppe Conte’nin yerine başbakan olarak ‘atadığı’ gerçeği bilinmiyor değil.

Hükümetin normal görev süresi bittiğinde, bahar aylarında sıradan bir siyasetçi gibi meydan meydan gezerek seçim kampanyası yapma zahmetine katlanamayacağı çok belliydi. O yüzden suni bir kriz yaratarak istifa etmesi, bizim için sürpriz olmadı.

Muhtemelen yine önemli bir göreve “atanarak” geri gelecek. Bu NATO Genel Sekreterliği ya da İtalya Cumhurbaşkanlığı olabilir...

İktidarda kaldığı yaklaşık 1,5 yıllık sürede, sizin de dediğiniz gibi, salgın ve savaş sıkıntılarını İtalyan halkının omuzlarına yıkarak gitti.

Liberalleştirme adı altında özelleştirme ve reform aldatmacasıyla İtalya’nın henüz elden çıkarılmamış zenginliklerini satarak, küresel güçlerin kontrolüne vermek asıl göreviydi.

küresel güçler İtalya’da bir vitrin değişikliği yapma kararı aldılar.

Bu görevini tamamıyla yerine getirmiş değil. Halk tabanında, hem sağ hem de sol kesimden kendisine karşı güçlü bir tepki ver. Bu nedenle ajandasında kayıtlı işleri yapamaz durumdaydı.

Sonuçta, küresel güçler İtalya’da bir vitrin değişikliği yapma kararı aldılar. İngiltere’de de yapılan bu biliyorsunuz...

İktidara daha güler yüzlü, halk tarafından sempatik bulunacak “yeni” bir lider getirerek, bu tepkiyi kırabilecekleri düşüncesiyle İtalya’yı baskın genel seçimlere götürüyorlar.

Önümüzdeki bahar yapılması gereken seçim, apar topar Eylül ayına alındı. Tabii, bunun iki önemli nedeni daha var.

İlki, nispeten yaz döneminde Kovid sıkıntılarından kurtulmuş, bir ölçüde rahatlamış seçmen kitlesini sandığa götürmek. Kış aylarında, petrol ve gaz yeterli olmadığı için evini ısıtamayacak, yemeğini pişiremeyecek, elektriği kesilecek halk, fabrikalar kapanacağı için işsizlik, kovid sıkıntıları, hayat pahalılığı, gıda sorunuyla yüzleşerek oy vermeye gidecek olsaydı, ülkede muhtemelen “devrim” olabilirdi.

İtalyan halkı, düzen partilerini “deliğe süpürecekti”. Bunun önüne geçmek istediler.

Diğer önemli neden ise, halkın iktidara tepkisinin sonucunda ortaya çıkmış yeni politik partiler ile oluşumlara seçime hazırlanmaları için zaman bırakmamak.

Bu gerçekleri göz önüne aldığımızda, Eylül ayında yeterli oyu alamayacağı için iktidara tek başına gelemeyecek birkaç düzen partisinin Roma’da yine bir koalisyon hükümeti kuracağı görülüyor.

Giorgia Meloni

Bir süredir sağcı siyasetçi Giorgia Meloni, yeni, denenmemiş, genç ve güzel kadın lider olarak sunuluyordu halka. Muhtemelen Meloni liderliğinde, Salvini ile Berlusconi’nin de yer aldığı bir koalisyon kurulacak. Roma’da bunun hazırlığı yapılıyor.

Bir süredir halkın yaklaşık yüzde 60’ı oy kullanmaya gitmiyor. Şayet halk seçime katılma kararı alır da, oy vererek düzen dışı partileri parlamentoya gönderirse, gerçek bir muhalefetin İtalya’da ortaya çıkması sağlanacaktır. İtalya’da emin olun ki, tüm oylar teker teker sayılıyor, burada hile yapma şansları neredeyse sıfır. O yüzden umut edelim ki halk oyunu kullansın.

İtalya’da sağ bir koalisyon kurulacak gibi görünüyor dediniz. ‘İtalya’nın Kardeşleri Partisi’ lideri Giorgia Meloni siyasetin yeni yıldızı. Garip bir biçimde Meloni, gazetecilik geçmişi ve söylemleriyle fazlasıyla Benito Mussolini’yi çağrıştırıyor. Ayrıca Giorgia Meloni, İtalya’da ‘Kara Baron’ olarak bilinen neo-faşist Roberto Jonghi Lavarini ile yakın işbirliği içerisinde. Tüm bu verilerin ışığında İtalya’da gerçekten bir faşizm tehlikesinden artık söz edebilir miyiz?

Giorgia Meloni sağcı bir lider, doğru... Faşist Movimento Sociale İtaliano (İtalyan Sosyal Hareketi) partisinin gençlik örgütü olan Gençlik Cephesi’ne 15 yaşında katılmış.

Gazeteci olduğu ise şüpheli...Öyle sunuluyor, ama bu mesleği gerçekten yapmış biri değil.

Meloni, ‘sağ gösterip, sağ vuran’ siyasilerden. “Sol gösterip sağ vuran”, partisine sol etiket vurulmuş ama aslen sağ politika yapan siyasilerden değil.

Meloni, radikal sağ ile de siyasi hesaplar nedeniyle zaman zaman bir araya geliyor. Avrupa Birliği çerçevesinde de muhafazakar ve radikal sağ koalisyonu içinde mesela.

İtalyan politikasında etkin bir isim olmayan Kara Baron da bunlardan biri.

'İtalya’da faşizm tehlikesini gerçekçi bulmuyorum'

Yine de İtalya’da faşizm tehlikesini gerçekçi bulmuyorum. Meloni, halk tarafından tanınan bir siyasetçi olmaya başladığı bu son yıllarda hep merkez sağ çizgide olmaya özen gösterdi.

Berlusconi hükümetinde Gençlik Bakanı oldu ve siyasetçi olarak ülkede tanınmaya başlandı. Berlusconi, Meloni’nin eski siyasi patronudur.

İtalya’da düzen partileri içinde radikal sağ görüşü ve faşizmi Kuzey Ligi Partisi ve lideri Matteo Salvini devam ettiriyor. Salvini, 5 Yıldız Hareketi ile iktidara da geldi biliyorsunuz.

Meloni, ‘sağ gösterip, sağ vuran’ siyasilerden

O dönemde bile bu kadar yaygara koparılmamıştı. Türkiye’de pek bilinmez, İtalya’da gerçek aşırı sağı, neo-faşizmi aslında Forza Nuova (Yeni Güç) partisi temsil ediyor.

Parlamentoda temsil edilmeyen ve tehlikeli görülen bu partinin lideri Giuliano Castellino, Repubblica’da yakın zamanda yayımlanan mektubunda Meloni’yi topa tuttu:

“Sizinle savaşıyoruz Giorgia ve seçimlerde kaybettiğinizi görmek istiyoruz, çünkü Monti’yi desteklediniz, Brüksel ve Avrupa Merkez Bankası’na karşı net olmadınız. Çünkü DSÖ ve sağlık tiranlığına karşı çıkmadınız, aşı pasaportu (yeşil geçiş kartı), iş şantajı ve aşı zorunluluğunu destekleyen sahte muhalefetsiniz. Son olarak, NATO’nun yanında yer alıp, Rusya’ya karşı savaştan yana oldunuz.”

İşte, Castellino’nun altını çizdiği tüm bu nedenlerle, aslında Meloni bile gerçekten “sağ politika” yapmıyor...

Patronlar ne isterse onu yapan bir siyasetçi, oportünist. Fransa’da Le Pen liderliğindeki sağ hareketin AB, NATO ve savaş karşıtı olduğunu hatırlatalım hemen.

Meloni ise güçlü bir AB, NATO ve Atlantik politikaları taraftarı. Zaten böyle olmasa, Draghi koltuğunu Meloni’ye bırakmazdı.

Peki niye şimdi bu faşizm yaygarası? Çünkü, özellikle sahte sol partiler -Demokrat Parti başta olmak üzere- “Meloni ile İtalya’ya faşizm gelecek” propagandasıyla halktan oy almaya çalışıyor.

Seçim kampanyalarında halkın sorunlarına çözüm olacak sosyal hakların ön planda olduğu bir siyasi program sunamıyorlar, faşizm korkusunu yayarak oy alabileceklerinin hesabını yapıyorlar.

Bu taktik sıklıkla Avrupa’da uygulanıyor. Fransa’da Macron da, aynı taktik üzerinden iktidarda kalmaya çalışıyor, biliyorsunuz.

Sağ koalisyon iktidara gelirse asıl tehlike faşizm değil, asıl tehlike bir süredir dünyada uygulanan salgın ve savaş politikalarının aynen güçlü bir şekilde İtalya’da devam ettirilecek olması.

Bu, NATO savunuculuğu, ABD ve AB politikaları, Rusya’ya karşı savaş, devamında yeni bir dünya savaşı belki de, Çin’e karşı yapılan provokasyonlar ortada. Yeşil enerji olarak sunulan nükleer santraller, salgın politikaları vs...

Dünyadaki tüm faşistleri bir araya getiren şey göçmen ve mülteci karşıtlığı oldu. Ülkeleri yok edilen bu insanlar maalesef canları ve kanlarıyla silah olarak kullanılıyorlar. Faşist Lig Partisi lideri Matteo Salvini ve Giorgia Meloni ittifaklarını bu insanları sınırdan uzakta tutmak ve ‘medeniyeti savunmak’ söylemi üzerinden oluşturuyorlar. İtalya’daki durum, Almanya’ya çok benziyor. Geçmişin faşist kadroları maalesef tamamıyla ortadan kaldırılamadı. Faşizmin dünü ve bugününe baktığında insanlık sence bu yeni durumun üstesinden nasıl gelebilir?

Meloni, Salvini ve Berlusconi koalisyonunda göçmenler ve mülteci karşıtlığı üzerinden politika yapılacak mutlaka...

Bu konu üzerinden gündemi doldurmaya, halkı oyalamaya çalışacaklar. Çünkü, ellerinde başka kart yok.

Fransa’da sağcı Le Pen, ulusal egemenlik istiyor, savaşa hayır diyor. İtalya’da sağcı Meloni bunları diyemiyor, o yüzden mülteci karşıtlığı kartını oynayacak tabii...

Ama ben tutmayacağını, başarılı olamayacaklarını düşünüyorum. Çünkü şu an halk sorunlarının ana sebebinin ABD-NATO yüzünden Avrupa’da çıkan savaş olduğunu çok iyi biliyor. Bu gerçeği göçmenleri öne sürerek ortadan kaldıramazlar ya da üstünü örtemezler...

Rusya’dan gaz gelmediği için kışın ısınamayacak, elektriği kesilecek ya da fabrikası kapandığı için işsiz kalacak kitleler bunun Afrika’dan sınıra dayanan göçmenler yüzenden olmadığını çok iyi biliyor... Bu nedenle meydanları, mülteci karşıtlığı ile hareketlendiremeyecekler.

Tabii faşizm dünya için gerçek bir tehlike, ancak bu tehlike küresel güçler amaçlarına ulaşmak için faşizmi kullandıkları için var.

İktidarların ya da küresel mafyanın kendisine hizmet eden bu faşist kadroları ortadan kaldırmak gibi bir niyetleri asla olamaz.

Ukrayna’da neo-nazi savaşçı grupları küresel emperyalist güçler ortaya çıkardı. Afganistan, Suriye, Kuzey Irak, Libya gibi ülkelere baktığımızda faşizmin yansıması olan kafa kesen İslamcı radikal grupları da yine bu küresel güçler hedefleri için ortaya çıkarıp beslediler.

Aslında faşizm halktan, tabandan kendiliğinden ortaya çıkan radikal bir akım değil. Hitler ve Mussolini dönemlerinde olduğu gibi tavanın isteğiyle belli amaçlara ulaşmak için oluşturuluyor.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de halklar aslında hep ekmek derdinde...

Faşizm tehlikesinin ve patronu olan bu küresel mafya düzeninin ortadan kalkması için mücadele şart.

Bunun için gerçek sol eğilimli kişilerin, tüm tehlikeleri göze alarak, aktif politikaya dönmeleri, halkı aydınlatma ve halka önderlik yapma görevini üstlenmeleri gerekiyor.

Türk halkının belleğinde Atatürk örneği capcanlı... Günümüzde de Julian Assange buna örnektir... Başka yolu yok.

İtalya, Civitanova Marche’de seyyar satıcılık yapan Nijeryalı Alika Ogorchukwu, kentin en işlek caddelerinden birinde gün ortasında dövülerek öldürüldü. Polisse olayı doğrudan faşist bir eylem olarak tanımlamadı. Lütfen bu olayın gelişimini ve bu acımasız cinayete ilişkin İtalya’da yaşayan biri olarak duygularını paylaşır mısın?

İtalya’yı sarsan, çok üzücü bir olay.

Toplum içindeki akıl sağlığı yerinde olmayan insanların zaman zaman dışa vurdukları vahşetlerine çok üzücü bir örnek daha.

Londra’da İtalyan gencin dövülerek öldürülmesi, Almanya’da otobüste Türk genç kızın dövülmesi, Paris varoşlarında Cezayirli gencin saldırıya uğraması gibi, örnekler çoğaltılabilir...

Civitanova’daki cinayetin de nedeni tam olarak anlaşılamadı. 2,5 yıllık Kovid salgını döneminde takınılan ikiyüzlü politikalar, işçiler fabrikalara giderken sürekli sosyal mesafeye vurgu yapılması, toplumda ciddi bir akıl sağlığı probleminin ortaya çıkmasına yol açtı.

Bu olayda Nijeryalı adamın dövülerek öldürülmesi kadar üzücü olan bir diğer gerçek, çevredeki insanların müdahale etmek yerine olayı cep telefonlarıyla kaydetmeyi tercih etmeleri...

Akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar kategorisine, vahşeti durdurmak için müdahale etmeyip de sanal dünyada popülerlik kazanmak için olayı cep telefonlarıyla kaydedip yaymayı tercih edenleri de katıyorum.

O yüzden aslında durumumuz, halkların durumu tahmin edildiğinden daha da vahim. Dijitalleşme, sanal dünyada yaşama dayatmasının sonucu.

Civitanova cinayetine dönecek olursak... Polis olayı faşist bir eylem olarak tanımlamadı, çünkü muhtemelen cinayeti işleyen kişinin faşist olduğuna dair bir bilgi ya da faşist gruplarla bağlantısı yok. Şayet olsaydı gizleyemezlerdi, hemen duyulurdu.

Katilin söylediğine göre, Nijeryalı adam yanlarına yaklaşıp para istemiş. Bu da sinirlenmiş falan... Muhtemelen yalan, gerçekte ne olup bittiğini bilmiyoruz. Çeşitli söylentiler var...

Cinayetten sonra İtalyan partilerinin tepkilerine bakacak olursak, sol gösterip sağ vuran Demokrat Parti genel sekreteri Letta, “İtalya’da faşizm tehlikesinin göstergesidir”; Faşist Kuzey Ligi’nin lideri Salvini, “İtalya’da güvenlik sorunu var, bunu çözeceğiz”; Meloni ise, “Böyle bir vahşetin hiçbir gerekçesi olamaz” dedi. İtalya’nın seçimlere yaklaştığını göz önüne alarak, yorumu size bırakıyorum...

  • 1. İtalya’da yaşayan gazeteci Birgül Göker Perdisa, İstanbul İtalyan Lisesi’ndeki öğreniminden sonra, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik okudu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştıktan sonra öğrenimine Bologna’da devam etti. Bologna Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi lisansı ve yine aynı fakültede Uluslararası İlişkiler yüksek lisansı yaptı. Yeni Alan Yayıncılık tarafından basılan ‘İtalya’da Bir Heves’ başlıklı bir kitap kaleme almıştır.