Sorunlar çözüldü sanmayın: Depremzedeler kara kışı konteynerlerde karşılayacak

Depremin üzerinden 9 ay geçti. Barınma sorunları hâlâ çözülebilmiş değil. Depremzedeler ikinci kış mevsimini de konteynerlerde karşılıyor.

Özkan Öztaş

6 Şubat depreminin üzerinden 9 ay geçti. Soğuk bir şubat sabahını depremle karşılayan yurttaşlarımız geçtiğimiz kışı çok zor şartlarda, halkın dayanışmasıyla atlattı. Aylar geçti ve tekrar kış mevsimi geldi çattı. Soğuk havalar kendisini iyiden iyiye hissettiriyor. 

Ancak hâlâ depremin meydana geldiği kentlerde barınma sorunları devam ediyor. Yurttaşlar birçok konteynerin soğuk havalara karşı dayanıklı olmadığını belirtiyor. Hâlâ çadırlarda kalan yurttaşlarımız var. Bir yandan geçim derdi diğer yandan bastıran soğuklar sorunları dayanılmaz kılıyor. Depremzedeler yaşadıkları sorunları soL'a anlattı. 

Ya soğuğu yiyeceksin ya yağmuru, konteyner tipine göre

Ali, depreme Adıyaman'da yakalandı. Kendisi şimdi K15 Konteyner Kenti'nde kalıyor. Artık konteyner kentlerin sadece numaraları var. Konteynerlerde yaşayanlar bu numaraları ve nerede olduklarını ezberlemiş zaman içinde. 

İki türlü konteyner var ama tek bir çözüm dahi yok diyor Ali: "Her yağmurda sular altında kalıyor konteynerlerimiz. İki türlü konteyner var mesela. İlki normal sac tavan, basit bir yapı. Ama bunlar yağmura dayanıklı. Ancak üstü sac olduğu için soğuğu direkt içeri alıyor. Isınmıyor bir türlü. Diğeri de sandviç panel dedikleri bir şey var ondan. Katmanlı. Bunlar ısıya dayanıklı. Ama onlar da yağmur yağınca panelleri su sızdırıyor ve içeriye su akıtıyor. Bizimki sandviç panel dediklerinden. Gidip branda aldım üstünü örttüm. Kapıların altına battaniye, kumaş falan sıkıştırıp soğuğu engellemeye çalışıyoruz."

Depremzedeler konteynerlerin üzerine branda sererek yağmur sularından korunmaya çalışıyor.

'Sorun sadece soğuklar olsa bir nebze dayanırız, suyumuzu bile kesiyorlar'

Ali sorunların giderek artan soğuklarla sınırlı olmadığını belirtiyor.

"Mesela geçenlerde AFAD çadırkentin suyunu kesti. Adıyaman Belediyesi'ni aradık, dedik ki 'bu çeşmelerden akan sular içilebilir mi?' Yetkililer içilebilir diye bir açıklama yapmadıklarını söylediler telefonda. Açıktan içmeyin diyemediler herhalde. Biz de mecbur gidip marketlerden damacanalar alıyoruz günü idare etmek için. Sonra tepki gösterdik falan tekrar aktı sularımız. Niye kesildi niye tekrar aktı bu sular bilen eden yok. Ortada bir açıklama da yok. Hani sorunlar sadece soğuklar olsa oturup sadece bununla uğraşsak belki çözüm bulacağız. Bir ısıtıcı verdiler ama insan akşamları yakıp uyumaya korkuyor, bir sorun olur mu, elektrik kontağından bir yangın çıkar mı, hafif bir sarsıntıda düşer devrilir mi diye. Ama bunların dışında bir sürü sorunla baş etmeye çalışıyoruz."

Sorunlar sadece soğukla sınırlı değil. Altyapı ve benzeri başlıklarda birçok sorun olduğu ifade ediliyor. Sorunların en başında da içme suyu sorunu geliyor.

'Yıkılma kararı çıkan evlerde kalanlarımız var'

İsmail Hatay'da yaşıyor. Defne İlçesi Dursunlu Mahallesi'nde. Önce çadırkentlere yerleştirilen Dursunlu halkı aradan geçen zaman zarfında kurulan konteyner kentlere geçmeye zorlanmış: "Bu konteyner kentler bize uzakta. Okulu olan var, işi gücü olan var, tarımla uğraşan var. Yani bunları bırakıp da bir yere gitmek o kadar kolay olmuyor. Bize dediler ki 'o zaman size çadır verelim gidin bahçenize kurun'. Biz de öyle yaptık. Bizim ev orta hasarlı. Sonra az hasarlıya dönüştürüldü statü olarak. Yıkım kararı yok. Aradan bir yıl geçti ama hâlâ eve girmeye korkuyoruz. Bütün aile çadırda kalıyoruz."

Birçok ailenin yıkım kararı çıkan evlerinde kaldığını ifade ediyor diğer yandan İsmail ve ekliyor: "Mesela bizim akrabalarımız vardı. Kalacak yerleri de yok. Bize yaklaşık 10 km uzaklıkta iki tane çadırkent var. Onlarda kalın dediler. Akrabalarımız da yıkım kararı çıkan evlerine döndüler. Burada kaldılar. Ev yıkılana kadar oradaydılar. En ufak bir depremde yıkılacak bir evde kalmak zorundaydılar. Şimdi kış geliyor hâlâ köylerde kendi yıkım kararı çıkan ya da orta hasarlı evlerine girmeye korkan insanlar bahçelerindeki 10 metrekareden küçük çadırlarda kalıyor."

Bahçeye kurulan çadırların bir kısmı kışa dayanıklı. Ama birçok insan kışa dayanıklı çadır bulamamış. Konteyner kentler köyde yaşayanların tercihi olmuyor. Hem hayvancılık ve tarım alanlarına hem de köydeki okullara uzak noktalarda yer alıyor bu yerleşkeler.

'Şov yaptıkları konteyner kent ayrı, sorunların yaşandığı konteyner kent ayrı'

Zeynep Malatya'da yaşıyor. Kendisi deprem bölgelerinde görevli aynı zamanda. Konteyner kentlerdeki insanlara psikolojik destek sunan bir kurumda çalışıyor. Zeynep, medyaya yansıyan konteyner kent imgesiyle gerçekte yaşanan arasındaki ayrıma işaret ediyor: 

"Mesela burada Teknokent Konteyner Kenti var. Burası hükümetin, valiliğin medyaya görüntü verdiği yer. Malatya'nın zenginleri de genelde buraya yatırım yapar, buraya destek sunar, buraya katkı verir. Burada göçmenler kalmıyor mesela. Kalamıyor. Asfaltı var, çarşısı var, çamaşırhane sponsoru bir beyaz eşya firması. Aynı zamanda bir kıyafet mağazası buraya bir çocuk merkezi açtı. Herhangi bir devlet görevlisi geldiğinde burası gösteriliyor. 8 tane aşevi var mesela burasının. Nüfusu da 10 binden fazla.

"Ama diğer konteyner kentler öyle değil. Beydağı Geçici Barınma merkezi mesela. Eskiden sığınmacıların kaldığı geri gönderme merkeziydi, şu anda Türk, Afgan ve Suriyelilerin birlikte kaldığı bir konteyner kent. Burada eğitim sınıfları 50 kişilik. Genellikle öğretmen yetersizliği var. Sürekli kavga çıkıyor. Çoğunlukla yoksul yurttaşlarımız burada kalıyor. Kimi zaman güvenlik sorunları çıkıyor. Valilik burayı pek önemsemiyor. Şehir merkezine 20 km uzaklıkta etrafında herhangi bir market falan da yok.

"Sonra mesela Samanköy, İkizce ve Yakınca konteyner kentleri var. Buralar yeni yapılan yerler ama kış ayları için iç yalıtımı, ısınması hava koşullarına dayanıklılığı iyi değil. Bayındırlık problemleri var. Çoğunluk kışı buralarda karşılayacak. Malatya'da bu kış hepimiz için çok zor geçecek."

Depremzedeler aynı zamanda genel kamuoyundaki "depremzedelerin sorunları çözüldü" kanısına dikkat çekiyor ve öyle olmadığını belirtiyor. Hâlâ dayanışmaya ihtiyaç olduğu kesin.