"2025 karanlığı yendiğimiz, hunharca okuduğumuz, öfkemiz, sevincimiz ve coşkumuzla yeri göğü sarstığımız, sadece kitap listelerini değil bu düzeni de yıkıp geçtiğimiz bir yıl olsun."
Haber Merkezi
Her yılın bitiminde bir muhasebe yapılması adettendir. Yılın olayları, en çok izlenen filmler, en çok dinlenen müzikler, ne kadar okunduğu belli olmayan çok satan kitaplar… Eserin niteliğinden çok nicel karşılığını ölçen bu değerlendirmeleri ciddiye almanın elbette bir sınırı var. Bu listelerin dışında bir de “en iyi”leri seçen listeler var. Her yıl pek çok çeviri ve telif eserin yayımlandığı ülkemizde, aralarında kerli ferli isimlerin de bulunduğu on, on beş ya da daha fazla kişinin seçimleriyle “en iyi roman” “en iyi öykü” seçmek sizce de acayip değil mi?
Biz bu acayiplikleri bir kenara bırakıp 2024’ün edebiyat dünyasına kısa bir göz atalım ve kendimizce yaptığımız seçkiyi okurlarla paylaşalım.
Kitaplara geçmeden iki olaydan söz etmek gerekir herhalde. Birincisi, edebiyatımızın önemli kalemi Füruzan’ın 11 Şubat 2024’te, 91 yaşında hayata veda etmesi oldu. Görkemli 20. yüzyılda, ülkemizde yetişmiş önemli bir yazardı Füruzan. Parasız Yatılı, Kırkyedililer, Kuşatma, Benim Sinemalarım en bilinen eserleri arasındadır. Uzunca bir süre yazmaya ara verdiği edebiyata 90 yaşına girdiği sıralarda yayımlanan ve içinde üç uzun sayılabilecek öykünün yer aldığı Akim Sevgilim isimli kitabıyla geri dönmüş, ancak bu dönüş bizim liste meraklısı edebiyat çevrelerinde sessizlikle karşılanmıştı.
Söz edeceğimiz ikinci olay ise Mine Kırıkkanat ile Elif Şafak arasında süren intihal davasının sonuçlanması ve asıl bundan sonra kopan gürültü oldu. Mine Kırıkkanat, Elif Şafak’a ait Bit Palas isimli eserin kendisine ait Sinek Sarayı isimli romandan çalındığını iddia etmiş ve açtığı davayı kazanmıştı. Davanın ardından bilirkişi raporları, açıklamalar, karşılıklı sataşmalar havada uçuştu. İş öyle bir noktaya geldi ki Orhan Pamuk, Oya Baydar başta olmak üzere büyüklüğünden sual olunmayacak pek çok önemli kalem erbabı imza toplayarak “linç” edildiğini düşündükleri Elif Şafak’a sahip çıktılar. Elif Şafak ve Mine Kırıkkanat etrafında çıkan gürültüden çok bu gürültüye ses katanların sesiz kaldıkları meselelere bakmak edebiyat çevrelerinde zaman zaman alevlenen “network”, “adamcılık” vb. tartışmalara dair de fikir verebilir.
Neyse. Biz kitaplara dönelim ve yılın sonunda çıkıveren, belki pek çoğunuzun henüz sayfasını bile aralamadığı iki kitapla başlayalım.
Eksodos, Volkan Algan
İlk kitabı Asfalya'da İzmir'i merkeze alan ve birbiriyle ilişkili öykülerinde, okuru sadece İzmir'in sokaklarında değil tarihte de yolculuğa çıkaran Volkan Algan, Asfalya'nın ardından Birbirimizden Yansır Suretimiz isimli işçi sınıfı romanıyla okura ulaşmıştı.
Ve şimdi Algan'ın ikinci romanı Eksodos kitaplıklardaki yerini alıyor. Parçası olduğumuz bir kuşağın hikâyesi var Eksodos’ta. Kaybolan, yolunu bulamayan, çelişkiler içinde yamulup kalmış, soluğu kesilmiş bir kuşak. Avukat Aydın Uslu’nun içine sıkıştığı hayatı anlama ve kendisine yeni bir yol bulma çabasını okurken Volkan Algan’ın gelişen diline, kurgusuna da tanıklık ediyoruz. Her seferinde daha iyisini yazan ve daha iyilerini okuma umudunu okura veren bir yazar Volkan Algan.
Mütareke İstanbul’undan Manzaralar: İşgal, Menfaat, İrade; Kaya Tokmakçıoğlu
İkinci kitabımız kurmaca ile belgeselin birbirine geçtiği bir eser. Kaya Tokmakçıoğlu, belli ki kalemini sınıfına adamış ve İstanbul'a aşık bir yazar. İlk kitabı Köle, Kul Amele’de kentin tarihini, oluşumunu sınıf mücadeleleri tarihiyle birlikte ele almıştı. Mütareke İstanbul'undan Manzaralar’da işgale uğramış İstanbul’u yazıyor Tokmakçıoğlu. 1918-1923 yılları arasında İstanbul’dayız.
Her bölümde anlatıcının sesine Nâzım’ın sesi karışıyor. 100 yıl öncesinin Galata’sında, Eyüp’ünde, Haliç’inde, İstanbul’un dört bir köşesinde işgalin, ihanetin, fırsatçının karşısında bir mücadelenin örgütlenişine tanıklık ediyoruz. Geçmişin hikâyesine günümüzün fotoğrafları mihmandarlık ediyor.
Tokmakçıoğlu, fotoğraflar yoluyla günümüzü geçmişin hikâyesine dahil etme gerekçesini, kitaba yazdığı önsözde şöyle açıklıyor: “Fotoğraflar, yüz yıl önce işgalcileri defetmiş, genç Cumhuriyet’le birlikte gözden düşüp kısa sürede sermayenin iştahını kabartmış, iki darbe arasında mücadele etmiş, onlarca yıldır “kentin üzerindeki eller” tarafından talan edilmiş kenti belgeliyor.” Eserinde sadece işgale, direnişe değil bunun sürekliliğine ve güncelliğine de dikkat çekiyor Tokmakçıoğlu.
Terra Alta, Javier Cercas
2024’ün heyecan verici sürprizlerinden birisi yeni bir Cercas kitabının Türkçe’de yayımlanması oldu. Salamina Askerleri isimli muazzam romanını çevirerek Cercas’ı ilk kez dilimize kazandıran Gökhan Aksay’ı Terra Alta’nın da çevirmeni olarak görüyoruz. Cercas okurları için Terra Alta ile gelen bir başka sürpriz ise eserin polisiye türünde kaleme alınması.
Sakin bir kasaba olan Terra Alta’da vahşice işlenmiş bir cinayet ile romana giriş yapan okuru başta polis memuru Melchor olmak üzere muazzam karakterler ve heyecanlı bir hikâye bekliyor. Yazar polisiye kurgusunun içerisine karakterlerin hem kişisel hem toplumsal hikâyelerini ustaca yediriyor.
Elbette Cercas romanlarının olmazsa olmazı “hesaplaşma” isteği Terra Alta’nın da en önemli unsurlarından biri. Ve yine hemen her romanında olduğu gibi hikâyenin kritik anlarında İspanya İç Savaşı’nın gölgesini hissediyoruz.
Güneşteki Adamlar, Gassan Kanafani
2024, Güneşteki Adamlar’ın yayımlandığı yıl değil. 2024, İsrail’in Filistin halkına soykırım uyguladığı ve Filistinlilerin çocuk, kadın ve erkek tüm insanlarıyla bu soykırıma büyük bir haysiyet ve onurla direndiği bir yıl. Kanafani ve eserleri bu sebeple, yeniden yayımlanmış gibi hatırlanmayı hak ediyor. Arapça aslından Türkçe’ye Mehmet Hakkı Suçin tarafından çevrilen Güneşteki Adamlar, işçi olmak için bir su tankerinin içinde, kaçak yollardan Kuveyt’e geçmeye çalışan Ebu Kays, Mervan, Esad ve kaçakçıları Ebu’l Hayzuran’ın trajik hikâyesini anlatıyor. Kanafani’nin Arap edebiyatında oldukça ses getiren bu ilk romanı bugün devam eden Filistin direnişinin köklerine ilişkin ipuçları sunması nedeniyle önemini koruyor.
Yanımda Kal, Eylem Ata Güleç
Yanımda Kal, Eylem Ata Güleç’in üçüncü öykü kitabı. Yaşadığı kentle, toplumla ilişkisi oldukça güçlü bir yazar Güleç ve bunu büyük bir ustalıkla öykülerine yansıtıyor. Uzak Değil’de sergilediği bu ustalığı Yanımda Kal’la tekrarlamış olması edebiyatımız için oldukça sevindirici. Dili inkâr edilen bir halkın hikâyesinde hepimizin hikâyelerini anlatıyor aslında. Orada ve burada yoksulların tarafı aynı.
Alman Demokratik Cumhuriyeti: Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Cumhuriyet; Cemil Fuat Hendek, Osman Çutsay
Edebiyat, kurmaca, öykü deyip 2024’ü kurmaca dışı bir eserle bitirmenin takdirini siz okurlara bırakıyoruz ama Alman Demokratik Cumhuriyeti’ni muazzam bir edebi lezzetle (bu edebi lezzet kurtarıcımız olabilir) anlatan bu eseri paylaşmadan geçip gidemezdik. Oldukça karamsar, umut kırıcı, kötülüğün giderek hayatın parçası olduğu bir yılı daha geride bırakırken çok daha koyu bir karanlık içinde, on milyonlarca insanın ölümüne neden Nazizmin coğrafyasında inşa edilmiş DDR’nin hikâyesi umut ve ilham verici.
Cemil Fuat Hendek ve Osman Çutsay büyük bir titizlikle inşa ve çözülüş sürecini ele alırken meseleye oldukça yakından ve objektif bakmamızı sağlayan bir siyasi perspektifi de bize sunuyorlar. Avrupa’nın kalbinde yükselen bir sosyalist cumhuriyetin hikâyesi var kitapta. Bu cumhuriyetin çözülüşüne, çözülüşün peşinden gelen büyük yıkıma edebi olarak da bakmak isteyenler için tamamlayıcı bir öneri olarak Tarık Ali’nin yazdığı Ayna Korkusu isimli romanını salık verebiliriz.
2025’e koyu bir karanlık içinde giriyoruz. Yabancısı değiliz bu karanlığın.
2025 bu karanlığı yendiğimiz, hunharca okuduğumuz, dinlediğimiz, izlediğimiz, öfkemiz, sevincimiz ve coşkumuzla yeri göğü sarstığımız, sadece kitap listelerini değil bu düzeni de yıkıp geçtiğimiz bir yıl olsun.