Şırnak’ta sessiz sedasız çevre katliamı: Ormanlık alanların yüzde 20’si yok edildi

Şırnak’ta ormanların yüzde 20’si yok edildi. Maden ve enerji projeleriyle hızlanan çevre katliamı, denetimsizlik ve hukuksuzlukla büyüyor.

Özkan Öztaş

Şırnak’ta yıllardır süren, ancak son 5 yılda yoğunlaşan orman kıyımı bölgedeki doğal yaşamı tehdit eder boyutlara ulaştı. Maden arama projeleri ve güneş enerjisi santrallerinin eşlik ettiği bu talanda, on binlerce ağaç kesilerek kamyonlara yükleniyor. Kesilen ağaçların oluşturduğu tahribat, uydu görüntülerine dahi yansımış durumda.

Ancak yeterince dikkat dahi çekmiyor konu.

Yeni Yaşam gazetesine konuşan Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu Başkanı Fadıl Tay, 2016’dan bu yana Şırnak’taki ormanlık alanların yaklaşık yüzde 20’sinin yok edildiğini belirtiyor. Bu, her 5 ağaçtan birinin artık yerinde olmadığını gösteriyor. Ancak bölge halkı, kaybın resmi verilerde yansıtılandan çok daha büyük olduğunu ifade ediyor.

Bölgede, ormanlardan “ucuz kazanç” sağlamak isteyenlerin kamyon alarak bu sevkiyattan gelir elde etmeye yöneldiği belirtiliyor. Şırnaklı yurttaşlar ise bu yıkıma karşı kamuoyunun sessiz ve tepkisiz kaldığını ifade ediyor.

Orman kesimi uygulamalarının büyük çoğunluğu hukuksuz şekilde gerçekleşiyor. Kesimlerin başlangıç noktası genellikle 1990’lı yıllarda boşaltılan köyler ya da “güvenlik bölgesi” ilan edilen alanlar. Bu alanlardaki ormanlar, çoğu zaman korucular eliyle “ganimet” mantığıyla kesilerek çevre illerde satışa sunuluyor. Şırnak Barosu’nun sürecin başından bu yana yaptığı başvurularsa sonuçsuz kalmış durumda.

Gazeteci Medine Mamedoğlu’nun aktardığına göre, korucular bazı durumlarda yurttaşları, “Ağaçlarınızı ya siz kesersiniz ya da biz keseriz” diyerek tehdit ediyor.

soL, Şırnak’taki bu ekolojik yıkımı Çevre Mühendisleri Odası (Diyarbakır Şubesi) Eş Başkanı M. Resul Almastaş ile görüştü.

‘ÇED raporları şeffaf değil, denetlenmiyor’

M. Resul Almastaş, Şırnak’ta son yıllarda hızla artan orman kesimlerinin, madencilik ve enerji projeleriyle birlikte ciddi bir ekolojik yıkıma yol açtığını söylüyor. Kömür, petrol ve taş ocaklarının faaliyetlerinin; bölgedeki flora, fauna, su kaynakları ve orman varlığı üzerinde geri dönüşü zor hasarlar bıraktığını belirtiyor.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin şeffaf olmadığını ve yeterli biçimde denetlenmediğini vurgulayan Almastaş, özellikle bölgenin coğrafi olarak ulaşılması güç olması ve sıkça başvurulan “güvenlik” gerekçeleri nedeniyle yerinde denetimlerin yapılmadığını söylüyor:

“Bilim insanlarının, çevre örgütlerinin ve üniversitelerin sürece katılımı büyük ölçüde engelleniyor. Oysa bölge halkının önemli bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyor. Doğal kaynakların tahribi, doğrudan yaşam koşullarını etkiliyor. ÇED süreçlerine bağımsız bilim insanları ve yerel halk mutlaka dahil edilmeli; yerel izleme komisyonları kurulmalı ve denetim mekanizmaları güçlendirilmeli.”

‘Bölgedeki kıyımı belgeleyen veri sistemi yok’

Şırnak’ta yaşanan çevre kıyımı sadece ormanlarla sınırlı değil. Sermaye yanlısı politikalarla kamusal denetimden uzak yürütülen madencilik faaliyetleri de çevre üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Almastaş’a göre, özellikle açık kömür madenciliği ve petrol arama çalışmaları; hava, su ve toprak kalitesini tehdit ediyor.

Ancak bu etkileri düzenli ve kapsamlı biçimde izleyen bağımsız bir çevresel veri sistemi bulunmuyor. Almastaş şu bilgileri paylaşıyor:

“Meslek odalarının sahadaki teknik gözlemleri, yerel halkın şikâyetleri ve sınırlı sayıdaki kamuya açık raporlar bir araya getirildiğinde, tablo endişe verici boyutta. Toz emisyonları, yüzeysel su kirliliği, toprak bozunumu ve ekosistem parçalanması en sık gözlemlenen etkiler arasında.”

‘Duyarlılık, yaptırıma dönüşmüyor’

Şırnak’ta yaşanan çevresel yıkıma karşı kamuoyunda zaman zaman duyarlılık oluşsa da bu tepkinin yasal yaptırıma dönüşmediğini vurgulayan Almastaş, sorunun temeline inmeden çözüm üretmenin mümkün olmadığını dile getiriyor:

“Şırnak’taki orman varlığı üzerindeki sistematik tahribat, kamuoyunda haklı bir çevresel duyarlılık oluşturdu. Ancak bu duyarlılık, kurumsal düzeyde etkili bir yaptırıma dönüşmedi. Yasal denetimlerin zayıflığı, cezai süreçlerin işletilmemesi ve sorumlu kurumların suskunluğu çevresel suçları adeta cezasız bırakmaktadır. TMMOB çatısı altında basın açıklamaları, teknik raporlamalar ve kamuoyu bilgilendirmeleri yapılmakta. Bilimsel dayanaklardan yoksun projelere karşı hukuki ve teknik mücadelemiz sürecek.”

Şırnak’taki yıkım, doğa tahribatının sermaye birikimi aracı haline geldiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kamu denetimi, toplumsal duyarlılık ve hukuki mücadele olmaksızın, bu katliamın önüne geçilmesi mümkün görünmüyor.