SİHA’lar: Patron sınıfının yeni süvarileri

Türkiye’nin son çatışmalarda Azerbaycan lehine askerî desteği tartışma yarattı. Bu desteğin en çok dikkat çeken unsuru Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA). 

Ogün Eratalay

Azerbaycan ile Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle yeniden savaşmaya başlamasıyla beraber, Türkiye’nin Azerbaycan lehine askerî desteği tartışılmaya başlandı. Bu desteğin en dikkat çeken unsuru da Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) oldu. 

İktidar yanlısı medya bir yandan savaş boruları çalarken, diğer taraftan “Ermenilerin hakkından gelen yerli SİHA” güzellemeleriyle dolup taşıyor.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir habere göre savunma ve havacılık sanayi sektörü, Eylül ayında en fazla ihracatı 77 milyon 167 bin dolarla Azerbaycan'a yaptı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadının başındaki bir firmanın bu sektöre yaptığı büyük yatırım ve ürettiği SİHA’lar adeta milli gurur meselesi haline getirilerek her fırsatta AKP’nin agresif dış politikasının en güçlü kozu olarak parlatılıyor.  

Doğrudan imha etme odaklı, içinde insan olmadığı için “politik risk de taşımayan” bu araçlar yeni dönem savaş konseptinin ayrılmaz parçaları. Peki Türkiye bu araçlarda söylenildiği kadar eli kuvvetlendi mi? 

Kötü komşu ev sahibi mi yaptı?

Savunma sanayiinin gelişimi hikayesi aslında Türkiye kapitalizminin gelişimiyle paralel ilerledi. Uzun yıllar boyunca Soğuk Savaş döneminde silahlandırılan ancak silah üretilmesine izin verilmeyen Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine entegrasyonu kuvvetlendikçe bunun savunma sanayiine de yansımaları oldu. Özallı yıllarla montaj seviyesinde başlayan faaliyetler bir kültür oluşturmaya ve AKP’li yıllarla tırmanışa geçen büyümeye temel sağlamış oldu.

TSK’nın özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yıllarca PKK karşıtı operasyonlar sırasında ABD’nin elinde olan ileri teknoloji silahları talep etmesine rağmen bunlara erişimine sınırlı olarak izin verildi. Buradaki bağımlılık ilişkisi ortadan kaldırılamadı. ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki İsrail üzerinden erişilen sistemlerse verimli değildi. Üstelik kritik veriler önce emperyalist hiyerarşiden geçtikten sonra Türkiye’yle paylaşılıyordu.

Bu sıkıntıların yaşandığı özgün bir alan olan SİHA’lar açısında bakılacak olursa ilginç bir çakışma yaşandığı söylenebilir. 

Türkiye kapitalizminin artık ülke sınırlarının ötesine sermaye ve etki ihracına gözünü dikecek derecede palazlanması ve AKP’nin bu eğilimi destekleyici, kuvvetlendirici ve önaçıcı dış politika pratiği bir araya geldi. Aynı zamanda küresel ölçekte emperyalist hiyerarşideki statükonun sallantıya girmesi, ABD’nin güç kaybetmesi, Çin ve Rusya karşısında bölgesel meselelerde insiyatif yitirmesi gibi koşullarla birlikte Türkiye’nin bölgede hareket alanı genişledi. 

Dolayısıyla SİHA’lar açısından bakıldığında Batılı modellerin kopyalanmasının ötesinde bazı temel teknolojilerin elde edilmesiyle beraber Türkiye egemenleri ellerinde hem bölgesel aktörlere satabilecekleri, hem zayıf durumdaki bölge ülkelerinde dengeleri değiştirmeye yeltenebilecekleri bir araç bulmuş oldular.1 Emperyalizmin krizi içinde geleneksel yöntemlerle idame edemediği bölgelerde ortaya çıkan asimetrik savaşlar için en uygun silahlardan olan SİHA’lar bu sayede önem kazandı ve belirleyici oldu.2

SİHA’lar nerelerde karşımıza çıkıyor?

Bölgemizdeki sıcak çatışmalar bakıldığında akla gelen örneklerden Libya, Somali3, Suriye ve Dağlık Karabağ’da Türkiye’nin SİHA’ları gündeme oturmuş durumdadır. Libya, Somali, Suriye örneklerinde açıkça ortaya konan, Dağlık Karabağ konusunda ise dolaylı şekilde kabul edilen SİHA varlığı bu silahın etkisinin objektif bir değerlendirmesinin yapılmasını şart kılıyor.

Elbette özellikle deklare edilmemiş savaş alanlarında ve çoğunlukla geleneksel anlamda ordular arasında gerçekleşmeyen çatışma ve muharebelerde kullanılan SİHA’ların bu türlü bir analizini yapmak kolay değil. Ancak genel olarak sürecin ilerleyişi ve alınan resmî olmayan kayıt dışı bilgiler gerekli veriyi verebiliyor.

Her iki tarafın da geleneksel ordu olmaktan çok uzak birliklerle savaştığı, çeşitli ülkelere ait paralı askerlerin ön saflarda savaştığı, kabilelerin en yüksek rüşveti verenin safına geçtiği Libya cephesinde deneyimli ellerde kullanılan SİHA’ların savaşın kaderini değiştirebildiği görülüyor.4

Benzer bir durum Suriye’de yaşandı. Katmerli vekalet savaşlarının sürdüğü coğrafyada an itibarıyla sulh olmuş gözüken Türkiye’nin başını çektiği öbekle, Rusya’nın desteklediği öbek bu pata durumuna gelmeden önce birbirlerinin çok canını yaktı.5 Bu zaiyatlar arasında SİHA’lar tarafından imha edilen değerli füze sistemlerinin de bulunduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Ayrıca Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine satılan SİHA’ların Rusya ve Ukrayna arasında savaşın kağıt üzerinde devam ettiği Donetsk bölgesinde görüldüğü ve etkili şekilde kullanıldığı da açıklanmış durumda.6

Sürmekte olan Dağlık Karabağ çatışmalarında Ermenistan tarafı Türk silahlarının Azeriler tarafından kullanıldığını iddia ediyor. İddialar Milli Savunma Bakanlığı tarafından şiddetle yalanlansa da7, Azerbaycan yönetimi bunun aksi yöne çekilebilecek açıklamalarda bulunuyor. Devlet Başkanı oğul Aliyev’in yaptığı Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde İsrail-Rus-Türk menşeili SİHA’ların bulunduğu ve kullanıldığı açıklaması bu anlamda ilginç bir yere oturuyor.8

Sonuç yerine, strateji nedir?

Bugün bölgedeki sıcak çatışmalar ve son günlerde Dağlık Karabağ ile gündeme gelen SİHA’lar, SİHA’ların kullanım amaçları Türkiye’deki iktidarın yönelimleri konusunda da bize bazı veriler sunuyor. Artık bölgede önemli bir ekonomiyi ve stratejik gücü temsil eden Türkiye kapitalizmi, emperyalizmin de bıraktığı boşlukları değerlendirme, büyüme ve genişleme peşinde. 

Özgün bir coğrafyada, özgün bir konjonktürde girişilen bu cesur hamleler patronların elinde merkezileşen çoklu enstrümanlarla eş güdüm içerisinde, adeta kendini ispatlamak istercesine gerçekleştiriliyor. THY-Diyanet Vakfı-TSK ve savunma sanayii kurumları aynı planın parçası olarak girişimlerde-hamlelerde bulunuyor, sermayenin önünü açacak cesur adımlar atıyorlar.