Sendikalarda yüzde 2 barajı: Eriyişlerini gizlemek isteyenlerin vazgeçilmezi

Önce Danıştay’ın ardından AYM’nin kapattığı yolu zorlamaya çalışanlar ve ayrımcılığı kendi menfaatleri için önceleyenler, sendikal mücadelede kara harflerle adlarını yazdırmaya devam etmektedirler.

Maksut Balmuk*

12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte kamu görevlilerinin sendikalaşmasına da darbe vurulmuştu. Darbeden sonra kurulan ilk sendika anayasa ve yasalardaki boşluktan yararlanarak kurulun Eğitim-İş olmuştur (1990). Bu gelişmeyi başka sendikaların kurulması ve sendikaların çatı örgütü konfederasyonların kurulması izlemiştir. 

Sendikal mücadele 2001 yılında Bülent Ecevit hükümeti döneminde çıkarılan 4688 sayılı yasayla yasal zemine kavuşmuştur.

Sendika aidatlarının gelişimi

2001 yılına kadar sendikalar üyelerinden elden toplanan aidatlarla ayakta durmaya çalışırken 4688 sayılı yasanın çıkmasıyla maaşlardan kesinti yapılması yoluyla örgütlenmişlerdir. 

2005 yılında yetkili konfederasyon KAMU-SEN toplu görüşmelerde sendika aidatlarının devlet tarafından karşılanmasını gündeme getirmişler ve bu toplu görüşme ile aidatları devlet tarafından ödenen (maaşların ödenmesi ile üye sayısına ve gelirlerine göre sendikalara aktarma şeklinde) bir anlayışa geçilmiştir.   

AKP iktidarı ve MEMUR-SEN

Bu yıllarda yani AKP iktidarı ve hükümet desteğiyle özellikle kadrolaşma boyutu ve yönetimin ele alınması sonucu ortaya çıkan kayırmacılık yaklaşımı ve mobbing gibi kaygılarla üyesini hızla arttıran MEMUR-SEN konfederasyonu önce sadece Diyanet Başkanlığı'nda ardından diğer iş kollarında ve nihayetinde tüm iş kollarında yetkili sendika olmuş. 2012 de toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçilmesiyle memurlarla ilgili de söz sahibi olmuştur.

Toplu sözleşme masasında yasa gereği diğer iki konfederasyonun da yer almasından sürekli şikayet eden, toplu sözleşmeden elde edilenlerden üyelerinin daha çok yararlanmasını savunan yaklaşımlarla gündeme gelen ve bu konuları sürekli gündemde tutan yetkili konfederasyon MEMUR-SEN, toplu sözleşmeler sonrası memurların eleştirileriyle karşı karşıya kalmış ve sürekli artan üye sayıları artık geriye doğru gitmeye yüz tutunca değişik formül arayışları başlamıştır. 

Üye kaybı üzerine yeni formüller

Bu geriye gidiş aynı zamanda örgüt içinde seslerin yükselmesine bazı üye ve yöneticilerin yeni sendika kurma gibi arayışlarına yol açmıştır. Aynı durum özellikle parti sendika (MHP ile KAMU-SEN) ilişkisi bağlamında üye sayısı yönünden ikinci durumdaki KAMU-SEN’de ve özellikle en çok üyeye sahip oldukları eğitim ve bilim işkolunda Türk Eğitim Sen’de de görülmeye başlamıştır. 

Toplu sözleşmede kendi üyelerine daha çok ödeme yapılmasını sağlayamayacaklarını anlayınca kendilerinden kopan üyelerin sendika kurmalarına engeller konulmak istenmiştir. Bunun için 2019’da imzalanan toplu sözleşmede MEMUR-SEN üye sayısı yüzde 1’den az olan memurlara toplu sözleşme ikramiyesi ödenmemesi ödenecek olanlara da yaklaşık 3 kat fazla ödenerek memura bu sendikalara üyelikleri halinde ek katkı sunma maddesi konulmuştur. Böylece yüzde 1’in altında üyeye sahip sendika üyeleri mali kayba uğrarken sendikaları da  gelirlerini üyelerinden tahsil etmek zorunda kalacak ve bir bakıma gelirsiz kalarak kapılarına kilit vuracaklardı. Yeni sendika kurmak isteyenler ise mali sebeplerle cesaret dahi edemeyeceklerdi.

Danıştay’dan iptal kararı

Konu Danıştay’a taşınmış ve Danıştay toplu sözleşme maddesini iptal ederek ilk noktayı koymuştur.

İlk noktayı diyoruz çünkü gücü elinde tutan sendikaların bu heveslerinden vazgeçme niyetleri yoktu. Hükümetin de arkalarında olduğunu bildiklerinden bu kez TBMM yoluyla şanslarını deneyeceklerdi. 

Hükümet o kadar destek veriyordu ki üye kaybının gizlenmesi için 2020 yılında pandemi gerekçesiyle üye sayısı tespiti Temmuz ayına (ilanı eylül ayına)  dahi bırakılmış ilk atama öğretmenleri, yetkili sendikanın değişik gerekçelerle üye yapabileceği hesaplanmış ve  okullar kapalı iken Haziran’da göreve başlatıldılar desek herhalde abartı olmaz.

İktidar partisi desteği ile bu kez TBMM’ye yasa teklifi verildi ve toplu sözleşme ikramiyesi aynı tutulurken (bugünkü hesapla aylık 190 TL) yüzde 2'den çok üyeye sahip sendika üyelerine her ay toplu sözleşme ikramiyesi (190 TL + toplu sözleşme desteği  537 TL) verilecekti. Toplu sözleşme ikramiyesinin yaklaşık sendika aidatına denk geldiğini düşündüğümüzde yüzde 2’den fazla üyeye sahip sendika üyelerine 537 TL'lik ek gelir anlamına gelmekteydi. 

Merdivenaltı sendika 

Dönemin Çalışma Bakanı Vedat Bilgin kanun çıkarken yüzde 2 barajın altında kalan sendikalar için gerçekten utanılacak düzeyde talihsiz bir yaklaşımla merdiven altı sendika tabirini dahi kullanabilmiştir. 

CHP tarafından Anayasa Mahkemesine taşınan bu düzenleme  iptal etmiştir. Bu iptalin anlamı yüzde 2'den fazla üyeye sahip sendika üyelerinin ocak ve ayında aldıkları 537 TL'lik ödemeyi alamayacaklardır.

AYM bu düzenlemeyi iptal ederken; 

Sendikalaşma önünde engel olabileceği, büyük sendikalar ile rekabet etmenin engelleneceği, yeni sendika kurmanın zorlaşacağı… gibi gerekçelere dayandırmıştır.

Yetkili sendikanın da istediği tam da AYM’nin gerekçeleri idi. Bunda da bir nebze başarılı oldular diyebiliriz. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere bu dönemde sendikalaşma oranı artmıştır. 

Yüzde 2 barajına takılan sendikaların üye sayıları düşmüştür.    

Tam 200 sendika haksız bir şekilde, demokratik yönetimlerde olmaması gereken bir şekilde merdiven altı diye tabir edilmiş 111bin kamu çalışanı adeta yok sayılmış ve bu üyelerden 30 bininin bir yıl içinde sendikalarından ayrılmalarına çanak tutulmuştur. 

Tüm bunlar yapılırken AYM’nin iptali üzerinden sahaya çıkanlar, bas bas bağıranlar bugüne kadar kendi renklerini belirleyenlere karşı tek bir ses dahi çıkarmamışlardır. 

Tüm bu gelişmeler ışığında bugünlerde “SARI SENDİKA” tanımı çokça gündeme gelmektedir. 

Peki nedir sarı sendika? 

1899’da Fransa’da bir fabrikada işçiler greve çıkmışlardı. İşveren, grevi kırabilmek için kendi denetimindeki  bir sendikaya destek verir. İşverenin desteklediği sendika, dış cephesi sarı boyalı bir binada yer almaktaydı. İşçiler, greve çıkan sendika ile işverenin emrinde olup grevi kırmaya çalışan sendikayı ayırabilmek için; sarı renkli binadan esinlenerek  "sarı sendika" demeye başlamışlardır. İşveren sendikası da bu terimi kabul edince "Sarı" ismiyle haftalık bir gazete de yayına girmiş. Bunun üzerine sarı sendika terimi tüm dünyaya yayılmıştır. 

Sonuç:

İşte sendikal örgütlenme üzerinden yapılan ve tüm kamu çalışanları yerine kendi üyeleri için ayrımcılık bekleyen, ayrımcılık için hükümetten medet uman yapıların vızıltısıdır son zamanlarda kulakları tırmalayan. 

Görülmektedir ki önce Danıştay’ın ardından AYM’nin kapattığı yolu zorlamaya çalışanlar, ayrımcılığı kendi menfaatleri için önceleyenler sendikal mücadelede kara harflerle adlarını yazdırmaya devam etmektedirler. Her yazılışlarında küçülmekte, silinmeleri daha da hızlanmakta ve kolaylaşmaktadır. Renkleri ise apaçık ortaya çıkmaktadır. 

*Öğretmen