Prof. Dr. Tevfik Özlü; göğüs hastalıkları profesörü, halen Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyesi, aynı hastanenin Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü; öncesinde dekan yardımcısı, fakülte kurulu ve fakülte yönetim kurulu üyesi, Farabi Hastanesi başhekimi.
En nihayetinde de Sağlık Bakanlığı bilim kurulu üyesi. Salgın döneminde medyanın gözdelerinden. Maske-mesafe ideolojisinin en yılmaz savunucularından.
Anlayacağınız CV’si kabarık, her daim kariyerin zirvesinde.
Özlü’den müthiş keşif: Proje okullar
Sayın Özlü 30 Ağustos’ta Twitter'dan yaptığı paylaşımla eğitim gibi ciddi bir konuya da eğilerek, pilot okul önerisini getirdi. Kimi okulların pilot olarak seçilmesinden, eğitimde ortaya çıkacak sorunların bu şekilde saptanması gerekliliğinden söz etti.
Önerisi gerçekten de çok yaratıcıydı: Bu pilot okullarda salgın yönetiminin tüm kuralları harfiyen yerine getirilecek ve okullarımızın pandemi sürecine ne derecede hazırlıklı oldukları böylece saptanacaktı.
Bizim akademisyenlerimiz bu pilot, proje işlerine pek meraklıdırlar. Ama akıl bu tür yaratıcı fikirlere çalışırken, vicdan bazen devreden çıkıverir: Örneğin Tevfik Özlü öğrencilerin büyük çoğunluğunun neden pilot seçilmeyen ve salgın yönetim kurallarının tam olarak uygulanmadığı okullarda okumak mecburiyetinde bırakılacağı teferruatını atlar.
Ama yalnızca o da değil, Tevfik Özlü şu önemsiz konuyu da görmezden gelir: Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu ve Bilim Kurulu’nun içindeki değişik komisyonlar ve kendisi şimdiye kadar okulların eğitime hazırlanması konusunda yapmaları gerekenleri neden yapmamışlardır ve yapılması gerekenlerin yapılmamış olması karşısında kendisinin sorumluluğu nedir?
Bu sorular sorulmayıp, söz ettiğimiz teferruatlara dikkat çekilmedikçe bilim kurulu üyeliği gayet steril bir şekilde sürdürülebiliyor tabi ki.
Prof. Özlü 23 Mayıs’ta “bitiş çizgisine varmak üzereyiz” diyordu
Prof. Özlü, pek çok bilim insanının, bizim, Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin şiddetle eleştirdiği 11 Mayıs “normalleşme” kararının ayakta alkışlayıcısıydı.
Günlük vaka sayıları henüz 1.000’in altına bile inmemişken, vaka sayıları test sayılarının düşüklüğü nedeniyle gerçeği hiç yansıtmıyorken, salgını kontrol altına almak için gereken temel önlemler dahi alınmamışken biz normalleşmenin başlatılamayacağını, AVM’lerin açılmayacağını, sonucun salgının sünmesi olacağını ve güz dönemiyle birlikte kontrolsüz bir pikin yeniden yaşanacağını sayısız kez dile getirip, kendimizi yırtarken, Prof. Özlü 23 Mayıs’ta aynen şunları söylüyordu: “Bitiş çizgisine varmak üzereyiz. Biraz daha sabır. AVM’ler, kuaför ve berberler yeniden açıldı. 16 ilde seyahat yasakları kalktı. Gördük ki bu yeni kontrollü sosyal hayat süreci bizi kötü etkilemedi.”
Tevfik Özlü o dönemde tam bir Bakanlık bürokratı gibi davranıyor, halkı yanıltıcı mesajlar vermekte hiç tereddüt göstermiyordu.
Tevfik Özlü milyonlarca emekçinin maske-mesafe kuralını uygulamasının olanaksız olduğunu hiçbir zaman görmedi. Toplu taşımadaki kaosun, işyerlerindeki sağlıksız koşulların, hastayken çalıştırılan işçilerin sorumlularını aramadı. Politikaların hep doğru olduğu kanaatindeydi.
Ama bu kadarla da kalmadı Tevfik Özlü zaman zaman açıkça bilim karşıtı kimi açıklamalarda da bulundu. Örneğin 3 Haziran tarihinde solunum cihazına bağlı hasta sayılarının azalması verisi üzerinden “Bu hastalığın artık daha hafif seyrettiği ve virüsün eskisi kadar hastalığa neden olmadığı anlamına geliyor.” açıklamasında bulunarak halkı bir kez daha yanılttı.
Şimdi “kararları biz vermiyoruz” demek, tehlikeye dikkat çekmek Tevfik Özlü’yü kurtarmaz
En nihayetinde 1 Eylül tarihinde Tevfik Özlü günah çıkartır bir açıklamayla “Durumu kontrol altında görmüyorum. Salgında kontrolü kaybediyoruz gibi duruyor. Yönetim bizi dinlemiyor, kararları onlar veriyor.” dedi.
Sayın Tevfik Özlü:
Bakanlığın bütün icraatlarına ortaksınız.
Maske-mesafe tekerlemesiyle sorumluluğu vatandaşın üzerine attınız.
Siz bunları yaparken hükümetiniz sonucunun ne olacağı belli bir “normalleşme” başlatıyordu, siz bu kararı onayladınız.
Bakanlığın icraatlarına yine ortaksınız ve daha dün Erdoğan Giresun’da mesafesiz bir miting düzenledi. Katılanların bir kısmının maskesi yalnızca ağzındaydı. Erdoğan’ın konuşması sıkça sloganlarla kesiliyor ve Erdoğan da buna olanak tanıyordu.
Salgının böyle yönetilmeyeceğini, bu yönetimle salgının kontrol edilemeyeceğini görmek istemediniz.
Şimdi “salgın kontrol altında değil” demek marifet değil, bunu herkes biliyor, iyi ki uyarıyorsunuz diyemeyeceğiz, olandan sorumlusunuz, sürecin yanlış yönetilmesine katkıda bulundunuz.
“Yönetim bizi dinlemiyor” demeniz ise en hafif deyişle ayıptır.
Sizi dinlemiyorlardı da bunca zaman ne işiniz vardı yanlarında, madem öyleydi neden işlerini görmeye devam ettiniz, neden şimdiye kadar hiç olmazsa istifa etmediniz?
Anlaşılan şimdi bile istifa seçeneğini aklınızdan geçirmiyorsunuz. Bilim insanı sıfatına bakılarak kendisine hak ve sorumluluk verilmiş birisinin, lafının dinlenmediği “bilim kurulu”nda ne işi olabilir, o kuruma bilim kurulu denilebilir mi?
Lafınız dinlemiyordu da bunca zaman orada ne iş yaptınız? Şimdiye kadar bu gerçeği gizlemiş olmanız, halkı kandırmak anlamına gelmez mi?
Oysa Bilim ve Aydınlanma Akademisi daha 28 Mart tarihinde içinde bulunduğunuz durumu objektif bir şekilde saptamış ve bilim kuruluna yazdığı açık mektupla size bir fırsat vererek derhal istifa etmenizi önermişti.
https://www.haberler.com/bilim-kurulu-uyesi-prof-dr-tevfik-ozlu-bitis-13251570-haberi/
http://bilimveaydinlanma.org/bilim-kuruluna-acik-mektup-derhal-istifa-etmelisiniz/