Savaş sonrası edebiyat ve iki roman

Savaşın ve yıkımın ne olduğunu İlk büyük savaşta görüp de dehşete düşenler, yirmi yıl sonra bir ikincisinin yolda olduğunu bilemezlerdi elbette. Ama yaşamlarına bir korku eşlik ediyordu artık.

Oğuz Gemalmaz

 "Kitapların bazıları kısmen okunmalıdır; bazıları çok merak etmeden okunmalıdır; ve çok azı ise tamamen, dikkatle ve özenle okunmalıdır."

                                                                                                                                                                                    Francis Bacon
 
Erich Fromm, Sağlıklı Toplum adlı eserinde, Victor Cherbulliez’in, İsa’dan Önce 1500 ile İsa’dan sonra 1860 yılları arasında sürekli barışı sağlamak amacı ile sekiz binden fazla barış antlaşması imzalandığını, ama bunların ortalama iki yıl sürdüğünü söylediğini yazar.
 
1.Dünya Savaşı ile insanlık ilk defa bu büyüklükte bir yıkımı yaşıyordu. Bir yakınını yitirmeyen, evi yanıp yıkılmayanların sayısı çok fazla değildi, ama asıl büyük yara insanlarda yarattığı ruh hali idi. Geniş kitlelerde baş gösteren korku, güvensizlik karışımı ruh halleri, insanlığın geleceğine en büyük tehdidi oluşturuyordu. Fromm aynı eserinde “...birçok ruh hekimi ve ruhbilimci bütün bir toplumun aklının başından gidebileceği fikrini kabul etmek istemez. Bir toplumdaki akıl sağlığı sorununun, kültürün uyumsuzluğa düşmesinden değil de, “uyumsuz” birkaç bireyin bulunmasından doğduğuna inanılır” der. Savaşın ve yıkımın ne olduğunu İlk büyük savaşta görüp de dehşete düşenler, yirmi yıl sonra bir ikincisinin yolda olduğunu bilemezlerdi  elbette. Ama yaşamlarına bir korku eşlik ediyordu artık. Sokağa her çıktıklarında, bir bombanın her an patlayacağı korkusunu yaşıyorlardı. Bu durumdan hoşnut olanlar da vardı. Sattığı silahlardan elde ettiği kazancının keyfini yaşıyorlardı onlar.
 
Savaş, bilinen dünya ekonomik, politik, toplumsal konjonktüründe de önemli değişikliklere yol açtı. O güne kadar tek egemen dünya sistemi olan kapitalizmin karşısına geçen sosyalizm, 1917 Ekim Devrimi ile Çarlık Rusya'sını tarihe gömüp, Sovyetler Birliği olayını gündeme getirdi. Bu geliş hem dünya insanlarının önünde yeni bir seçenek olarak beliriyor, hem de dünyanın iki kampa ayrılması sürecinin ilk adımını oluşturuyordu. Aynı savaş sonrası koşulları, İtalya'da da tırmanan sosyalist harekete bir antitez olarak faşizmi egemen kıldı. Akıl dışı ve insanlık değerlerini aşağılayıcı fikirlerden oluşan faşist ideoloji, Benito Mussolini adlı eski bir sosyalistin önderliğinde İtalya'da zafere ulaşırken, dünyanın başına uzun yıllar dert olacak bir cini de şişeden çıkarıyordu. Bu toplama fikirlerin kurumsallaşarak önce İtalya’da, ardından Almanya’da egemen olmasının nedenlerinin araştırılması, tarihçilere, sosyologlara ve psikologlara bırakılacak bir konu. Biz Savaş Sonrası Edebiyat’a odaklanalım.

Savaş, sanat ve kültür etkinliklerine de etki yapmıştı. Erich Maria Remarque'in Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen Nichts Neues) romanı savaşın tam ortasında iken, Francis Scott  Key Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby (Great Gatsby) romanı da savaşın dışında idi. Ama iki roman da savaşın etkilerini sunuyordu okura ve her ikisi de Savaş Sonrası Edebiyat ürünü idi.

Kağıdın icadı, insanlık tarihindeki önemli gelişmelerden birisi olduğu gibi, bir anlamda, bir dönüm noktasıdır da.  Kağıt bulununca kitap da yazılmaya başlanır. Dünyanın ilk kitabının M. S. 868 yılında yazıldığı biliniyor, kitabın adı ‘Diamond Sutra’. Diamond Sutra, dini içerikli bir kitaptır ve Buda'nın öğretilerini kapsar. Kitaplar tarihi anları ve olayları kaydeder. Bugün Kitaplar E Kitap olarak okuyucuya sunulsa da aynı işlevi görmeye devam etmektedirler ve her türlü bilgiyi, düşünceyi yıllarca saklayabilmektedirler. Kültürler, tarih, sanat, inançlar, topluma ve bireye ait her türlü birikim kitaplar sayesinde bizlere ulaşır. Ele aldığımız Savaş Sonrası Edebiyat bize yaşanan savaşlardan arda kalanları anlatır.

Savaş Sonrası Edebiyat, genellikle savaşın bireyler, toplumlar ve insanlık üzerindeki etkilerini konu alır, savaşın travmatik deneyimlerini, yıkıcı sonuçlarını, savaştan kaynaklanan acıları, kayıpları, toplumların yeniden inşa sürecini ve toplumsal değişimleri yansıtır ve yıkılmış toplumların yeniden doğuş süreçlerine odaklanır. Yazarlar, savaşın fiziksel yıkımının yanı sıra psikolojik etkilerine de odaklanırlar. Savaşın insanlık üzerindeki etkilerine, vicdan muhasebelerine ve ahlaki ikilemlere değinirler ve umutsuzluk ve karamsarlığın yanında, yenilenme ve diriliş umutlarını da ele alırlar
 
Savaş sonrası edebiyatta öne çıkan yazarlar: Erich Maria Remarque, Birinci Dünya Savaşı'nın dehşetini ve askerlerin yaşadığı psikolojik zorlukları ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ adlı eserinde işler.
 
Francis Scott Key Fitzgerald, Amerika'da savaş sonrası dönemde yaşanan toplumsal ve kültürel değişimleri ‘Muhteşem Gatsby’ eserinde anlatır.
 
Heinrich Böll, Almanya’da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanların yaşadığı zorlukları, travmaları ve suçluluk hissini ‘Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’, ‘İlk Yılların Ekmeği’ ve ‘Babasız Evler’ gibi eserlerinde anlatır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, köylü ve aydın ilişkisi ile savaşın etkilerini ‘Yaban’ romanında anlatır. Savaş sonrası Ankara’nın dönüşümünü, yeni Türkiye’nin oluşumunu ise ‘Ankara’ adlı romanında işler.

Halide Edib Adıvar, Kurtuluş Savaşı'nı, halkın direnişini ve ulusal mücadeleyi ‘Ateşten Gömlek’ ve ‘Vurun Kahpeye’ eserlerinde anlatır. Reşat Nuri Güntekin, savaşın ve savaş sonrası toplumsal çöküşün bireyler üzerindeki etkilerini ‘Çalıkuşu’ ve ‘Acımak’ adlı eserlerinde işler. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşları sırasında yaşanan acıları, savaşın bireyler üzerindeki etkilerini ‘Beyaz Lale’ ve ‘Diyet’ öykülerinde anlatır.
 
Kemal Tahir, Türkiye’deki siyasi olayları ve savaş sonrası toplumsal dönüşümleri ‘Kurt Kanunu‘adlı eserinde işler. Orhan Kemal, savaş sonrası ekonomik sıkıntıları, işçi sınıfının ve fakir halkın mücadelesini ‘Murtaza’ ve ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ adlı eserlerinde anlatır. Yaşar Kemal, Türkiye’nin kırsal kesimlerinde yaşanan zorbalık ve eşkiyalık gibi toplumsal sorunları, savaşın Anadolu halkı üzerindeki etkilerini ve halkın direnişini ‘İnce Memed’ serisinde ele alır. 
 
Ben, Savaş Sonrası Edebiyat ile ilgili çok önemsediğim ve çarpıcı örnekler olarak gördüğüm iki roman üzerinde duracağım.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen nichts Neues), Erich Maria Remarque ve Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby), Francis Scott Key Fitzgerald

 

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Alman yazar Erich Maria Remarque tarafından yazılan ve 1928'de yayımlanan bir romandır. Savaş Sonrası Edebiyat’ın önemli eserlerinden birisidir.
 
‘Bu kitap ne bir şikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir. O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuş olsalar da! ‘ 
 
Roman, I. Dünya Savaşı'na asker olarak katılan liseli öğrencilerin yaşadıklarını ve savaşın korkunç koşullarını detaylı betimlemelerle, arkadaşları Paul Bäumer'in gözünden anlatır ve savaşın dehşetini ve anlamsızlığını işler. Remarque, bu eserle savaşın romantik ya da kahramanca bir tarafının olmadığını gösterir.  
 
Remarque, savaşın gerçek yüzünü abartıya kaçmadan, savaşa katılanların yaşadığı fiziksel ve zihinsel acıları olduğu gibi ortaya koyar. Bu gerçekçi anlatım tarzı, okuyucuya savaşın dehşetini tüm çıplaklığıyla hissettirir. Askerlerin siperlerdeki yaşam mücadelesi, açlık, hastalık ve sürekli ölüm tehdidi altında geçen hayatları anlatılır bu romanda.
 
Remarque, savaşın kahramanlıkla ilişkilendirilmesini sorgular ve savaşı bir insanlık trajedisi olarak ele alır.
Romanda, savaşa katılan genç neslin bir daha eski hayatlarına dönemeyeceği, yaşadıkları travmanın onların tüm hayatını şekillendireceği vurgulanır.

Roman, savaş karşıtı edebiyatın en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilir. Yayımlandığı dönemde büyük bir yankı uyandırmış, birçok ülkede savaş karşıtı hareketlere ilham vermiştir. Ancak, Almanya’da kitap sansürlenmiş ve Remarque, 1930 yılında çekilen Batıda Yeni Bir Şey Yok filmine karşı duyulan düşmanlık, cezai soruşturmalar ve NSDAP'nin kışkırtmalarından sonra 28 Kasım 1932 gecesi Almanya’dan ayrılır. Ocak 1933'te, Hitler'in Şansölye olarak atanmasından bir gün önce de Almanya'yı tamamen terk eder ve o andan itibaren Porto Ronco'da yaşamaya başlar.

Hitler'in Şansölye olarak atanmasının ardından Batıda Yeni Bir Şey Yok filmi Almanya'da yasaklanır. Remarque'ın kitapları da ‘zararlı ve istenmeyen edebiyat’ olduğu gerekçesiyle yasaklanır ve Mayıs 1933'te yakılır. 1938'de Remarque, Reich Vatandaşlık Yasası uyarınca Alman vatandaşlığından çıkarılır.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, savaş sonrası edebiyatın en etkileyici örneklerinden biri olup, savaşın hem bireyler hem de toplum üzerindeki derin izlerini anlatması açısından evrensel bir temaya sahiptir.

Romanda kahramanlar yok. Sadece kendi üstünlük sanrısına kapılan ve kendi yıkımına zemin hazırlayan bir ulus var. Bu durum aslında günümüzde de hala güncel.

Paul Bäumer’in savaşa katılışı öğretmeninin dolduruşlarıyla başlar. Masum ve hevesli olan Paul ve sınıf arkadaşları, okul müdürlerinin kendilerine zaferin yakın olduğunu söylediğinde ona inanırlar. Öğretmenleri onlara, “Kaiser, Tanrı ve Vatan” için savaşan Demir Gençlik (Eiserne Jugend) olduklarını söyler. “Vatan için ölmek onurdur” der. Burada aklıma Brecht’in okuldaki bir ödevinde yazdıkları geliyor. Brecht az kalsın okuldan uzaklaştırılıyordu bu nedenle. Brecht ödevinde, Horace’in “şerefli ve hoştur ülke için ölmek” dizeleri üzerine şöyle yazar:

“Ölmek her zaman can yakar, ister yatakta, ister savaş alanında. Ancak kuş beyinliler, hayatlarını canı gönülden vermekle övünürler, nitekim ölüm yaklaştığında da ilk kaçanlar  onlardır.”

Savaşın gerçekleri öğretmenlerin söylemlerini yerle bir eder. İlk bombadımandan sonra Paul bir kenara çekilir dalgın ve düşünceli bir şekilde bayat ekmeğini yer ve sonra ölen arkadaşlarının kimlik kartlarını toplamak için ayağa kalkar. Paul, insanlığını bir nebze olsun korumak için mücadele eder, ancak bu cehennem ortamından geri dönüş olmayacağını anlar.

Paul bir haftalık izinle eve gönderilir. Annesinin kanser olduğunu ve babası da dahil olmak üzere kasaba halkının savaşı desteklediğini ve savaşın korkunçluğu hakkında hiçbir şey bilmediklerini görür. Çevresindeki herkes ona cepheyi, askerleri sormaya başlar. Paul, “Ben söylesem bile anlamayacaklar” diye düşünür. Kasaba halkının cahil vatanseverliği Paul’u kızdırır. Aslında haklıdır, cephenin acısını, kanını ve vahşetini böyle bir cümle ile anlatmak mümkün olmadığı için cephede her şey yolunda demekle yetinmektedir. Hasta annesini, evini ve mahallesini tekrar bırakıp cepheye geri dönmek zorunda kalır.

Birçok savaş hikayesinden farklı olarak, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok her iki tarafı da haklı çıkarmaya ya da duygusallaştırmaya çalışmaz. Erich Maria Remarque, 1927'de romanı yazmaya başladığında, savaş deneyimini gazeteci gözüyle yazmayı amaçlar ve böylece gerçekçi bir hikaye ortaya çıkar. Paul ve arkadaşlarının Fransızlara karşı kişisel bir düşmanlığı yoktur. Savaşmaları emredildiği için savaşırlar ve ölmek istemezler. Kitaptaki en çarpıcı bölümlerden birinde Paul, bir çatışmanın ortasında kalır ve bir top mermisi çukuruna düşer. Orada saklanıp her şeyin geçmesini bekleyeceğini ve kurtulacağını zanneder ama aynı zamanda düşmanın çukura girmesi ihtimaline karşı elinde bıçakla bekler. Bir Fransız askeri de çukura düşünce, bıçağını onun boğazına saplar. Adamın ölümü saatleri bulur ve can çekişen adam Paul’u psikolojik olarak etkiler. Saatlerce yavaşça ölen Fransız’ın yanında yatar ve sonunda suçlulukla, "Bu tüfekleri ve üniformayı atarsak sen benim kardeşim olabilirdin" der. O adamla çukurda geçirdiği saatler kitapta çok çarpıcı ve detaylı bir şekilde ele alınır.

Bu bölümdeki samimiyet, romanı uluslararası bir bestseller yapar.  

Alman askerleri açlıktan kırılmakta ve kış yaklaşıyor. Paul’un liseli arkadaşlarının bir çoğu ölmüştür. Ateşkes söylentileri var. Savaş bitmek üzereyken, Paul, tam bir kelebeğe dokunmak isterken silahla vurulur ve ölür. 
Roman, sinemaya da uyarlanmış ve 1930 ve 2022 yıllarındaki filmler büyük ses getirmiştir.

Kitap 1930’da Universal Pictures’ın kurucusu Carl Laemmle’nin dikkatini çeker. Laemmle, Berlin’e giderek Remarque ile tanışır ve kitabın haklarını satın alır. Yapımında hiçbir masraftan kaçınılmayan film, seyirciyi savaşın sesleri ve görüntüleriyle içine çeken güçlü bir sinematik deneyim sunar. Film En İyi Film Akademi Ödülü'nü kazandığında, Laemmle bu filmin dünyayı, insanlığı yok etmekten vazgeçireceğine inanmıştı.

 

Muhteşem Gatsby

Muhteşem Gatsby romanı, Francis Scott Key Fitzgerald tarafından yazılmış ve genellikle Savaş Sonrası Edebiyat kapsamında değerlendirilen bir eserdir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemi yansıtır. Roman, 1925 yılında yayımlanmış olup, Amerika'da savaş sonrası dönemde yaşanan toplumsal ve kültürel değişimleri anlatan Çılgın Yirmiler (Roaring Twenties) döneminde geçmektedir. Roman doğrudan savaşa odaklanmasa da, savaşın ardından oluşan birçok tema ve toplumsal dönüşümleri yansıtır.
 
Romanın baş kahramanlarından Jay Gatsby ve anlatıcı Nick Carraway, Birinci Dünya Savaşı’na katılmışlardır. Savaş, onların dünya görüşlerini ve hayata bakışlarını derinden etkilemiştir. Gatsby için savaş, eski kimliğinin sona erdiği ve sevgilisi Daisy'i yeniden kazanmak için saplantılı bir şekilde servet ve statü peşine düştüğü bir dönüm noktasıdır. Romanda, Nick ve Gatsby, görünürde yaralanmamış olmalarına rağmen, anılarının esiri olan savaş gazileri olarak görülürler.
 
Hikaye, Batı Yakası, Long Island'a taşınan ve gizemli, zengin komşusu Jay Gatsby ile kuzeni Daisy Buchanan'ın hayatlarına dahil olan Nick Carraway tarafından anlatılmaktadır. Gatsby, Birinci Dünya Savaşı sırasında tanıştığı Daisy'ye derin bir aşk beslemekte ve onunla, Daisy'nin Tom Buchanan ile olan evliliğine rağmen, aşklarını canlandırmaya çalışmaktadır. Roman, üst sınıfın ahlaki çöküşünü ve maddiyatçılığını derinlemesine ele alır. Eski zenginleri temsil eden Tom ile yeni zenginleri temsil eden Gatsby arasındaki gerilimleri ele alır ve farkları ortaya koyar. Hikâye ilerledikçe, Gatsby’nin aşk ve statü arayışı trajik sonuçlara yol açar ve ölümle sonuçlanır.
 
Romandaki birçok tema, savaşın ardından ortaya çıkan hayal kırıklığı, Amerikan Rüyası'nın boş bir hayal olduğu ve ahlaki çöküntü gibi konular, Kayıp Kuşak (Lost Generation) olarak bilinen, savaşın dehşetiyle hayal kırıklığına uğramış yazarlar ve sanatçılarla ilişkilendirilebilir. Gatsby ve Daisy gibi karakterler, zenginliklerine ve toplumsal statülerine rağmen tatminsizlik içinde, savaştan sonra birçok insanın yaşadığı amaçsızlık ve içine düştükleri boşluk hissine birer örnektirler.
 
Muhteşem Gatsby, Birinci Dünya Savaşı'nın önemini göstermeyi amaçlamaktadır. Bu romanın kurgusunda savaş doğrudan yer almasa da, Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri belirgindir. Savaş ve yarattığı travma, romanda bir yan olay örgüsü aracılığıyla yansıtılır.
 
Roman, 1920'lerin lüks ve materyalist yaşam tarzını anlatır. Bu dönem, savaşın getirdiği zorlukların ardından aşırılıklara ve haz peşinde koşmaya odaklanan bir dönem olarak kabul edilir. Gatsby'nin ihtişamlı partileri bu yaşam tarzını temsil eder. Ancak, bu aşırılıkların ardında, savaş ve travma etkilerini görürüz.

 

Karakterler, Birinci Dünya Savaşı'nın toplu ölüm manzarasıyla yüzleşmişlerdir ve bu nedenle, bu korkunç şiddet olayını unutmak için sürekli parti yaparlar. Savaşta yaşadıkları deneyimlerden dolayı, karakterler savaş sonrası zihinsel bozukluklar yaşarlar ve her şeyi unutmaya, ya da en azından partiler ve aşırılıklar sayesinde düşünmemeye çalışırlar.
 
Sonuçta Muhteşem Gatsby, doğrudan savaşı konu almamakla birlikte, Birinci Dünya Savaşı'nın kültürel ve psikolojik etkilerinden derinden etkilenmiş bir eserdir. Fitzgerald, bu romanı ile savaşın etkilerini yakalamaya çalışmış. Roman, 1920'lerin ruhunu yakalamakla kalmaz, aynı zamanda savaşın getirdiği hayal kırıklığı, kayıp ve kimlik arayışı temalarını işler. Savaş sonrası toplumun yapısını ve bireylerin bu dönemdeki arayışlarını anlatan önemli bir eser olarak savaş sonrası edebiyatı içerisinde değerlendirilebilir.
 
Roman, sinemaya da uyarlanmış ve önce 1926 yılında sessiz film olarak çekilmişken, daha sonra 1949, 1974 ve 2013 yıllarında da filmi yapılmıştır.