Şapkadan aslan çıkarmak veya Savcı Sayan'ın Ağrı siyaseti: Ağrı'da gerçekten neler oluyor?

'Ağrılı emekçilerin ne seçimi bekleyecek zamanı ne de bu sirkin devam etmesini bekleyecek sabrı kaldı.'

Özkan Öztaş

Takvimler 1990'lı yıllların başını gösterdiğinde Ağrı'ya bir eğlence panayırı gelir. Her yerde tekrar edilen gösterilere Ağrı'da da devam edilecektir. Çubuklara halkalar fırlatmalar, çekilişler, balon vurmacalar, çocuklar için minik oyunlar ve tabii eğlencenin en önemli bölümü, şapkadan tavşan çıkarma panayırın parçasıdır.

Alışılmışın dışında giyinmiş bir adamın, şapkadan tavşan çıkardığı kulaktan kulağa yayılır ve haber Ağrı'nın merkeze yakın bütün köylerine ulaşır. Gösteri saati geldiğinde belediyeye ait salon ağzına kadar dolmuştur. Sandalyeler yetmeyince ayakta beklemeye başlar kalabalık. Ve sonunda gösteriyi yapacak kişi çıkar sahneye. Mendillerin rengini değiştirir, elindeki kartları yok eder, bazı çubuklardan çiçekler yapar, bazı çiçekleri de mendile dönüştürür. Ve başındaki şapkayı çıkarıp sahnenin önüne geldiğinde heyecan doruktadır. 

Adam elini şöyle bir uzatır, bekler ve arkasından şapkanın içinden kar gibi bembeyaz bir tavşan çıkarır. Herkesin ağzı kulaklarındadır. Ayağa kalkanlar, alkışlayanlar, "bravo" diye bağıranlar... Herkes ayakta alkışlamaya devam ederken salonda bir anda bir kelime yankılanmaya başlar ve herkes bir ağızdan bağırır sahnedekine: "Aslan! Aslan! Aslan!" diye. Evet, ahaliyi tavşan pek kesmemiş olacak ki fazlasını istemişlerdir. "Şapkadan tavşan çıkarmak yetmez, sıkıyorsa aslan çıkar" demektedirler. 

Bu hikayeyi anlatan Ağrılı bir sosyolog şöyle devam ediyordu sözlerine. "Evet şov devam etsin istediler ama kimse şapkadan aslan çıksa ne olur, kime zararı dokunur, o salondan sağ çıkabilir miyiz diye düşünmemişti. İşte, Savcı Sayan Ağrı'nın şapkadan çıkan aslanıdır. Vereceği zararı görmek için ne yazık ki biraz zaman geçmesi gerekecek" demişti. 

***

Geçtiğimiz gün Ağrı'da, AKP Gençlik Kolları'nın sahur organizasyonu gündem olunca Savcı Sayan kalkıp "Bizim gençlerimiz hak ediyor, gençlere zindanları layık görenler böylesi şeyleri hazmedemiyor" minvalinde bir açıklama yapmıştı. Evet, doğrudur. Bugün Ağrı'da bir yanda Savcı Sayan'ın "bizim" dediği gençlik var bir yanda da iş bulamayan, memleketinden uzakta çalışmaya giden gençler. Çok zor değil, yanı başından geçtiğiniz herhangi bir inşaat şantiyesinden yoklama alabilirsiniz. Ağrı'nın neresindensin diye sorsanız yeter, mutlaklara bir ilçesinden çalışmaya gelene rastlarsınız. 

Sahur organizasyonuyla alakalı AKP Gençlik Kolları ve organizasyonun yapıldığı mekanın sahibi alışılagelen açıklamaları yaparken Savcı Sayan böyle bir açıklamanın dışına çıkmıştır. Zira Savcı Sayan sıradan, alelade bir karakter değildir. Masrafları ve şatafatı reddetmek yerine, "Ne var canım bunda, Bay Kemal'in kaldığı otellerin günlük masrafı bile değil bu, herkes yapıyor" demeye getirdi. 

Oysa Ağrı, Musa Anter'in deyimiyle en perişan memleketlerimizden birisi. İşsizlik oranı anlamak için TÜİK verilerine ihtiyaç yok, şöyle bir çevrenize bakmanız yeterli olacaktır. Ülkede mevsimlik iş gücünün önemli bir kısmını Ağrılı inşaat ve hizmet sektörü işçileri karşılıyor. Ağrı'da kışın soğukta, bahar geldiğinde sokakları kaplayan çamurda cebelleşir insanlar. Savcı Sayan'ın eviyle belediye binası arasındaki geçişler ise gayet temiz ve düzenlidir Eski CHP'li yeni AKP'li başkan, Ağrı'nın şapkadan çıkan aslanıdır çünkü. 

Ağrı'da gençlerin bir kısmı yurt dışına gitme, bir kısmı memleketin Batı illerinde iş bulma hayalleri arasında işsizlik belasıyla boğuşuyor. Son yapılan asgari ücret belirlenimleri Ağrı'ya kalıcı bir hediye daha sundu. O da bölgesel asgari ücretin fiilen yasalaşmasıdır. Ağrı'da TekstilKent'te çalışan bir emekçinin aldığı 4253 Liralık ücretin bir kısmını patrona elden teslim etmesi artık bir çalışma prensibi haline gelmiş durumda. Mağazalarda ya da sokaklarda, tezgahlarda kimse asgari ücretten yapmıyor pazarlığını. Ağrılı emekçiler 3000 lirayı görürse öpüp başına koyuyor. Yok çünkü başka bir çareleri.

Ama bunca yoksulluk varken, Savcı Sayan'ı konuya dair bilmem kaç milyon liralık lüks villasından demeç verirken görebilir her Ağrılı genç. Oysa Ağrı, hayvancılığın, tarımın, bazı özel bitkilerin yetiştirildiği çok kıymetli bir coğrafya. Ülkede her şeyde olduğu gibi tarımın ve hayvancılığın da piyasalaşması bu alanları da çökertti. Tarım emekçileri tarlalarının geniş düzlüğüne bakarak mazot ve tohum fiyatlarını düşünüyor. Bu sene ne kadar borçlanabileceklerini hesaplıyor. 

Sahur programının kaç liraya mal olduğunun hatta faturasının dahi gerçek olup olmadığının bir önemi yok artık. Zira Savcı Sayan çok açık ifade etmedi mi? "Hak ediyor bizim çocuklar" dedi. Daha dün AKP Gençlik Kolları Başkanı Eyüp Kadir İnan çıktı ve "Biz Iğdır'da buluştuğumuzda, biz Ağrı'da buluştuğumuzda, biz Erzurum'da buluştuğumuzda birileri rahatsız oluyor. Kuduruyorlar, kudurtmaya devam edeceğiz" dedi. Zaten 20 yıldır bu etkinlikler devam ediyordu. Üstelik yanı şatafat ve aynı masraflarla. Üstelik hepsi de bizlerin cebinden çıkan paralarla. Etkinlik sonrası en büyük şaşkınlık AKP cenahında bu minvalde yaşanmıştı. Her sene yapılıyordu ama neden bu kadar gündem oldu bu sefer diye.

Çünkü şov bitti. Şapkadan çıkan aslanın heyecanı ve büyüsü de bozuldu. Ağrılı gençler bilmem hangi partinin falanca sahurda bir araya gelmesinden rahatsız değiller. Hatta bu umurlarında dahi değil. 

Ancak işsizlikle boğuşan insanların midesi artık o ışıltılı avizeler altındaki buluşmaları kaldırmıyor. Sokaklarında çamurların denize dönüştüğü mahallelerden yürüyüp işe giden emekçiler gündemin şatafatla, abartılarla, emekçilerin parasıyla yapılan etkinliklerle belirlenmesine tahammül edemiyor. 

Memleketin en yoksul yerlerinden birisi olan Ağrı'da insanlar ekmek bulmak, üç otuz paraya iş aramak için gurbete gitmek zorunda bugün. Evet, Savcı Sayan'ın göz bebeği olan AKP gençliği gibi erken yaşlarda ihale alamıyor hiçbiri. İşsiz kalırlarsa yönetecekleri aile şirketleri de yok. Belediyenin ihaleleri ile yollarını bulamıyor hiçbiri. 

Ez cümle bıçak kemiğe dayandı. Halkın neredeyse yarısının geçinmek için öğün azalttığı bir dönemden geçiyoruz. Marketlerde "olgunlaşmış" etiketiyle çürük meyve satışı, pazarların bitiminde yere düşen sebzeleri toplamak normal haline geldi. Bu böyle devam edebilir mi? Ya şapkadan çıkan aslana yem olacağız ya da bu sirki sahneden indireceğiz. Ağrılı emekçilerin ne seçimi bekleyecek zamanı ne de bu sirkin devam etmesini bekleyecek sabrı kaldı.