Ruhi Su türkülerinde bir garip Musa

Türkiye'nin iki büyük mücadeleci aydınını kaybettiğimiz gün 20 Eylül: Ruhi Su ve Musa Anter. Özkan Öztaş onları önemli kılan özellikleri ve bugünkü kuşaklara düşen görevleri soL için yazdı.

Haber Merkezi

İster tarihe mâl olmuş ister tarihin akışını ileriye doğru omuzlamış insanlar deyin. Nasıl tarif edersek edelim mutlaka bu isimlerden doğum ya da ölüm tarihleri birbirine yakın olanları tarih terazisinin aynı kefesine koyarız.

Bir döneme damgasını vurmuştur örneğin “1902 doğumlular”. İnce eleyip sık dokumazsak hemen hemen aynı yılda doğanların insanlık tarihindeki muhteşem katkısını görürüz. Bertol Brecht, Nâzım Hikmet, Pablo Neruda, Yannis Ritsos ya da Cegerxwîn. Aynı kuşağın isimleridir.

Komünistlerin kader kavramıyla arası pek iyi olmasa da omuz verdiğimiz tarihin bizlere bir cilvesi olduğu kesin ve bunu bizlerden de esirmediği açık. Denizlerin avukatı Halit Çelenk’in hayata veda ettiği günün Denizlerin aramızdan ayrılışı ile hemen hemen aynı güne denk gelmiş olması da böyle sanki.

Bir başka örneği de Ruhi Su ile Musa Anter’dir.

Her iki aydın da 1915 yılındaki büyük felaket döneminde hayata gelir. Ruhi Su 1912’de Van’da ve büyük ihtimalle Ermeni bir ailede gözlerini açarken Musa Anter’in doğum tarihi biraz tartışmalıdır. Anter’in doğum tarihi için her ne kadar 1920 yılı kabul edilse de hatırlarında annesinin “Piştî Fermana Fileya tu hatî dinyaye” (Ermeni fermanından sonra dünyaya geldin) dediğinden söz eder. Dolayısıyla kendisi doğum tarihi için 1917 ya da 1918 olmalı der.

Bu dönem doğan çocukların hayatında bir kesittir Ermenilerin yaşadıkları zulüm. Ruhi Su anne ve babasını kaybederken Musa Anter bir başka kaybın içinde dünyaya gelir.

Her ikisi de Türkiye’de aydınlanma ve sınıf mücadelesinde bir kilometre taşıdır. Bu yazıda yaptıkları katkılara dair bir sürü şey söylenebilir. Örnek olsun Ruhi Su’nun kıymetli katkısıdır Alevi deyişleri ile Anadolu türkülerini emek mücadelesinin sofrasında kılan. Ve yine Ape Musa’dır Kürt sorununun bir emek sorunu olarak tartışılmasında önemli çabanın adı.

Türküleri ilmek ilmek işleyen Ruhi Su’nun ezgilerinde kıyameti koparan şeydir açlık ve yokluk. Musa Anter ise bu türkülerin gurbetteki yansımasıdır. Aynı zamanda emekçilerin mağrur bir edayla patronun karşısında dikilmesinde bir ilham kaynağıdır bu iki isim. Ruhi Su türkülerindeki bir garip Musa’nın, emeği ve ekmeği için zalimin karşısında boyun eğmemesinin hikayesidir yaşananlar.

Van’da ailesini hiç bilemeden büyüyen Ruhi Su ile Musa Anter’i bir noktada buluşturan şey 20 Eylül değil, öncesindeki mücadeleleridir. İşçi sınıfı mücadelesinde kesişen kavşaklar benzer deneyimler ve öyküler ile bezenmiş yaşamları. Örnek olsun Musa Anter, Mevlüt İlgin’e verdiği röportajda “ne zaman TKP’ye girdiniz” sorusuna o dönemin özel ihtiyaçlarından ötürü “Nasıl girdim, kimlerle girdim, bu sorular şimdilik bana kalsın” diyerek dönemin gizliliğine olan sadakatiyle tamamlar cümlesini. Ruhi Su ise malum, sevdalısı Sıdıka Umut ile aynı partiye üye olduğunu gizli bir TKP toplantısında yan yana gelince öğrenir.

O dönemin ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları karşılayan kadrolardır her biri. Ve hepsi bu kadar. İşte böylesine efsane olmayı sağlayan şey biraz da bu sadelikten geçiyor.

Ama bugün, bizlerin önünde esaslı bir soru ve ödev duruyor. Ferhan Şensoy, Mikis Theodorakis ya da bundan yaklaşık 30 yıl öncesinde Ruhi Su veya Musa Anter. Bu değerlerin aramızdan ayrılması sadece bu üretimlerin azalması değil, aynı zamanda reel sosyalizm deneyimlerini görmüş, okumuş ya da deneyimlemiş veyahut mücadelesini vermiş isimlerin de aramızdan ayrılması anlamına geliyor. Ve bir kaygı düşüyor insanın içine, “bir dönem mi kapanıyor yoksa?”

Bugün. Yaşı 40’a gelmemiş herkesin, kendisinden sonra yetişen kuşaklara anlatacağı sosyalizm deneyimlerini büyülü bir masaldan ayıran şey ne olacak? Görmüş yaşamış olanların da aramızdan ayrıldığı bir dönemde Ruhi Su türkülerini ya da Musa Anter’in yazdığı bir şiiri tiyatroda sahnelerken “uçuk kaçık fikirler bunlar” demekten ne alıkoyacak?

Bu sorular her zaman biraz da böyleydi belki, evet ama o gerçekliği tekrar nasıl inşa edeceğiz?

Zor bir ödev var önümüzde. Kokusunu bilemeyenler için bir çiçeğin resmini çizmekle nasıl yetiniriz? Şimdi bize düşen Ruhi’nin türkülerinde ve Musa’nın şiirlerinde değişmeyen şeyi alıp gerçek kılmaktır.

Ne zalime boyun eğer ne de namerde avuç açarız. Mücadele ve kazanımlar büyüdükçe her bir isim hem kendini yeniden anımsatacak hem de bir “hatıra” olmaktan öteye geçecek. Üstelik daha da önemlisi bu değerler arasına yeni örnekler ve yeni biçimler, ifadeler katılacak. Belki Ağrı Dağı’ndan süzülen bir şiir Belki Nusaybin’den çizilen bir resim... Senfonisinin sayısını ördüğü duvarın, çaktığı çivinin sayısından alacak sınıfımız.

Bugün Ruhi Su türküleri ile atılan her adımı, Musa Anter’in hatırlarında geçen her deneyimi nostaljiden ayıran şeyin kendisi burada beliriyor. Mücadele büyüdükçe gerçekliği de artıyor her şeyin. Şimdilerde ne türkülerimiz mahzun ne de Musalar garip kalır şiirlerde.

Çünkü sona yaklaşıyoruz. “Kıyamet dedikleri ha koptu kopacak, yoksuldan halktan yana bir dünya kurulacak”.