Rosa Luxemburg'un ideallerinin izinde

"Kavganın mutfağındaydı ama sokağında yer almayı daha çok sevdi. Aydınlanmış bir beyin ve çelik bir iradeyle hedefine yürümeyi sürdürürken, düşmanı onu katlederek sadece fiziki varlığından kurtuldu."

Hatice Eroğlu Akdoğan

Sadece doğduğu coğrafyanın değil, doğup büyüdüğü dönemin, insanın karakteri ve toplumsal rolünün biçimlenmesine olan etkisini kim yadsıyabilir ki! Rosa Luxemburg, sosyalist devrimler çağının mayalandığı 19. yüzyılın kadınıdır.

5 Mart 1871’de Polonya’nın Zamosc kentinde doğmuştu. O güne kulak kabarttığımızda Paris Komünü’nün ayak sesleri duyulur.  Zaman böyleyken Polonya, Avrupa ile Rusya arasında sıkışmış, ilhak edilmiş bir ülkedir. Önemli bir yanı Çarlığın, bir yanı Prusya’nın, bir yanı Avusturya’nın yönetimindedir. Polonya’da doğup büyüyen yeni kuşaklar 19. yüzyıl başından itibaren hep bir ulusal bağımsızlık ve sosyalizm düşü peşindedir. Gizli örgütlenmeler, ayaklanmalar yüzyıla damgasını vurur. Marksizm’le birlikte sosyalist fikirlerin yayılması toplumsal hareketlerin de zamanla sınıfsal eksende yoğunlaşmasına yol açar. 

Rosa’nın ailesi Ortodoks Yahudilerin aksine Yahudi Aydınlanmasından (Haskalah) ve laiklikten yanaydı. Anne Lina, kitap okuyan biriydi ve bilgisini çocuklarıyla da paylaşırdı. Ve Lehlerin ulusal şairi sayılan Adam Mickiewicz’in şiirlerini de iyi bilirdi. Ailenin en küçüğü Rosa beş yaşında sağ bacağından rahatsızlanmış ve alçıya alınmıştı. Yıllara yayılan tedavisi süresince Rosa ile annesi baş başaydı. Dolayısıyla okuma yazma ve temel bilgilerini oluşturmada asıl öğretmeni annesi oldu. Lina kızına masallar, öyküler ve özgürlük şairi Mickiewicz’den şiirler okudu. Çabuk öğrenen ve kendini kolay aşan çok zeki bir çocuktu Rosa. Küçüklüğünde şiirler, öyküler yazarak bunları gazetelere gönderdiğinden bahsedilir. Bugün mektup ustalığı onun niteliğinin önemli parçası sayılır ki Rosa mektup yazmayı çocukluğunda heyecanlı bir oyuna bile dönüştürmüştü. Aile bireylerine odadan odaya mektup gönderir ve yazdıklarına aynı şekilde yanıt verilmesini isterdi. 

Rosa, dinleyerek, okuyarak, yazarak, çevresini eğlendirerek büyürken hem Rusya ve ve Rusya Polonyası devrimci hareketler açısından fokur fokur kaynayan bir kazandır. Zihni alabildiğine açık ve duyarlılığı gelişkin Rosa gibi birinin olup bitenlere karşı kayıtsız kalması düşünülemez. Rusya’da siyasal hareket olarak Narodnikler ve Polonya’da da onlarla bağlantılı olan devrimciler vardır. 1881’de Çar II. Aleksandr siyasi bir suikastle öldürülür. Tetiği Polonyalı devrimci Ignacy Hryniewiecki çekmiştir. Eylem ekibi içindeki bir başka Polonyalı ise Sofia Perowskja’dı ve siyasi nedenlerle asılan Polonyalı ilk kadın olur.  Süreç aynı zamanda başta Komünist Manifesto olmak üzere Marx ve Engels’in eserlerinin hızla yayılıp okunduğu yönünde işler. 1882’de de Polonya Sosyalist Partisi (Proletariat)  ile sosyalist fikirleri savunmakla birlikte Polonya’nın bağımsızlığını önceleyen Lud Polski (Polanya Halk Partisi) kurulmuştu. Her iki örgüt de gizli ya da yarı gizli olarak genel olarak halk ve emekçiler arasında örgütlenme ve grev çalışması yapıyordu. Rosa, Proletariat’a sempati duymaktaydı. Örgüt 1883 yılında Varşova çevresinde grevler hayata geçirdi. Arkasından yapılan operasyonlarla Proletariat’ın kurucusu Ludwik Warnyski’nin de aralarında olduğu çok sayıda devrimci hapse atıldı. Bunun üzerine örgütün liderliğini 22 yaşındaki Maria Bohuszewicz üstlendi. Rus polisinin baskısı soluk aldırmıyordu. Çok geçmeden Maria Bohuszewicz de bir çok arkadaşıyla tutuklandı ve Sibirya’ya gönderilirken yolda öldü. Maria’dan sonra gelen Kunicki örgütü toparlamaya çalıştı ve dayanışma amacıyla Narodnikler’le işbirliği yaptı. 1886’da Proletariat daha ağır bir darbe yedi. Ve hareketin dört ileri geleni 28 Ocak 1886’da Varşova kalesinde idam edildi. 

Rosa böyle bir dönemde İkinci Rus Kız Lisesi’nde eğitim görüyor ve liselilerin yakından ilgilendiği toplumsal olayları polisin ve okul idaresinin baskısına rağmen takip ediyordu.  Kayzer I.Wilhelm’in 1884’te Varşova’ya gelişiyle ilgilendiğini gösteren yarı manzum yazısı onun politik duyarlılığını yansıtması bakımından önemlidir: “Batının güçlüsü nihayet seni görebileceğiz. Ama bil ki Saksonyalının bahçesine gelirsen seni sarayında ziyaret edecek değilim. Gerçi şeref gösterilerinizi görmek istemem. Ama orada neler konuştuğunuzu duymak isterim. ‘Bizimkiler’le duyduğuma göre ‘senli benli’ imişsin. Politika konusunda henüz aptal bir koyunum. O yüzden seninle pek konuşmak istemiyorum. Ama Sevgili Wilhelm, bir şeyi söylemek istiyorum: O hilebaz hergele Bismarck’ına söyle, ey Batı’nın Kayzer’i Avrupa için ona emret ki, barış pantolonunu kirletmesin.”  Liseden mezun olanlar birbirlerine fotoğraflarını hediye ederlerdi. Rosa 1887’de mezun olduğunda 16 yaşındaydı. Okul kıyafetiyle çekilmiş fotoğrafta, omuzlarından aşağı dökülen uzun saçları, kendinden emin bakışları, dolgun ve yumuşak yüz hatları dikkat çekiciydi. Fotoğrafın arkasına düştüğü “İdealim, insanın hiç pişmanlık duymadan herkesi sevebileceği sosyal bir düzendir” şeklindeki kısa not, onun iddiası ve iktidar olma mayasını ele veren sihirli bir ifadeydi.  

Rosa çok başarılı bir eğitim süreci geçirmişti. Kızlara üniversite kapısı kapalıydı. Ve öğrenimini kızlar için de eğitim olanağı sağlayan Zürih Üniversitesi’nde sürdürmek istiyordu. Çünkü liseyi okuyabilen kızların tek yapacağı şey ya mürebbiyelik ya da zengin bir koca peşinde koşmaktan başkası değildi. Ailesinin ablası için yaptıklarına baktığında Rosa kendisini böyle sıradan bir kadın durumunda asla hayal edemiyordu da. Ailesi ne kadar farkındaydı pek bilinmiyor ama Rosa, Proletariat örgütü ile ilişkisini Silezyalı çatı ustası Marcin Kasprzak aracılığıyla sürdürüyordu. Polonya, Avrupa’nın ortasında, daha güçlü olanlarca ablukaya alınmış bir bölge olarak direniş ve örgütlenmelerin dinmediği; polisin de hep bir sürek avı peşinde olduğu bir ülkeydi. Yine 1888’de Çarın polis örgütü Okrhana, Proletariat militan ve sempatizanlarının da aralarında olduğu geniş bir operasyon hazırlığındaydı ve elinde 400 kişilik bir liste olduğu söyleniyordu. Rosa’nın da bu liste içinde yer aldığı sanılıyor ki pasaportunu almış olarak 1889 Şubat ayında gizli yollarla İsviçre’ye geçiveriyor. Geçişinde kendisine yardımcı olan ise M Kasprzak’dır. Kasprzak, Rosa’ya geçiş yapacağı bir sınır köyüne kadar eşlik eder ve köyün rahibine,  kızın ailesinin onun Katolik bir gençle evlenmek istemesine izin vermediğini belirterek yardım ister ve Rosa’nın kuru ot balyaları arasından sınırdan geçişini sağlar. 

Başka bir ülke ve yeni kapıların eşiğinde 

Zürih, uzun yıllardır Rusya ve Almanya olmak üzere Avrupa’da hemen hemen her ülkeden politik göçmenlerin yaşadığı bir kentti. Rus egemenliğinde olan topraklardan geldiği için Rosa da Rus sayılıyordu. Almanya’da 1878’de çıkarılan anti-sosyalist yasa nedeniyle Alman göçmenlerin sayısı ilk sıradaydı ve sayı olarak bunu Ruslar takip ediyordu ki Ruslar arasında Plehanov, Axerlod, Vera Zasuliç gibi tanınmış devrimciler de vardı. 

Rosa ya da İsviçre’ye gelene kadar Rozalia, belediyeye 18 Şubat 1889 tarihinde adını “Rosa” soyadını (Luxenburg) da “Luxemburg” olarak kayıtlara geçirtti. Onun Proletariat’la ilişki içinde geldiği, Alman politik göçmenlerden Karl Lübeck’in evine pansiyoner olarak yerleşmesinden de anlaşılıyordu. Lübeck, gazetecilik çalışmalarına Zürih’te devam ediyor ve gözleri iyi görmüyordu. Rosa, yazı işlerini düzenleme ve temize çekmeyi üstlenerek Lübeck’in birikim ve tecrübelerinden yararlanma avantajı elde etmişti. Üniversitede doğa bilimleri derslerine kayıt yaptırdı. Eline geçen her fırsatta ise Polonya Öğrenci Derneği lokaline ya da Polonya Müzesi Kütüphanesine hem araştırma hem yabancı dilini geliştirmek için gidiyordu. Çoğunlukla devrimci Rus göçmenlerin gidip geldiği kafeteryanın birinde de Leo Jogiches’i tanıdı. Leo, yine Çarlığın hakimiyetinde olan Litvanya Krallığının Wilna kentindendi. Varlıklı bir ailedendi ve lise yıllarında devrimci mücadeleye atılarak işçileri örgütleyip harekete geçirmişti. Pratik ve kıvrak zekasıyla illegal ilişkileri inşa etmede de çok başarılıydı. En son gözetim hapsi için askere alınmış ve oradan firar ederek kaçak yollardan ”Leon Grosovski” takma adıyla Zürih’e ulaşmıştı. Rosa ile Leo’yu bir araya getiren şey sosyalizm davasına olan inançlarıydı. Tanışmalarından yaklaşık bir yıl sonra da sevgiliydiler. Rosa, üniversitede bölüm değiştirerek hukuk fakültesine kaydolmuş, Leo da işçi sınıfına evrimi iyi anlatabilmek için doğa bilimleri alanını tercih etmişti. 

Rosa’nın Leo ile karşılaşması siyasal yaşamında önemli bir dönüm noktasıdır. Bir kere Leo’nun Zürih’te bulunmasının nedeni ülkesinin işçi ve emekçilerini bilinçlendirme ve harekete geçirmek amaçlıdır. Marksizm’in klasikleri yanında güncel içerikli bir dergi basarak Litvanya’ya sokacak ve bunun aracılığıyla örgütlenme ağı örecekti. Cebinde 15 bin ruble ile gelmişti. Marx ve Engels’in yapıtlarını yayınlama hakkı olan Plehanov’a başvurarak ortaklık  önerdi. Plehanov kendisinden on yaş küçük Leo’nun önerisini kabul etmedi. Parasal ortaklık olsun ama yayın politikası ve yönetimine karışsın istemiyordu.  Araya Rosa girdiyse de Plehanov yine ikna olmadı; Leo’yu ‘Narodnik bozuntusu bir anarşist’,  21 yaşındaki Rosa’yı da onun ‘dişi versiyonu’ olarak niteledi. 

Bu gelişme üzerine Leo, Modern Sosyal Demokrasi Kütüphanesi adıyla bir yayınevi kurup çalıştırmaya başlayınca Plehanov öfkelendi ve Leo ile Rosa’nın fikir ve çalışmalarını itibarsızlaştırıcı tutum içine girmeye başladı. Polonyalı devrimciler 1891 yılının sonunda Zürih’te bir araya gelerek Polonya Sosyalist Partisi(PSP) çatısı altında örgütlendiler. Partide egemen anlayış öncelikle Polonya’nın bağımsızlığının sağlanmasıydı.  Leo, Rosa ve Rosa’nın Varşova’dan yakın tanıdıkları grup ise ulusal çıkar gözetmeksizin işçilerin sosyalizm için hareket etmesini savunuyorlardı. Buna rağmen de parti içinde kalmayı tercih etmişlerdi. 

II. Enternasyonal’in 3. Kongresi 1893’te 6-13 Ağustos’ta Zürih’te toplandı. Bundan bir ay önce de Rosa ve Leo’nun siyasal ekibi İşçi Davası(Sprawa Robotnicza) adlı bir dergi çıkarmaya başlamışlardı. Enternasyonal’de Polonya’yı PSP liderliği temsil edecekti. Ancak Rosa, PSP önderliğinden farklı bir siyasal çizgiyi savundukları için Enternasyol’de kendilerine de söz hakkı verilmesinin peşindeydi. Hem İşçi Davası da bunun bir karşılığıydı ve kongrede söz hakkı olmalıydı. Dergide R.Kruczynska imzalı yazı Rosa’ya aitti. Enternasyonal’de R. Kruczynska adına söz istiyordu. İtirazlar üzerine hazırlık bürosuna önerisini kabul ettirme çabasındaydı. Belçikalı sosyalist Emil Vandervalde, “Onun delege kalabalığı arasından sıçrayıp daha iyi anlaşılmak için bir sandalyeye çıktığını görür gibiyim. Yazlık giysisinin içinde ufak tefek, incecik ve çıtı pıtı görünen bu kız etkili bakışlarla gönülleri fethedilmiş ve adeta büyülenmiş kongre üyelerini coşturarak davasını savundu ve el kaldırarak kabul oyu vermelerini sağladı” diyecektir. Rosa o sıra 23 yaşındadır. Dönemin hızlı devingenliğine göre yaşı çok genç sayılmaz ama sosyalizm safları dahil ilişkiler ataerkildir.  Sosyalistlerin uluslararası toplantısında Rosa’nın hem cüreti, hem kendine özgüveni geleneksel dar, cinsiyetçi tutum açısından da önem taşır. 

Elbet iş burada kalmıyor. Ayrı bir yayınevi kurmuş olarak Rus Polonya’sında örgütlenmeye çalışan, Leo ile birlikte hareket eden Rosa, Plehanov ve PSP’nin yöneticileri tarafından cinsiyetçi, milliyetçi söylemlerle de dışlanmaya çalışılır. Yerine göre kadın, yerine göre Yahudi kökenli olması söz konusu küçük düşürücü tutumların odağını oluşturur.

PSP içindeki İşçi Davası Grubu 1893’te partiden ayrılarak Polonya Krallığı Sosyal Demokrasi Partisi (SKDP)’ni kurdu.1893’te çıkmaya başlayan İşçi Davası 24 sayı halinde 1896 yılına kadar yayınını sürdürdü. 1895’te Rosa’nın Maciej Rozga imzasıyla hazırladığı “Bağımsız Polonya ve İşçi Davası” kitapçığı onun bütünlüklü ilk yayını sayılmıştır. Ortalıkta görünen Rosa olsa da partide asıl inisiyatif Leo Jogiches’indi. Derginin hazırlanması ve baskı sürecinin yönetilmesi ağırlıklı olarak Rosa’nın omuzlarındaydı. Üniversitede eğitim ve tez çalışmalarını sürdürürken; derginin basımı için Paris’e gidiyor; Fransızların ulusal kütüphanesinde çalışmalar yapıyor, Fransız sosyalistleriyle yakın ilişkiler içinde Polonya ve sosyalizm davasına destek zemini oluşturuyordu.

Siyasi göçmenlere İsviçre’de “siyaset yasağı” olduğundan dolayı İşçi Davası’nı Paris’te çıkarmak zorunluluktu. Rosa Paris’teyken, Leo ile iletişimini mektupla sürdürdü. Mektupları onun hem özel yaşamını hem örgütsel çalışmalarıyla ilgili yegâne belgelerdir. Telefon görüşmesi yapıyormuş gibi gerekli olan yerlere her gür mektup yazıp postalıyordu. Kamuoyunun gözünde hatta yakın arkadaşları arasında da Leo ile sevgili olduklarını kimse bilmiyordu. Bu bilinçli bir tutumdu. Daha çok da Leo’nun legal ortamda bile illegalmiş gibi davranmasının getirdiği bir şeydi de. Yine de bütün kararları, bütün çalışmaları birlikte alıyor; partinin diğer merkez yöneticileriyle iş bölümü içerisinde yürütüyorlardı. 

Rosa üniversitede tez çalışmasına Polonya’nın ekonomisi üzerine 1894 yılında başlamış ve 1897 yılı mayıs ayında bitirmişti. Hocası Prof.Dr. Julius Wolf, tezi kabul gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Çalışma, konuya hakimiyet, büyük itina, keskin zeka ile hazırlanmış. Öğrenci, konudan uzaklaşmadan olaya teorik kabiliyeti ile pratik bakış açısıyla sahip olduğunu kanıtlıyor.  Stil biraz eksik, yaklaşım ise biraz tek yanlı. Öğrenci sosyalist ve tarihsel materyalist bir bakış açısına inanıyor. Sosyalist literatürün kavramlarını kullanmış ama bu doktora çalışması için gerekli görülen çalışkanlığını hiçbir şekilde engellememiş.” Profesör liberal görüşleri olan biridir. O yüzden derslerde aralarında Rosa’nın da olduğu Marksist öğrenciler tarafından sık sık tartışmaya çekilmektedir. Rosa’nın yoldaşı J.Marchlewski söz konusu tartışmaları hitabeti geliştirmek açısından özellikle başlattıklarını ve Rosa’nın hitabet yeteneğinin o ortamda geliştirdiğine işaret etmiştir. 

Rosa Luxemburg, Leo Jogiches, Adlof Warski, Julian Marchlewski PSP’den ayrılıp SKDP’yi kurduktan sonra II.Enternasyonal’de Polonya’yı temsil eden ikinci parti oldular ama, PSP’nin, Plehanov çevresinin hışımından kurtulamadılar. Rosa, Alman Sosyal Demokrat Parti(SDP)’nin teorik yayın organı Die Neue Zeit’te de yazılarıyla yer almaya başlamıştı. Derginin yönetmeni K.Kautsky ve partinin ileri gelenleri, gençlik enerjisi ve Marksist teorik donanımıyla Rosa’ya kapıyı açık tutuyorlardı. PSP ise kendi yayın organında “Almanların ciddi siyasal bir yayın organının, Polonya açısından kendini bir şey sanan bir kadının dümen suyuna girilmiş olmasından esef duyduklarını ve Polonya sosyalizminin Rosa’nın diline düşecek kadar alçalmadığını” yazmıştı. Bu ve bunun gibi küçümseyici,  cinsiyetçi, ırkçı şoven söylemler ona karşı hem sol hem sağ kesimden ömrünün sonuna kadar Rosa’nın peşini bırakmayacaktı.  Örneğin Polonya’nın sağ Katolik milliyetçileri de “Bağımsız Düşünce” adlı gazetelerinde “Hanımın ataları sıradan Polonya halkına durmadan votka sağladılar. Rosa Luxemburg elbette votka satmıyor ama onun sıradan halka makale ve broşür şeklinde içirdiği şeyler aslında alkollü içki niteliğindedir” şeklinde ifadeler kullanacaklardı. Ancak sevgili yoldaşı Leo ile birlikte aldıkları karar gereği bu tür saldırılara takılmayıp yollarına devam etme tavrında oldular. 

Teorik ve pratik gücünün kaynaştığı süreçte

Kendisine doktor unvanı kazandıran “Polonya’da Sanayinin Gelişimi” tezi hem üniversite çevrelerinde hem de siyasal çevrelerde büyük ses getirdi. Tez üzerine gazete ve dergilerde övgü içerikli yazılar yer aldı. Kendisi ve partisinin kararı artık Rosa’nın Enternasyonal’in en büyük partisi olan SDP’nin içinde çalışmak ve böylelikle Almanya’nın egemenliğindeki Yukarı Silezya’da, Leh işçilere de ulaşmaktı. Henüz üniversiteyi bitirmeyen Leo Joghices Zürih’te kaldı. Rosa ise İsviçre’de, Alman vatandaşı Gustav Lübeck (Karl Lübeck’in oğlu) ile yaptığı formalite bir evliliğin yasal avantajlarına dayanarak 1898 Mayıs ayında Berlin’e geçti. İlk işinden biri SDP’ye üye olmaktı ki SDP yetkilileri de genç ve teorik birikimi çok iyi olan devrimciyi önceden kabullenmişti. 

O yıl SDP’nin de katıldığı seçimler için Rosa, Silezya madenlerindeki işçilerle toplantı ve mitingler yapacaktı. Devrimci mücadelenin ön saflarındaki kadın sayısı çok azdı. Rosa’nın Lehçe konuşması işçiler üzerinde ayrı bir ilgi ve sempati doğurmuştu. İlk deneyimi kendisini de çok memnun etti. Her gelişmeyi ve çalışmayı Leo’ya mektupla bildiriyordu: “… Artık eminim ki altı ay içinde partideki en iyi konuşmacılardan biri olacağım. Ses, dil, ruh hali her şey sınavdan geçti. Ve çok önemlisi kürsüye sanki yirmi yıldır çıkıyormuşum gibi çıkıyorum.” Rosa’nın Almanya’da bu ve bundan sonraki çalışma temposu işçilere yönelik ajitasyon propaganda ve Marksist ideolojinin teorik sorunları ve gereksinmeleri üzerine kafa yormak ve yazmakla geçer.

Alman Sosyal Demokrasi’sinin canlanışı 1890’da anti-sosyalist yasanın yürürlükten kaldırılması sonrasında hız kazanmış ve sanayinin gelişimi ile birlikte proletaryanın fiili gücü de artmıştı. Dolayısıyla SDP hem üye sayısı hem maddi olarak güç kazanıyordu. Mevcut durum içinde Marx’ın vasiyetinin de paydaşı olan Eduard Bernstein, Die Neue Zeit’de sosyalizmin sorunları kapsamında bir dizi makale yayınlamıştı. Bernstein, kapitalizmin toplumsal çelişkileri artık derinleştirmediği yolunda bir anlayışa kapılmıştı.  O yazılardaki sinsi karşı devrimci tutumu fark eden Rosa “Reform mu Devrim mi?” temel başlığını içeren karşı yazı için Almanya’da harekete geçti.  Leo’ya yazdığı mektupta da “Bu makaleyi o kadar çok istiyorum ki hayatımın yarısını bunun için verebilirim" demişti. Rosa’nın 1898 yılı 21-28 Eylül Leipzger Volkszeitung’da dizi halinde yayımlanan makalesi onun tartışmasız olarak devrimle reformizm arasına kalın bir çizgi çekilmesi gerektiğinin karşılığıydı. Söz konusu makale Rosa’yı işçi sınıfı ve onun partileri nezdinde saygın bir mertebeye taşımış oldu. August Bebel, Karl Kautsky, Franz Mehring, Clara Zetkin tartışmasız olarak Rosa’nın yanında yer aldı.  SDP, Rosa’nın işçiler arasında çalışmasının meyvesini hemen almaya; partinin üye sayısı yanında sendikalaşma oranı ve parlamentoya gönderdiği vekil sayısını artırmaya başladı. 

II. Enternasyonal’e katılan partilerin başkan ve delegeleri Rosa’yı toplantılarda Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ni temsil etme çabalarından dolayı zaten tanıyordu. Kitap olarak da basılan “Reform mu Devrim mi?” makalesi nedeniyle de onu tartışmasız iyi bir teorisyen olarak kabullenmiş oldular ki söz konusu makale Enternasyonal genel kurulunda da kabul edilip onaylandı. 

Rusya’da 1905’te patlak veren devrime değin Rosa’nın Almanya’daki çalışmaları Silezya başta olmak üzere işçilerin yoğun olduğu değişik kentlerde devam ediyor ve partinin farklı illerde çıkan gazetelerinde de makale ve konuşmaları yayınlanıyordu.  Yaptığı çalışma ve propagandalar Polonya’da SKDPİL’e1 yönelik hem farkındalığı hem de üye sayısını da artırmıştı. Polonya’yı da etkisine alan 1905’teki işçi ayaklanmaları başladıktan sonra 1901 yılından beri Almanya’ya geçmiş olan Leo, bu sefer işçi sınıfının yakınında olmak için Krakow’a geçti. Galiçya içinde yer alan Krakow, Polonya’nın Avusturya egemenliğindeki bir kentiydi.  Leo gelişmeleri Rosa’ya mektupla bildiriyor ve o da gazetelere haber-yorum yapıyordu.  Ayaklanmaların uzağında olmak Rosa’ya çok sıkıcı gelmişti. Grevleri yakından izlemek ve derseler çıkarmak ve işçi sınıfını partisinin politik kılavuzluğunda hareket ettirmek önemliydi. Ayaklananlara karşı Çarlığın bir takım vaatlerde bulunması,  direniş dalgasının hızını 1905 yaz ayı sonunda kesmeye başladı. İşçiler, kasım ayı geldiğinde Petersburg ve Varşova başta olmak üzere yeniden harekete geçtiler. Leo da parti üssünü Krakow’dan Varşova’ya taşıdı. Aralık sonunda ise Rosa, A.Bebel gitmesinden yana olmasa da Kautsky ailesinin desteği ve üzerinde bir gazetecinin kimliğiyle Varşova’ya doğru yolu koyuldu. 

Ailesinden ayrıldığı 1889’dan beri ilk defa Varşova’ya ayak basıyordu.  Kendisini kaygıyla uğurlayan Kautskyler’e hemen bir kart postaladı: “Sevdiklerim, dün saat 09.00’da askerler tarafından kullanılan soğuk ve karanlık bir trenle geldim… Kent ölü gibi. Genel grev, her yerde askerler. Bugün işe başlıyorum. Selamlar Rosa’nız. 30 Aralık 1905” Rosa ile Leo bir pansiyonda birbirine bitişik odalarda Almanya’dan gelmiş gazeteci görünümünde, SKDP’nin diğer ileri gelenleriyle gazete çıkarıp dağıttırıyor ve Rus gizli polisi Okrhana ile köşe kapmaca halinde eylemleri idare ediyorlardı. Arkadaşları Rosa için kaygılıydı. Çünkü her fırsatta sokaktaki göstericilerin arasına karışıyordu. Nitekim Almanya’da sağcı Bild gazetesi “Kızıl Rosa”nın Rusya’ya geçtiğini ve ondan kurtulduklarına sevindiklerini yazdığında, polis tüm ihtimalleri gözden geçirmeye, partinin Kızıl Bayrak(Czerwony Sztandar)’ta çıkan yazılarda Rosa’nın üslubunu aramış ve başarmıştı da. Ocak ayı sonu itibarıyla grev ve gösterilerin ivmesi düştü.  Zira birinci yılını geçen direnişler işçi ve ailelerinin sefaletini had safhaya çıkarmış; Çar’ın yeni vaatleriyle ortam gittikçe sakinleşmeye başlamıştı. Polis, örgüt birimlerini çökertme çabasındaydı. Yoldaşları açısından Rosa’nın artık dönme vakti gelmişti. Ki fırsat kalmadan polis 4 Mart 1906 Pazar günü Rosa ve Leo’nun kaldığı pansiyona baskın yaptı; Rosa’yı Anna Matsche, Leo’yu Otto Engelman adlı gazeteci kimliğiyle yakaladı. Gözaltı için belediye hapishanesine konuldular. Dışarıda yoldaşları her ikisinin de içeriden kaçırılması için Jacub Hanecki’yi görevlendirmişti. Hanecki’nin planı hazırdı ama bu sefer kaçış gününden önce onları başka bir yere, oradan da Varşova’daki Kale Hapishanesine attılar. Ailesi ve yoldaşları sağlık durumu iyi olmayan Rosa’nın kefaletle serbest bırakılması için SDP’ye başvurdu. A. Bebel, Rosa’nın serbest bırakılması için gerekli olan 3000 markı temin etmek zorunda kaldı. 

1905-06: Devrim günlerinden sonra yeniden Almanya

Rosa, Almanya’ya ulaşmadan önce Rus devrimcilerin (Lenin, Kamanev, Bogdanov, Axerlod, Zinovyev vd.) barındığı Finlandiya sınırları içinde kalan Kuakkala’ya yeni bir sahte kimlikle geçti. Amacı son iki yıl içindeki grev ve direnişler konusunda “Kitle Grevi Parti ve Sendikalar” adıyla kitaplaşacak çalışmasını detaylandırmaktı. İlk olarak 1901’de karşılaştığı, 1904’te ise “Rus Sosyal Demokratlarının Örgütsel Sorunları” makalesi üzerinden tartıştığı Lenin’le Kuakkala’da daha yakından konuşma ve yakınlaşma fırsatı da bulmuş oldu. 

1905-06 isyanlarının yenilgiyle sonuçlanması Avrupa proletaryası üzerinde de karamsar bir etki yapmıştı. Rosa, deneyim ve gözlemlerini SDP’nin 23-29 Eylül tarihli Maneheim’de kongresinde bize Rusya’yı anlat diyen delegelere “sizlere hiç abartmadan ve bütün dürüstlüğümle güvence verebilirim ki Rusya’da geçirdiğim aylar yaşamımın en mutlu günleriydi” şeklinde olmuştu. Ama büyük bir heyecanla ele aldığı Kitle Grevi Parti ve Sendikalar, parti genel kurulunda reddedildi. Aslında bu parti ve örgütlerinin üzerine çökmüş olan hantallık ve rehavetin de bir ifadesiydi. Ve sonrası Rosa’nın işi devrimci ivmeyi yükseltmek ve genişletmek açısından çok zorlanacağı bir sürece işaret ediyordu. 

Nitekim gelişmiş ve yayılmış Batı Avrupa sermayesi karşısında yeni bir güç haline gelen Alman sermayesi Osmanlı’yı koluna takarak dışa açılma sancısı içindeydi. Parti yöneticileri üye sendikacılığı, yerel yöneticilik, meclis vekilliği derken yıllar önce Bernstein’in sosyal reform çizgisinde yaşıyor olmaya başlamıştı bile. SDP’nin başyazarı Kautsky, parti yönetim ve yazı kurulu ile anlaşmalı olarak Rosa’nın yazılarını yayımlamama tutumu içine girdi. Bütün bunlar  SDP’ye önderlik eden anlayışla Rosa’nınkinin ayrılmaya başladığının belirgin ilk işaretleriydi. 

SDP 1906’de Marksist teori, iktisat, felsefe ve hukuk alanında üye ve kadrolarını bilinçlendirmek için Parti Okulu açmıştı. Kautsky, okulun idari kadrosundaki Henrich Shultz’a “Almanya’nın en iyi beyinlerinden birine kavuşacaksınız” demişti ve o beyin 1907 itibarıyla okulda ders vermeye başlayan Rosa’ydı. F. Mehring, A. Bebel, Henrich Cunow, K.Rosenfeld, E. Wurm dışında Rosa, tek kadın olarak doçentlik unvanı ile çalışıyordu.  A.Bebel, Rosa ile yıldızı pek barışık olmayan Victor Adler’e o süreçte şunları yazmıştı: “Rosalık öyle düşündüğün gibi kötü değil. Tüm zehirliğine rağmen o eksik eteğin okulda olmamasını istemem. Parti Okulundaki radikaller, revizyonistler ve sendikacılar tarafından en iyi öğretmen olarak saygı kazandı.” Rosa aynı sene SKDPİL’in Polonya’da dağıtımı yapılan Sosyal Demokrat adlı gazetesinde Ulusal Sorun ve Özerklik makalesini dizi halinde yayınladı. Bakış açısının özü “Sosyal Demokrasi ulusların kendi kaderini tayin hakkını değil, sadece işçi sınıfının kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirmekle yükümlüdür” tümcesi oluşturuyordu. 

1907’de Stuttgart’ta Enternasyonal’in “Militarizm ve Uluslararası Sorunlar” adlı kongresi yapıldı. Kongrede Lenin ve Troçki de vardı. Lenin ve Rosa bu kongrede savaş ve militarizm üzerine yaptıkları konuşmalarda aynı anlayış ve uzlaşı içinde yer aldılar.  

Parti Okulu dersleri Rosa açısından çok yorucu olmasının yanında ufuk açıcıydı. Çalışmalarına bağlı olarak sekiz bölümlü Ulusal Ekonomiye Giriş kitabını o arada hazırladı. Aynı çalışma içindeki Ekonomiye Giriş bölümünü ise yeniden ele almak için bir kenara ayırdı ve bunu daha sonra (1913) Sermaye Birikimi adıyla çıkardı. Eğer yeni pazar yoksa kapitalizm çürüyüp yok olacaktı. İşçi sınıfının rolünü hesaba katsa da Rosa, bu konuda Marksizm’i çarpıtma yönlü eleştirilerin hedefi olmaktan kaçamadı. F.Mehring’le birebir tartışmasında düşünüp incelemeye devam edeceğini belirtti. Tartışmalara neden olan bu incelemeyi ileride Eleştiriye Karşı adındaki kitabıyla sürdürmüş oldu. 

Emperyalist savaşın adımları ve Rosa Luxemburg

Rosa ilk hapis cezasını, Alman İmparatoruna hakaret ettiği gerekçesiyle almış ve 26 Ağustos 1904’te iki ay hapis yatmıştı.  Berlin-Zwickau hapishanesinde bu süre boyunca bol bol okuyup yazmış, yakınları ve dostlarıyla mektuplaşmıştı. Polonya’da geçirdiği ağır hapislik dışında artık savaşın adım adım yaklaştığı  aylarda savaş karşıtı bir konuşma nedeniyle yine mahkemelikti. Rosa 20 Şubat 1914’te yaptığı konuşma nedeniyle 22 Şubat’ta duruşmaya çağrıldı. “Militarizm, Savaş ve İşçi Sınıfı” başlıklı savunması sermayenin çığırtkanlığını apaçık ortaya koyan bir manifesto niteliğindeydi. Ertesi gün Vorwarts gazetesi savunmayı olduğu gibi yayınladı. Aynı yıl haziran ayı sonunda açılan bir başka davada da savcı sanığı kaçma ihtimaline karşı tutuklamak istediğinde Rosa, "Savcı Bey sizin kaçacağınıza inanırım. Bir sosyal demokrat kaçmaz. O eylemine sahip çıkar ve cezalarına güler. Hadi şimdi beni cezalandırın” karşılığını verir. 

1906’dan sonra Alman sermayesinin dışa açılma ve savaş politikaları ülkeyi 1.Dünya savaşının eşiğine getirdi. Rosa, emekçi örgütlerinin emperyalist savaşı engelleyeceğine inanıyordu. II. Enternasyonal’i bunun için harekete geçirip açık tavır belirlemesi için uğraştı. “Marksizmin Papası” olarak ünlenmiş Kautsky, Rosa için artık “bataklık önderi” sıfatındaydı.  29 Temmuz 1914’te Brüksel’de toplanan II. Enternasyonal savaş karşıtı bir cephe oluşturmaktan aciz kaldı. Rosa’nın üzüntüsünü o halde tahmin etmek zor olmasa gerek. 4 Ağustos 1914’te Almanya’nın hamlesiyle savaş başladı. Rosa’nın evinde toplantı yapan L. Jogiches, J.Marchlewski, F.Mehring, Wilhelm Pieck, Kathe ve  Herman Duncker neler yapacakları üzerine bir plan çıkardılar. Bunlardan öncelikli olanı parti üyelerinin de olduğu belirlenen adreslere basılı bir mektup göndermekti.  Savaş boyunca gizli olarak basılıp dağıtılan birkaç yapraklı bildiri ve haber içerikli bu yayına zamanla “Spartaküs Mektupları” adı verilecekti. Zaten partiden ayrı düşünen söz konusu grup da Spartaküs Birliğinin çekirdeği olarak kabul edilir. 

Savaş karşıtı ifadeleri nedeniyle aldığı ceza için Rosa 18 Şubat 1915’te hapse konuldu.  Aslında sağlık sorunları nedeniyle infaz ertelemesi vardı ama savaş dönemi hukuku uygulanıyordu.  Rosa, Barnim Kadın Hapishanesi’nde tekli hücrede yaklaşık bir yıl kaldığı süre boyunca dışarı ile ilişkilerini, yazılarını daktilo eden ve artık kendisine yakın yoldaş olan Mathilde Jacob aracılığıyla sürdürdü. Onu üzen en önemli şey, dışarıda olması gereken bir zamanda içeride olmasıydı. Önceden çıkarmaya karar verdikleri Die Internationale gazetesine “Enternasyonal’in İnşası” başlıklı bir yazı gönderdi. Marksist teori üzerine yarım kalan çalışmalarını tamamladı. Asıl olarak da Spartaküs Birliğinin ilkeleri sayılan “Sosyal Demokrasinin Krizi” ana başlığı sayılan bir dizi yazı kaleme aldı. 1916 yılı ocak ayında tahliye edildiğinde “korkunç bir çalışma iştahıyla özgürlüğe döndüm” demişti.  Sağlığına baskı ve gözdağı ortamına aldırmadan çalışmaya koyuldu. 1916 yılı Berlin Meydanındaki 1 Mayıs mitinginde Karl Liebknecht tutuklandı. K.Liebknecht tarafından okunan “Kahrolsun Savaş Kahrolsun Hükümet” başlıklı bildiriyi R.Luxemburg hazırlamıştı. Alman proletaryası savaşın halk için yıkım olduğunu anlamış Spartaküs Birliğinin çağrılarıyla direnmeye, karşı koymaya çalışıyordu. Ve Rosa da hakkında verilen hiçbir ceza olmamasına rağmen temmuz ayında adeta rehin statüsünde hapse atıldı. Polis merkezinde karanlık nemli hücrede uzun günler geçirdi.  Bazı arkadaşlarına yazdığı mektupta durumunu şöyle ifade etmişti: “Alexanderplatz’daki batakhanede, 11 metrelik hücremde (W’si olmayan) C ile demirden kerevetin arasında Morike’mi okuyordum.” (28.12.1916 Mathilde Wurm’a) “Oradaki (Alexanderplatz  Polis Tutukevi) bir buçuk aylık süre kafamdaki beyaz saçlara ve sinirlerimde hiç iyileştirmeyeceğim çatlaklara neden oldu.” (26.6. 1917 Hans Diefenbach’a)

Polis Tutukevinden sonra Rosa ülkenin doğusunda gözlerden uzak Poznan yakınlarında içinde bağımsız lojman ve yarı açık hücreleri olan Wronke Hapishanesine gönderildi. Düzenli görüşçüsü yine çalışma arkadaşı M. Jacob’tu.  Rusya’daki devrimi Wronke’de karşıladı. Gelişmeleri elde ettiği gazeteler aracılığıyla takip etmeye ve devrim üzerine yazılar hazırladı. Almanya savaşta yenilgiye koşar adım giderken halkın sefaleti de aynı ölçüde artmıştı. Bu şartlarda Rosa, hapiste olmanın ağırlığıyla depresif günler geçirdi. Rus Devrimi çevre ülkelerdeki proletaryanın harekete geçmesi ile hem desteklenmeli hem yeni devrimlerle taçlandırılmalıydı. İçeride olmak o yüzden ayrı bir zordu. Nitekim savaş bitip 8 Kasım 1918’de özgürlüğüne kavuştuğunda evine bile gidemeden kendini İşçi ve Asker Komiteleri ile harekete geçen Alman Devriminin ortasında buldu. Spartaküstler’in hem partileşme çalışması, hem devrimi geliştirme mücadelesi; hareketin gazetesi Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak)’nin yönetimi Rosa’nın heyecan ve gayretle soluksuz koşturduğu günler, haftalar niteliğindeydi. İşçi ve Asker Komitelerinin bir yanda içteki görüş ayrılıkları, öte yanda asker-sivil faşist terörle ezilmeye yüz tuttuğunda bile o kendini düşünmedi ve Berlin’den uzaklaşmayı istemedi. Günümüzde Alman komünistlerini umutlu yapan şeylerden biri Rosa’nın devrime o günkü inancı ve “Vardım, Varım Var Olacağım” sözlerinde billurlaşan tutumudur. 

Anlaşılacağı gibi R.Luxemburg, F. Mehring’in deyişiyle Marksizm’in en parlak simasından biriydi. Marx'ın “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” deyişi, teorik incelemelerde onun da kılavuzuydu. O yüzden çalışmalarını dogma ve önyargılara kapılmadan ele alma cesaretini göstermişti. Sosyalist teorinin ileri gelenleriyle kesinkes ayrı düşüp tartıştığı konular oldu. Kavganın mutfağındaydı ama sokağında yer almayı daha çok sevdi. Evi 1905-1906 Rus Devriminde batıdan doğuya giden ya da gelenlerin kişisel, örgütsel ihtiyaçlarını, bağlantılarını karşılayan bir istasyon işlevi gördü. Teoriye hâkimiyeti ve entelektüel zenginliği eşliğinde çok iyi bir hatipti. Birçok dilde yazıyor oluşu Avrupa proletaryası arasında tanınan ve takip edilen biri olmasını sağladı. Rosa SDP ve SKDPİL’de belirleyici olan lider bir kadındı. Ama anlayışında emekçilerin ortak çıkarlarından ayrı bir kadın örgütlenmesi yoktu. Clara Zetkin’le ilişkileri onu kadınların çifte sömürü altındaki ekonomik, siyasal ve hukuksal sorunlarına yakından bakmasını sağladı. Sanata ve edebiyata düşkündü. Konserlere, sergilere gitmeyi aksatmamaya çalıştı. Başına ödül konulup arandığı günlerin sonunda çantasında Goethe’nin Faust’u vardı. Liseden mezun olurken arkadaşına mezuniyet hatırası için verdiği fotoğrafın arka yüzüne yazdığı idealinin peşinde aydınlanmış bir beyin ve çelik bir irade ile hedefine doğru yürümeyi sürdürürken, düşmanı onu katlederek fiziki varlığından kurtulmuş oldu.

  • 1Kısa adı Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi olan SKDP, 1900 yılında Litvanya’daki örgütlenmeyi de içine alacak şekilde Polanya ve Litvanya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi (SKDPİL) adını almıştı.