PKK: Bir ​dönemin ​sonu, ​yeni ​bir ​başlangıç

PKK’nin feshiyle Kürt sorunu yeni bir döneme giriyor. Silahlar susuyor ama belirsizlikler devam ediyor.

Özkan Öztaş

PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme kararı, hem Türkiye’nin hem de bölgenin siyasi dengelerinde derin yankılar uyandırdı.

Bu, sadece bir örgütün kapanış bildirgesi değil, aynı zamanda Kürt sorununun tarihsel düğümünün çözülmeye başladığı bir dönüm noktası. Peki, bu süreç nasıl okunmalı? Satır aralarında neler yatıyor?

PKK’nin ​son​ kongresi

PKK’nin temelleri, 1973 Newrozu’nda, Ankara’nın Çubuk Barajı’nda Öcalan ve beş arkadaşının bir araya geldiği o mütevazı toplantıyla atılmıştı. 1978’de Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde "resmi" kuruluşunu ilan eden örgüt, 15 Ağustos 1984’te ilk silahlı eylemiyle sahneye çıktı. Eğer hikâyenin başlangıcını Ankara toplantısı olarak alırsak, 52 yıllık bir serüven, eğer ilk kurşunu esas alırsak 41 yıllık bir çatışma dönemi, 12 Mayıs 2025’te son buldu.

PKK’nin fesih kararı, 232 delegenin katılımıyla, güvenlik gerekçesiyle iki ayrı yerde eş zamanlı düzenlenen kongrelerde alındı. Kongre metninde, “KDP’nin ambargosuna rağmen” ifadesi dikkat çekti. Bu, Mesud Barzani’nin liderliğindeki KDP’nin sürece destek verdiği bilgisiyle çelişkili gibi görünse de, bölgesel güç dengelerindeki gerilimlerin bir yansıması olarak okunabilir. Kongrenin, çatışmaların gölgesinde gerçekleşmesi ise sürecin ne kadar kırılgan bir zeminde ilerlediğini gösteriyor.

Bahçeli’nin tokalaşmasından İmralı’ya: Sürecin notları

Resmi kaynaklar, sürecin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te TBMM’de DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve diğer DEM Partili milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başladığını iddia etse de, bu sadece sembolik bir an.

AKP ve PKK kaynakları, sürecin uzun süredir hazırlandığını doğruluyor.

İmralı ile Meclis arasında mekik dokuyan görüşmeler, Erdoğan’ın 29 Ekim 2024’teki destek mesajı, Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki silah bırakma çağrısı ve PKK’nin 1 Mart’ta bu çağrıyı kabul etmesiyle ivme kazandı. Nihayet, 12 Mayıs’ta PKK’nin fesih kararıyla sonuçlandı.

Bu süreç, yalnızca bir örgütün silah bırakmasından ibaret değil. PKK’nin kongre metninde, “Kürt halkı üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığı” ve “Kürt sorununu demokratik siyaset açısından çözüm noktasına getirdiği” vurgulanıyor.

Bu, Öcalan’ın 27 Şubat’taki açıklamasıyla da örtüşen bir çerçeve: "PKK, tarihsel misyonunu tamamladı."

Peki, bu misyon neydi ve gerçekten tamamlandı mı?

Lozan’dan 1921 Anayasası’na: Tarihsel referanslar

PKK’nin açıklamasında, “Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarihsel sahneye çıktı” deniliyor. Kürt sorununun Lozan’la başlayan ve 1924 Anayasası’yla kurumsallaşan bir inkar politikasına dayandığını ifade ediliyor. Aynı zamanda, AKP’nin son yıllarda sıkça referans verdiği 1921 Anayasası’nı dolaylı olarak olumlayan bir vurgu içeriyor.

1921 Anayasası, PKK çevrelerinde de uzun süredir tartışılıyor. Örneğin, 2020’de Demokratik Modernite dergisinde yayımlanan “1921 Anayasası ve Kürtler” başlıklı makalede, bu anayasa, “Türkiye halkı” kavramı ve vilayetlere özerklik tanıyan 11. maddesiyle olumlu bir çerçeve olarak değerlendirilmişti. Ancak anayasanın İslami referanslarla şekillenmesi, cumhuriyetçiler için tartışmalı bir unsur. PKK’nin bu vurgusu, Erdoğan ve Bahçeli’nin “bin yıllık kardeşlik” söylemiyle de paralellik taşıyor.

Kongre metninde geçen “Ortak Vatan ve Demokratik Türkiye Ulusu” ifadesi ise dikkat çekici bir yenilik. Bu, Kürtlerin Türk milleti içinde “asli kurucu bileşen” olarak yeniden tarif edileceği bir anayasal çerçeveye işaret ediyor. AKP Diyarbakır Milletvekili Suna Kepolu’nun “Anayasa’da Kürtlerin adının geçeceği” açıklaması ve Mehmet Uçum’un “Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz parçasıdır” vurgusu bu yönelimi destekliyor. Ancak “Demokratik Türkiye Ulusu” kavramı, ne anlama geldiği belirsiz bir soyutlukta duruyor. Bu, Kürt kimliğinin tanınması mı, yoksa Türk milliyetçiliğinin daha kapsayıcı bir yeniden tanımlanması mı?

Reel sosyalizm gölge mi, günah keçisi mi?

Kongre metninde, 1990’larda Turgut Özal’ın Kürt sorununu siyaset yoluyla çözme arayışına Öcalan’ın 17 Mart 1993 ateşkesiyle yanıt verdiği, ancak “reel sosyalizmin ağır etkileri”, “çeteci anlayışlar” ve “derin devletin Özal’ı ortadan kaldırması” nedeniyle sürecin sabote olduğu belirtiliyor.

Bu, Öcalan’ın 27 Şubat’taki açıklamasıyla da örtüşen bir anlatı. Ancak “reel sosyalizmin ağır etkisi” vurgusu tartışmalı.

Zira 1993’te SSCB çoktan çözülmüş, sosyalizm küresel ölçekte yenilgi almışken, bu etkinin tam olarak neyi ifade ettiği anlaşılır olmaktan uzaklaşıyor. PKK sosyalist argümanlarla geçen bir dönemini bir tür “günah keçisi” olarak sunuyor, aynı zamanda tarihsel bir özeleştiri yapıyor. Tüm bunlar aynı zamanda önümüzdeki süreçte AKP ve Cumhur İttifakı ile birlikte yürünecek yollar için zemin oluşturuyor.

Ayrıca, Özal’ın “derin devlet” tarafından ortadan kaldırıldığı iddiası, bir belgede ilk kez bu kadar net dillendiriliyor. Bu, hem tarihsel bir tartışmayı alevlendirecek hem de devletin içindeki karanlık odaklara işaret eden politik bir hamle.

'Demokratik Toplum Sosyalizmi'

PKK’nin fesih metninde ilk kez kullandığı “Demokratik Toplum Sosyalizmi” kavramı, dikkat çekici bir yenilik. Ancak bu kavram, neyi hedeflediği, sınırları ve içeriği açısından muğlak. PKK daha önce hiçbir açıklamasında ya da makalesinde bu ifadeye yer vermemişti.

Aynı zamanda sosyalizmin bu süreçte sıkça anılması, Öcalan’ın geçmişte sosyalizme dair yazdığı makalelerin hatırlatılması ve PKK’nin Türkiye solu ile kurduğu ittifaklarla bir denge arayışı, bu kavramın stratejik bir araç olarak kullanıldığını düşündürüyor. Zira PKK, Bahçeli'nin tokalaşması ile başlayan sürecin hemen öncesine kadar uzun bir zaman boyunca açıklamalarında ve makalelerinde sosyalizmden bağımsız referanslar veriyor ve girdiler yapıyordu.

Metnin Türkiye soluna seslenen bölümü, “Tam Bağımsız Türkiye” sloganına vurgu yaparak devrimci gelenekle bağ kurmaya çalışıyor. Ancak “Tam Bağımsız Türkiye” ile 1921 Anayasası’nın tarihsel bağlamları birbirinden kopuk. Bu, metnin bağlam bütünlüğünü zedeliyor ve solun bu sürece nasıl angaje olacağı sorusunu cevapsız bırakıyor.

Yine tüm bu açıklamalar ve ifadeler PKK'nin yaptığı 12. Kongre açıklamasını Kürtler, PKK ve Türkiye Solu olmak üzere üç farklı biçimde seslenen bir metni ortaya çıkarıyor. Kongrenin fesih metni bu üç farklı özneye seslenirken birbirleriyle olan tarihsel bütünlüğü ıskalıyor. Anayasa ve Lozan Kürt sorununa kaynak gösterilirken, mahkemedeki savunmasında Lozan'ı karalamaya çalışan ABD'li Senatöre karşı çıkan Deniz Gezmiş vurgusu aynı metninde yer almış oluyor.

Söylentiler ve belirsizlikler

Kamuoyuna yansıyan söylentiler, sürecin pratik yansımalarına dair ipuçları veriyor. PKK’nin Erbil, Süleymaniye ve Duhok’ta silahlarını teslim edeceği, 2 bin-3 bin 500 arası “suça karışmamış” PKK’linin aftan yararlanacağı konuşuluyor.

Tutuklu siyasetçilerin serbest bırakılması, kayyım atanan belediyelere mazbataların iade edilmesi ve PKK’nin 30-50 kişilik yönetici kadrosunun Güney Afrika, Malta veya Norveç gibi ülkelere yerleştirilmesi de gündemde.

Rudaw’a konuşan Abdurrahim Semavi'ye göre PKK’nin Avrupa’daki 40 milyar avroluk mali kaynaklarının Türkiye’ye aktarılacağı iddia ediliyor.

Bir farklı iddia ise Öcalan’ın sağlık sorununa dair. Öcalan'ın pankreas kanseri olduğu ve bu nedenle sürecin hızlandırıldığı söylentisi ise hem devlet hem PKK cephesinde bir aciliyet algısı olarak yorumlanıyor. Ancak bu söylentilerin ne kadarı gerçek, ne kadarı manipülasyon, henüz net değil.

Şartlı silah bırakma ve boşluklar

Kongre kararları, bildirgede, kimi koşullara bağlanmış durumda. Bunlar büyük oranda daha önce Öcalan'ın dile getirdiği koşullar. Süreci Öcalan'ın yürütmesi, demokratik siyaset hakkının tanınması ve yasal dönüşümler talep ediliyor, bunlar için Meclis'in sorumluluğuna işaret ediliyor.

Fesih ve silahlı mücadele yönteminin sonlandırılması durumunda örgütsel yapının nereye evrileceği sorusuna dairse metinde net yanıtlar yok. Bildirgede sadece "Kongre, PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı" ifadesini kullanıyor.

Ayrıca, Irak’taki YBŞ ve Rojava’daki YPG gibi PKK’yle bağlantılı yapıların bu süreçten nasıl etkileneceği bir diğer tartışma konusu. Bu grupların silah bırakma kararına uyup uymayacağı ya da bağımsız bir yol izleyip izlemeyeceği belirsiz. Bu, sürecin bölgesel yansımalarının geleceğe ertelendiğini gösteriyor.

Kürt ​mücadelesinde ​yeni ​bir​ aşama  

PKK, sosyalist nüanslarla bezediği mücadelesini, demokratik cumhuriyet, demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik gibi kavramlara evrilterek sürdürdü. 12 Mayıs 2025, bu serüvenin sonuna işaret ediyor. 

Yeni süreç anayasal tanımlar, bölgesel dinamikler ve sosyalist solun pozisyonu gibi birçok belirsizliği barındırıyor. ​

Sürecin bundan sonra nasıl yazılacağı, sadece devletin ve PKK'nin değil her şeyden çok Kürt ve Türk emekçilerinin mücadelesiyle şekillenecek.