Emperyalizm 20’nci yüzyılın ölülerini hortlatmaya niyetliyse İran ve dünya işçileri için korkulacak bir durum da yoktur. 20’nci yüzyıl Pehlevi Hanedanı kadar komünist işçilerin de çağıydı. Yalnızca tiranlık değil, yeni bir İran ve dünya için verilen hayranlık verici bir mücadelenin de rüzgarı esmişti.
Hakkı Hacınebioğlu
İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan gerginlik tırmanışa geçme riskiyle devam ediyor. İran’a yönelik bu son saldırganlığın sebep olacağı muhtemel gelişmeler speküle edilmeye başlandı. Bunların arasından bir tanesi İran, bölge ve hatta dünya için oldukça dikkate değer.
İsrail jetlerinin İran topraklarına bıraktığı tonlarca mühimmat 20’nci yüzyılın son çeyreğinde ölen habis bir canavarı diriltmeye yetecek mi?
Pehlevi Hanedanı 20’nci yüzyıla işbirlikçilik, tiranlık ve halk düşmanlığıyla kazıdığı hikayesini 46 yıl sonra 21’inci yüzyıla taşıyabilecek mi?
Pehlevi Hanedanı’nın 1925’te başlayan hikâyesi 1979’da son bulduğunda geriye hayırla yad edilecek bir şey kalmamıştı. Bilhassa, hanedanın ikinci ve son şahı Muhammed Rıza hüküm sürdüğü sürede tüm dünyada zorbalığın, emperyalistlerle işbirlikçiliğin ve kendi halkına karşı korku ve kötülüğün simgesi haline gelmişti.
Muhammed Rıza ve hanedanı kendi ülkesindeki hükümete karşı İngiltere ve ABD ile darbe yapmaktan suçluydu. Şah ve hanedanı, meşhur istihbarat örgütü, doğunun Gestaposu SAVAK (Saziman-ı İttilat ve Emniyet-i Keşver) ile işlediği sayısız cinayet, işkence ve envai insanlık suçundan sorumluydu. Hanedan ve bir avuç asalak elit uluslararası sermaye ile bir olup ülkenin iliğini kurutmakla meşguldü.
Pehlevi Hanedanı’nın günahlarının başlıklarını saymak bile uzun sürecektir, burada bırakalım. Fakat geçtiğimiz yüzyıl yalnızca Pehleviler gibilerin çağı değildi. Her ne kadar islamcı bir karşıdevrimle sonuçlanmasına engel olunamasa da 1979 yılında gerçekleşen devrim İran’ı bu ailenin elinden kurtardı.
Zorbalıktaki hünerine siyasette sahip olmayan Muhammed Rıza Şah bir dizi stratejik hatanın ardından kendini ve ailesini sürgünde, canını zor kurtarır halde buldu.

Pehlevilerin çaldıkları servet
Pehleviler özellikle 1960’lardan itibaren batıdaki magazin dergilerinin en sevdiği ailelerdendi. Hanedan üyelerinin şatafatlı ve bol dedikodulu hayatı dünya magazin yayıncılığının yoğun ilgisine neden olmuştu.
Muhammed Rıza Şah ve ailesi sürgüne gittiğinde magazin basını bir kez daha Pehleviler ile çalkalandı. Şah ve ailesinin İran’dan kaçırdıkları servetin büyüklüğü merak konusuydu. Önce milyon dolarlar, sonra da milyar dolarlar konuşulmaya başlandı.
Sadece yanlarında taşıdıkları kuyum ve değerli eşyaların bedelinin dahi milyon dolarlar ettiği açıktı. Elbette daha fazlası da başka yollarla İran dışına transfer edilmiş olmalıydı. Şah ve ailesinin İsviçre bankalarında mevduatları, pek çok ülkeye dağıtılmış menkul ve gayrimenkul varlıkları olduğu düşünülüyordu.

Yeni İran hükümeti, bu hanedanın İran’dan son kez çaldığı varlıkların büyüklüğünü araştırmaya başladı. Milli Petrol Şirketi hesapları üzerinden yapılan bazı işlemler şüpheli bulundu. İran hükümeti, New York mahkemelerinde Muhammed Rıza Şah aleyhine 56 milyar ABD Doları bedelinde tazminat davası açtı. Mahkeme kanıtları yetersiz buldu.
Açıkçası 56 milyar dolar o dönem için abartılı görünüyor. İran’ın gayri safi milli hasılası o yıllarda bunun ancak iki katı kadar. Yine o yıllarda dünyanın en zenginleri arasında görülen kimselerin tahmini servetlerinin 10 milyar doların altında olduğu düşünülüyor.
Yeni hükümet ve anlaştıkları hukuk büroları on yıllar süren karmaşık hesap hareketlerinin izini sürmekte başarısız olmuş ve böyle sembolik bir iddia taşımış olsalar gerek.
Muhammed Rıza Şah ve ailesi sahip oldukları servet hakkında net bir cevap vermekten daima kaçındı. Şah’ın bir yakınına ABD’li pek çok milyonerden daha az servetinin olduğunu söylediği iddia edildi. Şah ölmeden önce servetini aile üyeleri arasında paylaştırdı.
Büyüklüğünü tam olarak bilemesek de Pehlevi Hanedanı sürgünde geçen 46 yılda ciddi bir serveti yönetti. Son İran Şahbanusu (İmparatoriçe) Farah Pehlevi pek çok vakfı ve Paris ile ABD arasında mekik dokuyarak Avrupa aristokrasisi ve sosyetesi arasında geçen sürgün hayatını bu servetin kendine kalan kısmıyla fonlamaya devam ediyor.
Son şahın büyük oğlu, İran’ın sabık ve sürgün veliahtı Rıza Pehlevi tek bir gün bile çalışmadan geçen hayatının şatafatını ve siyasi faaliyetlerini yine bu servetin kendine kalan kısmıyla fonluyor.
Monarşi soytarılıkları
Muhammed Rıza Şah ve ailesi sürgünün ilk günlerinde kendilerine bir sığınak bulmakta zorlandılar. Bu çürük aileye sığınma vermek bir zamanlar hizmet ettiği emperyalistlerin bile gönülsüz olduğu bir durumdu.
Bir süre sonra Pehleviler kendileri gibi bir işbirlikçi olan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın davetiyle Kahire’ye yerleşebildiler. Devrik şah ağır durumda kanser hastasıydı ve ömrünün sonuna gelmişti, kısa süre sonra öldü.
Devrik şah öldükten sonra en büyük oğlu ve veliahtı Rıza Pehlevi Kahire’de monarşi anayasası üzerine yemin etti. Rıza Pehlevi İran’ın dışında, İran’da yürürlükten kaldırılmış anayasa üzerine yemin ederek kendisinin Aryenlerin Şahı, Aryenlerin Işığı, artık tasfiye edilmiş olan İran İmparatorluk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı ve tarihin çöplüğüne gönderilmiş olan İran Şehinşahlığı’nın Şehinşahı (imparator) olan İkinci Rıza olduğunu iddia ediyordu. Elbette bu yemin ve iddia bir Pehlevi soytarılığından ibaret kaldı.

Sonuçsuz ve anlamsız iddialar İran içinde ve dışında bir karşılık bulamasa da Pehleviler iddialarından vazgeçmediler.
Bu sırada aile içinde bir görev dağılımı yapılmış görünüyor. Bugün hanedanın iki ofis tarafından temsil edildiğini görüyoruz. Devrik şahın karısı, devrik şahbanu Farah Pehlevi ailenin emperyal kimliğinin temsilcisi rolünü üstlenirken Rıza Pehlevi siyasi iddiaların temsilcisi ve lideri konumunda.
Farah Pehlevi, bu temsiliyetini bilhassa diasporadaki İranlılar arasında faaliyet gösteren vakıflar ve emperyal ünvan ve iddiaları taşıyarak gerçekleştiriyor. Farah Pehlevi, yazılı açıklamalarını “zatışahaneleri İran İmparatoriçesi” şeklinde imzalıyor. Pehlevi’nin ofisinin resmi internet sitesinde hanedan üyeleri aynı şekilde emperyal ünvanlarla anılıyor.
Devrik şahbanu, imparatoriçelik oynamaktan arta kalan vaktini başta Paris olmak üzere Avrupa şehirlerinde ve ABD’de aristokrat ve burjuva arkadaşlarıyla lüks içinde yaşayarak geçiriyor.
İşbirlikçi ihtiras ve hayaller
Rıza Pehlevi, Kahire’de kendisini İkinci Rıza olarak şah ilan ettikten bir süre sonra iktidarın soytarılıkla kazanılan bir şey olmadığını fark etmiş olsa gerek. Hiçbir zaman reddetmemiş olsa da ünvanları kullanmayı uzun bir süredir bırakmış durumda.
İran halkından çaldıkları servetin kendisine düşen kısmıyla bizzat kendisinin yönetmediği ticari faaliyetlerini ve siyasi çalışmalarını fonlamaya devam ediyor.
Rıza Pehlevi, İran Devrimi esnasında muharip jet pilotluğu eğitimi için ABD’de bulunuyordu. Devrimin ardından eğitimini bırakıp ailesinin yanına gitti. Daha sonra da kendisinin bir röportajında bizzat ifade ettiği gibi hayatı boyunca çalışmadan yaşadı, yaşamaya devam ediyor.
Yatırımlarını devrimden sonra İran’dan kaçan elitlerden birkaç kişinin yönetimine bıraktı. Daha sonra bunlardan biriyle kendisini dolandırdığı gerekçesiyle mahkemelik de oldu. Rıza Pehlevi’nin petrol ve doğal gaz çıkarma, bankacılık ve gayrimenkul gibi sektörlerde yatırımları olduğu biliniyor. Ayrıca ailenin pek çok ülkeye dağıtılmış halde mevduatları, çeşitli türde menkul kıymet yatırımları ve şahsi gayrimenkulleri olduğu iddia ediliyor.
Pehlevi’nin önce yatırımlarının yönetimine getirdiği sonra da mahkemelik olduğu Ahmed Ali Mesud Ensari’nin aile ile geçirdiği dönemini anlattığı bir anı kitabı mevcut.
Ensari burada Rıza Pehlevi’nin CIA tarafından fonlandığını iddia ediyor.
Rıza Pehlevi 2002 yılında siyasi faaliyetlerinin programı niteliğinde İngilizce bir kitap yazdı. “Winds of Change: The Future of Democracy in Iran” adındaki kitabında Pehlevi uzun uzun monarşi övüyor. Pehlevi’ye göre monarşi İran’ın tarihi bir değeri, İran monarşi olmadan demokrasiye de ulaşamaz. İslami rejim devrildikten sonra seküler, demokratik, elbette serbest piyasanın hüküm sürdüğü, anayasal monarşiyle yönetilen bir İran olmalı.
Rıza Pehlevi’nin faaliyetlerinin bir sonraki önemli hamlesi ise 2013 yılında gerçekleşti.
Monarşist bir demokrat (!) olan şehzade hazretlerinin liderliğinde Fransa’nın başkenti Paris’te Özgür Seçimler İçin İran Ulusal Konseyi (İUK) kuruldu. Pehlevi bu örgütle faaliyetlerini bir kurum altında birleştirip kurumsallaştırmayı hedefledi. Sürgündeki İran muhalefetinin bir diğer önemi kanadı olan Halkın Mücahitleri çetesiyle örgütsel alanda da rekabet de bir diğer neden. Lakin İUK ve Pehlevi destekçisi monarşistlerin Halkın Mücahitleri çetesi kadar sıkı bir örgütsel yapısı bulunmuyor.
Bu haliyle, Pehlevi ve destekçisi monarşistler için şunları söylemek mümkün görünüyor. Monarşistler, diasporadaki İran muhalefeti arasında açık ara en kalabalık grup. Aralarında sıkı örgütsel bağlar olmasa da Rıza Pehlevi’nin doğal liderliği hakkında bir tartışma yok.
Devrimin ilk döneminde İran’dan kaçan eski elitler sığındıkları ülkelerde de İran’dan kaçırdıkları sermayenin etkisiyle önemli finansal güç elde ettiler. Bu sayede monarşistler pek çok ülkede İUK ve Pehleviler ile bağlantılı veya bağlantısız birçok dernek ve vakıf işletiyorlar. Bu kurumlarla diaspora içinde etkilerini korumayı ve ilerletmeyi hedefliyorlar.
Yukarıda Ensari’nin CIA iddialarından bahsetmiştik. Ensari, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de Pehlevi’yi fonladığını iddia ediyor. Bu iddiaları kanıtlamak mümkün değil. Ancak Pehlevi’nin ABD ve Avrupa’da faaliyetlerini sorunsuz yürütebildiğini, ABD Kongresi üyeleri ve Avrupalı siyasilerle ilişkilerinin olduğunu biliyoruz.
Rıza Pehlevi, İran’daki her huzursuzluğu ayaklanma çağrısıyla kışkırtmaya çalışan iyi bir aparat emperyalizm için. 2013 yılında karısıyla birlikte İsrail’i ziyaret edip Başbakan Binyamin Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Isaac Herzog tarafından ağırlandılar.
Pehleviler yalnızca “Ağlama Duvarı” gibi tarihi, kültürel yerleri değil; uluslararası hukuk nezdinde kanun dışı olan Batı Şeria’daki yerleşimleri de gezdiler. Ortanca kızlarının da yahudi bir sermayedarla evlendiğini de not edelim.

İsrail’in son saldırganlığı da Rıza Pehlevi’nin hayal dünyasını bir kez daha harekete geçirdi. Pehlevi sosyal medya üzerinden yazılı ve görüntülü açıklamalarda bulundu.
Halka yine, yeniden, bir kez daha ayaklanma çağrısı yapan majesteleri, İran güvenlik güçlerine de silah bırakma çağrısı yapıyordu. Pehlevi, iktidara geldiklerinde ilk yüz gün içinde yapacaklarını hazırladıklarını, İran halkının rejim devrildikten sonrası için endişelenmemesi gerektiğini de vurguluyordu.
Ömrünü soytarılık ve işbirlikçilikle heba etmiş bu zavallı adamın hayalleri gerçek olur mu, bilemeyiz. Monarşistlerin diasporadaki güçleri açıkça ortada. İran’daki durum için iyi bir çerçeve çizmeye yetecek kadar veri yok. Ancak ülke içinde de bir karşılığının, en azından ciddiye alınması gereken bir sempatizan toplamının olduğunu reddedemeyiz. İslam Cumhuriyetinden sıdkı sıyrılan İranlıların bir kısmı yılana sarılmaya ikna olmuş olabilir.
Emperyalistler içinse olası bir rejim değişikliğini neticesinde iki seçenek var. Ya Pehleviler ya Halkın Mücahitleri. Halkın Mücahitleri karışık geçmişleri, kuşkuya neden olan örgütsel yapıları gibi nedenlerle Pehlevi Hanedanı’na kıyasla bir adım geride. Keza Halkın Mücahitleri’nin İran halkında Pehlevi Hanedanı kadar bir karşılığı olmadığı da net.
İran’ı neler bekliyor bilemeyiz. Emperyalizm 20’nci yüzyılın ölülerini hortlatmaya niyetliyse İran ve dünya işçileri için korkulacak bir durum da yoktur. 20’nci yüzyıl Pehlevi Hanedanı kadar komünist işçilerin de çağıydı.
Yalnızca tiranlık değil, yeni bir İran ve dünya için verilen hayranlık verici bir mücadelenin de rüzgarı esmişti.
Emperyalizm bunları unutarak Pehlevileri hortlatırsa kimin uykularının kaçacağı belli olmaz.