Nusret Demiral kimdir: 'Devletin güvenliği' öksüz kaldı

O dirayetli savcıların öncüsü Nusret Demirel öldü gitti. Tabir yerindeyse kendisi gitti testisi kaldı yadigar. O testinin içi hukuksuzluklarla dolu….

Orhan Gökdemir

1987’de karar verdik Toplumsal Kurtuluş’u çıkarmaya. İlk sayısından itibaren her sayısı kovuşturma ve dava yağmuruyla karşılanmaya başladı.

Devlet Kürt ve Kürt halkı terimlerinin kullanılmasını istemiyordu. Yalçın Küçük ise dergide sürekli bu devlet tabusunun üzerine gidiyordu, bu tabuyu kırmaya kararlıydı.

Dergiye gelen bütün soruşturmalar iki kişinin, DGM Başsavcısı Nusret Demiral ve yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Çoşkun’un adını taşıyordu. Bu iki kudretli savcıyla tanışmaya başlamıştık.

Askere gittim, üç hafta sonra polisler kışlanın kapısına dayandı, almaya gelmişlerdi. Evraklarda yine aynı DGM savcılarının ismi vardı.

Üç günü çeşitli karakollarda, 12 günü Ankara Emniyeti’nin ünlü merkezi DAL’da olmak üzere 15 gün gözaltında kaldım. Sonunda araçlara bindirip DGM’ye götürdüler.

Sırayla sorguya alınıyoruz. 15 gün su yüzü görmemişiz, saç sakal birbirine karışmış, ışık görünce gözlerimizi kapatıyoruz 15 günlük karanlıktan sonra.

Sıra bana geldi, alıp bir odaya götürdüler. Masada meşhur savcı Ülkü Çoşkun, nefretle bakıyor bana. Ama yanında bir de beş altı yaşında bir çocuk var, galiba hafif özürlü de. Sorguyu çocuğun şahitliğinde yapıyor. Arada çocuğa kayıyor gözlerim, bu kayıtsızlık karşısında dehşete kapılıyorum.

O sorgulardan sonra bir kısmımız tutuklandık, Yalçın Hocayla birlikte bir süre de hapis yattık. Ama sonra savcılarımızın işlerini pek de ciddiye almadıkları, hatta Aziz Nesin’in yazısını Yalçın Küçük’e ait sanıp bir de ona dava açtıkları ortaya çıktı.

Duruşmalar gülüşmeler arasında yapıldı, Nusret Demiral baktı olmayacak yardımcısını bizim davadan aldı. Yeni gelen de tahliyemizi talep etti, öyle çıktık. Sadece benim için istedikleri ceza 245 yıl civarındaydı.

İşte 1990 yılların bu yazar-çizer avcısı dirayetli savcısı öldü. Uğruna savaştığı, kutsal bellediği devlet onun da aleyhine döndü arada. Kasetlerini falan yayınladılar ve sonra kaldırıp bir kenara attılar.

MHP’den aday oldu

Nusret Demiral İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Torul, Alapaşa, Bafra, Samsun Savcılıklarında çalıştı. Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Tetkik Hakimliği ve Ankara Cumhuriyet Başcavcı yardımcılığı yaptı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi iken Necip Fazıl Kısakürek’i ziyarete gitmiş ve ondan etkilenmişti.

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Ordusu lideri Deniz Gezmiş, 12 Mart 1971 muhtırasından altı gün sonra Sivas’ta yakalanıp Ankara’ya getirildiğinde sorgulanmak üzere onun önüne getirilmişti.

1984-1995 yılları arasında Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı görevini yürüttü. Bu görev bir bakıma rejim bekçiliği göreviydi. Devletin hazzetmediği şeyleri yazanları susturma, susmuyorlarsa kovalama göreviydi. Yardımcısı Ülkü Çoşkun’la birlikte işkenceli sorgulara bizzat katıldığı, odasında eylemci öğrencileri dövdüğü iddia ediliyordu.

Emekli olduktan sonra MHP'den Ankara milletvekili adayı oldu. Seçim konuşmaları sırasında ezanın Türkçe okunması yönünde görüş bildirdi. Görüşlerini tekzip etmesine karşın, MHP'nin 19. Dönemde meclis dışında kalmasından sorumlu tutularak Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Bu süreçten sonra aktif siyaseti bıraktı.

Tarihi MHP çizgisinde bir devlet görevlisinin yapacağı türden “kahramanlıklarla” dolu.

Kürtçe yemin eden DEP milletvekillerini Meclis’te gözaltına aldırdı. Daha sonra milletvekilleri için idam istedi.

Türkiye Birleşik Komünist Partisi liderleri Haydar Kutlu ve Nihat Sargın’ın davasına baktı. Doç. Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu cinayetlerinin dosyalarının savcısı da oydu.

Madımak katliamı davasının savcısıyken “Madımak bir tahrik sonucu oldu” dedi, sorumlusunun da sol ve Aziz Nesin olduğunu söyledi.

Uğur Mumcu suikastı davasını da ona verdiler. Patlama sonucu parçalar yaklaşık 150 metre yarıçapında bir alana dağılmıştı. Delillerin sağlıklı toplanabilmesi için güvenlik kuşağı oluşturulması gerekiyordu. Güvenlik kuşağının da patlama merkeziyle en uzağa fırlayan parça arasındaki uzaklığın bir buçuk katı alanı kapsaması gerekiyordu. Ama olay yerinde insanlar fink atıyordu. Polisler çalı süpürgesiyle yerleri süpürerek delil topluyordu.

Demiral, Uğur Mumcu cinayeti soruşturmasında da DGM Savcısı Ülkü Coşkun’u görevlendirdi. Coşkun’un, Mumcu Ailesi’ne söylediği söz, onların hayata bakışını da ele veriyordu; “Bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer.”

Coşkun’un soruşturmayı savsakladığı, delilleri toplamadığı şüphesi giderek artıyordu. Bunun üzerine Nusret Demiral, Güldal Mumcu ve Avukat Emin Değer’e yardımcısını teyit eder şekilde, “Devlet isterse çözer, siz güçlü ailesiniz. Hükümette gerekli baskıyı oluşturun, gerekli mesaj ve talimat verilsin, çözümlensin ya da bu birimleri doğrudan bana bağlatın, ben de söz veriyorum, çözerim" diyordu.

Bayrağı Nuh Mete Yüksel aldı

Bir süre sonra iki ünlü savcıya bir ünlü daha katıldı; Nuh Mete Yüksel’di yeni DGM şövalyesinin adı. O da iki savcıya benzer bir üslupla yürütüyordu işlerini. Belli ki bu kişisel bir eğilimin değil, devlet politikasının ürünüydü. Muhaliflere “size hayat hakkı tanımayacağız” mesajı veriyorlardı bu yolla.

Sonra Cemaat Nuh Mete Yüksel’e ait olduğu iddia edilen bazı kasetleri sürdü piyasaya. Onu bu yolla ıskartaya çıkardılar. O da oturup “Nuh’un Gemisi” adlı bir kitap yazdı, anılarını anlattı.

Sorguladığı, tutuklattığı bazı tanınmış solculara da yer ayırmıştı kitabında. Haftada bir hücrelere buyur ettiği Yalçın Küçük hakkında şöyle diyordu: “Yalçın Küçük ile çok sık karşı karşıya geldik. Kırmızı atkısı ise Ankara DGM’ye sıkça geldi. Ancak bugünkü Yalçın Küçük’ü farklı görüyorum. Bugünkü Yalçın Küçük vatansever bir insan olarak mücadele veriyor. Ülkenin birliği ve laik Cumhuriyeti savunuyor.”

O dirayetli savcıların öncüsü Nusret Demirel öldü gitti. Tabir yerindeyse kendisi gitti testisi kaldı yadigar. O testinin içi hukuksuzluklarla dolu….