Muğla'nın koyları özelleştirme saldırısı altında: Datça'nın Kargı Koyu imara açıldı

Muğla'nın koyları özelleştirme saldırısı altında. Özelleştirmelerin son durağı Datça'nın Kargı Koyu. Nisan ayında imara açılan koyda yağmanın önü açılıyor.

Haber Merkezi

Doğası, tarım alanları, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile turizmin ve tarımsal üretimin merkezlerinden Muğla, uzun zamandır maden ocakları ve özelleştirmelerin tehdidi altında. Seydikemer’den Bodrum’a uzanan hat boyunca, özellikle iç kesimlerde, maden ocakları tehlike arz ediyor. Kıyı alanlarda ise özelleştirmeler ve imar değişiklikleri, doğal güzelliklerin yok olmasına neden oluyor. Son olarak, Datça Kargı Koyu da özelleştirme programına dâhil edildi.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın haber portalı, Gazetecilik Platformu'ndan Dayanç Işık'ın haberine göre, Resmi Gazete’nin 6 Nisan 2021 tarihli nüshasında yer alan Cumhurbaşkanlığı kararı ile, Datça’nın en değerli alanlarından gösterilen bölgede, “otel alanı, günübirlik tesis alanı, park alanı, otopark, doğal karakteri korunacak alan, zeytinlik alan, trafo alanı, dere ve yol” yapımının önü açıldı.

Kararla, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan çevre düzeni ve imar planı değişiklikleri onaylandı. Böylece, Datça’nın en bakir alanlarından birine otel yapılmasının önü açılmış oldu. Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Datça meclisi eş sözcüleri Melda Omay ve Güngör Erçil, bölgeye yönelik planlamaları ve halkın tepkisini anlattı.

'Muğla ülke genelinden daha yoğun bir saldırıya maruz kalıyor'

TEMA vakfının hazırladığı rapora göre, Muğla’nın yüzde 59’unun maden ruhsatlı alan olarak belirlendiğini hatırlatan Omay ve Erçil, teknolojisi eskimiş ve hukuka aykırı biçimde çalıştırılan üç termik santralin ekolojik ve toplumsal sorunlara yol açtığını söylediler. Çevreye verdiği zararın tereddütsüz olduğunu belirttikleri projelere uzun zamandır büyük oranda “ÇED olumlu” ve “ÇED gerekli değildir” kararları verildiğini ifade eden Omay ve Erçil, kıyıların kamu kurumlarının kontrolündeki vakıflar aracığıyla gasp edildiğini savundular. Omay ve Erçil, yaptıkları ortak açıklamada, şunları anlattı:

“Türkiye’nin uzunca bir zamandır sermaye birikimi için öncelikli sektörler olarak belirlediği inşaat, turizm, enerji, madencilik faaliyetlerinin hedefi olan, hem şirketlerin hem kamu kurumlarının özel mülkiyete geçirmek için sınır tanımaz biçimde davrandığı, bu amaçla ihtiyaç duyulduğunda mevzuatın da değiştirildiği doğal ortak varlıklarımızın tümü Muğla’da var ve bu öncelikler çerçevesinde Muğla, ülkenin genelinden daha yoğun bir saldırıya maruz kalıyor. Datça bu sürecin belirgin yönleriyle biraz gecikmiş olarak karşılaşıyor diyebiliriz. Gündelik hayatımıza sızmış olarak görünür olmayan birçok yönü var kuşkusuz ama açık biçimleriyle azıcık gecikmiş olarak yakın zamanlarda karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Ancak bu, Datça’daki uygulamaların genel karakteristikleri taşımadığı anlamına gelmiyor”.

Datça’da neredeyse hiç kimse bu plan değişikliğini kabul etmiyor

Datça Kargı Koyu, şehir merkezine yakın ve yerli-yabancı turistlerin sıklıkla tercih ettiği koylardan biri. Burun şeklinde bir yarımadayı da içine alan bölge, Datça’nın en değerli yerlerinden biri olarak gösteriliyor. Antik Acanthus kentinin de bulunduğu alan, birçok endemik bitkiye ev sahipliği yapmasıyla doğal ve kültürel bir bölge olarak dikkati çekiyor.  

Otel yapılmasının önünü açan karara karşı Omay ve Erçil, şöyle devam ettiler:

“Tamamı 1990 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak belirlenmiş olan Datça-Kargı’daki Hazine’ye, yani hepimize ait ortak varlık olan arazinin özelleştirilmesi amacıyla koruma amaçlı Çevre Düzeni Planı’nın ve alt ölçekli planların değiştirilmesine yönelik ÖİB tarafından hazırlanan planlar bütün Datçalıların gündemine bomba gibi düştü. Belediye de, Datça halkı da, ilgili demokratik kitle örgütleri olarak MUÇEP Datça Meclisi de, Datça Demokrasi Platformu da özelleştirme amaçlı bu plan revizyonunu kabul etmiyor. Özelleştirmeye, buna hizmet eden plan revizyonuna karşı şehrimizi, ortak varlığımızı savunmak gerektiğini düşünüyoruz. Datça ve ÇDP düşünüldüğünde çok küçük, bir parselle ilgili, ama şehrin somut koşulları göz önüne alındığında çok büyük. 128,6 dekarlık bir alanın tek parsel olarak ihaleyle özelleştirilecek olması, amacın Datçalıların refahı, Datça’nın ve doğanın korunması olmadığını açıkça gösteriyor düşüncesindeyiz. Ayrıca, özelleştirilecek arazinin piyasada alınıp satılan, özel mülkiyete geçirilen bir alan olmasını asla kabul etmemekle birlikte, Hazine parseli olarak satılması halinde Datça Belediyesi’ne verilecek payın Belediye’nin yaklaşık 5 yıllık bütçe gelirlerine denk olmasını, özelleştirme yolunun bunu dolanmak anlamına geldiğini de unutmamak gerek”.

'Kentimizi savunmayı sonuna kadar sürdüreceğiz'

Karara karşı Datça Demokrasi Platformu olarak 14 Nisan 2021 günü Cumhuriyet Meydanı’nda Datça’nın yıllardır gördüğü en geniş katılımlı basın açıklamasını yaptıklarını belirten Omay ve Erçil “Bundan 2 gün sonra Kargı’da, özelleştirilecek arazide basın açıklaması yapmamız Kaymakamlık tarafından pandemi gerekçesiyle kabul edilmedi. Basın açıklaması yapmadık ama o gün, yüzücüler, bisikletliler, yürüyüşçüler, Datçalılar oradaydık. Datça’ya, Kargı’ya, özelleştirilmek istenen araziye sahip çıkıyoruz dedik. Bu karşı çıkışımız siyasi partilerden ekoloji örgütlerine Türkiye kamuoyunda, medyada destek buldu, dayanışma ifade edildi. CHP’nin doğa haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Kargı’da bizimle dayanışma ve destek açıklaması yaptı. Derdimiz sadece Kargı değil, tüm ülkenin, hatta dünyanın sorunu olan doğanın talan edilmesine, yaşam alanlarımızın yok edilmesine, bunun yolu olarak özelleştirmeye karşı çıkmak, kabul etmemek” diye konuştular.

Cumhurbaşkanı kararının, kamu yararına ve doğanın korunmasına yönelik uluslararası ve ulusal mevzuata uygun olmadığını belirterek, iptali talebiyle dava açtıklarını ifade eden Omay ve Erçil, Datça Belediyesi’nin de karara karşı dava açtığını ayrıca https://www.change.org/datcayisavunuyoruz adresindeki imza kampanyasının sürdüğünü aktardılar.

Omay ve Erçil “Belediyesiyle, yurttaşlarıyla, örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla topyekûn bir kabul etmeme, yapılmak istenene karşı çıkma tutumunun açık ve net biçimde söz konusu olduğunu söylemek uygun olur. Bütün meşru yollardan bu karşı çıkışımızı ve kentimizi, doğamızı savunmayı sonuna kadar sürdüreceğiz” dediler.