'Metin Oktay bir antitezdir...'

2 Şubat 1936’da doğan Metin Oktay, futbolculuğu, karakteri, siyasi fikirleri ve emekten yana duruşuyla ‘vefasını’ sürdürüyor.

İsmail Sarp Aykurt

Ben Metin Oktay’ı izleyemedim. Bu sebeple yazılanlar eskilere referans verse de bir nostalji olmanın ötesinde duruyor. 

Zaten hem futbol kamuoyuna hem de futbolun toplumdaki yerine bakıldığında Metin Oktay’a sahip çıkmak bir nostaljinin ötesine varmak zorunda. 

Ülkemizin çağırdıkları arasında bu da var. 

Bu kadar yeniye, dayanışmaya ihtiyaç duyuluyorsa bir ülkede, tam da bu yüzden feyz alıp ilerlemek gerekiyor, durmadan.

'Metin Oktay bir antitezdir...'

Metin Oktay öyle yapmış işte. Öyle bir yere gelmiş oturmuş ki, bir futbolcu olarak anılmanın ötesine erişmiş. Paranın futbolu bir monark gibi yönettiği bir dönemde, ayaktopunun "endüstriyel futbol" olarak adlandırıldığı emperyalist çağda, biriken kirin açık bir reddiyesine, antitezine dönüşmüş.

Paranın futbol hükümranlığı ile Metin’in gol krallığı aynı şey değil o yüzden.

Metin’in golü, sadece çizginin ötesine geçip kalmamış, futbolun saf ve temiz hâlinin temsiline varmıştır.

O da düzene, rutine, kötünün iyisine teslim olmamıştır

Elbette ki tek değildir, ama en müstesna parçalarından birisidir.

Başa dönersek, benim Metin Oktay’ı canlı izlemişliğim yoktur. Ama başrolünde kendisinin oynadığı siyah beyaz film Taçsız Kral’ı izlemek bana hep bir şeyler anlatmıştır.

Futbol da bir kavgadır, Metin o kavganın emek tarafındadır. Futbolun direksiyonunda sermaye olsa da hep emek hatırlanır, aranır.

Aralıktan bakınca, Metin Oktay oradadır.

Sahadaki Metin ile dışarıdaki Metin arasındaki farkın hiç olmadığını söylerler. Tekrarlamaktan bıkılmaz, Cemal Süreya da demiyor mu zaten? “Bir özelliği de hiç şımarmamış olmasıdır” ve “o, rolünü yanında oynayan başka oyunculara bırakmıştır” diye...

Haksız ya da yanılmış mıdır? Şımarıklar paranın yanındadır. Para artıkça para sevgileri de artmış, sağ siyasete bulaşmış, egoları tavan yapmıştır.

Metin onlardan değildir. Vefalıdır, onun krallığının nedeni ‘taçsız’ olmasıdır.

'Sahi mi Metin? Bu son mu?

Bir Fener-Cimbom maçında herkesin onu ayakta alkışladığı bir futbol centilmenidir. Kariyerinde yalnızca tek bir kırmızı kart görmüştür. Ona kartı Avusturyalı hakem Franz Wöhrer çıkartmıştır. Yıl 1968, dakika 73’tür; gerçi kart gösterememiştir Wöhrer, o zamanlar kartı yoktur hakemlerin...

‘Allahaısmarladık’ dediğini söyler Wöhrer, kariyerindeki tek karttır. Fenerbahçelilerin Metin Oktay'ın oyundan çıkmasına sebep olan futbolcuları Yılmaz Şen’i ıslıkladıkları söylenir.

1969’da bitirirken kariyerini Can Bartu ile formasını değişerek noktalayacaktır. Tercüman gazetesi onun için şunu yazacaktır: “Sahi mi Metin, bu son mu?”.

'Artık futbol oynanmayacak...'

Son maçta İslam Çupi’nin maç yazısında onun için şöyle bir not yer alır: “Beyler bundan sonra bilet almak için birbirinizi boşuna çiğnemeyin. Çünkü burada artık futbol oynanmayacak...” 

Omuzlardayken bakmayın başına taç giydirdiklerine, tacı yoktur ama karakteri, adanmışlığı, fikri vardır emeğe yaslanan... Galatasaray’ın zamanında az taraftarı olduğunu söylerler ya, Metin topyekûn bir Galatasaray’a dönüşmüştür o vakit.

'Solcu bir futbolcu: Metin Oktay...'

Futbolumuzun bir diğer büyük efsanesi, komünist futbolcu Metin Kurt, Metin Oktay’ı şu sözlerle anlatır:

“Türk futbol tarihinde, taraflı tarafsız tüm sporseverler için Metin Ağabey efsane bir isimdir… Özel yaşamında tüm insanlara karşı derin bir sevgi beslemiş, her zaman dara düşen sporcuların ve dostlarının Hızır gibi imdadına –maddi veya manevi- yetişmiştir. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın idamına karşı yürütülen imza kampanyasına katılarak onların verdiği mücadeleye karşı ne kadar duyarlı olduğunu göstermişti. Onun bu yanını insanlarımızın çok azı bilir...”

Metin’lerden ilham alan futbolcu neslinin soyu ise kurumuştur. 

Cemal Süreya’ya dönelim biz: “Metin’de kendini diğer futbolculardan büyük gösteren bir şey var. Nedir bu? Teknik mi, beden gücü mü, sezgi mi?” diye sorar üstat...

Bunların hepsi var evet, ama onu büyüten başka bir şey daha var.

O, Metin’in vefasıdır; hem işçi sınıfına hem de sevdiklerine...

“Bizi sevenleri üzmeyelim baba”dır, Metin Oktay.

Onu, emekçilerin taçsız kralı yapan bunlardır.

'Benim ayak oyunlarımın ne sözü olur, mecliste sizlerin arasında?'

Denizlerin idamını engellemek için koşturması, imza toplaması, Türkiye İşçi Partisi’ne verdiği oy, makine işçisi babası ile ev hanımı annesinin emeği ile geçen hayatı, meclisteki düzen partilerinin vekillik tekliflerini reddedip “Benim sahada yaptığım ayak oyunlarının ne değeri olur, ne sözü olur, mecliste sizlerin arasında” cevabı onu, gönüllerde ve zihinlerde başka bir yere bağlamıştır.

Farkı şudur, attığı goller onu anlatmaz. O attığı gollere anlam katmıştır.

Karakteri attığı onca golün, becerinin, tekniğin hiç arkasına düşmemiştir. Büyüklüğü buradadır.

Belki gerçek tacımız yok ama...

İzmirlidir Metin, 2 Şubat 1936’da meşin yuvarlak ile olan ilk temasını kendisi anlatır:

“Yumuşacık, yusyuvarlak... Hareketli... Ele, avuca sığmaz...Zıp zıp zıplar, yerinde duramaz. Onunla ilk tanıştığım gün, ayakkabısının bağlarını bile kendi bağlayamayan, yürümeyi yeni yeni öğrenmiş minicik bir çocuktum... ‘Sen nereden çıktın?’ der gibi vurdum ona... O ilk vuruşla birlikte, yolum da değişti, hayatım da. Çaresiz, kader bağlamıştı bizi. Ondan ayrılamıyordum. Benim en iyi arkadaşım olmuştu”...

Onu şöyle anlatırmış bir arkadaşı: “Metin Oktay hiçbir zaman profesyonel olamadı, hep amatör oldu. Paraya asla önem vermezdi”.

Başka bir arkadaşı Rıfat Pala ise onun şöyle anlatmıştır: “Bir gün bir simitçi çocukla karşılaştık. Simit tablasını simitleriyle birlikte zorla elinden almışlardı. Metin, ne kadar simit kaybettiğini sorup, hesapladı. Sonra cebindeki bütün parayı alıp simitçiye verdi ve sonra da bana dönüp ‘Rıfat, senin cebinde ne kadar var’ diye sordu”...

Parayı elinin tersiyle itmesi, filmden bir kare değildir yalnızca, gerçektir.

Eşi Servet Oktay anlatır: “Etrafına sürekli pozitif enerji yayardı. 30 yıl aynı evde yaşadık. Bir gün kalp krizi geçirdi ve doktor istirahat verdi. Metin balkondaydı, yağmur da çok şiddetliydi. Karşıda bir kadın, çok yoksul; hâlinden belli. Metin giymiş üzerine yağmurluğunu, arabayı çıkarmış ve kadını evine kadar götürmüş. Alışverişteydim, eve geldim; Metin yok. Çılgına döndüm. Bana, ‘bir şey olmaz korkma. Kadın, zavallı, hasta biriydi’ dedi.

Metin Oktay amatör, sportmen ve emektar bir futbol ruhudur.

'Fenerbahçe'nin büyüklüğünden...'

Şimdiki gibi iğdiş edilmiş değildir, Sadece Galatasaraylılar sevmez onu. Kadıköy’de Fenerbahçe Parkı’na Metin’in heykelinin dikilmesi için izin istendiğinde “şeref duyarız” cevabını veren Fenerbahçelilerdir.

Tıpkı onun ağları yırtan golü attığında, o golün neden hatırlandığını soran gazeteciye verdiği cevap gibiydi her şey: “Fenerbahçe’nin büyüklüğünden!”...

Metin Oktay profesyonel futbolun reddiyesi bir beşeriyettir.

Siyasi tutumunu, görüşlerini gizlemeye ihtiyaç duymadı.

İlla futbol deyince golcülüğünü de hatırlamalı mı?

O zaman söz, büyük efsane Lefter’in:

“Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Yan yana oynadığımız zaman maçın golsüz bitmesi diye bir şey söz konusu olamazdı. O hazırlar, ben atardım, ben hazırlardım, o atardı!”...

Şöyle bitirmek makul olsa gerek.

Arda Uskan’ın anısıdır.

Ve Metin Oktay’ın son gecesidir, hayatta.

“Bizler sanattan konuşuyorduk ya, onun da gözlerimle seyrettiğim birçok golünün bir sanat eseri olduğunu söyledim. 1960’taki efsanevi maçta İskoçya’ya attığı golü, İstanbul’da bir AKG maçında iki taraftan iki kişi koluna girdiği halde, arkası kaleye dönükken 90’a taktığı golü anlattım ve bunların sırrını sordum. ‘Ellerini uzat’ dedi. İki elimi uzattım, avuçlarım yere dönüktü. O da ellerimi avucuna aldı, ‘Şimdi’ dedi, ‘İstediğin elini çek ben yakalayacağım.’ Ellerimi, Metin Oktay’ın avucundan kurtaramadım. ‘İşte bu reflekstir bana o golleri attıran.’ Sonra ben de ona parmaklarımla bir gitarcı numarası yaptım. Benim ona şaşırdığım gibi o da benim tek elle alkış sesi çıkarmama bayıldı. ‘Bunlar işin fizik tarafı’ deyip Nazım Hikmet’ten bir şiir okudu!

“Hiçbirimiz ummazdık tabii ama ummamak bizim suçumuz. İşte bu şiiri bilmeyen ne top oynar, ne gitar çalar, işin özü bu kardeşim...”

İyi ki doğdun Taçsız Kral...