Medusa’nın Salı: Bir AKP belgeseli

Türkiye, 2002’de felakete sürüklenen bir Medusa gemisiydi. Geminin darmadağın olması vakit aldı. Saldakiler, bizler, kaderimizle baş başa kaldık. Bu belgeselde, salın üzerindekilere, gemiye ne olduğunu anlatıyoruz.

Haber Merkezi

soL TV’nin yeni belgesel serisi “Medusa’nın Salı: Bir AKP Belgeseli” ilk bölümüyle izleyiciyle buluştu. 

Uzun araştırmalar ve detaylı arşiv çalışmaları sonucunda altı bölüm olarak yayınlanacak belgesel AKP’nin adım adım nasıl kurulduğunu, sermayeyle olan ilişkilerini, İktidar yolunda askerleri ikna etme çabalarını, nasıl iktidara taşındığını ve nasıl bu kadar zamandır iktidarda kaldığını bilinmeyenleriyle ve hafızadan silinenlerle tüm öyküyü en baştan ele alıyor.

Neden 'Medusa’nın Salı'?

Medusa’nın Salı. Fransız ressam Théodore Géricault’un 27 yaşındayken yaptığı tablo. Gerçek bir öyküyü anlatır. 

Napolyon Bonaparte düşmüş, Bourbon Hanedanı için yol açılmıştır. Fransa yeniden krallık yönetimine dönmeye hazırlanmaktır. İngiltere, iç çatışmalardan yararlanıp elinden aldığı Senegal’in yönetimini Fransa’ya geri vererek yeni hanedana jest yapmaya karar vermiştir.

1816’da devir-teslim töreni için dört gemilik bir filo oluşturulur. Filonun bayrak gemisi Medusa firkateynidir. Senegal’e gönderilen yeni vali, sivil-asker mahiyeti, tüccarlar ve soylulardan oluşan 400 kişilik yolcusu vardır. 

Fakat Medusa gemisi, yolculuğa hazır değildir. Kaptan bu yolculuk için gereken tecrübeden yoksun olmasına rağmen kral yanlısı olduğu için bayrak gemisine kaptan yapılmıştır. Cebelitarık Boğazı’nı geçer geçmez kayalıklara oturan gemi darmadağın olur. Filika sayısı sınırlıdır, ancak kaptana, kraliyet görevlilerine, tüccar ve soylulara yer vardır. 

Geriye kalan herkes, parçalanan geminin kerestelerini halatlarla bağlayarak büyük bir sal yapar. Salı filikalar çekecek, böylece herkes kurtulmuş olacaktır. Fakat bir süre sonra deniz kabarır, filikadakiler batmaktan korkar. Halatlar kesilir, saldakiler kaderlerine terk edilir. 

Saldaki hayatta kalma mücadelesi korkunç bir insani trajediye dönüşür. Su azdır, gıda yetersizdir. Birbirlerine saldırmaya, akıllarını kaçırmaya başlarlar.

Denizin ortasında geçen 17’inci günün sonunda ufukta kurtarma gemisi belirir. Yalnızca 17 kişi canlı çıkar. Onlardan beşi de birkaç gün içinde ölecektir. 

Gericault, bu olayı Fransa’nın kaderine benzetir. 1789’da devrim yapmış Fransa Cumhuriyeti, Medusa fırkateynidir. Devrim, kaza geçirir. Devrimini yitirmiş Fransız halkı, bir salın üstünde birbirine düşer. 

Devrime sırtını dönmüş her ülke Medusa’dır, kaza yapması, kayalara toslaması kaçınılmazdır. Ve her Medusa hikayesinden geriye derme çatma bir sal ve o sala sığınmış, biçare bir halk kalır. 

Türkiye, 2002’de felakete sürüklenen bir Medusa gemisiydi. Geminin darmadağın olması vakit aldı. Saldakiler, bizler, kaderimizle baş başa kaldık.

Bu belgeselde, salın üzerindekilere, gemiye ne olduğunu anlatıyoruz.

İlk bölümde ne anlatılıyor?

Serinin ilk bölümü 2001 Türkiye ekonomik krizinin ve ardından AKP'nin iktidara yükselişinin perde arkasına, Türkiye'deki büyük sermayenin, özellikle Koç ailesinin, ordunun, ABD’nin ve kimi farklı odakların oynadıkları rollere odaklanıyor. 

Belgesel 12 eylül darbesinin ardındaki esas güç olan patronların ne istediğine, kendisine ve Türkiye’ye biçtiği yeni rolde hangi adımları attığına mercek tutuyor.

Belgeselde, 12 Eylül 1980 sonrası patronların Türkiye için yeni yol arayışı, büyük patronun, Rahmi Koç’un ortaya koyduğu vizyonda karar kılındığı, 2001’de kurulan AKP’nin, o vizyonu hayata geçirmek üzere nasıl yola koyulduğu, Erdoğan'ın sermayeyle ilişkileri, iktidar değişimini şekillendiren stratejik ittifaklar ve siyasi manevralar detaylı bir şekilde ele alınıyor.

12 Eylül sonrası patronların vizyonu

12 Eylül sonrasında Türkiye’nin yön arayışında Rahmi Koç’un “Ortadoğu pazarına yüzümüzü dönmeliyiz ama aynı zamanda Avrupa’nın parçası olmalıyız” sözlerinin gerçekleşmesi için 20 yıl beklenecekti. Aradaki yirmi yıl, Türkiye için yön bulma arayışıyla geçti. Yeni dünyada Türkiye’ye ne rol biçilecek, ne pay düşecekti? Herkes buna yanıt arıyor, patronlar en doğru seçeneği bulmaya çalışıyordu. Büyük patronun, Rahmi Koç’un 1980’de ortaya koyduğu vizyonda karar kılındı. 

İşte 2001’de kurulan AKP, o vizyonu hayata geçirmek üzere yola koyulacaktı. Ortadoğu’nun yeniden şekilleneceği bir dönemde Avrupa Birliği hedefini siyasi programının başına yazarak siyaset sahnesine hamle edeceklerdi. Koçların başını çektiği TÜSİAD’ın da destek verdiği 28 Şubat müdahalesinin alaşağı ettiği İslamcı kadroların bir kısmı “yüzünü Ortadoğu’ya dönen ama ayakları AB’de olan” yeni bir Türkiye hayalini pratiğe geçirmek için hazırlardı.

Belgesel, Rahmi Koç'un, Türkiye'nin hem Ortadoğu pazarına yönelmesi hem de Avrupa'nın bir parçası olması gerektiği yönündeki hesaplamalarının, AKP'nin kuruluş sürecinde önemli bir rol oynadığına dikkat çekiyor.

"Yenilikçiler Hareketi" ve 28 Şubat süreci

28 Şubat müdahalesi sonrasında Millî Görüş içinden ortaya çıkan "Yenilikçiler Hareketi" ve bu hareketin liderleri olan Bülent Arınç, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener'in Erbakan çizgisinden ayrılarak daha “ılımlı” bir siyaset izleme çabaları detaylarıyla anlatılıyor. 

Yenilikçiler, radikalliklerini törpüleyip kendi partilerini kuracak, yeni bir yol açacaklardı. 

Hatalardan biri, büyük sermayeyle kurulan ilişkiydi. Türkiye burjuvazisi onlara güvenmiyor; değişip değişmediklerinden emin olamıyordu. Hatta Taha Akyol’un programında Rahmi Koç’a yeni oluşum sorulduğunda “Tayyip Bey, kendini yenilediğini söylüyor, ben kendisini çok yenilediğine inanmıyorum. Bunlar bir misyon yürütüyorlar” diyor. Erdoğan, Erbakan Hocasıyla aynı akıbeti paylaşmamak için holdinglerle arasını iyi tutmaya özen gösteriyordu. Parti kurma sürecinde sermaye sınıfıyla yakın temas halindeydi: “Erdoğan; medya, ordu ve holdinglerle kavga edilmeyeceğini söylüyor. Bu doğrultuda ilk işareti, Koç Topluluğundan Doğan Gönül’ün Pınarhisar Cezaevine yaptığı ziyareti vermişti. TÜSİAD'dan Sakıp Sabancı, Bülent Eczacıbaşı, Tuncay Özilhan, Feyyaz Berker, Can Paker gibi isimlere ulaştı. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi ve Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Ataman da yakınlaştığı isimler arasında yer aldı.” 

Sermaye ile yakın temas: Koç ve Eczacıbaşı hamleleri

Belgesel, AKP'nin, özellikle de Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük sermaye ile kurduğu yakın ilişkilere dikkat çekiyor. TÜSİAD üyeleriyle yapılan toplantılar, Koç ailesiyle yakınlaşma ve Bülent Eczacıbaşı'nın ev sahipliğinde gerçekleşen buluşmalar bu sürecin önemli aşamaları olarak vurgulanıyor.

Erdoğan, Ekim 1999’da TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın Yeniköy’deki evinde büyük patronlarla bir araya geldi. AKP projesi daha embriyo halindeyken ilgilerini çekmişti. Krize girmiş siyasetin ufkunda beliren Erdoğan ile temasları yoğunlaştırmaya karar verdiler. Eczacıbaşı’nın dediğine göre, buluşmayı bizzat Erdoğan talep etmiş, “görüşlerini açıklamak” istemişti.

Erdoğan, patronlarla bir araya gelerek, “‘yepyeni’ bir Tayyip Erdoğan'a destek çağrısında bulundu.”

Eczacıbaşı, görüşmeden bütün patronların rüyası olan bilindik “istikrarlı gemimizi yürütelim” sonucunu çıkarıyordu.

Erdoğan ise, “Daha önceden tanıştığım dostlarımla birlikte olduk, ülkenin son zamanlarda yaşadığı gelişmeleri beraberce tahlil ettik. Bu verimli toplantıda asgari müştereklerimizin oluştuğunu gördüm. Çok mutlu oldum” diyordu.

AKP’nin kurulma ve iktidara hazırlanma yürüyüşü hızlandıkça ev toplantılarına katılan patron sayısı arttı. Patron sayısı arttıkça siyasal islamcı hareketin bu yeni kolu, Yenilikçiler Hareketi, sermaye nezdinde meşruiyet kazanıyordu.

TSK’yı ikna etme çabaları

Belgesel, TÜSİAD'ın Genelkurmay'a sunduğu gizli raporu, TSK'nın erken seçimlere onay vermesi ve Erdoğan'ın 30 Ağustos resepsiyonuna davet edilmesi gibi olaylar üzerinden, AKP'nin iktidar yolunda askeri kanadı da ikna etme çabalarına dikkat çekiyor.

1990'lı yılların sonlarında devlet içinde ortaya çıkan farklı görüşler ve MİT yöneticilerinin "mütedeyyin insanlarla şeriatçılar arasında ayrım yapılması gerektiği" yönündeki açıklamaları, belgeselde önemli bir yer tutuyor.

Ekonomik kriz ve Kemal Derviş'in rolü

1990'lı yıllardaki siyasi istikrarsızlık, yolsuzluklar, faili meçhuller, 1999 Gölcük Depremi ve 2001 ekonomik krizi gibi mevcut düzenin çürümüşlüğünü gözler önüne seren olayların yanı sıra AKP'nin iktidara gelmesinde önemli bir faktör olarak 2001 ekonomik krizi sonrasında Kemal Derviş'in Türkiye'ye gelişi ve IMF destekli ekonomik reformları uygulamaya başlaması, geniş bir dönem değerlendirmesiyle seyirciye sunuluyor.

AB Süreci ve Irak’a müdahale

Türkiye'nin AB'ye resmi adaylık statüsü kazanması, uyum sürecinin getirdiği dönüşümler ve bu dönüşümlere karşı içeriden gelen direnç, belgeselde dikkat çekilen önemli noktalardan. ABD'nin Irak'a müdahale planları, Ecevit hükümeti ile ABD arasındaki gerginlik, Erdoğan'ın ABD ziyareti belgeselde geniş yer buluyor.

Soros etkisi ve ABD'nin Ekonomik Yardım Vaadi

George Soros'un Türkiye'deki "açık toplum" tartışmalarına katılması, AKP'ye verdiği destek ve "ılımlı İslam" konusundaki açıklamaları, hükümetin düşmesinde ve erken seçimlerin yapılmasında önemli bir rol oynayan ABD'nin Türkiye'ye 36 milyar dolarlık yardım paketi vaadi, belgeselde öne çıkan konulardan.

Medusa’nın Salı kılavuz niteliğinde

"Medusa'nın Salı" belgesel serisinin ilk bölümü, AKP'nin iktidar yolculuğunun karmaşık dinamiklerini gözler önüne seriyor. Belgesel, Türkiye'nin içindeki siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların yanı sıra; büyük sermayenin desteği, ABD'nin Ortadoğu stratejisi, AB süreci ve diğer dış faktörlerin AKP'nin iktidara gelmesinde nasıl etkili olduğunu detaylı bir şekilde ortaya koyuyor.

Medusa’nın Salı Türkiye'nin yakın tarihini ve günümüzdeki siyasi gelişmeleri daha iyi anlamak isteyenlere kılavuzluk edecek bir derinlikle soL TV’de seyircisiyle buluşacak.