Lübnan Komünist Partisi Siyasi Büro Üyeleri Raghid Cureydini ve Fadi Nabut'la İstanbul ziyaretlerinden Lübnan'daki güncel siyasi gelişmelere kadar birçok başlıkta konuşma fırsatı bulduk.
Can Kuyumcuoğlu
Lübnan halkı, son üç aydır ağır İsrail saldırıları altında. Saldırılarda binlerce kişi hayatını kaybetti, on binden fazla kişi yaralandı. 1 milyondan fazla insansa evlerini terk etmek zorunda kalıp ülkenin çeşitli bölgelerine sığındı.
Hizbullah noktalarını hedef aldığını iddia eden İsrail, bugün sivil noktaları, özellikle yerinden edilmiş insanların barındığı yerleri bombalamaya devam ediyor. Bir yandan Batı medyasında, İsrail'le Hizbullah arasında ateşkesin yakın olduğuna dair iddialar yer almaya başladı.
Lübnan Komünist Partisi'yse, bu zorlu savaş koşullarında ülke genelinde örnek bir dayanışma örgütlüyor. Partinin uzun yıllar önce kurduğu insani yardım girişimi, savaş döneminde etkili bir şekilde devam ediyor. Lübnanlı komünistler, bu girişimle yurtlarından edilmiş insanlara barınma sağlıyor, savaştan etkilenenlere tıbbi destekte bulunuyor.
Parti heyeti, TKP'nin yaklaşık üç hafta önceki ziyaretinin ardından İstanbul'a geldi.
Heyette yer alan partinin Siyasi Büro üyeleri Raghid Cureydini ve Fadi Nabut'la ziyaretlerinden Lübnan'daki güncel siyasi gelişmelere kadar birçok başlıkta konuşma fırsatı bulduk.
Öncelikle İsrail’in Beyrut’a yaptığı son saldırı hakkında sormak istiyorum. İsrail güçleri, Türkiye’ye geleceğiniz gün büyük bir katliama imza attı. Siz de saldırı sırasında Beyrut’taydınız. O gün neler yaşadığınızı anlatır mısınız?
Beyrut'taki saldırılar her gün oluyor. Nadiren veya birkaç günde bir olan bir şey değil. Çoğunlukla güney banliyölerinde en az 10 ila 12 hava saldırısı oluyor. Ancak özellikle yaklaşık son 10 gündür doğrudan Beyrut'un merkezine veya Beyrut'un merkezinin etrafındaki bölgelere büyük saldırılar yapılıyor. Hatta 12 ila 15'ten fazla insanın öldüğü bir katliama neden olan büyük saldırılardan biri başbakanlık ofisine 200 ila 300 metre uzaklıktaydı.
Türkiye'ye gelmeden önceki gece çok ağır bir geceydi. Beyrut'un banliyösüne 12 hava saldırısı yapıldı. Ardından Beyrut’un merkezinde 12 kişinin öldüğü katliama neden olan büyük bir saldırı daha oldu. TKP heyeti Beyrut'tayken başına gelenlere benzer bir şekilde havaalanının etrafında birkaç saldırı daha oldu.
TKP heyeti yaklaşık üç hafta önce Beyrut’ta size ziyarette bulundu. Bugün de siz İstanbul ziyaretindesiniz. TKP ve Lübnan Komünist Partisi arasındaki mevcut ilişkiden bahseder misiniz? Karşılıklı ziyaretlerin iki parti arasındaki ilişkilerin daha da geliştiğini gösterdiğini söyleyebilir miyiz? İstanbul ziyaretinize dair hislerinizi de paylaşabilir misiniz?
Bugün Türkiye Komünist Partisi ile ilişkimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. TKP’nin Beyrut ziyareti bizim için çok önemliydi. Bu, çok takdir ettiğimiz bir dayanışma ziyareti. Bizi ziyaret eden ve dayanışma ve destek gösteren ilk uluslararası parti. Beyrut'u ziyaret ederek çok cesur bir çaba gösterdiler. Ayrıca orada neler olduğunu kendi gözleriyle gördüler. Bazı bombalamalara tanık oldular. Biz bu ziyareti gerçekten çok takdir ediyoruz. Buradaki ziyaretimiz, her iki taraf arasındaki ilişkileri güçlendirmek için tekrar çalışma amacı taşıyor. Biz her iki tarafın da siyasi mücadelemizde birçok benzerliği paylaştığımızı düşünüyoruz.
Ayrıca bölge halkının çıkarlarını da paylaşıyoruz. Savaş bölgesindeki insanların çıkarlarını temsil ettiğimizi düşünüyoruz. Özellikle de aynı çizgide olduğumuzu söyleyebileceğimizi düşünürsek, bölge için ne yapabiliriz, bölgeyi nasıl geliştirebiliriz, nasıl tüm bu istilalara karşı aynı mücadelede bir arada olabiliriz, bunları ele alıyoruz.
Her birimizin kendi ülkesinde karşılaştığı iç mücadeleler konusunda siyasi programlarımızda da birçok fikir ve benzerlik paylaşıyoruz. Bu yüzden bu işbirliğinin ve bu ilişkinin yıllar geçtikçe daha da güçleneceğini umuyoruz ve çok umutluyuz. İstanbul'a yaptığımız ziyaretin bu amaçla olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada, İstanbul güzel bir şehir ve yoldaşlarımızın misafirperverliği muhteşemdi. Bunun için çok minnettarız.
'İsrail'in dayattığı şartlar ateşkes anlamına gelmez'
Biraz güncel siyasi gelişmeler hakkındaki görüşlerinizi sormak istiyorum. Batı medyasında, İsrail’le Hizbullah arasında ateşkes anlaşmasının çok yakın olduğunu öne süren haberler yer almaya başladı. Bir yandan da İsrail’in Lübnan’a dönük şiddetli saldırıları sürüyor. Hizbullah da İsrail geneline kapsamlı bir roket ve İHA saldırısı düzenledi. Bu koşullarda sizce ateşkes mümkün mü?
Burada dikkat edilmesi gereken önemli şey, ateşkesin şartlarının ne olduğudur. Eğer İsrail hâlâ Lübnan'da aracı olan Amerikan elçinin sunduğu ateşkes anlaşmasının son taslağında koydukları şartlarda ısrar ediyorsa, o zaman bunun uygulanabilir bir ateşkes olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü anlaşmaya dair ilk başta spekülasyonlar döndü, ama şimdi ateşkesten sonra bile İsrail’in Lübnan'a müdahale etme hakkını istediği açık hale geldi. Bu nasıl bir ateşkes olabilir ki? Eğer İsrail gelip Lübnan’da istediği zaman istediğini yapabilecekse bu bir ateşkes olmaz. Bu sadece Lübnan'ın boyun eğmesi ve ülkenin temelde ABD'deki emperyalist hükümet tarafından desteklenen İsraillilerin iradesine teslim olması anlamına gelir.
Bizim için ateşkesi zorlayacak tek şey, Lübnan halkının direnişidir. Halk direnişi, Lübnan'da yaşanan bu saldırganlık dalgasına son verecek ve İsrail'in hem Gazze'de hem de Lübnan'da katliamlarına devam etmesini potansiyel olarak durduracaktır.
Ateşkesin Gazze'deki bir ateşkesle mutlaka ilişkili olması gerekmiyor ancak Gazze konusunda da İsrail açısından aynı eğilimlerin yaşandığını görebiliyoruz. İsrail hedeflerine ulaşamazsa, ateşkesi kabul etmeyecektir. Ve eğer Lübnan gelecekte daha fazla saldırganlıktan muzdarip olacaksa, bunun adı ateşkes olmaz.
Basına yansıyan anlaşma şartlarına göre, Hizbullah ülkenin kuzeye çekilecek, İsrail ise işgal ettiği yerleri terk edecek. Ülkenin güneyi Birleşmiş Milletler’in barış gücü UNIFIL’e ve Lübnan ordusuna bırakılacak. Ben bu vesileyle, uzun süredir bölgede barışı koruma iddiasında olan ve bugün İsrail’le anlaşmazlıklar yaşayan UNIFIL’in misyonunu ve barışı sağlama konusundaki etkisini size sormak istiyorum.
Bunun cevabı kısa ve basit. Şu an bölgede herhangi bir barış görüyor musunuz? Şu anda uluslararası düzeydeki müzakerelerde konuşulanlar üzerinde gelecekte herhangi bir anlaşmaya varılırsa UNIFIL'in rolü de yeniden şekillenecek gibi durmuyor. Öncelikle barışı sağlayamadılar, bu çok açık. İsrail sonunda Lübnan'ı işgal etti, kara operasyonu başlattı. UNIFIL'in yönetmeliği, askerlerinin silahlarını kullanmasına izin vermiyor. Silahları var ama birileri doğrudan onlara ateş etmediği sürece kullanamazlar.
Sonuncu, İsrail'in her yerdeki UNIFIL karakollarını hedef alması oldu, çünkü onlara tahliye emri verdiler, UNIFIL’se İsrail’den emir almadığını söyledi. Ama UNIFIL'in güneydeki varlığı artık karada gerçekten etkili değil. Durdurmadılar, durduramazlar. İsrail'in ilerlemesini durdurabilecek tek şey hem siyasi hem de toplumsal dayanışma. Lübnan halkıyla ulusal dayanışma ve Lübnan halkının direnişi bunu durdurabilir.
Öte yandan, anlaşmanın resmi içeriğini kimse henüz bilmiyor. Yalnızca gazetede yer alan spekülasyonları görebiliyoruz. Anlaşmanın taslağı resmi olarak hiçbirimizin eline ulaşmadı. Bu şekilde bir müzakere yolu iyi bir yol değil, çünkü kamuoyu siyasi olarak burada devre dışı bırakılıyor.
Bir diğer önemli nokta ise, anlaşmanın Lübnan Devlet Başkanı tarafından yapılması gerekir. Bizimse iki yıldır devlet başkanımız yok. Dolayısıyla, Lübnan hükümetinin bugünkü hali, İsrail'e daha fazla koz ve güç verecektir.
Ateşkes spekülasyonları devam ederken, İsrail'in güneydeki kara operasyonunda ilerlemeye başladığına dair haberler yer almaya başladı. Bugüne kadar kara harekatında gerçekten zorlandıklarını görüyorduk. İsrail’in ilerleme sağladığı iddiaları doğru mu?
Kesinlikle hâlâ zorlanıyorlar. Lübnan'daki direniş güçleri hala bu ilerlemeye karşı baskı yapıyor. Ama ne yazık ki son birkaç günde, güneyde bazı cephelerde, özellikle Nakura civarında, yani güneybatı sınırlarında denize doğru uzanan bölgede ilerlemeler oldu. Haberlere göre bölgeye girmeyi başardılar ve hâlâ devam eden çatışmalar var. Sınırın güney doğu tarafında da bir ilerleme var. Yani evet, bazı ilerlemeler oldu ve İsrail Lübnan'daki toprakları işgal etmeye devam ediyor. Bu bir felakete yol açabilecek veya felaket niteliğinde bir şey.
'İsrail Lübnan halkını pes ettirmek istiyor'
İsrail’in Beyrut saldırılarına geri dönersek... İsrail, uzun zaman boyunca Hizbullah noktalarını hedef aldıkları iddiasıyla kentin güney banliyölerini, Dahiye’yi bombaladı. Burada da siviller öldü. Şimdi kentin merkezine saldırmasıyla tamamen sivilleri hedef aldığı iyice açık hale geldi. Bu artan saldırganlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaşın ilk gününden beri söylediğimiz gibi, İsrail, Hizbullah altyapısını hedef aldığı iddiasıyla ilk bombalamalarını Dahiye’den de öte, yoğun bir şekilde Güney Lübnan'daki Bekaa Vadisi bölgesine yaptı. İsrail’in bu iddiası bazı durumlarda doğru olabilir ama savaşın geneline baktığımız bu çok nadir görüldü.
Çoğunlukla hedef alınan yerler evler, binalar, hastanelerin etrafındaki dükkanlar, okullar oldu. Sağlık personeli hedef alındı. Sayısını bilmiyoruz ama Lübnan'daki kurtarma ekiplerinden, tıbbi kurtarma ekiplerinden çok sayıda kayıp var. Sivillerin hedef alındığı çok açık.
Biz şöyle düşünüyoruz: İsrail Lübnan'ın tamamına, Lübnan halkına baskı yaparak onları herhangi bir direniş biçimine karşı çevirmeye çalışıyor. Sadece bir siyasi partiye değil, işgale karşı herhangi bir direniş biçimine karşı... Bölge için Siyonist projeye alan açma ve bölgede bu istikrarı yaratma amacında. Bu yüzden sivilleri hedef alıyorlar. Lübnan halkına acı çektirmelerinin sebebi, Lübnan'ın tamamının olanlara boyun eğmesini ve pes etmesini istemeleri. Temel olarak, Lübnan'a yapmaya çalıştıkları baskı bu.
İsrail'in tarihi bu. Tüm tarihi bundan oluşuyor. Son saldırılar da bunun bir parçası.
İsrail ülkenin kuzeyini de bombalamaya başladığını görüyoruz. Burada çeşitli etnik grupların yaşadığı bölgeler var ve yerlerinden edilmiş insanlar ağırlanıyor. Burada İsrail’in amacının var olan halk dayanışmasını kırmaya çalıştığını söyleyebilir miyiz?
İsrail'e göre, güneyden gelen herkes bir Hizbullah üyesi. Bunu dile getirmiyorlar ama öyle davranıyorlar. Güneyden gelen yerinden edilmiş insanları barındıran sivil nüfusa baskı yapmak, onlar için Lübnan halkını önce kendi vatandaşlarından, aynı milliyeti paylaşan, aynı yaşam tarzını yaşayan insanlardan korkutmanın bir yolu. Lübnan'da insanlar arasında büyük bir dayanışma hareketi gördük. Lübnan'daki hemen hemen tüm bölgeler veya doğrudan hedef alınmayan tüm bölgeler, ilk günden itibaren yüz binlerce yerinden edilmiş insana ev sahipliği yaptı. İsrail’se ilk başta Lübnan halkının birbirleriyle savaşacağını düşündü. Bunun gerçekleşmesi hala mümkün çünkü İsrail, güneyde olmayan ve hatta Beyrut'un yanında olmayan köyleri hedef almaya devam ediyor. Ama bazen çoğunluğu veya sakinlerinin çoğu zaten Şii olan köyleri hedef aldılar.
Biz Lübnan Komünist Partisi olarak, ülkedeki tüm insanları etnik gruplara ayırmadan “Lübnanlı” olarak görüyoruz, İsrail’in körüklemeye çalıştığı mezhepçi rejime inanmıyoruz ve son yüz yıldır verdiğimiz tüm mücadele buna karşıydı. Bunu, bizi anlamaya çalışan insanlara daha açık hale getirmek istiyoruz. Bu, mezhepsel meselelerle ilgili referanslar.
Ülkenin güneyin dışında da çok sayıda Şii insanın yaşadığı bazı kasabalar var ve buraları hedef aldılar. Genel olarak Lübnan'daki tüm Şii nüfusunu hedef alıyorlar, bunu yaparken de Hizbullah’a ve etrafındaki insanlara vurgu yapıyorlar, ki bunlar halkın büyük bir kısmını oluşturuyor. Ama aynı zamanda sadece yerinden edilmiş insanlara ev sahipliği yapmayan kasabaları da hedef alıyorlar. Orada ne silah ne lider ne de altyapı ne de başka bir şey var. Sadece yerinden edilmiş insanlar, aileler, kadınlar, yaşlılar, erkekler bu kasabalarda yaşıyor. Örneğin bir ev kiraladılar veya bir okulda ağırlandılar veya benzeri bir şey... Buraları hedef alıyorlar, böylece kasabalardaki insanların artık yerinden edilmiş insanları kabul etmek istememelerini istiyorlar. Bu kaos duygusunu yaratmaya çalışıyorlar. Bu konuda Lübnan içinde siyasi olarak bununla mücadele etmek çok çok önemli çünkü İsrail'i gerçekten yenecek olan şey Lübnan halkı arasındaki dayanışma, ulusal birlik duygusudur ve biz bunun olması gerektiğine inanıyoruz.
Burada İsrail, Lübnan halkını bölmek için akıllıca bir oyun oynamaya çalışıyor. Çünkü biliyorsunuz, Lübnan din ve etnisite bakımından çok çeşitlidir.
Şimdi diğer köylere yapılan bu saldırıların asıl hedefi o. Komünist Parti olarak, bu savaşın başından beri Lübnan'daki iç sorunların körüklenmesine karşı hareket etmeye çalışıyoruz, çünkü iç sorunlar yaşanmaya başlarsa İsrail kazanacak.
Partimiz buna karşı bir girişim olarak Lübnan’daki tüm büyük siyasi partileri ziyaret etti ve iç çatışmalara karşı dikkatli olma çağrısı yaptı.
Durum hala tehlikede olduğu için insanlar daha fazla demek istediğimizi anlıyor, ziyaret ettiğimiz siyasi partiler de öyle.
İç çatışma ortamını önlemek için halkla birlikte çalışıyoruz. Bunu dayanışmadan ziyade bir görev olarak görüyoruz. Bir Lübnanlının bir diğer Lübnanlıya yardım etmesi bir yurttaşlık görevidir.
Biz herhangi bir etnik grup üyesi olmaktan öte, Lübnan vatandaşıyız. Bunu tüm siyasi grupların ve hükümetin de daha iyi gördüğünü düşünüyoruz. Tüm Lübnanlıların ülkenin her yerinde yaşamaya hakkı var.
'Ekonominin iflası üzerine şimdi de savaş var, mücadele etmek zorundayız'
Bu vesileyle, Lübnan Komünist Partisi’nin insani yardım örgütlenmesi hakkında konuşalım. Savaş mağduru insanlarla dayanışma için bir girişim ortaya koydunuz ve bugün de etkili bir şekilde devam ediyor. Son durumu bizimle paylaşabilir misiniz?
Lübnan Komünist Partisi, Ekim 2023'te Gazze'deki savaşın başlangıcından bu yana Lübnan'da bir tırmanış olasılığına karşı hazırlık yapmaya başladı. Bu yüzden parti içinde, yerinden edilmiş insanlar için potansiyel barınaklar inşa etme üzerine çalışmaya başlamaktan sorumlu bir komite oluşturduk. Yerinden edilmiş insanları barındırmak için gerekli ekipman ve araçları, şilteleri, bazı mobilyaları toplama görevi üstlendik. Ayrıca giysi ve tıbbi yardım da sağlamayı amaçladık.
Mali olarak çok sınırlı kaynaklarımız vardı, ancak bu senaryoya hazırlanmamızda iyi iş çıkardığımızı düşünüyoruz. Girişimimiz sonunda başarıya ulaştı. Yardım merkezleri, Lübnan'daki tırmanışın ilk gününden itibaren insanları ağırlayabildiler. Gerçekleşen ilk büyük hava saldırısı dalgasından ve Güney Lübnan'daki şehirlerin tahliyesinden insanlar merkezlerimize geldi. Lübnan'daki yerel derneklerle birlikte çalıştığımız merkezler de var. Temel olarak derneklerle birlikte çalışarak bu merkezleri hem tıbbi hizmetler sunarak hem de insanlara ev sahipliği yaparak sürdürebiliyoruz.
Lübnan'ın genelinde, hedef alınmayan bölgelerde, güvenli bölgelerde yayılım var ve güneyden ve Bekaa’dan yerinden edilmiş ailelerin ailelerine ev sahipliği yapıyorlar. Böylesine girişimler için bu çabalar için çok önemli. Bunları sürdürebilmemiz için uluslararası dayanışma çok önemli, çünkü dediğimiz gibi Lübnan savaş altında. Ülkede hiçbir işletme çalışmıyor, ekonomik döngü neredeyse durdu ve kaynaklarımız bu anlamda sınırlı. Elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Lübnan'daki tüm yoldaşlarımız bir şekilde Lübnan halkına yardım edebilmek için çalışıyorlar. Ancak uluslararası dayanışma bizim için çok önemli, hem politik olarak hem de yardım açısından.
Durumumuzu hayal edebilirsiniz. Lübnan bu savaştan önce normal bir durum değildi. Ekonomimiz 2019'da çöktü. Şimdiye kadar Lübnan'daki hükümet bu durumdan nasıl çıkılacağının bir yolunu bulamadı. Savaştan önce bile zor durumdaydık.
Şimdi İsrail'in işgali var ve ülke iflas etti. Hükümet iflas etti. İnsanların parası yok. Banka hesaplarındaki tüm birikimlerini kaybettiler, çünkü bunlar Lübnan'daki bir grup hırsız tarafından çalındı. Şimdiyse bir savaşla karşı karşıyayız. Durumun ne kadar felaket olduğunu hayal edebilirsiniz.
Her zaman başlangıçta ekonomik kaynaklarımız çok sınırlı olduğu için parti olarak savaşa önceden hazırlandık. Ekonomiyi kimse yönetmiyor ve krizin ardından birçok fırsatçı ortaya çıktı. Yardım malzemelerini normal fiyatının üç katına çıkaranlar var. Toplu halde istediğimiz zaman daha uygun fiyata veriyor, ancak bu sefer de malzemelerden kesiyor. Buna dur diyecek bir yönetim de yok.
Hükümetse aylar öncesinden bir ekonomi programı hazırladığını duyurdu. “Endişelenmeyin, düzelteceğiz” dedi. Bunu 2019’daki kriz sırasında da diyordu. Aradan 5 yıl geçti.
Lübnan halkı, hükümetlerine olan güvenini kaybetti çünkü sahip oldukları her şeyi kaybettiler. Hükümet, liranın çok iyi durumda olduğunu ve bankaların güvende olduğunu öne sürdü. Sonra neredeyse bir gecede bankalar, halkın parasını bloke etti.
Savaşın başladığı bir yıl boyunca hükümet yine bize her şeyin hazır olduğunu, hiçbir şey yapmanıza gerek olmadığını söylüyordu. Biz bunun gerçek olmadığını biliyorduk, bu nedenle kendi adımlarımızı attık.