Küresel aşı eşitsizliği, aşı tekelleri ve ABD’nin 'şirinliği' - 1

Küresel aşı eşitsizliği aşıları istifleyen zengin ülkelerin inisiyatifine bırakılmışken emperyalist ABD’nin fikri mülkiyet hakkında yaptığı açıklama eşitsizliğin giderilmesi için 'umut' olabilir mi?

Kurtuluş Ovalı

Dünya çapında COVID-19 aşıları sonrasında hastalık oranlarında olan düşme ile ilgili yayınlar çoğalmakta. Faz III çalışmalarında görülen iyi etkinlik oranları gerçek hayat verilerinde de izleniyor. Örneğin İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) COVID-19 için aşılanan ve aşılanmayan ve düzenli COVID-PCR testi yapılan sağlık çalışanlarının karşılaştırıldığı ve de ortanca olarak 3 aya yakın takip yapılan yeni iki çalışmada aşıların etkinliğinin semptomatik hastalık için yüzde 84 ile yüzde 97, asemptomatik hastalıkta yüzde 72 ile yüzde 86 arasında olduğu saptandı.12

Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) verilerine göre 8 Ocak 2021’de 312 bin günlük vaka sayısı ile rekor kırılan ABD’de 10 Mayıs 2021’deki günlük vaka sayısının 22 bine düşmesinde en önemli önleyici faktörlerden biri olan aşının etkisi yadsınamaz. Vaka sayılarındaki düşüşe ikincil olarak COVID-19 nedenli ölüm oranlarında da benzer tarihlerdeki günlük ölüm sayısı dört binlerden dört yüze kadar düşmüştür.  

ABD’de 2020 Ocak ayından beri görülen haftalık kümülatif COVID-19 vaka sayıları ve de COVID-19 nedenli günlük ölüm oranlarının değişimi

Bugüne kadar İsrail nüfusunun neredeyse yüzde 63’ünü, ABD’de ise nüfusunun yüzde 46’sını tek doz aşılamıştır (çift doz açısından sırasıyla oranlar yüzde 58’e yüzde 36). Aşılama ile doğru orantılı olarak vaka sayılarında belirgin bir azalma olmuştur. İsrail ve ABD’de aşılama ile birlikte her 100 bin kişi başına düşen vaka sayıları yüzde 83 ile yüzde 99 oranında azalmıştır.

ABD ve İsrail’de 100 bin kişi başına düşen ortalama COVID-19 vaka sayılarının değişim grafiği

ABD’de en yüksek oranda aşılama oranına sahip ilk 5 eyalet incelendiğinde de COVID-19 nedenli ölüm oranlarının neredeyse sıfırlandığı görülmektedir.

ABD’de en yüksek aşılama oranlarına sahip beş eyalette COVID-19 nedenli ölümlerde azalma

Bu sonuçların tezatı ise Brezilya ve Hindistan’da görülmekte. Nüfusunun sadece yüzde 3’ünü çift doz aşılayabilen Hindistan’da günlük vaka sayıları 350 bine ulaşırken her gün 4200 kişi COVID-19 nedenli ölmektedir. Nüfusunun sadece yüzde 7’sini çift doz aşılayabilen Brezilya’da  günlük vaka sayıları 70 bine, günlük ölümler de 2,200 yükselmiştir. Ülkeler arasında son 3 aydır vaka ve ölüm sayılarında görülen bu eşitsizlikler kesinlikle aşılanma oranları ile açıklanabilir. 

ABD, İsrail ve son haftalarda günlük en yüksek vaka sayılarına ulaşan Brezilya ve Hindistan’da nüfusun hangi oranda tek doz ve çift doz aşılandığını gösteren grafik

Pandeminin belli başlı ülkelerde neredeyse bitme durumuna gelmesinde etkili olan aşıların eşitsiz dağılımının hangi oranda olduğu ve de bu eşitsizliğin ana sebebi olmasa da önemli sebeplerinden biri olan fikri mülkiyet (patent) ile ilgili son tartışmalar üç bölüm ve bir sonuçtan oluşan bu yazı dizisinde özetlenmeye çalışılacaktır. Yazının bugünkü ilk bölümünde aşı uygulanımı ve de siparişlerindeki eşitsizlik hakkındaki son bilgiler paylaşılacaktır. Yarın yayınlanacak ikinci bölümde ABD’nin fikri mülkiyet hakkındaki söylemi sonrasında ilaç tekellerinin açıklamalarının ne şekilde olduğu ve bunlardaki yanlışlık ve yalanların ne olduğuna değinilecektir. Bir sonraki gün ise bilim insanlarının konu hakkındaki görüşleri ile birlikte ABD’nin fikri mülkiyet hakkındaki söyleminin nasıl okunması gerektiğine odaklanılacaktır.

Aşılar, eşitsizlik, COVAX

Daha önceki bulaşıcı hastalıklar ile karşılaştırıldığında COVID-19’a karşı aşının geliştirilme süresinin çok kısa sürdüğü ortadadır. Bunda virüsün genomunun 10 Ocak 2020 gibi çok kısa bir sürede ortaya konulması ve de kamuoyu ile paylaşılmasının etkili olduğu söylenebilir.3 Bunu bilimin ve bilim emekçilerinin zaferi olarak okumak da mümkün. Yani başarı kapitalizmin değil, bilimin bir başarısıdır. Bu güzel sonucu kapitalizmin olumlu hanesine yazmadan, aşı üretim ve dağıtımının kapitalizme fatura edilmesi de kaçınılmazdır.

Öte yandan unutulmamalıdır ki bilim insanları daha önceki salgınlarda (EBOLA, SARS ve MERS) virüslere karşı aşı geliştirme çalışmalarına devam edebilselerdi bu süre kesinlikle daha kısa olacaktı. Bu salgınların tüm dünyayı etkilememesi ve etkilediği ülkelerin fakir ülkeler olması aşı geliştirme için ilaç tekellerinin iştahlarını kabartmamıştı. Bunda sağlığın biyoteknolojik alanının kamu yerine son 30 yılda şirketlere devredilmiş olması da etkili olmuştur. Bilim insanları 2014 yılında EBOLA’ya karşı hayvan modellerinde son derece etkili görünen bir EBOLA aşısı üzerinde çalışıyordu ve sonunda insan üzerindeki çalışmalara geçilmişti. Hastalığın kontrol edilemediği Afrika ülkelerinde hastalık hızla yayılırken Faz II aşamasına geçen bu aşı denemesi ilaç tekellerinin sadece "ara sıra" ortaya çıkan salgınlarda aşı geliştirme maliyetlerini telafi etme potansiyelinin olmadığını belirtmeleri nedeniyle askıya alınmıştı.4 Bilim insanları bu aşının geliştirilmesi için Dünya Sağlık Örgütü ile temasa geçmişti. Ancak DSÖ teklifi reddetmişti. Sonrasında aynı aşı 2020 yılının Ocak ayında, yani aslında ilk kullanılabileceği tarihten 6 yıl sonra, Merck firmasının kamudan aldığı fonlar ile üretilebildi ve ABD’de onay aldı.

COVID-19 salgınının ise hem tüm dünyayı etkilemesi hem de zengin ülkelerde daha fazla görülmesi nedeniyle şirketler aşının kârlı bir şey olduğunu fark ettiler. Bunun yanında şirketler COVID-19 aşı geliştirmeleri için bugüne kadar kamu finansmanından, aslen emekçilerin olan, yaklaşık 20 milyar dolardan fazla yatırım ücreti aldılar. Böyle olunca da aşı üretmek için şirketler arasında rekabet savaşları doğdu. Rekabet savaşlarının geldiği vahşi sürecin sonunda da aşılar ve salgını kontrol altına alabilecek her şey mübadele değeri kadar ve fiyatlandırılabildiği ölçüde önemli hale gelmiştir.

Burada Kansu Yıldırım’ın birkaç gün önce yayınlanan ‘’Cenaze Levazımatçıları: Pandemi, Patent ve Plütokrasi’’ adlı yazısında yer alan ilaç şirketlerinin rekabeti ile ilgili bölümü aynen paylaşmak doğru olacaktır.5

"Sermayenin merkezileşmesinin ve yoğunlaşmasının ölçeği ekonomik hücre-biçiminin (Bir not: Ekonomik hücre biçimi burjuva toplumunda emek ürününün meta-biçimi ya da metaın değer-biçimidir) yapısını belirlemektedir. Anwar Shaikh’in belirttiği üzere, bu iki kavram Marx’ın çözümlemesinde rekabet savaşından doğarlar ve rekabetin kızışmasına hizmet ederler. Tekelci kapitalizmin yapıtaşlarını oluşturan sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması eğilimi rekabet mücadelesini doğurur ve kar oranındaki azalmayı önlemenin bir aracı olarak tekellerin gelişmesini zorunlu kılar. Bugün medya kuruluşlarının ve teknokrat zümrenin propagandasıyla kızıştırılan, “aşı milliyetçiliği” olarak adlandırılan sürecin altında yatan itki esasen ilaç üreticilerinin kıyasıya rekabetidir. Kar, kapitalistin üretim süreci sonunda, artık-değere el koyma aracılığıyla elde ettiği sermaye genişlemesidir. Kapitalistler arası rekabet, daha yüksek kar oranlarına erişmek için onları üretim etkinliğini arttırmaya ve hızlandırmaya, dolayısıyla da emek sömürüsünü yoğunlaştırmaya ve derinleştirmeye zorlar. Shaikh’e göre rekabet dengeye gerçekten ulaştıran durgun bir süreç değildir, aksine yüksek salınımlı, kaotik ve vahşi bir süreçtir."

Bu vahşi süreç, kârını maksimize etmek isteyen şirketlerin patentleri paylaşmaması ve de yıllardır uygulanan Dünya Bankası ve IMF önerileri ile ülkelerin kendi aşılarını üretebilme yeteneklerinin köreltilmesiyle küresel olarak hem yeterli aşı üretilememekte hem de, emperyalist ülkeler aşıya el koyduğundan üretilenler, küresel olarak eşit dağıtılamamaktadır. 

Aşı üretiminin böyle gitmesi durumunda en azından 2023 yılına kadar tüm dünya nüfusunu kapsayacak kadar yeterli aşı dozunun olmayacağı tahmin ediliyor. Şu ana kadar dünyada 1.3 milyar doza yakın aşı yapıldı. İsrail nüfusunun neredeyse yüzde 65’ini ABD nüfusunun yüzde 46’sını tek doz aşılamışken şu an için bu oranın yüzde 5’in altında olduğu ülke sayısı 79’dur. Şu anda, zengin ülkelerdeki her dört kişiden biri en az bir aşı dozu almıştır. Düşük gelirli ülkelerde, oran yaklaşık 500 kişide birdir.

Aşı uygulanımındaki eşitsizliği aşı siparişinde de görüyoruz. Şu an için toplam 32 ülke 2021'in sonuna kadar tüm nüfuslarını en az dört kez aşılamaya yetecek kadar aşı dozu siparişi vermişken en yoksul 50 ülke her 20 yurttaşından sadece birine yetecek düzeyde aşı siparişi verebilmiştir.

Buradan yapılan hesaplamaya göre küresel yetişkin nüfusun sadece beşte birini temsil eden yüksek gelirli ülkeler, tüm aşı dozlarının yarısından fazlasını satın almıştır. Küresel yetişkin nüfusun yüzde 81'ini oluşturan diğer ülkeler ise aşı dozlarının yüzde 30’unu satın almışlardır.6

Ülkelerin gelir durumlarına göre küresel yetişkin nüfus içinde sahip oldukları yetişkin nüfus oranı (soldaki sütun) ile küresel olarak satın alınan aşılar içinde satın aldıkları aşıların oranı (sağ sütun)

Bakıldığında küresel olarak satın alınan toplam aşı dozu sayısına göre küresel olarak aşılanabilecek yetişkin yüzdesi yüzde 86'dır. Yani dünyamız sınırları olmayan bir yer olsa idi şu an satın alınan aşılar ile 2021 sonuna kadar küresel yetişkin nüfustaki her 10 kişiden 9'unu aşılayabilecek durumda olurduk. (Aşağıdaki şekilde ilk sütun).  

Ancak şu an ki eşitsiz dağılıma bağlı olarak bu oran %46'ya düşmektedir (Aşağıdaki şekilde ikinci sütun). Yani ülkeler arası eşitsizlik nedeniyle, aslında sınırları olmayan bir dünyada, aşılayabileceğimiz her on kişiden dördü aşılanamayacaktır. 

Bu eşitsizlik nedeniyle 2021 yılı içinde düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayan her üç yetişkinden sadece birinin aşılanabileceği anlaşılmaktadır (Aşağıdaki şekilde dördüncü sütun). Bunu şöyle okumakta mümkün 2021’nin sonuna kadar düşük ve orta gelirli ülkelerde COVID-19 nedeniyle ölecek her insanın sorumlusu aşıdaki bu eşitsizlik, yani eşitsiz Dünya’dır.   

Covid-19 için aşılama senaryoları

Küresel olarak satın alınan aşıların dünya çapında dağılımı ile ilgili birkaç senaryo; ilk sütun; dünyada sınırlar olmasaydı olacak dağılım, ikinci sütun; şu an ki dağılım, üçüncü sütun; COVAX dozlarının hepsinin orta ve düşük gelirli (LMICs) ülkelere dağıtımı sonrasında olası dağılım, dördüncü sütun; şu an için düşük ve orta gelirli ülkelerin (LMICs) satın aldıkları aşı dozlarına göre bu ülkelerde 2021 yılı içinde aşılama ve aşılanamama oranları.

Son günlerde merkez kapitalist ülkelerin yaptığı anlaşmalar bu eşitsizliğin artarak devam edeceğinin kanıtıdır. Örneğin, Avrupa Birliği, 2023'e kadar üretilmesi planlanan 1,8 milyar doz koronavirüs aşısı için muazzam bir sözleşme uzatmasını kabul ederek Pfizer / BioNTech'le 43 milyar dolarlık yeni bir sözleşme daha imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre 450 milyon nüfusu bulunan AB halihazırda 4,3 milyar dozdan fazla aşıyı potansiyel olarak istifleyecektir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün kapitalist devlet aygıtı benzeri davranışıyla ne denli genel sistemin bir organı olduğunun daha iyi anlaşıldığı bu süreçte DSÖ bünyesinde "Hızlı ilerleyen bir pandemide, herkes güvende olmadığı sürece kimse güvende değildir" mottosu ile oluşturulan COVAX konsorsiyumu amacını "COVID-19 aşılarına küresel düzeyde eşit ve adil erişim" olarak açıklamıştır.7 
 
COVAX şu ana kadar 120 ülkeye / bölgeye / katılımcıya 48 milyondan fazla COVID-19 aşısı sevk edebilmiştir. Bu tüm dünyada bugüne kadar uygulanan aşı dozunun sadece 30'da birini oluşturmaktadır. Zaman geçtikce bu oranda yükselme olmayacağı da görülmektedir. DSÖ Başkanı’nın Şubat 2021’de verdiği brifingde COVAX’ın aşı miktarı için söylediği şu sözlerde bu kanıtlamaktadır: "Bazı yüksek gelirli ülkeler daha fazla COVID-19 aşısını güvence altına almak için üreticilere yaklaşıyor. Bu da COVAX ile anlaşmaları etkilemekte ve COVAX için şirketlerin ayırdıkları miktar bu nedenle azaldı."8

Şu anda satın alınan toplam küresel aşı dozunun yüzde 13'ünü oluşturan COVAX'ın, aldığı tüm aşıları düşük-orta gelirli ülkelere sağlasa bile durumun düzelmeyeceği de açıktır. COVAX dozlarının hepsinin düşük ve orta gelirli ülkelere dağıtımı sonrasında (ki unutulmamalı ki COVAX dozlarının bir bölümü anlaşma gereği yüksek gelirli ülkelere gidecektir) küresel olarak aşılanabilecek kişi sayısı her on kişide sadece bir kişi artabilir (Yukarda yer alan Covid-19 için aşılama senaryoları başlıklı şekilde üçüncü sütun).  

COVAX’ın yoksul ülkelere aşı ulaşmasına katkıda bulunacak bir girişim olarak kurulduğu belirlemesine rağmen gerçekte üretici tekellere bağımlılık üzerine kurulduğu ve yardımların "sadaka" ekonomisi anlayışıyla yapıldığı kabul edilebilir.9 Sadaka da bildiğiniz üzere sadakayı verecek kişinin inisiyatifindedir. Yani aslen bu oluşumun yoksul ülkelerin ağzına bir parmak bal çalmaktan başka fonksiyonu yoktur. 

COVAX hakkında en son Küba Finlay Aşı Enstitüsü yöneticisinin Nature için verdiği röportajda "Neden COVAX’a katılmadınız?" sorusuna verdiği cevap aslında her şeyi açıklamaktadır;

"Böyle uluslarası girişimlere saygı duyuyorum, ama saygı duymak başka, güvenmek başka. aşılama için başkalarının karalarına değil kendi kapasitemize yaslandık, ve haklı çıktık; zengin ülkelerin aşıların üstüne çöktüklerini görüyoruz."1011 

Aşı dağıtımındaki / satın alınan aşı dozlarındaki büyük eşitsizliklerin mevcut düzende devam edeceği açıktır. Bu eşitsizlikler küresel nüfus bağışıklığına ulaşmak için büyük bir zorluk teşkil edecek ve daha fazla mutasyon / varyant görülmesine sebep olacaktır. Sonuçta zarar görecek sadece düşük ve orta gelirli ülkelerdeki insanlar değil tüm insanlık olacaktır.